Suretin Sireti
6 Kasım 2024 Yazan: Editör
Kategori: Duyurular, Heykel Sanatı, Müzeler, Resim, Sanat, Sanatsal Etkinlikler, Sergiler
Yorum yapın
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Sanat Koleksiyonu’ndan Bir Seçki
2 Kasım - 31 Aralık 2024
“Suret, siretin aynasıdır.
Bunun ne derece doğru olduğu bilinemez.
Yalnız bilinen bir şey varsa ahlâktan çok sanatın buna inanmış olmasıdır.”
Malik Aksel, Hisar, 1957
“Suretin Sireti”, bir sergi başlığı. Sergi, sanat tarihi yazımı, varolan bilginin doğası, kaynağı ile ilişkili olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Sanat Koleksiyonu’ndan seçilerek sergilenen yapıtlarla sınırlı bir arkeoloji yapma, yeniden ziyaret etme ya da suretin sirete uygunluğuna ilişkin bir deneme olarak algılanabilir. Bu başlıkla amaçlanan Türkiye’deki modern/çağdaş sanat tartışmalarını, modern sanat müzeleri ile sanat tarihi yazımını belirleyen ana görüşleri bir koleksiyon sergisi üzerinden yeniden düşünmek, belli dönemleri önemsemek ya da eleştirmekten çok süreçleri şeffaflaştırılma isteğidir.
“Görünüş, biçim, resim, resim kopyası, nüsha, fotoğraf, yol, tarz” gibi anlamları olan “suret” sözcüğü, İslam felsefesinde, varlığın görünen, beş duyu ile algılanan yönüne karşılık geliyor. “Siret” ise bir kişinin görülmeyen, duyularla sezilebilen, soyut, tinsel durumunu, hal ve davranışlarını, doğasını, ahlakını, duygularını, karakterini, suretten öte olanı tanımlıyor. Bu açıdan bakıldığında, sergi dolayısıyla bir koleksiyonu yeniden ziyaret isteğinin, Merkez Bankası’nın birikimini 1994’te kamuyla paylaştığı “1950-2000” sergisinin “modern ve ötesi” eksenindeki görünümüyle ilişkili olduğu düşünülebilir. Bu ilişkinin temel değişkenleri, köşe taşları ise sergi metninin ana sorunsalıdır. Bu nedenle metni kuran ana fikir, Merkez Bankası Koleksiyonu’nun, kayıt altına alındığı ve oluşturulduğu tarih itibariyle anlamını, önerdiği tartışmaları ve sanat tarihi içinde nasıl bir yere konumlandığını, bugünden geçmişe yapılan bir ziyaret aracılığıyla sorgulamak ve sanat tarihi yapmaktan çok yazılı ve yazısız tarihin nasıl inşa edildiği üzerinde durmakla ilişkilidir.
Suretin Sireti sergisi, yapıtların kendi tarihlerini ne ölçüde aşacaklarını, sanat yapıtlarını ve tarihini değişik zamanlarda yorumsa-ya/n-cak kişiler açısından ne anlam ifade ettiğini/edeceğini düşünmek, bizi dünyaya açılmaya zorlayan yanlılıklar olarak işleyen önyargılarımıza karşı yeni önyargılar ve sorular üretmek için bir fırsat olarak görüldü. Bir bakıma, koleksiyonu oluşturan yapıtları, düşünceleri tarihselleştirerek ya da -meyerek bugünün değer yargılarıyla, yargı ya da önyargının değişmezliğine ilişkin bir diğer görüş üretme olasılığı her zaman vardır.
“Suretin Sireti” sergisi, büyük ölçüde bundan on yedi yıl önce açılan “1950 ?2000” sergisinde yer alan yapıtlar arasından seçilerek düzenlendi. Zeynep Yasa Yaman’ın küratörlüğünü ve metin yazarlığını üstlendiği sergide doğumları 1905 ile 1960 yılları arasında değişen 36 sanatçının 61 yapıtı sergileniyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Sanat Koleksiyonu
3 Ekim 1931 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, Sanat Koleksiyonu, doğumları 1882 ile 1960 yıllarına rastlayan farklı kuşaklardan sanatçıların, 1908’den günümüze ulaşan yaklaşık 100 yıllık bir dönemde ürettikleri resim, heykel, desen/çizim, baskı, yerleştirme gibi değişik teknik ve anlatım dillerindeki modern/çağdaş sanat yapıtlarından oluşuyor. Koleksiyon, Türkiye’deki belli başlı akım ve tartışmaları görünür kılarken bir yandan da bu süreçte ki değişen sanat anlayışlarına ilişkin fikir veriyor.
