Paul: Osuruğumu senleyken tutmak için!
Jeanne: Ne uzun tırnakların var!
Paul: Kıçını daha iyi tırmalamak için.
Jeanne: Ah, ne de çok tüyün var böyle!
Paul: Yengecini içerde saklamak için.
Jeanne: Aa, ne uzun bir dilin var!
Paul: Şey için…arkanı delmek için, kelebek.
Jeanne: Bu ne için?
Paul: O senin mutluluğun…benimse mutlu-çubuğum.
Jeanne: Kraker mi?
Paul: Schlong. Wienerwurst. Cazzo. Bitte. Diken! Eklem!
Jeanne: Bu eğlenceli. Evcilik oynamak gibi. Burada sanki çocukmuşum gibi hissediyorum.
(Bernardo Bertolucci’nin Ultimo tango a Parigi [Paris’te Son Tango] adlı 1972 yapımı filminden… Çok seviyorum bu filmi… Ne zaman izlesem içimi sızlatıyor. Paul rolünde Marlon Brando, Jeanne rolünde de Maria Schneider… Aşk başladığında bu kaçınılmaz olarak erkeğin ölümünü de beraberinde getiriyor. Ödipal çözümleme için ideal bir seçim aslında. Paul-Jeanne birlikteliğine paralel kurgulanmış Leaud’un yönetimindeki “film içindeki film” de tamamlanmış oluyor böylece… Biten bir şey yok, başlayan yeni bir hayat var. Bu bana Godard’ın Serseri Aşıklar’ındaki trajik sonu anımsatmıştır hep…)
]]>Bir İngiliz taşrasında geçen öyküde “kurt” olma durumu eşcinselliği sembolize etmek için kullanılmış. Yalınayak dolaşan, hırsızlık yapan, takma bir kuyruk ve giydikleri kürk kaban dışında tamamen normal insanlar olan bu yaratıklar önyargılı ve muhafazakar köy halkı tarafından pek sevilmiyor. Henüz “kurtluğunu” yeni keşfetmiş olan Seth, Gabriel adlı hayli çekici bir kurdun eğitimiyle cemiyete girmeye çalışıyor ama aklı çok karışık. Bu arada o toprakların sahibinin torunu olan genç ve güzel Polly tarafından baştan çıkarılıyor (genç kurda asılan kızın üzerinde kapüşonlu bir kırmızı mont var!). Eve attığı gençle Polly arasında değişik bir diyalog geçiyor. Kız tarafından öpücüklere boğularak yavaş yavaş soyulan Seth, odadaki aynada kendini görüyor:
Seth— “Gözlerim neden bu kadar büyük?”
Polly— “Beni daha iyi görebilmek için.”
Seth— “Ellerim neden bu kadar büyük?”
Polly— “Bana daha iyi sarılabilmek için.”
Seth— “Peki ağzım neden bu kadar büyük?”
Polly— “Beni daha iyi öpebilmek için!”
İkinci filmimiz eli yüzü düzgün bir gerilim filmi; “Little Erin Merryweather” (2007, David Morwick).
Amerika’da bir üniversite kampüsünde geçen bu seri cinayet filminde kırmızı başlıklı kız, genç erkekleri yakalayıp bir güzel doğruyor, iç organlarını boşalttığı karınlarına da taş dolduruyor! Benzerlerinin aksine, oyuncuların gayet normal gençlerden oluşması (yani kaslı gürbüz delikanlılar ve her an soyunabilecekmiş gibi duran silikonlu hatunlardan değil), olayların gayet parlak ve aydınlık sahnelerde gerçekleşmesi (karanlığın gizemine sırtını dayamamış) ve katilin kim olduğundan çok (zaten en baştan belli), cinayetlerin neden işlendiği üzerinde durması nedeniyle ilgi çekici bir örnek olan bu filmi ve “Kromer’in Kurtları”nı izlemenizi tavsiye ederim.
]]>Dostumun zekasına sağlık!
]]>Keyifle okudum.
]]>Çok teşekkür ederiz wherearethevelvets.
]]>Aydınlatıcı, duru bir çalışma. Teşekkürler…
]]>