60’ların sonlarındaki özgürlük çabaları, queer hareket, eşitlikçi söylem, feminist dalga, sosyalist şiar, çiçek çocuklar, hippiler, üniversite gençliği, din karşıtı görüşler hem iktidar sahiplerini, hem muhafazakâr kitleleri, hem de din adamlarını (dolayısıyla Vatikan’ı) ve konumuz dolayımında Amerikan sinemasını bir hayli tedirgin etmişti, herkes bilir.
Avangard bazı sinema örnekleri de mevcut özgürlükçü, eşitlikçi, sınıflararası uçuruma vurgu yapan söylemleri bünyesinde taşımaya başlayınca tutucu Hollywood geleneklerinin hemen ve ivedilikle devreye sokulması gerekiyordu. Kadın özgürlüğü üzerinde çok duracaktı Hollywood sineması. Onu yeniden ait olduğu yere (eve, mutfağa, yatak odasına, çocuk bakımına) ve dolayıyla iş yaşamının ve ekonomik yaşamın dışına postalamak için elinden geleni yapacaktı, bilinler bilir.
William Freidkin’in bir dönem eleştirmenleri hayli meşgul eden The Exorcist (1973, Şeytan) filmi bu bağlamda anılabilir ve genel bir fikir verebilir, öyle sanıyorum. Dine karşı olumsuz tutum geliştiren aktris anne ve onun şımarık kızı pederin (babanın, tanrının, erkeğin) egemenliğine girer ve konu kapanır. Kadın cinselliği abluka altına alınmıştır ve feminist düşüncelerin ipi çekilmiştir.
İşte 70’lerde mevcut sıkıcı ve tutucu manzara sürerken Kramer vs. Kramer (1979, Kramer Kramer’e Karşı, Robert Benton) diye bir film çekildi. Bol bol Oscar verildi. Epey şişirildi anlayacağınız. Bir karşı-hareket olsun diye öne sürüldü. Kadın cinselliğini ve özgürlükçü kadın söylemlerini ivedilikle postalamak için ortaya atıldı. Filmin amacı üç aşağı beş yukarı üstte sıraladığım özgürlükçü düşüncelerin altını oymaktan başka bir şey değildir.
Filmin üzerinde gezindiği zemini özetlemek maksadıyla şunları sıralayacağım:
Erkeğin (Dustin Hoffman) mutfakta ne işi var?
Kadın (Meryl Streep) hem mutfakta olmalıdır hem de çocuğuna bakmalıdır.
Erkeğin yeri iş yeridir, ekonomik dizgeyi o kurar ve yönetir.
Kadının çalışmasına gerek yoktur.
Kadının yeri erkeğinin ve çocuğunun yanıdır.
Boşanmak anlamsızdır, ailenin devamı gereklidir.
Bir kadın yalnız başına eve çıkmamalıdır.
Çocuğa en yakın kişi annesidir.
Evini terk eden anne kadar acımasız biri daha yoktur.
Falan filan.
Kısacası eril anksiyete üzerine bilindik bir filmdir önümüzdeki. Kadını yeniden ait olduğu yere kapatarak sorunu çözer ve erkeğin ekonomik saltanatı da yeniden yürürlüğe konmuş olur.
Hollywood tarihinde özel yeri filan yoktur bu filmin, sadece mevcut geleneğin küçük bir parçasını teşkil eder. 70’li yıllarda yığınla toplumsal mesele varken bu tarz konularla ilgilenerek gündemi epey meşgul eder. Oscar ödülleri bunda başat bir etkendir elbette.
Oscar demişken, son bir şey söyleyeceğim: Bir filmin Oscar almasına sürekli vurgu yaparak ilgili filmi yücelten ve tavsiye eden biri hiçbir işe yaramayan bir şey yapmış olur, bunu böylece bilsin! Bunu zaten DVD’lerin arka kapaklarında okuyoruz. Millet olarak aynı şeyleri zırvalamak kadar iyi bildiğimiz bir şey yok sanırım.
sinefil78@gmail.com