Anasayfa / Manşet / Mustang Üzerine

Mustang Üzerine

Deniz Gamze Ergüven’in yönettiği Mustang filmi ‘‘Türkiye’yi dış ülkelere kötü lanse ediyor’’ gibi sığ bir bakış açısıyla özellikle milliyetçi-muhafazakar kesim tarafından yoğun olarak eleştirildi ve eleştirilmeye devam ediyor. Filmin cesur konuları ele alışı bunda en başat faktör: , küçük yaşlarda evlendirilen kızlar, ataerkil hegemonyanın aile üzerindeki baskısı, zorla görücü usülü evlendirme geleneği, birbirinin aynısı ve iç sıkıcı evlendirme ritüelleri, siyasi iktidarların erkek egemen toplum yaratma çabası ve kadınları aşağılama seansları, namus kavramının dayanılmaz ağırlığı…

Filmin sıkça eleştirilen diğer yönü ise, ‘‘Film Anadolu’da bir kasabada geçiyor, fakat karakterler İstanbul Türkçesi konuşuyor’’ şeklinde. Bu eleştiride filmin inandırıcılıktan uzak olduğu vurgulansa da bunu diyenlerin tam da bu noktada Türkiye’nin yüzleşilmek istenmeyen konularını reddetme içgüdüsü yatıyor. Film sadece İnebolu’da yaşanan münferit bir aile trajedisini anlatmış olsa bu kısma hak verilebilirdi, fakat bu aileden yola çıkılarak tüm Türkiye’nin bazı önemli meselelerine parmak basılıyor. Filmde karakterlerin Anadolu şivelerinden uzak, akıcı bir Türkçe kullanmalarının sebebi kendimizi onların yerine daha kolay koymamızı sağlamak için. Filmi Türkiye’nin herhangi bir yerinden izleyen seyircinin empati yapmasını kolaylaştırmak öngörülmüş -ki herhalde çoğumuz da karakterlere empati duymakta zorlanmadık. Evrensel konuları anlamlandırabilmek için karakterlerin yerel şive kullanması gerekmiyor. Film akıcı diyaloglarıyla empati kazandırabilmeyi başarıyor.

Filmdeki ensest vurgusuna değinmeden olmaz. Kızların anne-babası yıllar önce öldüğü için sözde onlara sahip çıkan amcaları Erol (Ayberk Pekcan), kızların odasına girip onları taciz/tecavüz ediyor. Filmin iki ayrı sahnesinde de Amca Erol odaya girerken en küçük kız kardeş Lale buna şahit oluyor. Odaya giren Erol’u kamera tam olarak göstermiyor fakat taciz ettiği yeğenlerinin ağzını kapatmak suretiyle aşağılık eylemini gerçekleştirdiği arka planda gelen sesten anlaşılıyor.

Ensest sahnelerinin alenen gösterilmemesi toplumun ensesti yok saydığının ve bu tür ilişkilerin çok ciddi biçimde gizlendiğinin metaforu olarak algılanmalı. İşin en trajik tarafı ise kızların diğer sözde sahiplenicisi Babaanne’nin (Nihal Koldaş) taciz olayından haberdar olması ve kızları bu hususta koruyamaması. Sahnenin birinde gece mutfakta karşılaşan Babaanne ve oğlu Erol arasındaki diyalog Babaanne’nin ensestten haberi olduğunu gösteriyor. Babaanne, oğlu Erol’a çaresizce ‘’Buna bi son ver, buna bi son ver anladın mı!’’ diyor. Bu esnada mutfağa giren Lale bu diyaloga da şahit oluyor. Lale film boyunca amcası tarafından tacize uğramayan tek kız kardeş. Sanki seyircinin gözüymüşcesine enseste hep o şahit oluyor. Ama biliyor ki yaşı biraz daha büyüyünce taciz sırası ona da gelecek. Lale’nin evden kaçış planları yapmasının en büyük sebeplerinden biri de bu.

Kız kardeşlerin, amcalarının taciz/tecavüzlerine neden sessiz kaldığını ise Amca Erol’un düğünde ardı ardına patlayan silah seslerinde aramak gerek. Anadolu’da erkekliğin sembollerinden biri olan silah, kız kardeşlerin tecavüzlere karşı susması için yeterli bir sebep oluyor. Aynı zamanda Erol düğünde silahını ateşleyerek egemenliğin kendisinde olduğu mesajını veriyor.

Babaannenin torunlarını büyük bir iştahla ve hızlı bir şekilde üst üste evlendirmesinin sebebini de ensest düğümünde aramak gerek. Evi bir hapishane haline getirterek torunlarını dış dünyadan koruduğunu zanneden zavallı babaanne, torunlarını kendi oğlundan koruyamıyor ve kızlar için dış dünyayı tehdit olarak görürken esas tehdidin içerde olduğunu, bilinçaltında bastırıyor. Babaanne torunlarını bir an önce evlendirerek onları tecavüzden koruduğunu zannediyor fakat tacize defalarca uğrayan kız kardeşlerin ömür boyu bunun travmasını yaşayacağını hiçe sayıyor. Torunlarını evlendirerek psikolojisini rahatlatıyor ve sözde sahiplenme duygusunu tadıyor.

