Roma Yolunda Bir Troyalı: Aeneas
“Gerçeğin gözyaşları vardır.” (AENEAS)
Hesiodos, Theogonia adlı eserinde insanlık tarihinin geçirdiği çağları beş farklı dönem içinde inceler.
Bunlar:
- Altın Çağ: Tanrı Kronos’un eğemen olduğu bu çağda insanlar bolluk içinde Tanrılarla bir arada kavgasız, savaşsız yaşarlardı. İnsanların çalışmasına gerek duyulmazdı, çünkü toprak kendiliğinden herkese yetecek kadar zengin ürünler veriyordu.
- Gümüş Çağı: Tanrıları artık pek saymaz duruma gelmiş insanlar, altın çağa göre bir gerileme, yozlaşma dönemindedirler.
- Bronz Çağı: Savaştan başka amaçları kalmamış insanların, tanrıları bilmediği, dinsizlik ve utanç içindeki zamanlardır.
- Kahramanlar Çağı: Tanrılarla ilişkinin yeniden kurulduğu Troia ve diğer büyük savaşların yapıldığı büyük kahramanlıkların gösterildiği zamanlardır.
- Demir Çağı: Hesiodos’un yaşadığı çağdır. Ahlak bakımından insanların yozlaştığı, adalet ve erdem kavramlarının bilinmediği bir çağdır. Hesiodos bu çağda yaşamaktan dolayı acı çekmektedir.
Bu çağların döngüsel bir şekilde yeniden bir altın çağa evrileceği düşüncesi Mezopotamya’da filizlenmiş eski Yunan uygarlığında düşünceye bürünmüştür. Yıldızların hareketlerine bakıp çocuklarının yazgıları üzerinde düşünce yürüten Yunanlılara göre, yıldızlar gökyüzünde döndüklerine göre binlerce yıl sonra dönmeye başladıkları yere varacaklardır. Buradan hareketle binlerce yıl önce yaşanmış Altın Çağ’ın tekrar yaşanacağı sonucuna varmışlardır. Buna göre demir çağı, altın çağ izleyecektir.
MÖ. 1–2. yüzyıllarda bilginler gelecek Altın Çağın ne zaman başlayacağı çağın habercisi ne gibi kehanetlerin gerçekleşeceğine dair çeşitli çalışmalara girişmişlerdir. En dikkate değer çalışmalardan biri kadın bir bilici olan Sibylla’nın yazdığı Sibyllae Carmina’dır.
Vergilius, Çoban Şiirleri’nde Kâhin Sibylla’nın sözlerini aktarır. Yaşanan dönemin demir çağının son zamanları olduğu ve bu çağı Altın Çağ’a bağlayacak kehanetin, Asinius Pollio’nun konsolluğu zamanında doğacak olan bir çocukla gerçekleşeceğini yazar.
Asinius Pollio, M.Ö. 40 yılında konsül seçilmiş şair ve tarihçidir. Güzel sanatlar ve edebiyatın koruyuculuğunu yapmış Asinius Pollio, Vergilius şiir yazmaya başladığında onu korumasına almıştır.
Vegilius’un düşünsel evrenini besleyen bu gelişimler Roma İmparatorluğu’nun en olgun döneminde gerçekleşen olaylardı.
Vergilius, M.Ö. 70 yıllarında Kuzey İtalya’da doğdu. Babası çiftçiydi. İlköğretimini Milano’da tamamladıktan sonra, Napoli’de Yunan dilini ve edebiyatını öğrendi. Roma’da felsefe ve güzel konuşma öğrenimi yaptı. Fazla eser vermemekle beraber Latin Şiiri’nin en büyükleri arasında yer alır. Başlıca eserleri İ.Ö.37’de 10 kitap haline yazdığı Çoban Şiirleri, İ.Ö.30 yıllarında Yunanlı şair Hesiodos’un İşler ve Günler eserinden esinlenip yazdığı çiftçilik hakkında yazdığı 4 kitaptan oluşan Georgica ve bu yazımızın konusun olan İ.Ö 19’da ölene kadar üzerinde çalışacağı ama bitiremeyeceği eseri Aeneis’tir.
AENEİS
Vergilius bu destanı büyük ölçüde Yunan ve Latin söylencelerinden yararlanarak yazdı. Peki, neydi bu söylenceler?
İlki ve en önemlisi Homeros’un İlyada destanıdır. Troya kuşatmasında kenti savunan kahramanlardan biridir Aeneis. Babası Anchises tanrı soyundan gelmesine karşın, insandır yani ölümlüdür. Annesi ise güzeller güzeli tanrıça Aphrodite’dir. Söylenceye göre Anchises, tanrıça Aphrodite ile olan ilişkisini sır olarak saklamayıp herkese anlatır. Buna çok kızan tanrıça onu felce uğratır.
İlyada’da Aeneis’in gelecekte yeni bir devlet kuracağını söyleyen bölümce bizi Vergilius’un Aeneis’ine götürüyor;
“…kaderi kurtulmaktır Aineias’ın,
Tohum ekmeden, iz bırakmadan ölmemeli,
Yok, olmamalı Dardanos soyu,
Ölümlü kadınların verdiği çocuklar arasında
Kronosoğlu Dardanos’u severdi en çok.
İğreniyordu artık Priamos’un soyundan,
Güçlü Aineias kral olacak Troyalıları,
Kral olacak çocuklarının çocukları.” (1)
Ilyada destanında Aeneas’ın Troya’dan ayrıldığına dair herhangi bir bilgi yok. Homeros’un Aeneas ile ilgili bu kehaneti, onun kurtulacağı ve gelecekte büyük bir kral olacağı, yazdığına dair bir ipucu yok elimizde. Homeros, “size kaderini yazacağınız büyük bir kahraman bırakıyorum bu yıkımdan, yeni Troya’nın kahramanını” der gibidir. Bu kahramanı sahiplenecek uygarlık dönemin dünya imparatorluğunu kurmuş doğu ve batı arasında birliği sağlamış Roma İmparatorluğudur. Altın Çağ’ı müjdeleyen demir çağının bolluk içindeki yaşantısından esinlenen büyük Vegilius, Homeros’un mirasını alarak Roma’nın geçmişini Troya gibi zengin bir uygarlığa dayandırarak “çağının ulusal kültürüne bir kaynak” olarak yeniden işler.
İkinci söylenceyi M.Ö. 7–6. Yüzyılda İtalya’nın Sicilya bölgesinde yaşamış Yunanlı şair Stesikhoros’un şiirlerinde rastlıyoruz. Şair’e göre Aeneas, Troya’dan başka bir ülkeye göçmek zorunda kalıyor. Kartaca’dan İtalya’ya geçiyor ailesiyle birlikte.
Vergilius, Aeneas’ı yazarken daha bitmeden eserin ünü Roma’ya yayılmıştı.
Şair Propertius, bir şiirinde eserin haberini müjdeliyordu:
“Geri çekilin, Romalı yazarlar, geri çekilin, Yunanlılar; Illias’tan daha büyük bir şey doğmakta” (2)
Vergilius, Aeneis’i yazarken İlyada ve Odysseia’yı kendisine rehber edinmiştir. Bu iki destandaki hikâyeleri almış Roma kültürü çerçevesinde yeniden işlemiştir dedik. Peki, nedir bu kültür. Öncelikle şunu anımsayalım Homeros’ta karakterlerdeki temel erdemler şunlardı: İlyada’da “Askeri güç, yani dövüşme gücü, yiğitlik, yüreklilik ve toplantılarda güzel konuşma yeteneği; Odysseia’da ise güçlüklerden sıyrılma yeteneği, zorluklar karşısında direnme gücü.”(3) Aeneas’ın erdemlerinin başında görev duygusu gelir. İdeal bir Romalıdır. Görev duygusu ve bu görev için yapılması gerekenler bir Romalının en büyük özelliğidir. Bu görev duygusu kimi yerlerde Aeneas’ı soğuk, tanrıların elinde bir kuklaya dönüştürür. Yunan tragedyaların çoğu bu konular üzerinedir. Diğer bir özelliği tanrıların boyunduruğunda koşulsuz hareket etmesidir. “Dinsever Aeneas” diye sözeder birçok yerde Vergilius. Bir diğer özelliği Aeneas’ın atalara ve aileye sonsuz bağlılık.”Göreve, aileye, Tanrıya ve devlete bağlılık-bunların hepsine birden pietas denir.”(4)
Vergilius, altışar kitaptan toplam on iki bölümden oluşturmuştur eserini. Odysseia’yı biçim olarak kendine rehber edinen birinci bölümde Aneas’ın Troya’dan sağ kurtulup Roma’ya gelinceye kadarki serüvenleri anlatır. İkinci bölümde ise İtalya’ya ayak basan Aeneas buradaki yerli halka karşı savaşları anlatılır ki buda İlyada destanını biçim olarak kendine rehber edinmiştir. Böylece Vegilius Homeros’un iki büyük destanını tek bir kitapta yoğun bir Roma kültürü ile yeniden işlemiştir. Biçim olarak Aeneas ne kadar Homeros geleneğine bağlı görünse de karakterler tamamen Romalıdır.
Şimdi bu bölümleri daha ayrıntılı incelmeye geçelim.
Birinci kitap
Homeros, İlyada’da “kaderi kurtulmaktır Aeneas’ın” demişti. Buradan sonrasında sözü Vergilius alıyor:
“Bir yiğitin savaşlarıdır anlattığım, Troya’dan
İlkin İtalya’ya, Lavinium kıyılarına, yazgının
Gönderdiği.”(3)
diyerek Homeros’un Aeneas için çizdiği yazgının devamını kitabın ilk cümlesinde anımsatır. Troya’dan yola çıkmalarının ardından yedi yıl sonra İtalya’nın güneyinden başlar yolculuğu Aeneas ve arkadaşlarının.
Tıpkı İlyada ve Odessa’da olduğu gibi Aeneas destanında da tanrılar savaşta tarafsız kalmaz, savaşı yönlendirecek işler yaparlar. Birinci bölümde Yunanistan’ı hem kültürel hem soy yönünden Anadolu’ya karşı savunan Tanrıça Hera çıkar karşımıza. Roma mitolojisindeki karşılığı Juno’dur. Troya soyundan gelen Aeneas’ın İtalya’yı ele geçirip Troya’yı yeniden kuracağı yazgısını engellemek için ilk harekete geçen de Juno olur.
“Önlemezsem gitmekten
İtalya’ya Troya kralını, çekileyim mi geri bunda,
Yenik mi sayayım kendimi?”
Denizler tanrısı Poseidon’un oğlu rüzgârların kralı diye bilinen Aeolis’ten yardım ister.
”Ey Aeolis sana vermiş tanrıların atası
İnsanların kralı dalgaları azdırmayı, yatıştırmayı
Yellerle, dinle sevmediğim insanlar yola çıkmış
Tyrrhen denizinde gemilerle, götürmek için İtalya’ya
Yenilmiş Penatları, Troyalıları. Azdır yelleri
Batır gemileri, karıştır denizi, dağılsın gövdeleri.”(4)
Aeolis, fırtınaların ipini çözer. Görülmemiş bir tufan Aeneas’ın çoğu gemisini batırır birçok yol arkadaşı bu sırada boğularak ölür. Yardıma denizlerin efendisi Neptün (Poseidon) koşar.
“Azgın fırtınanın gümbürtüsünü duymuş Neptünüs
Sezmiş borayı kabaran denizden, derinleden gelen,
Üzülmüş, kaldırmış başını yüksele dalgalar üstünden.” 31
Fırtınanın Juno ve kardeşinin işi olduğunu anlayan Neptünüs rüzgârları yanına çağırır ve tehdit eder kardeşini. Bu arada Aeneas’ın annesi Venüs’te Jüpiter’e(Zeus) yalvarmaktadır. 20 gemi ile Troya’dan çıkan Aeneas’ın donanmasından 7 tane gemi kalmıştır. Neptünüs ve Venüs’ün yardımıyla kalan gemiler Kartaca yakınlarında bir adaya, kraliçe Dido’nun adasına sığınırlar. Destanın bu bölümünde ilk kez Aeneas sağ alan arkadaşlarını yüreklendirmek için söz alır ve kaderine giden yolda şunları söyler:
“Toparlanın kovun bu korkuyu, bu sıkıntıyı atın,
Kıvanırsınız andıkça bunları günün birinde.
Nice sarsıntılar, nice sakıncalar içinde
Gidiyoruz Latium’a, yazgının bizi mutlu kılacağı
Ülkeye, yeni bir Troya kurmaya. Dayanın direnin
Daha güzel bir gelecek için, çabalayın.”33
İkinci ve üçüncü kitapta Aeneas, kraliçe Dido’ya Troya savaşını nasıl kaybettiklerini, tahta at hilesini Priamos ve diğer arkadaşlarının ölümünü, Troya’dan yola çıkışlarını, Sicilya’ya nasıl geldiklerini anlatır.
“Depreştirdin acılarımı, yeniden ey kraliçe,
Soruna Troya2nın yıkımını, Danaosların acımasız saldırılarını.”53
Troya yanıp kül olurken, Aeneas’a Hektor’un hayaleti görünür. Kanlar içindeki Hektor ona, kentteki kimi kutsal heykelleri ve ailesini yanına alarak kenti terk etmesini, başka bir yerde yeni bir Troya kurmasını öğütler.
“Kaç ey tanrıçanın oğlu, kurtul bu yalımlardan,
Düşman elinden hisarlarımız, çöküyor Troya’nın çatısı.
…
Sana güveniyor kutsal varlığını, Penatları Troya,
Yazgının yoldaşı say onları, git arayıver
Görkemli surlara başka yer, yıllarca denizlerde
Dolaşanlara.”62
Tanrılar kendi soylarından birinin kurtulması için seferber olmuşlardır. Tanrıça Venüs Aeneas’ı kaçıp kurtulması için ikna etmeye çalışırken diğer yandan da tüm kaçış yollarını ayarlamıştır.
