Saf ırkçı ve muhafazakâr nasihatlerle örülü World War Z (2013, Dünya Savaşı Z, Marc Forster) temelde 1950’li yıllardan beri süregelen büyük Orta Doğu projesinin Hollywoodvari kılık değiştirmiş biçimidir. İdeolojik propagandası kutsal beyaz adamın kahramanvari mitosuyla ilişkilidir.
Virüsün Doğu coğrafyasından dünyanın geri kalanına yayılması tesadüf değildir. Araplar, Siyahlar ve Uzak Doğulular birer baş belası olarak resmedilirler. Her zamanki gibi kapitalist dünyanın kurtarılmasında başat görevi üstlenen yine muhteşem Amerikalı beyaz adamdır.
Zombiler filmde ideolojik açıdan artık kılık değiştirmiş ve daha hızlı hareket eden karıncalar gibi gösterilir. George A. Romero’nun zombilere bakışıyla World War Z’nin bakışı taban tabana zıttır. Romero’nun yavaş hareket eden acınası zombileri kapitalist tüketim toplumundaki alışveriş tutkunu insanların metaforuyken, bu filmde Amerika’nın gelecekteki varlığını tehdit edebilecek potansiyel ötekilerin (Ruslar, Araplar, Uzak Doğulular vd.) ve Amerika’da yaşayan azınlıkların (İspanyol, İrlandalı, Japon vb.) izdüşümleri olarak belirir. Nitekim finalde dış-sesin sahibi Gary Lane (Brad Pitt) “henüz mücadelenin başında olduklarını” ifade eder. Mücadelenin cesur neferleri ise Amerika, İngiltere ve sadık İsrail’dir. Bir devam filmi gelecek mi bilinmez, ama eğer gelirse saldırgan zombilerin aslında 11 Eylül saldırıları sonrası giderek çoğalan Amerikan paranoyasına koşut biçimde okunması şart olacaktır.
Dünya kurtarılmak için vardır. 40’lı yılların savaş filmlerinden 50’li yılların paranoyak bilim kurgu fantezilerine değin dünya her daim ötekinin elinden kurtarılagelmiştir. World War Z mevcut gelenek üstüne bina edilmiştir. Düşman-öteki kurgusu ise her zamanki gibi paranoyak temayüllerin bir sonucudur. Zombilerin aşırı tehlikeli görüntüsü Orta Doğu halklarından duyulan nefretin Hollywoodvari izdüşümüdür. Tematiğin yetişmediği yerde görsel efektler işe koşulacaktır, çünkü Amerikan sinemasının silahları her zaman görüntü paradigması üzerinden inşa edilegelmiştir.
Bir başka ifadeyle, bu tarz zombi filmleri vasıtasıyla Romero geleneği dıştalanarak bertaraf edilmektedir. Romero’nun ilk uzun metrajlı filmi Night of the Living Dead (1968, Yaşayan Ölülerin Gecesi) ırkçı önyargıları, Amerikan ordusunun şiddete olan özel eğilimini, erkekler arası rekabeti ve kadın düşmanlığını ironi yoluyla sorunsallaştırırken World War Z ve ait olduğu sağ kanat fanteziler bu sayılanların hepsini birden yeniden gündeme getirirler. Bu filmlerde kadınlar her zamanki gibi güçsüz gösterilirler. Onur savaşını erkekler verir. Romero siyahi bir oyuncuyu başrolde oynatırken World World Z güven telkin eden bir Hollywood starını başrole yerleştirir, çünkü mesajlar onun vasıtasıyla iletilecektir geniş kalabalıklara. Seyirci öteden beri sevdiği, tanıdığı bir oyuncuyla daha çabuk özdeşim kurar yollu Hollywoodvari altın kural.
Ailenin korunmasına yönelik bireysel bilinç ile dünyanın geri kalanının kurtarılmasına dönük evrensel bilinç ele vererek büyük idealin tablosu resmedilir. Bu tablo tanıdıktır ve Amerikan sinema geleneğini de kısmen hatırlatır. Bu bağlamda:
Hollywood gelenekleriyle bağlantı kuran film tıpkı John Ford ve Steven Spielberg filmleri gibi aile kurumuna vurgu yapıp yüceltir. Dolayısıyla bireysel olana arka çıkar. Toplumsal bir ideal yoktur. Filmin anlatıcısı Gary Lane bir öncüdür belki, ama bu zaten Amerika’nın dünyanın jandarmalığını ve kurtarıcılığını yapmasıyla ilişkilendirilir.
Gene de Ford’un insancıl liberal ideolojisinden eser yoktur. Spielberg’in teknik ustalığı ise mumla aranmaktadır. Esasen bu filmlerin en belirgin sorunu üzerine yaslandıkları mirası aşamadıkları gibi zenofobik reflekslere anında teslim olmaları gibi görünür. Ford görkemli sinemasını epik detaylarla örerken Spielberg mizansenin ayırtediciliği ile de ilgilenir. World War Z ve paralelindeki filmler ise tümüyle efektlere teslim olarak sanalitenin ve sentetikliğin cezbediciliği ile ilgilenirler. Bu filmlerden geriye hiçbir şey kalmayacaktır.
Sözün özü tiksinti veren büyük bütçeli bir aldatmacadır önümüzdeki. Marc Forster’ın Amerikan sermayesine boyun eğişinin muhafazakâr bir belirtisidir.
Hakan Bilge
Yazarın diğer yazıları.