Coenesk Bir Kara Film
“Dünyada iki türlü insan vardır: İyiler ve kötüler. Kötü senin elini sıktığında kafasında kırk türlü plan yapar. Onu oraya koyar, bunu buraya koyar; plan, plan, plan. Anladın mı? Ama iyiler öyle değildir. İyiler iyi insanlardır. Kötüler kötüdür. İyiler iyidir. Biz iyi insanlarız.” (Vavien)
“Sevmek demek, karşıdakinin sizin üzerinizde sonsuz bir iktidar uygulamasına razı olmak demektir.” (Bruckner) (1)
Giriş
Durul & Yağmur Taylan Biraderler’in taşrayı, Tokat-Samsun ve çevresini fon alan Vavien filmleri, kara mizah elementleri ve komik durumların ironik tasvirinin çevresinde karanlık öyküler anlatan bir film, denilebilir.
Beceriksiz bir kaybeden görünümündeki elektrik tesisatçısı Celal’in (filmin senaryo yazarı Engin Günaydın) yaşadıkları tanıdık bir vizyonu, Coenesk stili anımsatır: Amerikan Bağımsız Sineması’nın 80’lerden başlayarak orijinal filmlere imza atan iki önemli yönetmeni, sözüm ona Joel ve kardeşi Ethan Coen. Coen Biraderler, Coenesk şeklinde nitelenen özgün bir tarza sahipler. İki yetenekli sinemacı kara film estetiğinden (Blood Simple, Barton Fink), gangster sinemasından (Miller’s Crossing), polisiye ekolden (The Man Who Wasn’t There, No Country for Old Men) ciddi ölçüde yararlandılar ve söz konusu tarz ve türleri kaynaştırıp parodiyle harmanlayarak dikkate değer bir uluslararası başarı elde ettiler (Raising Arizona, Fargo, The Big Lebowski). Sinema anlayışları dünya sinemasından muhtelif genç yönetmenleri etkiledi, etkilemeye de devem ediyor. Scorsese onlardan “usta” diye söz ediyor.
Vavien’in arka planını Coenesk stilde aramak için birçok neden var: Coenler’in 1996’da çektikleri beyaz film Fargo yeterince ipucu verebilir. Vavien ve Fargo mukayese edildiğinde aradaki ruh benzerliğiyle öykü akrabalığı tespit edilebilir.
Ataerkil İlişkiler
Vavien’in aptal, beceriksiz öznesi Celal, aslında kurnaz bir taşralıdır da. Motivasyonu -açgözlülüğü, bencilliği dışarıda bırakılırsa- cinsel kökenlidir. İlkel, benmerkezci davranış kalıpları Çocuk-Anababalar (2) toplumundan belirli belirsiz izler taşımaktadır. Oğlu Mesut’u (cinselliğini keşfe çıkan Nedim Suri) her fırsatta azarlayan, onun cinsel keşiflerini eleştiren, cinselliği tanımasının önünde engeller koyan porno CD koleksiyoneri kurnaz taşralı, oğlunun, “Elimden geleni yapıyorum baba.” sözünü aynıyla kayınbabasına sarf edecektir. Temelde baskı ve ataerkil dominantlık kuşaklararası geçişkenliğini birebir muhafaza etmektedir. Bir rol modeli, kimi kez saygı duvarı, bazen sözü reddedilemez prensipler doğrultusunda dinlenen baba; eski, çok çok eski varlığı, Vavien’de tanık olunabileceği üzere, sesten ibaret olsa bile gölgesi ve varoluşuyla ağırlığını koruyan yüzeysel, koruyucu dominant bir figürdür. Celal’in ergenlik çağındaki oğluyla yaşadığı travmatik-rutin-aktüel ilişki (aslında kuramadığı iletişim) karşılığını tastamam baba-oğul travmatik ilişkisizliğinde bulmaktadır.
Celal ile oğlu Mesut arasındaki sıkıntılı iletişim, Celal ve ağabeyi Cemal (ağır abi Settar Tanrıöğen) arasında da söz konusudur. Celal ve Cemal adlarındaki bir harf değişikliğiyle birbirinin tamamlayıcısı, birbirlerinin aynadaki aksi olan iki kardeşse de ataerkil düzen içinde ‘büyük öğreten’ ağabey Cemal’dir. Tıpkı Sevilay’ın (mutsuz ev kadını Binnur Kaya) sevimsiz babası gibi. Sık sık kardeşine nasihat verir, nutuk çeker. Her şeyi bildiğini ima eder. Üstün olan odur. Öte yandan, Celal’in komşularıyla ilişkisi de rekabete dayanır. Televizyoncu Sabri (rekabetçi İlker Aksum) örnek gösterilebilir. Ağabeyi, eşi, komşuları hepsi onun için mücadele edilecek ve alt edilmesi gereken birer rakiptir.
