SanatLog-Esin Coşkun Söyleşisi

: Öncelikle vaktinizi bize ayırdığınız için çok teşekkürler. Daha ciddi konulara geçmeden önce şöyle başlayayım: Şu sıralar ne izlediniz?
: törenini kesinlikle izlemediğimi söyleyebilirim. Sadece basında yer alan birkaç yoruma baktım ve izlemediğim için memnun oldum. Filmlere gelince; daha çok sevdiğim filmleri tekrar izliyorum diyebilirim. Bunlardan birisi de, Guy Ritchie’nin yönetmenliğini yaptığı ve Brad Pitt ile Jason Statham’ın başrollerini paylaştığı Snatch (Kapışma). Belki de son on yılda yapılmış en iyi film olduğunu düşünüyorum.

: da yine kraliçe gibi geçti bu topraklardan… Olağanüstü bir ilgi var bu ödüle. Bunu neye bağlıyorsunuz?
: Popüler içeriği olan her şey gibi popüler olmasına. Zaten dünya geneline hitap eden bir tören olmasa bu kadar ilgi görmezdi. Kalan azınlığın ise akıllılık edip bu tür törenlerden uzak durduğunu düşünüyorum.

: Günümüz Türk sineması hakkında ne düşünüyorsunuz? Tabii şu hastalıklı İvedik’leri filan bir yana bırakırsak…
: Gelişimi izlemeye çalışıyorum. Özellikle Nuri Bilge Ceylan ilgimi çekiyor; tarzı ve anlatım yöntemiyle Tarkovsky’ye benzetmek mümkünse de, ben onu daha çok Angelopoulos’a yakın buluyorum. Elbette Fatih Akın ve Ferzan Özpetek gibi Türkiye dışında Avrupa’da da beğeniyle izlenen yönetmenlerimiz var, ama onların altyapısı ndan çok Avrupa sinemasından geliyor. Bu bağlamda onlardaki Avrupa etkisini göz önünde bulundurmak gerekiyor.

: nda Akım Araştırması” adını taşıyan bir yapıta imza attığınız için sormak istiyorum izin verirseniz: Türk sineması belli başlı ekollerle senkronik bir ilişki kurabildi mi?
: Ne yazık ki bu soruya olumsuz yanıt vermek zorundayım. Bazı ekollerin yansımaları olmuş tabii, ama bu yansıma sınırlı kalmış. Mesela Fransız, İtalyan ve Sovyet ekolünden etkilenmeler çok bariz. Özellikle “akım” bağlamında ele alırsak, İtalyan Realizmi ve Fransız Yeni Dalgasının etkilerini 60’lı ve 80’li yıllarda yapılan filmlerde görebiliriz. Metin Erksan, Lütfi Akad, Duygu Sağıroğlu, Halit Refiğ, Memduh Ün, Atıf Yılmaz gibi yönetmenlerin filmlerinde Fransız ve İtalyan sinemasının izleri çok barizdir. Sonraki dönemlerde Ömer Kavur, Şerif Gören, Yılmaz Güney, Zeki Ökten, Erden Kıral gibi yönetmenlerin Yeni akımından etkilenmeleri söz konusu. Hatta aynı yıllarda Fransız Yeni Dalgasının “auteur” yönetmen anlayışı Ömer Kavur ve Yavuz Özkan gibi yönetmenler tarafından Türkiye’de de yerleştirilmeye çalışılmıştır. Ama bu çaba birkaç isimle sınırlı kalmış, nın belki hala bugün de devam eden şartları yüzünden genel olarak kabul görmemiştir.

Türk Sinemasında Akım Araştırması

: “Hayal” adlı romanınıza Sartre’ı refere ederek “bulantı”nın romanı diyebilir miyiz? Egzistansiyalizme, Sartre ya da Camus’ye özel bir ilginiz var anlaşılan…
: Sartre ile kısıtlamak yanlış olur. “Varoluşsal Sayıklamalar”ı yazarken genel olarak edebiyattaki “” ekolünü düşündüm. Bu bağlamda Dostoyevski ile başladığını düşündüğüm bir süreç var ve onun etkisini Camus ve Sartre’da takip ettiğimi söyleyebilirim. Hatta günümüzde Paul Auster gibi yazarlar ve gibi yönetmenlerde de bu etki devam ediyor diyebilirim. Elbette şu an için kesin konuşmak mümkün değil, ama Dostoyevski birçok yazarı ve farklı dallarındaki birçok çıyı derinden etkilemiş bir yazardır.

: Romanınıza “Varoluşsal Sayıklamalar 1” şeklinde altbaşlık koymuştunuz. Üçleme olarak mı tasarladınız? Devamı ne zaman gelecek?
: Hayır, üçleme olarak tasarlamadım; “Hayal”deki hikayeyle bağlantılı bir başka hikaye tasarladım. Bir anlamda ilk romanın devamı. Temasal bir bütünlük söz konusu ve hikayenin arkaplanı açıklık kazanacak diyebilirim. Ama elbette ne zaman biteceğini söyleyemem, bunu ben de bilmiyorum. Ayrıca, şu an üzerinde çalıştığım başka bir roman var, önce onu bitirmeye çalışacağım sanırım.

Hayal - Varoluşsal Sayıklamalar 1

: “Dünya Sinemasında Akımlar” adında nefis bir kitabınız var. Açıkçası böyle bir yazmayı çok isterdim…
: Bunun için çok uzun süre eve kapanıp bir sürü okumanız ve film izlemeniz gerekir ve elbette sonra da bu birikiminizi nasıl kullanmak istediğinize karar vermeniz.

: Bu kitapta Ekspresyonizmi, Rus Fütürizmini ve başka ekolleri incelemiştiniz. Sinemanın ekollerle ilişkisini modernizmin “başka bir dünya özlemi” ile ilişkilendirebiliriz sanıyorum ki…
: “Dünya Sinemasında Akımlar”ı yazarken düşüncem, toplumlardaki sosyal, ekonomik ve politik gelişim ve değişimlerle , ama özellikle ı arasındaki ilişkiyi incelemekti. Ve araştırmam sonucunda gördüm ki, arada müthiş bir etki söz konusu. Bunun nedenlerinden biri olarak, çıların duygusal ve düşünsel olarak diğer insanlara göre daha duyarlı olmalarını görüyorum. Sanatsal sezi diyebileceğimiz bir olgu var ve bu sezi vasıtasıyla çılar toplumsal değişim ve gelişmelere karşı çok daha hassas oluyorlar. Bu yüzden, toplumlarda aksayan yönleri ve değişim isteğini ilk önce çılar dile getiriyor diyebiliriz. Ve elbette, gibi geniş kitlelere hitap eden bir dalı çok daha büyük ölçekte bu değişim isteğini dile getirebiliyor.

Dünya Sinemasında Akımlar

: Popüler kitle ı , gelecekte yeni ekoller doğurabilecek gibi görünmüyor. Daha çok eskilerden besleniyor sanki. Ne dersiniz?
: Eskinin tekrarı söz konusu gibi görünüyor şimdilik. Ama zaten “tarih tekerrürden ibarettir” diye bir söz vardır. Ama yine de ne olacağı belli olmaz; özellikle çılarda büyük bir değişim ve buna bağlı olarak gelişim isteği olduğunu düşünüyorum. En büyük değişim ve gelişimler kriz dönemleriyle birlikte gelir; biz de yeterince büyük bir kriz yaşıyoruz sanırım. Sadece ekonomik anlamda değil, toplumsal ve bireysel anlamda da yoğun bir travma yaşandığını düşünüyorum dünyanın büyük bölümünde. Ve bu travmadan ne çıkacağını hep birlikte göreceğiz sanırım.

: Son olarak size doların fiyatını sormayacağım fakat klasik birkaç soruyla bitirmek istiyorum: ve hayranlığınızı biliyorum. Godard’ın ülkemizde son 40 yılda iki filmi gösterime girdiğinden onu geçiyorum. Allen’ın son yapıtlarını beğendiniz mi? Bir de son dönem dünya sinemasında keşfettiğiniz yeni yönetmenler var mı?
: Godard’la ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Godard, sinemasında “varoluşçu” temaları yoğun olarak kullanmıştır ve Fransız akımı da yoğun olarak “varoluşçu” ekolden beslenmiştir. Aslında Fransız Yeni Dalgası özünde “varoluşçu” ın bir yansımasından ibarettir. Bu yüzden, Godard’ı ve Fransız Yeni Dalgasını anlayabilmek için önce varoluşçu ı bilmek gerekir.
Elbette, da aslında bir varoluşçudur. Bu bağlamda özellikle “Gölgeler ve Sis” çok iyi bir örnektir ve Kafka’nın absürd bir uyarlaması söz konusudur. Allen’ın çoğu filmi böyledir ve kendisi gerçekten de belki de yüzyılın en önemli birkaç yönetmeninden birisidir. Allen’ı “komik” bulanlara ona bir daha bakmalarını öneririm; orada kendi “saçmalıklar”ıyla karşılaşacaklar.
Allen’ın son dönem filmlerinden “” (Barselona, Barselona) aldı sanıyorum; ama elbette onların neye verdiğinden emin değilim; daha doğrusu bunu onların bildiğini sanmıyorum. Allen, filmine verildiğini duyduğunda yeterince eğlenmiştir sanırım.
Son dönem dünya sinemasında ilgimi çeken pek isim yok ne yazık ki. Ama elbette bazılarını takip ediyorum ve ne tür gelişim göstereceklerini anlayabilmek için biraz daha beklemek gerekecek sanırım. Yine de, şu sıralar Guy Ritchie favorim diyebilirim.

Söyleşiyi Gerçekleştiren:

Kimdir?

, ilk ve ortaokulu İstanbul’da okuduktan sonra liseyi Samsun’da bitirdi. Aynı yıl Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü kazandı. 1995 yılında ise Cumhuriyet gazetesinde stajyer muhabir olarak çalışmaya başladı. Cumhuriyet gazetesinde başlayan gazetecilik yaşamı daha sonra çeşitli gazete ve dergilerde devam etti. 1997 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun olduktan sonra Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Televizyon Bölümü’nde yüksek lisans yapmaya başladı. Yüksek lisans yaptığı yıllarda dünya sinemasıyla ilgili araştırmalarının bir bölümünü haline getirdi ve bu “Dünya Sinemasında Akımlar” adıyla 2024 yılında yayımlandı. Aynı yıllarda Milliyet gazetesinin kültür ekine ve Milliyet dergisine edebiyatla ilgili yazılar yazmaya başladı. Daha sonra ise Radikal için eleştirileri kaleme almaya başlayan yazarın Akşam-lık, E Dergisi, Cumhuriyet , Virgül gibi çeşitli dergi ve gazetelerde edebiyatla ilgili yazıları yayımlandı. Deneysel bir çalışma olan ve varoluşçu temalar taşıyan ilk romanı “Hayal – Varoluşsal Sayıklamalar” 2024 yılında yayımlandıktan sonra sinemayla ilgili çalışmalarına geri döndü ve “nda Akım Araştırması” adlı kitabını tamamladı. “Dünya Sinemasında Akımlar”ın devamı niteliğindeki “nda Akım Araştırması”, sinemanın ülkemizdeki gelişim sürecini dünya sinemasında ortaya çıkan gelişmelerle ve akımlarla birlikte inceleyen bir çalışmadır.

İlişkili yazılar

Yorumlar

8 Yorum on "SanatLog-Esin Coşkun Söyleşisi"

  1. melikekaragul on Per, 19th Mar 2024 3:22 pm 

    Güzel bir söyleşi… ;)

  2. dyildizel on Per, 19th Mar 2024 4:13 pm 

    Gayet yararlı, ilgi çekici.

    Umarım ismi geçen kitaplar da okuyucularına ulaşır ;)

  3. azaplanca on Cum, 20th Mar 2024 3:21 pm 

    Teşekkürler bu güzel söyleşi için…

  4. persona on Cum, 20th Mar 2024 5:44 pm 

    Çok keyifliydi, teşekkürler.

  5. epicacry on Cts, 21st Mar 2024 3:39 am 

    Harika, iyi ki keşfetmişim bu siteyi.

  6. kusagami on Paz, 22nd Mar 2024 12:51 pm 

    akımların bilinmesi şart, özellikle her sinemaseverin mutlaka okuması gereken kaynaklardan. yeni bir şeyleri keşfetmenin mutluluğuyla. arigato gozarimasu bu söyleşi için sensei..

  7. operadaki sessizlik on Cts, 28th Mar 2024 3:20 am 

    Teşekkürler, yine keyifli, bilgilendirici bir söyleşi.

  8. gürkan deniz on Cts, 11th Nis 2024 12:57 am 

    Esin Coşkun’un kitaplarının Türkiye’de sinema alanında yazılmış en iyi araştırma kitapları olduğunu düşünüyorum. Akımlar konusunda yazılmış nitelikli eserleri ne yazık ki Türkiye’de bulmak zor.

    Ayrıca, keyifli bir söyleşi olmuş.

Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz...
Yorumunuzda avatar çıkması için gravatara üye olmalısınız!