Dostluğa, yaşlanma ve yürek parçalayıcı eskimeye dair alegorik bir vasiyetname… Bir büyük söz
Dersu Uzala (1975), Rus kâşif Vladimir Arsenyev’in 1923 yılında yazdığı, 1902-1910 yılları arasında Sibirya’nın Sikhote-Alin bölgesindeki keşiflerini anlattığı aynı adlı anılarından filme çekilmiştir. Film, büyük bir ormanın kesilip yerleşim yeri yapılması sırasında, orta yaşlı bir adamın filme adını da veren doğa âşığı avcı Dersu Uzala (Maxim Munzuk)’nın mezarının yerini sormasıyla başlıyor ve daha sonra geriye dönüşle 1902 yılında başlayan olayları anlatmaya başlıyor.
Sovyet hükümetinin görevlendirdiği yüzbaşı kâşif ve topograf Arsenyev (Yuri Solomin), askerleriyle birlikte yeni bir yerleşim yeri keşfetmek amacıyla Sibirya’nın Sikhote-Alin bölgesindeki balta girmemiş ormanlarında topografik araştırma yapmaktadır. Yüzbaşı Arsenyev’in liderliğindeki topografik keşif birliğinin yolu göçebe, avcı, aborjin Goldi Dersu Uzala ile kesişir ve bu karşılaşma sonrasında birliğin rehberi O olur. Bu eğitimsiz, eksantrik yaşlı adam, doğru önsezileri, zekası, keskin gözlem gücü ve iz sürme yeteneği sayesinde kısa sürede tüm birliğin ve tabii en çok Arsenyev’in saygısını kazanır.
Yağmurun dineceğini kuşların ötmesinden anlayabilecek kadar görmüş geçirmiş, terk edilmiş bir kulübenin varlığını bile fark edebilecek kadar gözlem gücü yüksek, ayak izlerinden yaşlı bir Çinlinin geçtiğini veya yakınlardaki bir kaplanın varlığını bilecek kadar iyi bir iz sürücü olan bu yaşlı adam, terk edilmiş kulübede daha sonra gelecek askerler için kibrit, pirinç ve tuz bıraktırabilecek kadar da öngörülü ve erdemlidir. Dersu Uzala ile Yüzbaşı arasındaki yakınlaşma giderek artmaktadır, defalarca birliği zor durumdan kurtaran Dersu Uzala ile Yüzbaşı’nın gerçek dostluğu Dersu’nun Yüzbaşı’nın hayatını kurtardığı o tipi gecesinden sonra daha da pekişecektir.
Bu film, Rusların yaygın olarak Goldi olarak adlandırdıkları Çin’deki 56 etnik gruptan biri olan ve gerçekte Nanai olan Dersu Uzala’nın hikâyesidir. Nanailer Şamandır. Büyük ayı Doonta ve kaplan Amba’ya büyük saygı gösterirler. Yüzyıllardır Şamanlar tanrılara edilen duaların kötü ruhu kovacağına inanırlar. Dersu da rüzgârla, kaplanla, yağmurla, ateşle konuşur. Güneşi, ayı, rüzgârı, suyu ve ateşi bir canlı gibi kabul ederek onlardan bir “adam” olarak bahseder. Yüzbaşıya güneşi göstererek “Kapitan, bu en önemli büyük adam, eğer bu sönerse her şey biter.” der, sonra da ayı işaret ederek “Bu da ikinci büyük adam.” der. O andaki görüntü gerçekten unutulmazdır, güneş tüm kızıllığıyla batmakta ve dolunay hafifçe göğe yükselmektedir ve bu manzarayı izleyen iki adamın ters ışıktaki görüntüleri tek kelimeyle muhteşem bir görsel şölen sunmaktadır bizlere. Diğer muhteşem görüntü ise o müthiş, neredeyse seyrederken nefesinizin tipiden kesildiğini düşündüğünüz tipi sahnesidir. İnanılmaz bir panik duygusu ama aynı zamanda kararlı ve vazgeçmeyen iki adamın çırpınışları ve de nefes almaya engel bir tipi. Akira Kurosawa görsel anlamda öylesine kocaman bir dünya sunuyor ki seyirciye olduğunuz yerde kalabiliyorsunuz ve sadece görsellik de değil, Akira Kurosawa’nın hümanizmi Dersu Uzala filminin tümüne hâkim… İnsanların birbirine çıkarsız yaklaşımları ve ilk bölümde kendi hayatını hiçe sayarak Yüzbaşı’yı kurtaran Dersu’nun davranışına karşın, ikinci bölümde de Yüzbaşının borcunu ödemek için elinden geleni yapmaya gayret etmesi ve Dersu’yu şehre götürmesi filmin ana temalarından biridir. En önemli ana tema ise insanın doğayla olan iletişimi, ona yakın olma çabası, ruh ve beden noktasından çıkıp tamamen bir yere ait olma, oraya kök salma düşüncesi ve modernleşmeden kaçma çabasıdır.