“Kaç buradan oğul, bırak bu yıpratan savaşı.
Bırakmam, götürürüm babanın konağına seni, güvenle.”72
Aeneas babası Anchises, karısı Creusa ve oğlu Ascanius (julus) savaşın ortasından çıkarır. Yaşlı babasını sırtına alır ve yola koyulur. Bir sapakta karısını kaybeder. Karısı yakalanıp öldürülmüştür.
Üçüncü kitapta Aeneas yola çıkışlarını anlatır. Hektor ona başka bir yere gitmesini öğütlerken nereye, nasıl gideceğini söylememiştir. Ellerinde rotasız dolanır dururlar gidecekleri kenti bulmak için. Yunanistan, Sicilya, Grek kıyılarını dolaşırlar. Sicilya’da babası ölür. Onu orda gömerler. İtalya’ya gitmek için yola koyulduklarında fırtına onları Kartaca’ya sürükler.
Grek ülkesinden geçerken Priamos’un oğlu Helenıs’un burada bir krallık kurduğunu duyan Aeneas onu görmek için rotasını çevirir.
Helenus Troya savaşında Paris’in ölümünden sonra Helen’in kendisine verilmemesine kızıp savaştan çekilmiş İda dağlarında yaşamaya gitmişti. Savaştan sonra Achileus’sun oğlu Pyrrhusu’n ülkesini ele geçirmiş Hektor’un karısı Andromache’yi de karısı yapmıştır.
Aeneas anlatmaya devam eder:
“İnanılmaz bir söylenti geldi kulaklarımıza, orada;
Priamos’un oğlu Helenus kralmış Grek ülkelerinde,
Ele geçirmiş Akhilleus oğlu Pyrrhus’un tahtını da karısını da.
Yeniden Troya’lı bir erkeğe varmış, demek, Andromache.”89
Bilici Helenus Aeneas’ı çok iyi karşılar. Ona gideceği yolun çok çetin olduğunu fakat yazgısının gerçekleşeceğini müjdeler.
“Ey tanrıçanın oğlu sen yöneteceksin korkulu deniz
Yolculuklarını, böyle düzenliyor yazgıyı tanrılar kralı.
…
Kent kurmaya, sağlam kara bulmadan önce,
İpuçları vereceğim, sana, yerleştir iyice belleğine.
Bir ırmak göreceksin, Uzakta, yalnız, kıyılarında
Yeşil meşelerin gölgesinde yatar, kocaman bir domuz,
Ürkünç, otuz ak yavrusu çevresinde, dolgun
Memelerinden emen, anaları gibi hepsi ak,
Orasıdır çalışıp kenti kuracağın, güvenle yaşayacağın
Yer.”92
Aeneas bilici Helenus’un bu sözleri üzerine kaderinden emin, Troya şehrini yeniden kuracağı yazgısına tam güvenle ayrılır Grek ülkesinden.
“Kalın sağlıcakla, gerçekleşti yazgının dediği.
…
Uğurludur yolumuz, iz aramak gerekmez engin sularda.”95
Dördüncü bölüm karakterlerin içselliklerini işleyen yoğun bir duygusallıkla yazılmıştır. Bölüm Kartaca’da yani Aeneas’ın kraliçe Dido’ya başından geçenleri anlatmaya başladığı yerden devam eder. Kocasının ölümünden sonra erkeklere karşı ilgisini kaybeden Dido tanrılar soyundan gelen bu yiğit savaşçıya gönlünü kaptırır.
“ Sichaeus’un ölümünden sonra, kardeşimin kan döküşünden
Bu yana, bu yiğittir gönlümü çelen, beni bağlayan.
Seziyorum, eski sevginin içimde yalımlanan sıcaklığını.”103
Tanrıça Juno bu fırsatı kaçırmak istemez. Aeneas’ı alıkoymak için fısıldar kulağına güzeller güzeli Venüs’ün:
“Ne büyük ün, ne büyük başarı senin de, oğlunun da,
Doğrusu, adınıza yaraşır bir anıt, övülesi.
…
Birleştirelim iki toplumu, yönetelim bir elden,
Girsin o kadın buyruğuna Frigyalı bir kocanın,”106
Venüs anlar hilesini Juno’nun. Bu durumun yazgıya ters düşeceğini en iyisini Jüpiter’in karar vermesini ister, işbirliğine yanaşmaz. Juno işe koyulur ve unutturur Aeneas’a Roma yolundaki yazgısını, tutuşturur ikisini aşk ateşiyle. Bu bölüm bizi Odysseus’un yolculuğuna götürür. Önceki bölümde Aeneas ve arkadaşları, Odysseus’un mağarada birinin gözünü çıkardığı insan yinen tek gözlü canavarların, Cyclop (kiklop), adasından geçerler. Kronolojik olarak Odysseus canavarların adasından sonra büyücü Kirke’nin adasında tam bir yıl aşk yaşayarak geçirir. Sonra ülkesine dönmek üzere adayı terk eder. Aeneas ise yazgısının ve tanrıların boyunduruğundadır. Tanrılar müdahale etmese Juno’nun büyülerinin etkisiyle de oradan ayrılmak niyetinde değildir. Dediğimiz gibi Tanrılar bu yolculukta tarafsız değildir. Hayal kırıklığı yaşayan tanrı Jüpiter gökyüzünden izlemektedir bu atalarına ihanet eden, yazgısını unutan tanrı soyunu.
