‘’Gece yavaş yavaş geliyor. İniyor. Çukur yerlere dolmağa başladı bile. Oraları doldurup ovaya yayılmağa başlar başlamaz, her yer boza dönüşecek. Işıklar yanmayacak bir süre. Ne çukurda ne düzde. Tepelerin aydınlığı, bir süre, yeter gibi görünecek herkese. Sonra tepeler de karanlıkta kalacak. Sonra soyunmağa başlayacak insanlar. Gecenin açtığı yaralar biraz daha ...
Devamı »Julieta (2016, Pedro Almodóvar)
‘’Öyküleme beni gönendirir ve içimi parçalar.’’1 Almodóvar’ın Julieta’da yaptığı şey de tesadüfi bir karşılaşmanın yol açtığı öykülemeyle kurulmuş, hem gönendiren hem de iç parçalayan umutlu bir kekemelik. Julieta (Adriana Ugarte), yıllar sonra Bea ile karşılaştığında hafıza kutusunda sakladığı geçmişini kâğıda döker. Kızı Antia’ya yazdığı mektubunda yaşadığı mutlu ve hüzünlü anılarından ...
Devamı »The Tribe (2014, Miroslav Slaboshpitsky)
‘’Sinema bir gerçekliğin yansımalarından çok daha fazlasıdır. Bu dünyada var olmanın, toplumsalı değişime açmanın, dönüşümlerinin koşullarını ve hızını değiştirmenin alternatif yollarını sunar. Sinema bir Olay’dır. Daha doğrusu eleştirel potansiyelini serbest bırakan eleştirel bir okumayla bu hale gelebilir.’’1 Zizek’in de değinmiş olduğu, sinemanın üretim bazında gerçekleştirdiği ve tüketime sunduğu ki ‘’bir ...
Devamı »Love (2015, Gaspar Noé)
Ars longa, vita brevis… Yakın zamanda sinemaya baktığımızda, Mulvey’in veya Zizek’in* baktığı açıdan, sanatsal aşkın pornografik hazcılığını en provokatif şekilde yansıtan iki isimle karşılaşırız: Lars von Trier ve Gaspar Noé.** Bu yazı da Gaspar Noé’nin Aşk’ından geriye kalanlar… “Sen ne kadar azsan, yaşamını ne kadar az belirtirsen, o kadar çoğa ...
Devamı »Salò ya da Sodom’un Yüz Yirmi Günü (1975, Pier Paolo Pasolini)
‘’Küçük kuşlar koro halinde şarkı söyler de/ Ahengi yalnız, dalların bir aradaki uyumunda yatmaz mı ağacın?’’1 Pier Paolo Pasolini, Salò ya da Sodom’un Yüz Yirmi Günü (1975, Salò o le 120 giornate di Sodoma). Ölmeden önce çektiği son film.* Sade ironisinin** keskin yorumu. Genel olarak Barthes ve Klossowski’den, yer yer ...
Devamı »Apocalypse Now (1979, Francis Ford Coppola)
İngiliz edebiyatının en önemli modern klasiklerinden olan ve Jale Parla’nın deyimiyle okuru değişik anlatı katmanlarında gezindiren, Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği adlı romanının iki uyarlaması mevcut. Bunlardan ilki Francis Ford Coppola’nın Kıyamet (1979, Apocalypse Now) filmi. Tam anlamıyla bir klasik. Michael Ryan ve Douglas Kellner, Politik Kamera adlı kitabında bu filmi ...
Devamı »Yeraltı (2012, Zeki Demirkubuz)
‘’Bu zavallı vücuda bakın, onun acılarını ve arzularını bu zavallı ruh, kendisine göre açıkladı.’’ (Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt) Rene Girard, yeraltını, ‘’metafizik hakikatin ters dönmüş imgesi’’ şeklinde tanımlamıştı ‘’Yabani sayılacak derecede yapayalnız, ruhumu sıkan, dağınık bir yaşamım vardı.’’ cümlesiyle başlayan hikâye için. Demirkubuz da bu imgeyi, Dostoyevski’nin yaptığı şekilde hem ...
Devamı »À bout de souffle (1960) ve Jean-Luc Godard
Kahramanlara ve eylemlerine alıştırıldığımız Hollywood sineması (ya da Yeşilçam, fark etmez) bir “jestler nostaljisiydi…” Giorgio Agamben’in dediği gibi, jestlerini, geleneklerini, mekânlarını, hatta nostaljilerini bile kaybetmiş bir antropolojik türün (buna modern insan -burjuva veya proleter- diyebilirsiniz), yitirdiği jestlerini, yolda karşıdan karşıya geçişlerin, çarşı-pazar dolaşmaların, acele ayaküstü sevişmelerin, tesadüfi karşılaşmaların, her köşede ...
Devamı »Bir Woody Allen Kimliği: Zelig (1983)
”Kendimizi bir sınırlama ya da bir karşıtlık ile karşı karşıya kalmış ya da kuşatılmış bulduğumuz her keresinde, bu tür bir durumun neyi öngördüğünü sormalıyız.” (Gilles Deleuze) 1935 New York doğumlu Amerikan auteur yönetmenlerinden biri olan Woody Allen, senaryolarını yazıp başrolü de üstlendiği bütün filmlerinde kent ve özellikle de New York ...
Devamı »