Bastırılmış Cinsellik
Cinsel beceriksizliğini bir tür çarpıtılmış öldüren kadın (femme fatale) imajını sırtlayan pavyon şarkıcısıyla (Sibel kimliğinde Güneş Berberoğlu) keşfeden tesisatçı Celal önüne çıkan engeli, baba figürünü aşamayacak, cinsel bölgesinin dışına fırlatılacaktır. Yasaklayıcı, engel koyucu, boğucu taşranın karakteristik özellikleri ve bastırılmış duygu-düşünceleri tipler üzerinden rahatça okunabilmektedir. Taşra boğucu ve renksiz olanı işaretler. Bir çıkmaz sokağı andırır. Vavien’in hemen hemen bütün tiplemeleri taşrada sıkışıp kalmışlardır. Değişiklik ihtiyacı havada gezinse de aslolan kurulu düzenin ısrarla sürdürülmesi gerektiğine duyulan eskil inançtır. Nitekim taşranın sıkıcı ve tutucu insanları değişmenin önündeki asal engelleri koyan figürlerdir. Bununla birlikte, yaşamın sıkıcılığına, rutinliğine dönük yerleşik inancı korumaya devam ederler. Aslında hiçbir şey değişmez; sadece zaman akıp gider yanlarından. Sürdürülen düzen ataerkil ilişkilerin egemen olduğu bilindik, alışılageldik düzendir.
Cinsellik edimi keşif yapılması gereken bir esrarengizlikler toplamıdır. Celal de oğlu da bunun için çabalar. Celal muhtemelen kendi ailesinden devşirdiği rol kalıplarını oğlu üzerinde uygulamaya çalışır; ama o da bastırılmış bir figürdür. Olasılıkla flört geçmişi ve iddialı bir cinsel yaşantısı olmamıştır. Taşrada sıklıkla saptanabileceği üzere askerden döner dönmez görücü usuluyle evlenme yolunu seçmiştir; birçok yaşıtı gibi. Dolayısıyla hep bir şeyler eksik kalmıştır. Taşranın kutuda nefes alıp veren rekabetçi insanları eksik ve yarımdır. Celal’in Sibel ile yok-ilişkisi onun deneyimsizliğini bilhassa dışavurur.
Yeraltında, ışıltılı gece kulüplerinde, lüks burjuva uzamlarında kürkleri ve mücevherleriyle, yatak odasını çağrıştıran şık dekolteleriyle devinen öldüren kadın tipolojisi, Vavien’de görece yumuşatılmış bir geç-dönem arketip olarak belirir. Erkek-özneyi parasal açıdan sömüren, erotik cazibesini baştan çıkartmak için devreye sokan bir figürdür. Aslında kimseye âşık olmamış, suretine âşık bir narsisist imajı -kökeni Double Indemnity, The Maltese Falcon, Out of the Past, Sunset Blvd. ve The Killers’a değin geri giden dişil imaj. Güçlü, nüfuzlu, zengin eril iktidara kapaklanan sadakatsiz dişil imaj. Bahis konusu tipleme operasyonu mitolojide Lilith, kadim yazınsal coğrafyada Salomé, gerçek-efsane dolayımında Cleopatra ile ilişkilendirilebilir. ‘Eksik’ erkek-özne arzu nesnesine asla kavuşamayacaktır. Femme fatale ise hiç kimsenin kadınıdır. Eril saltanatı tehdit edip erkek-özneyi iğdiş etmeye devam eder. Yaşlı erkek-genç kadın çelişkisi burada da ortajen motiflerin izi sürülerek kodlanır.
‘Yok’ Kadın ya da Ailenin Çöküşü
Ataerkil strüktürün içinde boşuna devinen Sevilay kâh Almanya’da yaşayan ve kendisine düzenli olarak para gönderen babasının (yeniden anımsatıyorum: baba geveze bir sesten ibarettir) kâh ilgisiz ve gözü dışardaki sadakatsiz kocasının (koca fiziki olarak vardır; ruhen uzaklarda, başka bir dünyadadır) sözünü dinlemek zorunda kalmıştır. Varlığı, yaşam alanı mutfak, çocuk bakımı, kısır komşu çevresi ve politik parti toplantılarıyla sınırlıdır. Sürekli mutfakta yaşam öldüren Sevilay, şişman parlamenterin (yiyici, vurdumduymaz meclis bürokratı tiplemesini oyunlaştıran Serra Yılmaz) sıklıkla vurguladığı üzere bir yemek dehasıdır. Başka ayırt edici bir niteliği, kadın olarak önemli bir vasfı yok gibidir. Celal’in karısını algılayış biçimi mevcut düşünceye yakındır. Ama bu iyimser bir yorumdur. Çünkü neresinden bakılırsa bakılsın, Celal’in asal saplantısı üzerinde bir yük olarak taşıdığı kamburunu, kadınını ortadan kaldırmaktır (yukarıda sözünü ettiğim Fargo’yla bir bağlantı daha). Denilebilir ki, Celal için Sevilay’ın varlıksal bağlamda bir anlamı yok gibidir. Taşrada evlilik eril hegemonyanın dayattığı rutin geleneklerin egemenliği altındadır. Cemal’in geçmişi bu açıdan tam bir muammadır. Birbirlerine ayna tutan iki erkek kardeş bir suretin kopyaları biçiminde tasavvur edildiğinde karanlık geçmişin bir bölümü gün yüzüne çıkacaktır.
