Sinemayı sevmek için birçok neden var, hepiniz az çok bilirsiniz. Kimi bir filmi kült haline getirerek onu belirli zamanlarda yeniden izler, kimisi de bir yönetmenin bütün filmlerini aralıklarla bir daha izler. İlki Rüzgâr Gibi Geçti, Oz Büyücüsü, Şahane Hayat, Ucuz Roman ve bu yazının da konusu olan Baba gibi filmleri kapsamaktadır. Diğeri Tarkovsky, Kubrick, Fellini gibi kişisel sinema dilini ilk filmlerinden başlayarak oluşturmaya çalışan büyük ustaları da içine almaktadır.
Şule Yayınları araştırma-inceleme dizisinden yayınlanan, Hakan Bilge’nin detaylı çalışması The Godfather Mitosu söylediğim gibi “belirli zamanlarda yeniden izlenen” filmlerden biri olan Baba efsanesini her yönüyle kuşatarak önemli bir eksikliği doldurmayı başarmış gözüküyor.
Giriş ve son bölüm hariç 27 bölümden oluşan kitapta Baba efsanesi din, mitoloji, iktisat politikaları, felsefe, psikoloji eksenlerinde masaya yatırılarak, her bölümde bir başka açıdan ele alınarak üçlemenin satıraraları otopsi ediliyor.
Arka kapakta da belirtildiği gibi kitap Baba üçlemesi hakkında Türkçede yazılan ilk eser olma özelliğini taşıyor. Hatta bildiğim kadarıyla Coppola üzerine yazılmış bir kitap da yok henüz Türkçede. Umarım bir yazar da bu boşluğu doldurur.
Kitabın dikkat çekici birçok özelliği var:
Sadece Baba filmlerine odaklanmadan gangster filmlerine, kara filmlere, western filmlerine ve korku filmlerine de geniş yer ayıran Bilge, iyi bir sinefil gözüyle Amerikan sinemasının önemli yapımlarını da işin içine katarak mukayeselerde bulunmuş. Bu açıdan kitapta birçok filmin ele alındığını da söylemekte yarar var. Birçok filme ayrı ayrı değinilmesi çalışmayı daha da zenginleştirmiş diyebilirim. Halbuki böyle bir durum okurda dikkat dağınıklığına neden olabilirdi. Aksine kitabın hayli akıcı olduğunu söyleyebilirim. Bölümden bölüme geçilirken kimi konularda, aslında bu belki de her kitap için kaçınılmaz bir durumdur, haliyle tekrarlara ve bir bölümde ele alınan bir konunun bir başka başlık altında tekrar ele alınması akıcılığa gölge düşürmüyor. Yani bir başlıkta detaylıca bahsi geçen bir mesele izleyen başlıkta bu kez değişik bir yönüyle ele alınıyor. Bu da okurun Baba efsanesini daha yakından gözden geçirmesine olanak tanıyor.
Hıristiyan uygarlığının ve kilisenin mafyayla iç içe geçmiş görünmez bağlarının gerçek yaşamdaki faillerle karşılaştırmalı okunması kitabın belki de en kayda değer yönü. Bu anlamda filmin afişini örnek gösteren Hakan Bilge ipleri elinde tutan kurumun kilise olduğunun da altını çiziyor. Bilindiği gibi ilk Baba filminin finali sinema tarihine geçmiş meşhur finallerden biri. Michael Corleone kilisede yapılan bir törenle vaftiz babası kimliğini kuşanırken öbür yanda cinayet sahneleri tasvir ediliyor. Bilge, bu örnek sahneyi olduğu kadar filmin birçok sahnesini de ayrıntılı biçimde, teknik analizlerle didikliyor.
Al Capone, Meyer Lansky, Lucky Luciano, Vito Genovese, Bugsy Siegel gibi ünlü mafya babaları ile Sicilya kökenli mafya ailesi Corleone arasındaki mukayeseler ise kitabın dikkat çektiği bir başka mesele. Mafyanın yükselirken hangi aşamalardan geçtiği Corleone ailesiyle karşılaştırılarak didik didik ediliyor. Bu bölümlerin kitaba yer yer bir roman havası verdiği ve akıcılığı sağladığı söylenebilir.
