Alfred Hitchcock Klasikleri (2) - Rear Window (1954)
“Dünyanın gerçek gizemi ‘görünmeyen’ değil, ‘görünen’dir.”
Klasik görüş, kadınların seyretme yoluyla çok güç uyarıldıklarından, genel olarak röntgenciliğin erkekler için geçerli olduğu yönündedir. Yine klasik tanıma göre, röntgenciler çoğunlukla içe dönük, kendine güveni yeter derecede olmayan, baskı altında yetişmiş kişilerdir ve bu nedenle herhangi bir aktif ilişkiye girmekte sorun yaşarlar. Fakat sözkonusu olan bir Alfred Hitchcock filmiyse eğer, röntgencilik mevzuunda yolumuz “yolları çatallanan bahçe”ye düşebilir. Çünkü Hitchcock Rear Window’da (1954, Arka Pencere), bu bilindik şemayı dönüştürerek, öyküsünü daha karmaşık bir hale büründürmek için elinden geleni yapar (siz mcguffin’i aklınızın bir kenarında tutun). Öncelikle, öykünün merkez figürü Jefferies’i (James Stewart) bu şemanın dışında yer alması kuvvetli; yani bir birlikteliği olan, kendine güvenen, kararlı bir portre olarak konumlandırır. Sonra, figürünü bacağı alçıda, eve mahkum, bu yönüyle de “röntgencilik oyunlarını” sadece sıkıntıdan, biraz da meraktan eyleme geçiren bir özne biçiminde sunarak ikinci kez şemanın dışına çıkar. Üçüncü ve son olarak, bir cinsel sapma şeklinde nitelendirilmesi kaçınılmaz olan röntgencilik faaliyetini, cinsel elbisesinden tümüyle soyarak, figürünün merak duygusunu kamçılayan ana unsur olarak “bir cinayetin gizemini aydınlatmak amacıyla röntgenleme faaliyeti”ne indirger.
Jefferies’i etkilemek için ne yapmalı?
Peki ama öyle mi?
Jefferies aşkın, mutluluğun kendisi olmadığını bilir gibidir. Kendi aşkından görünüşte kuşku duymasa bile, biraz önem arzeden her şeyden kuşku duyabilen bir yapıya sahiptir. Sözü fazla uzatmadan şöyle diyelim: Jefferies, ne denli çekici ve zarif olursa olsun, Lisa’dan (Grace Kelly) ruhen uzaktır. Bu “ruhsal uzaklık” Jefferies’in cinselliğini de köreltmiştir. Belki de, kendi çocuklunda bulamadığı sevgiyi, ilgi ve şefkati Lisa’ya çok görmektedir; tabii bilinçsiz olarak. Öte yandan Jefferies, Lisa’nın cinsel birleşme arzusunu birkaç kez ısrarla reddettiği içindir ki, bu “röntgenleme”, bu “keşif” arzusu sırf meraktan, çocuksu bir oyun oynama içgüdüsünden ileri gelmemektedir. Aslına bakılırsa Jefferies, bütün bu gözetleme eyleminden “yapay bir orgazm” yaşamaktadır. Elinden düşürmediği “dürbün” ise cinsel organının yerini tutmaktadır.
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir…
Hitchcock, röntgenciliğe ilgisini başlangıçta zayıf olarak yansıttığı bir diğer figürü Lisa’yı zamanla hevesli, hatta “röntgenlenen evin sınırı”ndan içeri girmeyi göze alabilen atak ve cesur bir özne olarak biçimlendirir. Ki bütün bu olup bitenler, yani Lisa’nın “gizem”i aydınlatmaktaki kararlılığı ve sonuç olarak malum evin içerisine soğukkanlılıkla girmesi, Lisa evin içindeyken Jefferies’in evi röntgenlemeye devam etmesi ve bu nedenle yaşanan gerilim başfigür Jefferies’in “yapay orgazmını” sağaltmaktan öte bir anlam taşımaz. Yatak odasındaki “soğuk sarışın”, “eylem alanı”na adın atarak çekiciliğini yeniden kazanır. Jefferies’in peşinden sürüklendiği (siz röntgenleme eylemi olarak okuyun) puzzle, cinsel heyecanını harekete geçiren, “yapay orgazmının” daha doyurucu olmasını sağlayan bir “gösteri dünyası”dır. Fakat beklenmedik şeyleri (Örneğin Lisa’nın şiddete maruz kalmasının ardından bir süreliğine “içeri” düşmesi, Jefferies’in ise gizemli evin sahibi tarafından pencereden aşağı atılması.) göze almak şartıyla…
hakanbilge@sanatlog.com
wherearethevelvets (25 Mart 2024)
Hitchcock’un en sevdiğim filmidir.
Yoruma tamamen katılıyorum. Daha da açık olmak gerekirse; filmlerde kopan veya kırılan organlar her zaman penisle özdeşleştirilir. Erkek karakter bacağını kırarken aslında ereksiyonunu kaybetmiştir ve bir cinsel yönelim sıkıntısı yaşıyordur (o iş olmuyorsa röntgenci olalım). İstekli kadın ise “madem cinselliğini benimle paylaş(a)mıyorsun, o zaman ben de senin cinselliğinin içine zorla girerim” düşüncesiyle, adamın objesi olmaya çalışıyor. Çok kadınsı bir harekettir, çoğu kadın bunu değişik yollarla yapar.
Her neyse, Hakancığım ellerine sağlık…
kusagami (25 Mart 2024)
tek bir mekanda geçen film -ki lifeboat ve rope filmleriyle bir üçleme oluşturabilir mi, bilemiyorum-. şüphesiz en ahlakçı filmi bu olsa gerek üstadın. özellikle o dönemde birçok kişi tarafından yerden yere vurulmuş, insanların yaşama alanına tecavüzden dolayı hitchcock eleştirilmiştir. ancak üstadın sanırım şuna benzer bir cevabı vardı:
”sinema yapmamaktansa ahlaksız olmayı tercih ederim.” buna yakındı işte
leo (26 Mart 2024)
Stewart’ın isteksizliği Kelly’nin hiperaktivitesi ile birleşince yukarıdaki yorum anlam kazanıyor. Her şey bir yana Grace Kelly zarafeti ile büyülüyor bu filmde.
persona (27 Mart 2024)
Hitchcock’un filmografisindeki muazzam filmlerden biri. Gerilimin kurulma biçimi, kamera açıları, oyunculuklar üst düzeyde. Finale doğru yaşanan heyecan ise ustalıkla yansıtılmış.
Eline sağlık sinefil.
operadaki sessizlik (28 Mart 2024)
Röntgenlenen pencereleri sinema perdesi olarak algılamak da olası. Bu açıdan seyirci de tıpkı yönetmen ve başrol oyuncusu James Stewart gibi bir röntgenci. Bazı şeyleri görmemek gerekir belki ama bakmadan da edemeyiz. Bakmak ve görmek arasındaki fark Rear Window ile ortadan kalkmıştır. Baktığımız şey gerçekten de gördüğümüz şey midir? Ya da gördüğümüz şeye yeterince iyi baktık mı? Bunu hayatın diğer alanlarına da yaydığınızı düşünün… Filmin büyüklüğü burada yatıyor bence.
Eline sağlık.
Hakan Bilge (1 Nisan 2024)
Yorumlarınız için teşekkürler arkadaşlar…
melikekaragul (4 Mayıs 2024)
Röntgencilik iyi bişey olmasa da bazen işe yaradığı gibi ilginç ayrıntıların farkına varıyorsunuz…
Teşekkürler Sinefil…
Evren (8 Ağustos 2024)
Filmin sonunda alçıdan kurtulmaya bir hafta kala, iki bacağın da alçı içinde olması ve Grace Kelly’nin kotu ve gömleğiyle moda ikonu stilinden vazgeçtiğini ima ederek James S.a yaranma çabaları ama son karede gene “bazaar” isimli moda dergisini okuması bence çok hoş detaylar…