Filmin en başarılı yönlerinden biri de Türkiye’de siyasi iktidarların kadınlara bakış açısının çarpıcı bir şekilde yansıtılması. Bülent Arınç’ın meşhur (!) ‘‘kadın toplum içinde kahkaha atmayacak’’ minvalindeki konuşmasının Ece’nin intiharından hemen önce verilmesi filmin en unutulmaz sahnelerinden biri. Masada yemek yenmekte ve televizyonda, o sıralarda bakan olan Bülent Arınç konuşmaktadır. O’nu çok dikkatli bir biçimde dinleyen Amca Erol, o an tipik bir aile reisi edasında, televizyondaki kadınları aşağılayan konuşmayı onaylar gibi görünmektedir. Öyle ya, Erol’a göre de kadın sadece bir metadır ve kendisi için zevk unsurundan başka bir şey değildir. O’na göre de kadın iffetli olmalıdır, toplum içine çıktığında yüzü kızarmalıdır, hal ve hareketlerinde cazibedar olmamalıdır. Kadın dediğin mahrem-namahrem bilmelidir, hayâ sahibi olmalıdır. Ve ahh nerededir o eski iffetli hanımlar? Ece’nin Arınç konuşurken orta parmağını göstermesi ve hemen ardından diğer odaya geçip intihar etmesi kolay kolay akıldan çıkmayacaktır.

Orta Doğu ülkelerinde kadına bakış açısı tam da Mustang filminin anlattığı gibidir. Filmde gerçek dışı bir konu yoktur. Filmin anlattığı hangi konular Türkiye’de yaşanmıyor ki? Her gün kadın cinayetlerinin yaşanması, çocuk yaştaki kızların intihar etmesi, zorla evlendirmelerin çokça yaşanması, düğünlerde silahların ateşlenmesi, kız çocuklarının eğitim hakkından mahrum bırakılması, erkek çocukların yüceltilmesi, siyasetçilerin kadınları aşağılaması, çocuk tecavüzlerinin ve ensest ilişkilerin yaşanması sadece ütopya ülkerinde mi görülmektedir? Yoksa bu meseleler bir yerden tanıdık mı gelmektedir?

Yönetmen Deniz Gamze Ergüven çok cesur bir film çekerek Türkiye’de ve dolayımında Orta Doğu’da kadınların sorunları konusunda insanların başını kuma gömmemelerini ve derin uykulardan uyanmalarını hedefliyor. Filmi değerli kılan yönlerden biri de işte bu kadın duyarsızlığına karşı bizleri derin bir uykudan uyandırmasıdır. Film Batı ülkelerine yaranmak, festival festival gezmek, onlardan ödül almak ya da onlara Türkiye’nin halini göstermek için değil, tam tersine ülkemizde ses getirsin diye çekilmiştir. Aldığı ödüller ya da Oscar adaylığı filmin bahsedilebilecek en küçük detayı.

Lale karakterine ayrı bir parantez açmak gerek: Özgürleşmeye çalışan kız kardeşler arasında, en küçük olmasına rağmen, en asi ve en kararlı karakter o. Evlendirilen kız kardeşler filmin içinde kaybolup gitse de Lale yaptığı başarılı planla İstanbul’a kaçmayı başarır. Ablasını da istemediği bir evlilikten kurtarmış olur.

Lale’nin boyun eğmeme sebebi tecavüze uğramayan tek kız kardeş olmasıyla ilgili. Ablaları her türlü boyun eğmişken Lale sonuna kadar direnmiştir. Filmdeki ‘#direngezi’ tişörtü de Lale’nin direnişini temsil etmektedir.

Son Söz

Mustang filmi kadın düşmanlarına, tecavüzcülere, kimi siyasetçilere, ülkenin sorunlarından bihaber olanlara ve duyarsızlaşmış topluma okkalı bir tokat atmıştır. Bu tokat kimilerine ağır geldiği için film kimilerince yerden yere vurulmuştur. Yönetmen Deniz Gamze Ergüven ve film ekibini böylesi önemli konuları cesurca beyazperdeye aktardıkları için tebrik ediyorum.

Okan Bilge

bilgeokan@hotmail.com

ataerki kadın cinayetleri okan bilge sanatlog mustang

Hakkında Editör

Bu yazıya da bakabilirsiniz.

sanatlog.com

Erkeğin Kuku Hasedi

Salvador Dali, Mae West’in yüzünü “oturma odası” şeklinde resmetmişti, dudaklarını ise koltuk… Tüm sürrealistler gibi ...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir