‘’Bu zavallı vücuda bakın, onun acılarını ve arzularını bu zavallı ruh, kendisine göre açıkladı.’’ (Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt)
Rene Girard, yeraltını, ‘’metafizik hakikatin ters dönmüş imgesi’’ şeklinde tanımlamıştı ‘’Yabani sayılacak derecede yapayalnız, ruhumu sıkan, dağınık bir yaşamım vardı.’’ cümlesiyle başlayan hikâye için. Demirkubuz da bu imgeyi, Dostoyevski’nin yaptığı şekilde hem acı hem de olağanüstü gülünçlükler içeren bu hiciv metnini, sinemaya serbest bir uyarlamayla aktarmıştır. Bu filmde söz konusu yabani derecede yapayalnız olan adam Muharrem’dir (Engin Günaydın).
Demirkubuz, imge olarak yalnızca onu yeraltına indirgemez, tıpkı yeraltının sadece yeraltı olmadığı gibi: Gündelik yaşamında memur olan Muharrem’in her gün yumurta yemesi ve her gece hayvan belgeseli seyretmesi, temizlikçi kadın Türkan’ın en küçük erkek çocuğunun Muharrem’in üzerindeki ifadesiz, saf bakışı ve bakımını üstlendiği adamın köpeklerle birlikte uluması; Muharrem’in kendisinin hayatla olan her şeye karşı kavgasını başlattığı patates; yalancılığın yaratıcılık sayıldığı Cevat ve yalnızken devrimci kimlikleriyle, birlikteyken ise gururlarının okşanmasıyla hemen hizaya gelen Cevat’ın kadirşinas yalakaları; politik olarak kızıl elma mekânındaki Che resimleri ve çav bella şarkısı, minör ve majör çağrışımda Barselona (Otel) ve Madrid (Otel) ve Madrid Otel’deki kadın.
Sonuç olarak Yeraltı’ndaki imgeler arasında Muharrem, yabani derecede yapayalnız değildir sadece, aynı zamanda köpek ya da kurt imgesiyle bir hayvan-oluş içerisindedir. Demirkubuz, Muharrem’i kuşkusuz yitirilen kadının ve ikiyüzlü arkadaşlıkların üzerinden temellendirerek yeraltına koymuştur fakat Muharrem’e bir hayvan-oluş da gizlemiştir. ‘’Hayvan-oluş, sadece bir başka varoluş tarzının amaçları için, anlamdan ve öznellikten yararlanan bir süreçtir: Bir yer-yurdun sınırlarını çizmek için. Hayvanlar, anlamlandırmadan başka, çeşitli içerikler olarak ritimler, sesler, renkler ve kokular sayesinde kendi yurtlarını ifade etme yetenekleriyle nitelenirler.’’1
Muharrem’in yurdu yeraltıdır. Fakat onun yeraltına inişindeki sebepler, Tansel adlı kadın, arkadaşlarının yalakalıkları ve samimiyetsizlikleri, kendindeki sınırsız gururu yüzünden nefret edilircesine küçümsenmesi ve değişmeyen yazgısı ki asıl sebep bir kadının adamı terk edişidir, ister istemez başka oluşlara sevk eder, örneğin ulumayla ya da hırlamayla açığa çıkan kurt/köpek adam oluşlara, hayvan-oluşlara. Üstelik, ‘’Sorun, insanlık içinde şu ya da bu oluş değil, daha çok bir insan dışı oluş, evrensel bir hayvan oluştur: Kendini hayvan sanmak değil, vücudun insani organlaşmasını bozmak, herkesin kendisine ait bölgeleri ve o bölgelerde bulunan grupları, toplulukları, türleri keşfetmesiyle, bedenin şu ya da bu yeğinlik bölgesini kat etmek.’’2
Dolayısıyla o ya bir memurdur, arkadaşlarının ardından Barselona Oteli’ne gider ya da Türkan tarafından ezildiğinde evini yerle bir eder. Ya yumurtayla beslendiğinde ani bir iç bulantısıyla gelen isteri nöbetlerini atlatabilmek için küçük çaplı bir fuhuş âlemi yaratır ya da herkesle olan savaşının simgesini yani patatesini, başında tacı kendi bataklığına, yeraltına, götürür. Ya kapıda, merdiven boşluğunda, otobüste ulur ya da Madrid Otel’deki kadına hırladığından reddedilse de kadının, evine gelmesiyle göğsünde ağlar. Ya kendini kokladığı sırada rahatsız edilir eğlenen bir grup tarafından, ya filmin afişinde olduğu gibi yukarı bakar vaziyettedir ya da değerli olanın farkına vardıkça bataklığına daha çok gömülür.
Nihai, ‘’Ben yalnızım, onlarsa herkes… Yeraltının şiarı budur. Kahraman, tek olmanın gururunu ve acısını ifade etmek ister, mutlak tikelliği kucaklamak üzere olduğunu sanır ama herkese uygulanabilecek bir ilkeye varır sonunda: Anonimliğiyle neredeyse matematiksel olan bir formülün içinde bulur kendini. Ancak hiçliğin üzerine kapanabilen bu açgözlü ağız, sürekli yinelenen bu Sisyphos çabası, gerçekten de çağdaş bireyciliğin öyküsünü özetliyordur.’’3
Demirkubuz’un Yeraltı’sı için de bu söylenebilir. Çünkü Muharrem, filmin Nietzsche’nin, ‘’bu zavallı vücuda bakın’’ sözlerinin karşılığı olan o finalindeki ‘’…artık değişemeyeceğimi, bunu kendimin de istemediğini, başka bir adam olamayacağımı söylüyordum’’ deyimiyle yeraltının şiarını tekrarlar ve kadının terk etmesiyle ekler: ‘’İnsan acısı en derin acıdır’’4
Muhammed Bayar
Yazarın diğer yazıları.
Alıntılar
1 Philip Goodchild, Deleuze & Guattari
2 Gilles Deleuze, Müzakereler
3 Rene Girard, Romantik Yalan ve Romansal Hakikat
4 Friedrich Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt