bu karamsar bir süreç olarak okunabilir mi? aslında bütün bu manevralarda bir mücadele alanı gizli: sinema neyi anlatmamalı ya da neyin üzerine gitmeli sorularını lynch’in filmlerinin kuşattığını düşünüyorum. dünya hollywood’un paketlediği tozpembe bir yer değil. lynch en azından bunu göstererek savaşını başlatıyor. lynchville ya da lynchtown ifadesi tipik americana’nın tasviri açısından önemli terimler. buradan yola çıkarak onun kasabalarının ve ele aldığı temaların çağdaşı bağımsız sanatçılardan farkını ortaya koyduğunu iddia edebiliriz. jarmusch, cronenberg, coenler gibi bağımsız sinemacılar örneğin ara ara dönüp amerika’ya yakın perspektiften bakan filmler çekiyorlar, ama lynch birçok açıdan onlardan ayrılıyor. bununla birlikte bütün bu sanatçılar kendilerine has bir paradigmaya, üsluba sahipler. lynch ürkütücü olana hep biraz daha yakından bakmayı deniyor diyebiliriz.
eklemem gereken son bir şey var: onun filmleri kanımca herhangi bir korku filminden daha ürkünç. aslında örneğin lost highway’i ya da mulholland drive’ı korku filmi bağlamında okumak mümkün. psikolojik şiddetin tasviri daha önemli gibi görünüyor. birçok filminde korku filmlerinde rastlanmayacak gariplikler var. onun sineması birçok türün bileşimi olduğu için türlerarası geçişliliği imliyor desek yeridir. bu aynı zamanda postmoderni tanıtlamak için malzeme veriyor: bir postmodern yapıtta tür yoktur, tür kolajı vardır, türlerarası geçişlilik söz konusudur ve romancı ya da yönetmen geleneksel türleri alarak pastiş yapar, ironize eder ya da sorunsallaştırır. bütün bunlar yapıta karnavalesk bir hava katar. lynch’in de bunu yaptığını/amaçladığını söyleyebiliriz diye düşünüyorum.
katkılar için tekrar teşekkürler.
]]>Selamlar
]]>kesinlikle söylenebilir. blue velvet ile lost highway örneği biçimsel olarak benzeştiği için sadece bu iki filmi örnek gösterdim. diğer filmleri açılış-kapanış düzleminde benzeşmese de ruhsal düzeyde benzeşiyorlar ve dolayısıyla izlediklerimiz aslında tek bir film, ayrı ayrı filmler değil. lynch filmlerini tek bir filmin çeşitlemeleri şeklinde yorumluyorum. zaten yazmaya devam ettikçe bu düşüncem de kesinleşti. aslında hep aynı filmi izliyoruz ve sizin de vurguladığınız gibi değişen bir şey olmuyor. baki kalan gerilim, değişmezlik ve aynılık hissi, kısırdöngü, çözümsüzlük vb.
straight story’de bile kısmen bir döngüsellikten bahsedilebilir. filmdeki yolculuk bile içsel bir yolculuk bence. kazada ölen geyiklerin sayısı ile alvin’in ölen çocuklarının sayısı aynı. bu sahne yolculuğun gerçek olmadığını, içsel düzeyde gerçekleştiğini ima ediyor. aslında alvin yolculuk ederken geçmişini yeniden anımsıyor ve o hâlâ durduğu yerde; yani hiçbir yerde. çünkü geçmiş olup bitmiş ve çözüm (yani geçmişi tamir etmek) olasılığı diye bir şey yok.
bildiğiniz gibi postmodern yapıtlarda çözüm önerileri aramak olanaksız. geleneksel-klasik yapıtlardaki gibi toplumsal-bütüncül teorilere rastlanmıyor. çözüm belki de çözümün olmadığını kabul etmekten geçiyor. bu alan, yeni-mücadele alanı olarak kabul edilebilir kanısındayım. yani eski çözüm önerileri iflas etmiş durumda. bunun ayırdına vararak sanat her şeyi göstermeli ve tabuları yıkıp geleneğe saldırmalı. lynch hollywood sinemasına saldırarak bunu başardı. bir bakıma nietzsche’nin felsefede yaptığı şeyi sinemada yaptı denebilir. belki provakatif bir yorum ama böyle düşünüyorum.
katkınız için teşekkürler.
]]>Bunu sormamın sebebi, Lynch anlattığı öykülerde gerilime sebep olan hiçbir uyaranı rahatlama aşamasına kadar götürmüyor (ya da sorunu çözüme ulaştırmıyor diyelim), bunun yerine gerilim yaratan belirsizliği yapının ayrılmaz bir parçası haline getiriyor sanki. Örneğin Frank öldükten sonra mutlu sona ulaşıyoruz ancak gerilim tümüyle yok olmuyor, sizin de dikkati çektiğiniz gibi Frank, Jeffrey’nin içinde devam ediyor, kuş ağzında böcekle pencere kenarında beliriyor, etc. Öyküdeki karanlık olumsuz dünyanın başlamasına sebep olan böcek imgesinin mutlu sona ulaştıktan sonra hala görünür olması düşündürücü. Yani Lynch, modern eserlerin aksine hastalığa tedavi önermek yerine, hastalığın tedavisinin imkansızlığına dikkat çekip onun doğasını işliyor belki de ve çözüm önermekten kaçınmak amacıyla da öykü yapısını lineer değil, çembersel olarak kuruyor. Mesela Straight Story’de, Odysseus’un yolculuğuna benzer düz bir yapıdan bahsedebiliriz ama diğer eserlerinde hep bir kısır döngü var gibi. Yazdıklarım aşırı yoruma kaçmamıştır umarım. Siz ne dersiniz?
]]>