Kesin bir kayıt bulunmamakla birlikte koleksiyonun oluşumunu belirleyen başlangıç için 1931 yılı önerilebilir. . Banka’nın kuruluşu ile eşzamanlı olarak S. Süreyya Bükey ve Jean Axel Weinberg’in çektikleri ve boyayarak müdahale ettikleri Atatürk fotoğraflarının mekânlarda kullanılmak üzere satın alındığı, bununla birlikte koleksiyonu besleyen ana kaynağın, Cumhuriyet’in kurulmasıyla ivme kazanan, kamu kurum ve kuruluşlarının sanat yapıtı alımının özendirilmesi ve sanatçıların desteklenmesi amacıyla başta Halkevleri, Güzel Sanatlar Birliği, Devlet Resim ve Heykel sergileri olmak üzere düzenlenen çeşitli sergilerden yapılan alımlar ile devam ettiği düşünülebilir.
Koleksiyonun kataloglanarak sergilenmesi 1990 yılının başına rastlar. Merkez Bankası, koleksiyonunu tanıma ve tanıtmaya karar verdiğinde merkez ve taşra birimlerinde bulunan tüm yapıtlar Zeynep Yasa-Yaman tarafından titiz bir çalışmayla saptandı, fotoğraflandı ve sanatçı özgeçmişleri derlenerek kayıt altına alındı. 1991-1994 yılları arasında 1950’lerden 1990’lara uzanan sanatsal birikimi belli bir anlayış içinde koleksiyonuna katmayı amaçlayan Merkez Bankası, Bediz Demiray, Hasan Ersel ve Ali Artun’dan oluşan Sanat Kurulu çalışmalarıyla yeni eser satın alımları gerçekleştirdi ve sergiledi.
Sergi kataloğunda modernizm tarihinde yüzyılın ortasını ve sonunu belirleyen dönüşümlerin, çağdaş Türk sanatı araştırmalarının önemine dikkat çekiliyordu. Henüz bir başlangıç olduğu belirtilen “1950-2000” koleksiyonunun beklentilerinden biri ve belki de en önemlisi sanatta merkez-çevre ilişkilerinin yeniden tanımlandığı bir dönemde Avrupa merkezli kabullerin belirlediği modern bir dünyadaki öteki modernliklerin ve kimliklerin arkeolojisine duyulan gereksinimdi. Banka, koleksiyonu aracılığıyla yeni bir sanat tarihi yazımının önemine vurguda bulunuluyor, müzeleşmeyi talep ediyordu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, koleksiyonunu 12 Ocak-12 Şubat 1994 tarihleri arasında açılan ve II. Dünya Savaşı ertesinden 1990’lara; yaklaşık yarım yüzyıllık bir dönemden 41 sanatçının 111 yapıtının sunulduğu “1950-2000” sergisiyle, Ankara Atatürk Kültür Merkezi’nde 12 Ocak-12 Şubat 1994 tarihleri arasında ilk kez kamuyla paylaştı.
Clara ve Luigi Mayer’in Resimlerinde 18. Yüzyıl İstanbul’u
18. yüzyılda Aydınlanma düşüncesiyle ivme kazanan Doğu’ya yolculuk, devlet adamları, siyasetçiler ve gezginler kadar sanatçılar için de son derece cazipti.
İstanbul ise, klasikten moderne doğru evrimleşen estetiğiyle Avrupalı sanatçılar için bir cazibe merkezi ve Batı’yı etkileyen “Türk Modası”nın kalbiydi.