Modernleşmek için yapılan her gelişme veya teknolojinin gelişi beraberinde birtakım kayıplara neden olmuştur. Komünler halinde yaşayan insanoğlu ticaretle uğraşmaya başladıkça tamamen kendi ihtiyaçlarını karşılamaya kanalize olmuş; okuryazarlık arttıkça, ağızdan ağıza yayılan geleneklerde azalma olmuş, geniş alana yayılmış geçmiş ezberlerde disiplin kayıpları oluşmuş; teknoloji yayıldıkça artık yıldızları, gökyüzünü okumayı bırakmıştır.
Filmin ikinci yarısında, Dersu şehre geldikten sonra onun için kâbus dolu günler başlamıştır. Dersu, modern hayata uyum sağlamada öylesine zorluklar yaşar, sıla hasreti öylesine ağır basar ki, adeta gitmek için yalvarır ve bu yalvartıyı Arsenyev görmezden gelemez. Şehrin göbeğinde çadır kurma isteğini; suyu, odunu parayla satan adama karşı takındığı tavrı seyrederken aslında onun doğaya ne kadar bağlı olduğunu ve şehrin onun için hapisten hiç de farklı olmadığını anlarız.
Bu film Sovyetler Birliği’nde 20,4 milyon kişi tarafından izlenir ve 1975 yılında “Yabancı Dilde En İyi Film” Oscar’ını, yine aynı yıl Moskova Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünün yanında, İtalya, İspanya ve Fransa’da da “En İyi Film” ödülünü kazanır.
Kurosawa yabanıl Sibirya doğasının portresini, sinema perdesine tıpkı bir ressamın boyaları tuvale aktarması gibi görsel bir hipnozla, dostluk ve hayatta kalma çabasını da birbirine katarak aktarmıştır. Dersu Uzala medeniyetleşmenin çevresel zararlarının yanı sıra dostluğa, yaşlanma ve yürek parçalayıcı eskimeye dair alegorik bir vasiyetname, bir büyük söz… Mutlaka izlemelisiniz…
İyi seyirler…
Yazan: reyan yüksel
Ne kadar güzel ve lirik bir filmdir Dersu Uzala… Dayanışma, savaş, dostluk, yardımlaşma, insancıllık, kardeşlik ve daha birçok evrensel kavram üzerine düşünmeye çağırır bizi. Ben de sana katılıyorum, herkes izlemeli bu filmi.
Kalemine sağlık.
Reyan, Dersu Uzala için fazla bekletmişti. Ortaya çıkan sonuç bu bekleyişe değmiş gibi görünüyor
Çok teşekkür ediyorum deniz, senin de yüreğine sağlık.
Evet bu yazı ilk kez burada yayınlandı ve sanatlog için izlenip yazıldı.
İnce elenip, sık dokunduğu için, uzun araştırmalar ve çeviriler de gerektirdiği için biraz uzun sürdü ve Dersu o hümanizmi için bu kadarını hak ediyor.
Yalnız söylemeden geçmeyeceğim, sinefil78’e uzun zamandır yazmak için zorlanan, tembellik eden beni yazmaya teşvik ettiği için teşekkür ediyorum.
Dersu Uzala ölçeğinde bir film için yerinde bir eleştiri denebilir.
Reyan arkadaşımızın eline sağlık.
Dersu Uzala’nin vatani buyuk bir ekolojik tehdit altinda(*):
Rus baskani Vladimir Poutine’nin baslattigi bir proje ile Sibirya ile Japon kiyilarini baglayacak petrol boru hattinin terminalleri filmin cekildigi Vladivostok cevresinde kurulacak ve bolgenin yegane dogasi zarar gorecek.
(*):http://www.couleurmonde.com/spip.html?article187&date=2005-07
gerçekten üzücü bir haber. bölge artık sadece film karelerindeki haliyle aklımızda kalacak.
bende cok ozel bir yeri olan bu filmden TAMAMEN AMATORCE kisacik bahsetmeye calistim.
elestirirseniz cok sevinirim.
http://sinekiyatri.blogspot.com/2009/09/dersu-uzala-1974.html
Guzel bir yazi olmus ancak kucuk bir noktaya dikkatinizi cekmek isterim. Vladimir Arsenyev Sovyet hukumeti tarafindan degil Carlik Rusyasi tarafindan gorevlendirilmistir. Zaten 1902’de Sovyetlerden soz etmek mumkun degil. Mukemmel filminin yani sira kitabini da siddetle oneririm.
e.