Hemen oğlu Merkür’ü (hades) yanına çağırır ve haber yollar Aeneas’a:
Yazgının kendisine verdiği ülkeleri düşünmeyen, unutana,
Git hızlı yelerle, bildir ona buyruklarımı tezden.
…
Eğemen olacak, anasının anlattığınca, savaşsever İtalya’ya,
Gösterecek soylu kanından geldiğini Teucerlerin,”110
Jupiter’in uyarısı ile düşler dünyasından uyanan Aeneas zaman kaybetmeden yola çıkma hazırlıklarına girişir. Bu şekilde sessiz sedasız terk edilmeyi beklemeyen Dido hayal kırıklığı içinde intihar eder.
Altıncı bölüm yakalandıkları fırtınada yollarını kaybedip tekrar Sicilya kıyılarına Troya’dan akrabası Acestes’in hüküm sürdüğü topraklara varmalarıyla başlar. Birinci kitapta anımsarsak, Sicilya’da başlamış Aeneas’ın babası orada ölmüş ve gömülmüştü. Bu bölüm Antik Yunan Oyunları geleneğinden gelen bir takım oyunların oynanmasıyla devam eder. Aeneas babası için çeşitli adaklar sunar tanrılara. Dokuzuncu günün sonunda oyunlar başlar. At yarışları, Gemi yüzdürme, Yumruk dövüşü, Ok atışı, Koşu gibi daha sonra Roma’da dört yılda bir tekrarlanacak olan olimpiyat oyunlarının vazgeçilmezleri sergilenir.
“Böyle bitti kutsal atanın anısına düzenlenen
Yarışma, düzelmedi değişen eski yazgı yine de.”145
Troya’lıların çevrelerinde bir akbaba gibi dolanan tanrıça Juno ilk fırsatta yeniden harekete geçer. Oyunlar devam ederken yaşlı bir kadın kılığında sahildeki kadınların arasına karışır. Aradıkları kentin burası olduğunu, buraya yerleşip Troya’yı yeniden inşa etmelerini gerektiğini söyler ve kaptığı gibi yanan bir odunu sahildeki donanmanın ortasına atar gemileri tutuşturur. Aeneas’ı emzirmiş yaşlı bir kadın tanır tanrıçayı ve kadınlara ona uymamalarını öğütler. Aeneas yanan donanmayı görünce Jüpiter’e yalvarır. Gök delinir ve yağan sağanakla beraber ateş söner. Daha çok zaman yitirmeden yola koyulmaları için arkadaşlarını harekete geçirir.
Altıncı bölümde, Aeneas ölüler ülkesine babasını görmeye gider. Ona rehberlik edecek olan da Altın Çağ’ın tekrar yaşanacağı müjdesini veren kâhin Sibylla’dır.
“Çıktı dinsever Aeneas, yüksek Apollon tepesine,
Burdaydı Sibylla’nın oturduğu mağara, yalnız başına.”155
Aeneas burada birçok eski arkadaşına rastlar. Tabi kraliçe Dido’ya da. Durup onunla konuşmak ister ama fazla zamanı yoktur. Dido’da görünmek istemez ona. Vergilius Aeneas’ın babasının ağzından kurulacak büyük imparatorluğu müjdelerken, Kendi yaşadığı zamanı övme fırsatını da yakalar. Augustus’a kadar Roma’yı yönetecek torunlarının kaderlerini gösterir. Tabi yukarda kâhin Sibylla’nın değindiği altın çağın müjdesini de verir.
“İşte, sana hep geleceği söylenen, duyduğun tanrı
Soylu Augustus Caesar, başlayacak yeniden Latium’da
Saturnus’un egemenlik sürdüğü altın çağ, yayacak
…
Omuzlarında eksenini döndürdüğü, parlayan,
Göksel ülkelerden çok uzaklara.”180
Aynı kurgu, ölüler dünyasına yolculuğu, yüzyıllar sonra yine bir İtalyan ozan Dante Aligieri’de hayat bulacaktır. Dante “İlahi Komedya” da Vergilius rehberliğinde Cehennem ve Araf’ı gezecektir.
Yedincibölümden itibaren Latin İlyada’sı denilen bölüm başlar. Aeneas Kral Latinius’un topraklarına ayak basmak üzeredir. Bu arada araya giren Vergilius, Latium’u, kral Latinus’u, kızı Lavinia ve kraliçe Amata’yı tanıtır bize.
Latinus’un erkek çocuğu olmamaktadır. Güzel kızı Lavinia’ya kalacak tüm toprakların sahibi olmak için damat adayları kapıda beklemektedirler. Odysseus’u bekleyen Penelophe’nin talipleri gözlerimizin önünden geçiverir-Taliplilerden en güçlüsü Turnus’a vermek ister kraliçe Amata kızını. Yalnız tanrılar baştan çizmişlerdir kaderini Lavinia’nın. Baba Latinius bilicilerden haber almak için İtalya’ya gider. Biliciler ormanın derinliklerinden görünmeden seslenirler Krala:
”Verme bir Latin’e kızını oğlum, güvenme düzenlenen
Gelin odasına, yarar umma bundan; geliyor bir
Yabancı güvey göklere çıkaracak soyumuzun ününü,
Sürecek gündoğumundan günbatımına egemenliği,
Kaplayacak enginden engine yeryüzünü torunlarının
Yasaları, ayakları altında bütün kızları” 187
Farklı bir kehanet Aeneas’ın babası Anchises tarafından söylenmiştir. Ona göre kendi çanaklarını yiyecek kadar aç, bitkin düştükleri yerde yeni kentlerini kuracaklardır. Latium’a ayak basar basmaz yedikleri ilk yemekte doymayan Lulus “Artık masaları yiyelim” der. Bunun üzerine ilk konuşan Aeneas olur.
“Mutluyum,
Yazgıdır veren bu kutsal yeri bize, siz ey
Troyalılıar, esenlikler size, koruyan tanrılarımıza.
…
Açıklamıştı yazgının gizemini, gelecekteki yurdumu:
Sen ey oğlum, demişti, bilinmeyen bir kıyıya çıktığında,
Kıvrınarak açlıktan atılacak, kemireceksin tören sofralarını.
Bitkin, bir yer arayacaksın güvenli, çekinme çalış,
Bir ev yap kendine, bir kent kur, anımsa sözlerimi.”1880
Aeneas en iyi savaşçılarından bir grup seçer ve Troya’dan getirdiği atadan kalma değerli armağanlarla Kral Latium’a gönderir. İllioneus, Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan topraklar olarak söz eder Troya’dan. Güvenli bir yer olmaktan çıkan Troya’dan güvenli bir yere göçü tanrıların isteği olarak aktarır. Kral Latium kehanetleri anımsatıp kızı ile evlenecek olan kişinin Aeneas olabileceğini söyler ve onu sarayına davet eder.
Tanrıça Juno, akbaba gibi dolanmaktadır sahildeki mutlu, sevinç içindeki Troyalıların tepesinde. Tanrılar içindeki saygınlığını kazanmanın yolu olarak Aeneas ve beraberdekilerin ölümünü dilemektedir.
“Yazık! Yazgısı yazgımızla çelişen uğursuz topluluk
Frigya! Yok, olamaz mıydın Signeum ovalarında?192
Derken yeniden harekete geçer Juno. Karanlıklar ülkesi Tartarus’tan çağırtır korkunç, kan dökmeyi seven Allecto’yu. İki halkı birbirine düşürmesini ister. Allecto kraliçe Amata’yı büyüler. Amata kızının bir yabancıya değil Turnus’a verilmesinde ısrarcı olur. Alecto’nun zehiriyle ortalıkta yas tutulması için karalar bağlayan Amata dolaşadursun, Juno tapınağının bilicisi Calybe kılığında Turnus’a görünür Allecto.
“Ey Turnus, ister misin boşa gitsin bunca emek,
Egemenlik geçsin Dardanosluların eline şimdi?
…
Git, halkın oyuncağı, atıl yıkıma düşüncesizce
Yen Tyrrhenleri, ordularını, barış sağla Latinlere.
…
Yok, et Frigya önderlerini, yaktır boyalı gemilerini,
Böyledir buyruğu tanrıların. 197
Allecto zehirli sözcüklerini Turnus’un kalbine ok gibi fırlatır. Turnus büyülenmiş gibi sarılır büyücünün ağzından çıkan güçlü sözlere…
Turnus, savaş hazırlıklarına başlar. Bu bölüm İlyada’da ki yunanlıların savaş hazırlıklarını andırır. Ülkenin dört bir yanından krallıklar Turnus’a destek için yola düşerler. Bunların bir dökümünü Vergilius bu bölümde verir bize. Barış içindeki insanların dünyası, tanrıların gurur ve öfkeleri yüzünden kanlı bir savaşa doğru sürüklenir. İlyada’da insanlar arası savaşta taraf tutan, savaşa yön veren Olympos tanrılarının yaptıkları gibi… Tanrılar bu savaşta da başrol oynamak için birbirleriyle yarışırlar.
Sekizinci bölüm Aeneas’sın savaş hazırlıklarını anlatır. Tiber nehrinin kenarında uyuklarken nehir ona kutsal şehri kuracağı yerin neresi olacağını söyler. Kendisine yardımcı savaşçılar bulmak üzere yola koyulur bu arada gelecekte Roma kentini kuracağı yeri de görür.
“sanma boş düşlere kapıldığını, görüntüler gördüğünü,
Geniş kıyılarda, meşelerin altında bir domuz
Bulacaksın, beyaz, otuz yavru doğurmuş, uzanmış
Yerde, çevresinde yavrular, memelerinden emmekte.
Orasıdır kuracağın kentin yeri, emeklerinin odağı”212
Vulcanus, Yunan mitolojisindeki karşılığı Hephaistos, onu topraklarına kabul eder.Ona üzerinde Roma tarihinin geleceğinin işlendiği bir kalkan hediye eder.İlyada da Hephaistos, Akhilleus için böyle bir kalkan yapmıştı.Kalkanın üstünde özenle seçilmiş Roma tarihinden sahneler işlenmiştir.Romulus ve Remusu emziren dişi kurt mitinden, mısır seferi, kraliçe Cleopatra,Ceesar…
“İşlemiş ateş tanrısı, beceriyle kalkanın üstüne
Latin yiğitlerinin başarılarını, tüm Roma utkularını,
Çok iyi bildiği gelecek olaylarını, yazgıyı,” 231
Dokuzuncu bölüm Aeneas’ın asker toplamaya gitmesini fırsat bilen Juno haberci Irıs aracılığıyla Turnus’a başsız kalmış orduya saldırması için buyruk verir. Turnus dört bir yandan topladığı savaşçılarla yürür Troyalıların üstüne. Aeneas’ın buyruğuna uyan Troyalılar meydan savaşına girmezler. Savunma savaşı yaparlar siperlerden çıkmayıp. Bunu gören Turnus yunanlıların Troya önündeki bekleyişlerini anımsatıp o kadar zamanının olmadığını bu işi bu gece bitireceğini söyler. Troya donanmasını ateşe verir. Yalnız tanrıların ormanından karaçam ağacından yapılmış gemiler tutuşmaz. Anlar Turnus bu işte tanrıların parmağı olduğunu ve siperlerde bekleyen troyalılara yöneltir ordusunu. Gece konaklar siperlerin önünde. Başıboş askerler zevke düşerler. Yer, içer sarhoş olup sızarlar. Bunu fırsat bilen Troya’lılar saldırıya geçerler. Tanrıça Juno iki defa kılık değiştirip savaş alana iner ve Turnus’u ölümden kurtarır. Savaş. Yiğitçe savaşmayı, ölümü, savaş aletlerini ince ince anlatır Vergilius.
Onun bölüm tanrıların savaş değerlendirmesiyle başlar. Jupiter kızar savaşa karışanlara..Juno ise savunur Turnus’un savaşını.Savaş insanlar arası değil de tanrılar arası bir savaştır.İnsanlar sadece onların çizeceği yazgının birer yürütücüsüdürler. Jupiter’e göre yazgı yazılmıştır, herkes payına düşeni yaşayacaktır. Yalnız Juno’nun yazgı üzerindeki oyunları onu kızdırmıştır. Elini savaştan çekmesini ister Juno’nun.
Turnus’un ordusu kuşatmayı bırakacak gibi değildir. Troyalılar ise eksik askerlere yarım surları korumak için dişlerini tırnaklarına takmışlardır…
Vergilius ilk defa bu bölümde bir arasöz ile Musalardan yardım ister. Anlatının kader anında şiirini güçlü kılmaları için Musalara yalvarır.
“Açın Helicon’u ey Musalar, esinleyin şiirimi,
Anlatın, burada, Toscana kıyısından kalkan Aeneas’ın
Yönettiği donanmış gemilerle denizlerde giden orduyu.267
Aeneas dört bir yandan topladığı askerler ile kurduğu donamayla beraber yol almaktadır savaşın kalbine doğru.