Taşranın kısıtlı, yetersiz, renksiz, muhtelif olanaklardan yoksun uzamında (taşranın renksizliğine, sıkıcılığına dönük başka bir detay: Coenler’in Barton Fink’ini (1991) anıştıran bir sahnede Celal duvardaki tabloya bakar ve sahneye kuş cıvıltıları eşlik eder. Fink (John Turturro) Hollywood’da, Celal ise taşranın akvaryumunda sıkışıp kalmıştır.) bastırılan esarengiz sırlar vardır ve söz konusu sırlar gelir ölümcül itkileri harekete geçirir. Aile fertlerinden Sevilay’ı öldürme planı ve entrikası üzerinden kurgulanan öykü yan-temalarda (bastırılmış cinsellik, rekabete dayanan komşuluk ilişkileri, maddi ve araçsal ilişkiler vd.) rutin ama öneme sahip basit, genelgeçer yaşam pratiklerini ironize eder. Optimist gibi görünen öykünün sonu bilakis ironik ve alaycıdır. Bastırılan, gizlenen, orada, yani tarafların bilinçaltında yaşamaya devam edecektir.
Buradan itibaren aileden, aile olmaya dönük günlük yaşamsal parametrelerden söz edilemez artık. Ailenin parçalanışı ahlaki insan ilişkilerinin yerini araçsal ilişkilere bıraktığını imler. Baba-anne-oğul üçgeninde bütünüyle sevgisizlik egemendir. Celal ne eşini ne de oğlunu sevmektedir. Onların sevgi gösterilerini bir bir öteler. Bununla birlikte, taşralı aile başladığı noktaya geri dönecektir. İkiyüzlü aile portresi babanın önderliğinde yeniden inşa edilir. Baba, ekonomik dizgeye yeniden egemen olur. Reisliğini kabul ettirir. Kadının varoluşu ise yine mutfak ve yatak odası arasında sıkışıp kalacaktır; yani akvaryumda balık misali.
Son Söz
Vavien son dönem Türk sinemasında parlayan bir kara filmdir. Öte yandan, son yıllarda birçok farklı yönetmenin kara film stilinden yararlandığını görüyoruz: Nuri Bilge Ceylan’ın proleter-burjuva çelişkisini de incelediği Üç Maymun (2008) ile Ergenekon alegorisi Bir Zamanlar Anadoluda (2011) filmleri, Serdar Akar’ın Türkiye’nin ataerkil ruhunu yansıttığı Gemide (1998) ve tartışmalı yapıtı Barda (2007), Çağan Irmak’ın intikam filmi Mustafa Hakkında Her Şey (2004), Ümit Ünal’ın deneysel çalışmaları 9 (2002) ve Nar (2011), Erhan Kozan’ın kaybedenleri konu edindiği Çakal (2010), Zeki Demirkubuz’un sıradan insanların gizemli davranışlarını betimlediği Üçüncü Sayfa (1999) ve karanlık karakterleri incelediği dönem filmi Kıskanmak (2009) ile Yavuz Turgul’un polisiye yapıtı Av Mevsimi (2010) günümüz Türk sinemasının kara film stiline giderek daha da ısındığını ortaya koyuyor. Vavien’in mevcut filmler arasında yer aldığı söylenebilir.
Taylan Biraderler çeşitli janrları araştıran filmler çekmeye devam ediyorlar: Genç oyuncuların yer aldığı Okul (2004) popüler korku filmlerini ironileştiren bir filmdi. Tarık Akan’ın başrolde göründüğü Ankara Cinayeti (2006) bir dönem filmi, 1999 Gölcük Depremi travması odaklı Küçük Kıyamet (2006) psikolojik bir gerilim filmi denemesiydi. Vavien kara film tarzında çekilmiş bir kara komedi. Muhteşem Yüzyıl (2011-13) adlı Kanuni Sultan Süleyman dönemini fon alan popülist televizyon dizisiyle tarihi film türüne yoğunlaşan yönetmen kardeşler -adı geçen TV dizisini çekerken görece büyük bir bütçeyle, özel efektlerle çalışma olanağı buldular- gelecekte farklı film türlerini araştırmaya, uygulamaya devam edecekler gibi görünüyor. Televizyona ve açgözlü yapımcıların ticari mantığına esir düşmemeleri umuduyla!
hakanbilgesanatlog@gmail.com
Karabatak dergisi, 13. sayı, Mart-Nisan 2024
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız.
Alıntılar
1) Hınç Ayları, Pascal Bruckner, Çev. Mustafa Balel, Ayrıntı Yayınları, 1. Basım, 2024, İst.
2) Sanatta ve Günlük Yaşamda İletişim Çatışmaları ve Empati, Üstün Dökmen, Sistem Yayıncılık, 12. Basım, Mart 2024, İst.