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü galerisinde açılan sergi, 1776 - 1792 yılları arasında İstanbul’da görev yapan İngiltere Büyükelçisi Sir Robert Ainslie’yle birlikte kente gelen Luigi Mayer ve İstanbul’da evlendiği Clara Barthold Mayer’in resmettiği, kentin 18. yüzyıl sonunda kazandığı eşsiz pitoresk görüntülerinden oluşuyor. Clara Barthold Mayer’in dokuz, Luigi Mayer’in ise bir eserinin yer aldığı suluboyalar Suna ve İnan Kıraç Vakfı Oryantalist Resim Koleksiyonu’na ait.
LUIGI MAYER (1755-1803)
18. yüzyılda Doğu’nun büyüsüne kapılıp bu coğrafyayı resimleyen Avrupalı ressamların önemli temsilcilerindendir. Sanat eğitimini İtalya’da aldı. 1771′de St. Luc Akademisi’nin desen ödülünü kazanarak dikkatleri üzerine çekti. Geç Barok döneminde kökleşen Aydınlanmacı düşüncelerden etkilenerek antik uygarlıkları resimledi. Bu amaçla 1776-1792 arasında İstanbul’da görev yapan İngiltere Büyükelçisi Sir Robert Ainslie’nin Anadolu’daki arkeoloji gezilerine ressam olarak katıldı. İstanbul’a dönüşünde Clara Barthold ile evlendi. Birlikte, kentin 18. yüzyıl sonunda kazandığı eşsiz pitoresk görüntüleri tuvale aktardılar. Mayer’in sanatında naif estetik ile gerçekçi üslup, sağlam bir denge üzerinde III. Selim’in modernleşen İstanbulu’nu yansıtırlar.
CLARA BARTHOLD MAYER
Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. İsviçre asıllı olduğu, babasının İstanbul’daki İngiltere Büyükelçiliği’nde tercümanlık yaptığı farklı kaynaklarda belirtilir. Luigi Mayer’le İstanbul’da tanışmış, evlendikten sonra 1794′te eşiyle birlikte İngiltere’ye yerleşmiştir. Figürlü manzara resmine yoğunlaşan sanatçının yapıtları aynı yıl J. Harris taragından Londra’da yayınlanmıştır. Sanatçı ayrıca eşinin resimlerini de yayınlamış, Luigi’nin 1803′teki ölümünden sonra, Londra’da Portman Square’deki evlerinde çalışmalarını sürdürmüştür. Clara Mayer’in Boğaziçi, Sarayburnu ve Yedikule’yi konu alan, John William Edy tarafından gravürlenmiş kompozisyonları ve “İstanbul Limanı’na Giriş” başlıklı suluboya yapıtı bugün Victoria and Albert Museum Koleksiyonu’ndadır.
18. YÜZYILDA İSTANBUL’A PANORAMİK BİR BAKIŞ
“Kuzeyden güneye doğru akan, çevresinde her renkten evlerin bulunduğu büyük bir ırmak düşünün; sırtlarında güzel evler, bahçeli, çiçekler içinde şahane köşkler. (…) Öyle bir ırmak hayal edin ki üstünde muazzam bir kentin insanları hiç eksik olmasın ve kıyılarında şahane çimenler, büyüleyici vadiler, görkemli köşkler bulunsun ve bu köşklerde Türk padişahları, Avrupa ülkelerinin elçileri, zengin Rum, Ermeni, Yahudi, Avrupalı tüccarlar dinlensinler, kendilerine gelsinler ve bu hayatın zevklerinden yararlansınlar.” Guillaume Martin, 1794
“Sultanların kayıkları, büyüklük ve zarafetleri, altın yaldızları ve süsleri, kürekçilerin sayıları ve heybetleri ile uzaktan derhal farkedilir. Bunların on dört çift küreği vardır. Beyazlar giyinmiş 28 Bostancı mağrur bir edâ ile kürek çekerler. Bostancıbaşı Hünkâr kayığında dümen tutar. Padişahın böyle kayıkla denize çıkışı ve saraya dönüşü her seferinde top atışlarıyla selâmlanır. Padişahın kayığı, kıç tarafındaki koyu kırmızı renkli altın saçaklı güzel tenteden belli olur.” Olivier, 1792