Beethoven’in 5. senfonisi vs Hacıbektaş-ı Veli Türbesi..
Beckett’in Endgame’ini andıran bir varoluşsal ortam..
“Anamın tarhana çorbası” temelli halk edebiyatı..
Beyinsiz uzaylılar ile çevrili bir dünya..
Sihirbaz tarafından dillendirilen içinden pathos’un eksik olmadığı, Schiller’e taş çıkartan bir edebi söylem: “Sana ulaşamamak seni kaybetmek değildir dünya!”
Dünyanın oluşumunu ve yeniden doğuşu andıran bir başlangıç..
Patlayan kocaman kayalarla futbol oynamalar..
Nev-i şahsına münhasır aduket ile duvarlar yıkmalar..
Türkiye’de B filmleri
Ticari sinema içinde yer alan filmleri kabataslak olarak A ve B filmleri olarak ikiye ayırabiliriz. A filmleri bütçeleri yüksek olup star oyuncuların yer aldığı filmler olup sanatsal içeriği açısından da oldukça güçlü filmlerdir. B filmleri ise bilhassa yapım giderleri açısından ve sanatsal açıdan düşük ve yıldız olmayan oyuncuların oluşturduğu uzun metrajlı filmlerdir. Aslı esasında B filmlerinin oluşumunda ticari amaç çoğunlukla sanatsal amacın önüne geçmiştir. İlk oluşumları Amerikan sessiz filmlerine kadar giden B filmlerinin yaratıcısı Amerikan stüdyo sistemidir. Piyasada bulunan bu büyük stüdyolar belirli yıldızlarla çalışmakla birlikte bu stüdyoların büyük yıldız oyuncuların yanında bir de küçük yıldızları bulunmaktaydı. Bunların da kimisi kontratlı kimisi ise değildi. Bununla birlikte bu stüdyolar her sene belirli sayıda film çekerler ve boş kaldıkları haftaları da bu b tipi denilen filmler ve oyunculukları hiç de iç açıcı olmayan küçük yıldızlarla değerlendirirlerdi. Bu çeşit bir aktivite ise B filmlerini meydana getirmiştir. 1948’de antitröst kanunu ile Amerika’da stüdyo tekeli kırılmış, bu da B filmlerinin sonunu hazırlamıştır. Fakat video teknolojisi ve kablo yayınlarıyla kendilerine yeni pazarlar bulmuşlardır.
Avrupa da ise b filmlerinin yükselişi 1960’lara kadar gider. Bu dönemlerde bilhasss tür sineması içinde (bilimkurgu, korku vs) kendine yer bulmuş. Özellikle İtalya’da sphagetti western’leri, dehşet filmleri ve porno ile adını duyurmuştur. Avrupa’daki gelişmelerin uzantısı olarak Türkiye’de de B filmleri çekilmiştir. Bunların önemli bir kısmını yerli kovboy filmleri, polisiye ve gangster filmleriyle tarihi filmler oluşturmaktadır.
Ülkemizde ise altmışların sonuna doğru yapılan sphagetti westernler’den derin etkiler taşıyan yerli kovboy filmleri b filmlerinin bir örneğini temsil etmekteydi. Bu kovboy filmlerinin başlangıcı 1967’de çekilen Ringo Kid ile başlamış ve çil yavrusu gibi kısa süre içinde yüzlerce film çekilmiştir. 1973’te TRT’nin ülke çapında yayına geçişiyle birlikte sinema sektörü her anlamda zarar görmüştür. Fakat bu geçiş aynı zamanda Amerikan filmlerinin kötü bir uyarlaması niteliğinde olan Türk filmlerinin hızla çoğalmasına neden olmuştur. Uzay Yolu adlı dizinin etkisi hasebiyle Turist Ömer Uzay Yolunda (1973) çekilir. Her zamanki kalender kişiliği ve arsız serseri tiplemesi ile Mr. Spak ile bir olarak kötülere gününü gösterir. Haliyle televizyondan gelen etkiler ve gişe rekorları kılan Amerikan filmlerinin etkisiyle ünlü Amerikan yapımlarının kopyası olabilecek nitelikte bir film furyası ortaya çıkar. 1975’te Nejat Saydam’ın yönetmenliğini yaptığı ve Bülent Kayabaş’ın oynadığı Sevimli Frankeştayn adlı fantastik film Mel Brooks’un Young Frankenstein (1974) isimli filminin birebir kopyasıdır. Bu örnekler Metin Erksan’ın 1973’te çektiği Şeytan isimli filmiyle çoğaltılabilir. Bu film de kafa dönme sahneler, safra kusmukları ve tesis ettiği özel efektlerle birlikte tam anlamıyla William Friedkin’in Şeytan’ının (1973) bir kopyasıdır.
Bilimkurgu Sineması ve Dünyayı Kurtaran Adam
Bilimkurgu sinemasını gerçeklikten uzak bir tür olarak aksettirmek büyük bir yanılsamadır; ta ki Dünyayı Kurtaran Adam çekilene kadar. Bu tip fantastik filmler ve bilimkurgu filmlerinde politik eğilimler ve bastırılmış cinsel istekler ciddi bir şekilde ekrana yansımaktadır. Bastırılmış cinselliğin vücut bulmuş hali yüzüne bakmaya doyamayacağınız Aytekin Akkaya’dır. Bu türün ilk özelliğini fantastik yolculuk oluşturmakta, ikinci özelliğini ise dünyalararası karşılaşma ve bu karşılaştırma temelinde sinemanın militarizme ve emperyalizme alet edilmesidir. Üçüncü tema ise temellerinin Mary Shelley’in Frankenstein adlı gotik romanıyla atıldığı Çılgın Bilim Adamıdır. Filmde de sevgili sihirbazımız “Çılgın Bilim Adamı” temasının bir uzantısıdır.
Bilimkurgu bilhassa sömürgeci söylemin politik atıflar biçiminde sunulduğu bir türdür. Genel itibariyle beyaz ırkın üstünlüğü ve diğer gezegenlerin kolonizasyonuyla insanoğlu (onun adına U.S.A.) kendi üstünlüğünü zavallı uzay ahalisine kabul ettirir. Dünyayı Kurtaran Adam’da da uzaylılar bu düşünceden hareketle beyinsiz varlıklar olarak gösterilmiştir. Filmde bu çeşit sömürgeci söylem uzantısı olarak da Türklük ve Müslümanlık belkide 80 darbesinin sinemaya gösterdiği “abaaltı sopası”nın etkisiyle filmde ideolojik olarak yüceltilmiştir. Fark sadece Amerikan sömürgeci söyleminin Türkleştirilmiş ve kopyalanmış bir versiyonunu ortaya çıkarmıştır.
Genel itibariyle tutucu bir ideoloji bilimkurgu sinemasını şekillendirmiş olmakla birlikte ikinci dünya savaşı sonrası distopik yapımlar ortaya çıkmış, atom bombasının ürkütücülüğü dünyanın sonu leitmotivini hemen hemen birçok bilimkurgu ve fantastik filminde gündeme getirmiştir. Dünyayı Kurtaran Adam da kopyaladığı filmlerle bu konuyu gündeme getirir. Dünya parçalanmış, her parçası bir tarafa dağılmış ve o parçasında ise büyücü hâkimiyetini ilan etmiştir. (Tevafuk bu parçada da Hacıbektaş’ın türbesi vardır.) Tipik b filmleri ve tür sinemasının iki elementi olan iyi ve kötü bu filmde de katı çizgilerle ayrılmıştır.
Türkish Star Wars mu? Yoksa Dünyayı Kurtaran Adam mı?
Gelgelelim bu çekimlerle birlikte “filmin hası” şeklinde tavsif edeceğimiz bir başyapıt çıkar ortaya. Cüneyt Arkın’ın başrölünü oynadığı ve Çetin İnanç’ın yönettiği Dünyayı Kurtaran Adam 1982 yılında piyasaya sürülür. Filmin Amerika’daki sürümünde adı “Turkish Star Wars” şeklide tesmiye edilmiştir. Her ne kadar bu isim bazı yönetmenler tarafından bir Star Wars kopyası gibi görünse de aslında bu isimlendirme film için yetersiz kalıyordu. Film Star Wars’dan aşırdığı kadar Doctor Who ya da bir Galactica etkileriyle de sivriliyordu. Star Wars’dan aşırılan sahneler dolayısıyla bu isim verilmişse de filmi seyreden-seyretmeyen, film üzerinden siyaset yapan ve dalga geçen kesim için Star Wars temelli benzetmeler ve istihzalar filmin bu noktadaki aşırma suçu nedeniyle dillere pelesenk olmuştur. Hâlbuki Doctor Who ya da Battlestar Galactica ile filmimiz karşılaştırıldığında bir o kadar diğer filmlerin kopyası ya da etkisi olduğu rahatça sezilebilir. Hatta iddialarımıza daha çok çeşni katarsak Büyücünün Flash Gordon’daki kötü büyücü “Merciless Ming”in bir başka versiyonu olduğu ortaya çıkacaktır. Yani sihirbaz bir çeşit Yerli Mingtir. Fakat Filmin Galactica ile en büyük kesişimini mistisizm atıfları ve olay örgüsüyle temellendirebiliriz. Her ne kadar Star Wars’dan mütevellit olarak değerlendirilse de filmin olay örgüsü açısından bakıldığında Star Wars ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Battlestar Galactica da Kobol’da (Galactica insanın anavatanı ve gerçek doğum yeridir. Burada medeniyet yükselmiş ve 12 koloni kurulmuştur. Bunun yanında kayıp olan bir on üçüncü kavim ise dünyada kurulmuş olmakla birlikte diğer on iki kavmin bu kayıp dünya ve kavmin varlığından haberi yoktur.) kurulmuştur. İfade edildiği Dünyayı Kurtaran Adam’da temellendirilen “13 kavim miti” de Galactica’dan alınmış, filme Kuran’dan ayetlerle birlikte eklemlenmiştir. Bu konuyu büyücünün hâkim olduğu gezegende yaşayan insan-sakinlerin babası, Dünyayı Kurtaran Adam’ın muhtemel kayınpederi (sakallı dedemiz Hüseyin Peyda) açıklamıştır.
Astroloji ve Mısır piramitlerine yapılan göndermelerle olay örgüsünün temeli kurularak Galactica’dan mütevellit mistisizmin başka bir boyutu ifade edilmeye çalışılmış. Her ne kadar Çetin İnanç röportajlarında filmin çekildiği dönemde Mısır piramitleri ve Hititlere ilgisi olduğunu söylese de filmin başında Mısırlılar ve hiyerogliflerden anlaşıldığı kadarıyla uzay çağının tekrar yaşandığına dair söylen bu filmde de temellendirilmiştir. Ama Çetin İnanç filmin çevrilme yeri olan peribacalarına muhtemelen yakın olması dolayısıyla -türbe Nevşehir Hacıbektaş ilçesindedir- bu mistisizmi Hacıbektaş-ı Veli türbesini ziyaretle bağlamış ve filme her ne kadar içinde yama gibi dursa da bizden bir boyut katmaya çalışmıştır. 13. Kabile söylenini Kur’an ayetleriyle birleştirerek bir bütün içinde vermeye çalışmıştır. Garip ama gerçek. Nevşehir de Star Wars’daki Mos Eisley Cantina’nın benzeri bir yer olması dolayısıyla oldukça bilinçli bir seçimdir. Benzer dini atıflar yine belkide yakın olması dolayısıyla Nevşehir’deki yeraltı kiliseleri temelinde Hıristiyanlıkla da bağlantı kurularak filme yedirilmeye çalışılmıştır.
B Filmi Olarak Dünyayı Kurtaran Adam?
Film belli bir noktadan sonra ucuz westernlerden mütevellit atlı sahnelerle (madem teknoloji bu kadar ileri atların ne işi var?), belirli bir noktadan sonra ise soundtrack’ın de etkisile “Bir Türk dünyaya bedel” söylemini güçlendiren Kara Murat filmlerine dönüşmektedir. Aradaki fark sadece düşmanların iskelet elbisesi giymeleridir. (karanlıkta çekilse daha gerçekçi olurdu eminim) Fakat asıl sorunsalımızı ortaya koymadan önce soralım: Türk sinemasında Amerikan sineması anlamında bir B filmi olmuş mudur? Bu soruyu sormak elzemdir. Amerika’daki büyük yapım şirketlerine sahip olmamamıza rağmen oluşum itibariyle B filmleri stüdyo sistemi temelinde ortaya çıkmamış, lakin piyasada A tipi filmle B tipi film üreten firmalar olmakla birlikte bir ad konma hadisesi gerçekleşmemiştir.
Dünyayı Kurtaran Adam’ı ise tam anlamıyla B filmi olarak nitelemek mümkün değildir. Yerli ya da yabancı hemen hemen birçok eleştiride tartışmasız biçimde B filmi olduğu kabul edilmiştir. Lakin derinden incelendiğinde B filmlerinin bütün özelliklerini taşımadığı görülecektir. Evvela başrolünde yer alan Cüneyt Arkın dönem itibariyle bir yıldızdır. Bütçe itibariyle de -Türk Sineması açısından incelendiğinde- piyasadaki A filmi şeklinde kategorize edilebilecek filmlerden aşağı kalmayan bütçeye sahiptir. Her ne kadar uyarlanmış bir fantastik film olarak görülse de aslında birçok yönüyle gişe rekortmeni Amerikan yapımlarının kopyası niteliğindeydi. Çünkü B filmleri Türkiye’de yukarıda ifade ettiğimiz gibi gelişim menfezlerini iyi yapımların kopyalanması şeklinde bulmuştu. Bununla birlikte filmin mekânları klasik B filmlerinde olduğu gibi sınırlıdır (Kapadokya civarında çekilmiştir.) ve filmin süresi de bir buçuk saattir. (B filmlerinde bu süre genellike 75 dakikayı geçmez.) Aslı esasında Dünyayı Kurtaran Adam, Star Wars’dan yaptığı aşırmalarla Mockbuster kategorisine bile sokulabilirdi ama filmin kazandığı kült özelliğe binaen bu çeşit bir yakıştırma yapılması biraz ağır olurdu.
Film ciddi bir şekilde çekilmiş olsa da zaman içinde istenmeyen komedi unusurlarıyla ünlü olmuş ve batı seyircisinin de beğenisini (!) kazanıp kült filmler kategorisine yükselmiştir. Bu noktada yukarıda ifade ettiğimiz gibi Çetin İnanç nasıl bir Frankenstein yaratmış olduğunun farkına daha sonra varmıştır. Bu tip ucuz yapımlar tür sinemasını besleyen en büyük kaynaklar olmuşlardır. King Kong gibi filmler bu tip B filmi şeklinde ortaya çıkmışlar ve daha sonra da bir sinema klasiği haline gelmişlerdir. Fakat Dünyayı Kurtaran Adam gibi filmleri Hollywood temelinde incelemek ise belirli gerçekleri görmemize engel olmaktadır. Hollywood’da B filmleri bir sistemin ürünü olup kurulu ve çok yönlü sinema endüstrisinin ortaya çıkardığı bir ürünken Avrupa Sineması ve Türk Sinemasında ise sermaye eksikliğinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu minvalde Dünyayı Kurtaran Adam Amerikan ölçütleri içinde bir B filmi olmasa da ülke gerçekleri ve sermaye yetersizliği dikkate alındığında B filmi olarak kabul edilebilir. Yıllar yılı hegemonyasını dünyaya kabul ettiren Amerikan yapımları bu türe damgasını vurmakla birlikte Giovanni Scognamillo’nun belirttiği gibi B filmleri salt Hollywod’un uygulaması ya da keşfi değildir. Yeşilçam içinde yer alan birçok B filmi örneği başta Dünyayı Kurtaran Adam olmak üzere özgün yapımlar olmaktan uzaktırlar; daha çok “çekilmiş olanın tekrarı” niteliğinde olmakla birlikte çabuk tüketilen popüler kültür ve kitle kültürünün bir ürünü olmaktan öteye gidememişlerdir. Fakat bir rant piyasasını beslemişler ve sinema seyircisinin ilgisini de canlı tutmuşlardır.
Kaynaklar:
http://www.otekisinema.com/turkish-galactica-vs-turkish-star-wars/
B filmi, Nur Onur, Es Yayınları, Haziran 2024
Fantastik Filmler (Uzakdoğu’dan Güney Amerika’ya), Pete Tombs, Kelepir Kitaplar / Kabalcı Yayınevi Dizisi
Calderon de la barca (Seçim Bayazit)
calderon@sanatlog.com
Bir Yorum
Pingback: turkish movie asi | Turkish Series