Anasayfa / Sinema / Demolition (2015, Jean-Marc Vallée)

Demolition (2015, Jean-Marc Vallée)

Yeniden Başlayabilenlere

“Yağmurluyken görmezsin beni

Güneşliyken düşünürsün beni” (Julia)

Demolition (2015, Yeniden Başla) Jean-Marc Vallée’nin 9. filmi. İlk filmlerinden başlayarak bireysel ve aile içi sorunlardan toplumsal sorunlara varan bir çizgide filmler çekmiştir. Demolition, Davis Mitchell’in (Jake Gyllenhaal) trafik kazasında karısını kaybetmesi ile düştüğü duygusal çöküntüden hareketle kendini yeniden keşfetme sürecini konu ediyor.

Karısının ölümü karşısında Davis, Albert Camus’nün Yabancı romanındaki Meursault’nun annesinin ölümü karşısındaki duyarsızlığına benzer bir görüntü çizer. Ölüm karşısındaki beklentinin aksine soğukkanlı hareketleri ile dikkat çekmeye başlar. Banyodaki ağlama provası da işe yaramaz. Boş gözlerle etrafına gülümserken görürüz Davis’i.

Sulhi Dölek’in Vidalar adlı bir öyküsü vardır. Öykünün kahramanının halının saçakları arasında bir vida bulması ile başlar öykü. Giderek evin her tarafından vidalar çıkmaya başlar. Fakat bu vidaların nereden çıktıklarını bir türlü bulamaz. Zamanla evdeki eşyalar bozulmaya başlar. Her şeyin bozulup evin yıkılacağını düşünen kahramanımızın sinirleri bozulur ve dönmemek üzere terk eder evi.

Filmin ilk sahnesinde Davis’in karısı buzdolabının su damlattığını haftalardır söylemesine rağmen ilgilenmedigini anımsatır Davis’e. Eşyalar ile ilgili bu sekans evde bir şeylerin yolunda gitmediğini anlatır bize. Dolabın su sızdırması eşyanın bozulmasından öte aralarındaki ilişkinin de su kaçırdığını ve bunun karşısında ikisinin de duyarsızlaştığını söyler bize. Karı koca arasındaki ilişkinin yabancılaşmasını anlamamıza kapı aralar dolabın bozulması. Dolabın kapağını açarak Davis ve karısının su sızdıran dünyalarına davet eder bizi hikâye.

Camus’ye göre yaşam saçmadır, çünkü ne yaparsak yapalım sonunda ölüm vardır. Öte yandan yaşam anlamlıdır, çünkü içinde taşıdığı nihai son ona yaşama enerjisi vermektedir. Karısının öümü karşısında Davis kendisini saçmanın ortasında bulur. Hastane koridorunda amaçsız dolanırken makineden almaya çalıştığı çikolata sıkışır ve düşmez hazneye. Bu bozulma toplumsal olanın kapısını aralamaya çalışırken bize ve aslında o kapının anahtarları yoktur. Çünkü hastane ile ilgisi olmayan bir şirketin makinesidir. Makinenin bozulması ile Davis aile içinde yolunda gitmeyen sorunlardan toplumsal sorunlara doğru bir yolculuğa çıkar. Camus, insanın saçmadan bilinçlenerek çıkabilecegini söyler.

Bir sorunun kaynağını bulmak istiyorssan onu parçalara böl ve sonra tekrar birleştir. Bu sözü kayınpederi Davis’e söyler. Davis eve gidince oturur ve makinenin şirketine mektup yazar. Ve böylece hayatının her ânını parçalara ayırmaya başlar. Bilinçlenme, geçmişi anımsamakla yapmadığı, görmediği her değerli şey parçalara ayırıp onlar için vicdan azabı çekmekle başlar. Zira Camus vicdan azabını geçmişe bakmakla tanımlar. Günah çıkarmaya benzer duygularla şirketleşmiş monoton hayatını şirkete yazmaya devam eder Davis. Saçma olanın kendisidir bu aslında. Şirketleşen dünyada yabancılaşmış, duygusuz, kokusuz yaşamını bir şirkete mektup yazarak anlatır. Etrafında o kadar insan varken şirket ile konuşması elbet tesadüf değildir.

Mektuplar aracılığıyla şirketin müşteri temsilcisi olarak çalışan Karen (Naomi Watts) ile tanışır. Karen gelen tüm mektupları okumuştur. Kendi sorunlarıyla başa çıkmaya çabalarken ilgisini çeken Davis ile bağlantı kurmaya karar verir. Davis için umut başlamıştır. Geleceğe bakmak umut denilen duyguyu filizlendiriren toplumsal olanın dışına çıkarak saçmayı kırmaya çalışır Davis.

Karakterini parçalayan tüm geçmiş ile yüzleşmesi kolay olmayacaktır elbet. Hata veren bilgisayarın parçalar, gıcırdayan tuvalet kapısını parçalar, su akıtan buzdolabını parçalar fakat hiçbirini toparlayamaz. Sonunda yaşadığı evi tümden yıkmaya karar verir ve yıkar. Bir şeyleri toparlamak için yıkmak gerekiyor evet, fakat toparladığın artık yıktığın şey değildir, başka bir şeydir.

Karen kocasından ayrı oğlu ile yaşayan yalnız bir kadındır. Karen da ruhen yaralı, parçalanmış bir bireydir. Antidepresan ilaçlar ve esrar ile tutunmaya çalışır. Davis ile olan ilişkisi de tutunamama benzerliği üzerinden başlar. Fakat tam anlamıyla bir ilişkiye dönüşmez ikisinin arasında yaşananlar. Davis, Karen ile yaşadıklarından geçmişe, karısına döner sürekli. İç hesaplaşmalar devam eder böylece. O yarım biridir. Gerçek anlamda yarım. Doktorlar kalbinin yarısının olmadığını söylerler. Aşk mıdır onu tamamlayacak? Yoksa parçalara ayırdığı yaşamından bir bütün olarak varolacağı zaman tamamlanacak mı?

Karen’ın oğlu ergen yaşlarda akranları ile sağlıklı ilişki kuramayan bir çocuktur. Davis onun gelişiminde rehber kişi olmaya çalışırken çocukluğundaki aile eksiklikleriyle de yüzleşir.

Filmin finalinde karısının buzdolabına bıraktığı notu okuruz Davis ile beraber: Damlaya damlaya göl olmasını bekleme de, tamir et artık beni.

Davis yaşamı göl olup boğulmaya başlamadan düşünmeyen biridir. Saçmanın içine, kafasını kuma gömmüş orda mutlu görüntüsüyle idare etmeye çalışır. Nefes alamaz hale geldigini görmesini sağlayan, yaşamı anlamlı kılan ölümdür. Ölüm karşısında eline kovayı alıp su alan hayatını hafifletmek için çabalar. Bir buhran ânında, hareket halindeki trenin imdat frenini çekmesi ile kötüye gitmekte olan her şeyi durdurmak istemiştir Davis.

A.Kadir Şahin

[email protected]

Yazarın diğer yazıları.

Chris Cooper Demolition (2015) Jake Gyllenhaal Judah Lewis yeniden başla (2015)

Hakkında Editör

Hakan Bilge - The Godfather Mitosu (Şule Yayınları, 2024) ve Aşktan da Üstün: Hitchcock Sinemasında Kişisel Bir Gezinti (Doruk Yayınları, 2024) adlı sinema kitaplarının yazarıdır.
@hakan_bilge

Bu yazıya da bakabilirsiniz.

Otopsi: Hitchcock’un Psycho’sunun Sahne Sahne İncelemesi (Görsel Materyallerle Birlikte)

  1960 yılında Paramount Pictures şirketinin gözetiminde, Universal’in stüdyolarında çekilen ve Alfred Hitchcock’un son siyah ...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

kuşadası escort
bursa escort
ümraniye escort
çankaya escort
escort izmir