Kitabın bir diğer önemli özelliği bol bol resimlere yer verilmesi. Günümüz toplumu görselin egemenliğinde sürüklendiği için bence bu seçim hayli mantıklı. Resimlerin Baba filmlerinden ve başka filmlerden özenle seçildiği çok belli çünkü her birinin altında o sahneyle ilgili çözümlemeler ve ayrıntılar yer alıyor. The Godfather Mitosu başucu niteliğinde bir kaynak çalışması olduğu için dileyen okur istediği bir vakit kitabı eline alıp resimlerin altına iliştirilen çözümlemeleri okuyabilir. Hatta adı geçen filmleri bir daha izlediğinde bu çözümlemelerden yararlanarak yeni bir bakış açısına kavuşabilir. Ben şahsen istifade ederek okudum ve aralıklarla okumaya da devam edeceğim.
Bir gangster filminden feminist bir tavır almasını bekleyebilir misiniz? sorusunun etrafında dolanan yazar, Michael Corleone’nin karısı Kay Adams için birçok paragraf açıp ailedeki yerini sorguluyor ve onun aileden atılışını kilisenin aforoz eylemi ile karşılaştırıyor. Sonuçta bu bir ailenin tarihi olduğu için haliyle bu tartışmalar da oldukça önemli. Bilge, Coppola’nın birçok sahnede feminizme arka çıktığını belirterek şaşırtıyor ve bunu sahne analizleriyle de kanıtlıyor. Özellikle bu noktaların hayli ufuk açıcı ve ikna edici olduğuna inanıyorum.
Bütün gangster filmleri şiddet temalarıyla öne çıkar. Baba üçlemesi de bundan ayrı düşünülemez. Araştırmacı-yazar Hakan Bilge, şiddetin doruğa çıktığı kimi sahneleri tek tek detaylı bir bakışla kuşatıyor ve diğer meselelerde olduğu gibi şiddet konusunda da Sigmund Freud’un psikanalitik kuramından yola çıkıyor. Ayrıca Alfred Adler, Bertrand Russell, Otto Rank, Nietzsche, Marcuse, Zizek, Kernberg gibi önemli düşünürlerin tanıklıklarına da başvurarak şahsi önermelerini desteklemeye çalışıyor. Kitabın fikrî ağırlı noktası ise Freud ve psikanalizm.
“Modernizmin Sembolü Tren ve Büyük Mafya Toplantısı” başlıklı bölüm modernizm, kapitalizm ve ilerleme ekseninde mafya örgütünün suç ve ekonomi içindeki ahvalini göstermesi açısından yine ufuk açıcı. Açıkçası filmde hiç dikkat etmediğim bir resmin (mafya toplantısının yapıldığı salonun duvarındaki resim) araştırmacı gözüyle masaya yatırılıp çözümlenmesi Bilge’nin göstergebilime olan hakimiyeti ve ilgisiyle açıklanabilir. Üçlemeyi yeniden izlemek farz oluyor.
The Godfather Mitosu, gangster mitosunun, Corleone ailesinin sinema tarihinde işgal ettiği yerin, kapitalizmin yasa dışı alanlardaki faaliyetlerinin, aile düzeninin, şiddetin, feminizmin, babaların ve çocukların beyaz perdedeki iz düşümlerinin tümünü birden ele alan bir başvuru kaynağı. Özenle seçilmiş bibliyografisi de bunu doğruluyor.
Başlarken Baba’nın her zaman izlenen filmlerden biri olduğunu dile getirmiştim. Aynı şekilde The Godfather Mitosu da dönem dönem okunabilecek zenginlikte bir çalışma. Bunu hiç abartmadan söylüyorum. Yazar, alçakgönüllü bir bakışla kitabının Baba filmlerini tüm yönüyle kuşattığını düşünmese de 400 sayfadan fazla bir çalışmayla bunun altından kalktığı rahatça görülebilir. Yazarın yeni çalışmalarını merakla bekleyenlerden biriyim artık.
Ceyhun Korkmaz
Bu yazı 1 Şubat 2024 tarihinde edebiyathaber.net’te yayımlanmıştır.
Belirli bir alanda güzel bir içerik deposu olma özelliğine sahip tebrikler.