Bu arada savaşa taraf olmayan kimi yerlerden aracılar devreye girerler. Aralarında on iki günlük bir barış anlaşması yaparlar. Bunun amacı hem ölüleri gömmek hem de mümkünse bir anlaşmaya varmalarını sağlamaktır tarafların. Ölülere olan saygının bir göstergesi olarak gömülme töreninden özellikle söz etmesi vergilius’un Latin kültürü ile roma kültürü arasındaki devamlılığı göstermesi açısından önemlidir. Tarihin bir kesintisi olarak anlatılan Troya’nın yağmalanması Vergilius’un “Büyük Roma” kültü için sahiplenilecek köklü bir mirastır. Aeneas sadece Troyalı bir savaşçı değil, Troyanın tüm değerlerini taşıyan değerlerle donatılmıştır. Bu değerler kurulacak Roma kültü içinde bir takım değişiklikler geçirse de kökü Anadolu’ya dayanacak efsanelerle donatılmıştır.
Turnus, Kral Latinium’u ziyaret eder ondan yardım ister. Latinium Aeneas’ın geleceğin büyük kurucusu olacağından emindir. Bu yardım isteği geri çevirir. Turnus ile Aeneas arasında teke tek dövüş antlaşması yapılır. Yenen Lavinia ile evlenecek ve o topraklarda hüküm sürecektir.
Turnus’un ordusu antlaşmayı bozar ve saldırıya geçer. Aeneas kendi ordusunun da savaştığını görünce atılır öne ve antlaşmadan söz eder.
“yenin öfkenizi. Sağlanmış antlaşma, saptanmış tüm
Koşullar. Yalnız benimdir savaşma yetkisi, bırakın
Beni, atın korkuyu, yapacağım gerekeni, elimle,
Uzlaşmayı, bana bıraktı yazgı Turnus’u ”330
Henüz konuşmasını bitirmeden Aeneas bir ok ile vurulur ve düşer. Aeneas’ı savaş alanından uzaklaştırıp yarasıyla ilgilenedursunlar, Aeneas’ın düştüğünü gören Turnus tüm gücüyle savaşa katılır, birçok Troyalı’yı öldürür. Çok geçmeden Aeneas savaş meydanına geri döner. Turnus’un peşine düşer. Troyalılar kenti kuşatır. Kentin düşeceğini hisseden kraliçe intihar eder. Latinius Aeneas ile anlaşmaya varmadığı için üzüntüden kahrolur.
Turnus savaşı kaybettiğini anlayınca onurlu bir ölüm için ordusunu durdurur ve Aeneas ile olan antlaşmanın gereğini yerine getirmek için meydana doğru yürür. Aeneas, yazgısını gerçekleştirecek son serüvenini Turnus’u öldürmekle gerçekleştirir.
Bu arada tanrı Jupiter karısı Juno’yu mutsuz savaş meydanında gezinirken görür. Ona artık bu işten el çekmesini, Aeneas’ın yazgısının gerçekleşmek üzere olduğunu anımsatır. Juno çekileceğini yalnız son bir isteğinin olduğunu söyler.
“kalsın Latinlerin adı, değişmesin töre,
Teucerler denmesin onlara, Troyalılar denmesin,
Eski giyim kuşamları, dilleri kalsın, korunsun.
Dursun Latinium, sürsün Alba karalarlının egemenliği,
Gelişsin, yayılsın İtalya erdemiyle gücü Roma’nın,
Kendi öldü, bırak ölsün adı da Troya’nın.”246
Jupiter bu isteğe gülerek cevap verir:
“eğemenlik Latinlerin, yasalar, tapımlar, törenler eşit,
Hepsinin dili Latince. Yeni bir ulus doğacak…
Göreceksin insanları da, Tanrıları da geçtiğini töre sürmede,
Sana, tanrısal varlığına bağlılıkta, benzersiz, üstün.”246
Henüz Roma imparatorluğu ortada yokken bile kitap boyunca Roma düşüncesinin yer yer anımsatıldığı ve nihayetinde bu amaca ulaşıldığı görülür. Vergilius’un belki de en tartışmalı yönü insanların ruhsal ve sosyal yönlerinin kutsal bir amaç uğruna görmezden gelinmeleridir. Aeneas’ın kendisi yüce bir amaç uğruna hareket eden insandan çok bir düşünce gibidir, kutsal Roma düşüncesi. Tanrıların buyruğunu yerine getiren, soğuk, insani kimi özelliklerden arınmış hareket halindeki bir idedir.
Tüm bunlara karşın insanın tanrıların boyunduruğunda hareket etseler de kendine özgü çoğu karmaşasını bugüne değin yetkinliğini korumuş, özenli bir dille dile getiren Vergilius’un insana dokunan en güçlü sözü yine Vergilius’un ağzından duyarız:
Gerçeklerin gözyaşları vardır…
A.Kadir Şahin
Dipnotlar
1.Homeros, İlyada, Can Yayınları, Çev: Azra ERHAT - A. KADİR 2024, İstanbul, Sayfa:447
2.Müzehher ERİM, Latin Edebiyatı, Remzi Yayınevi, 1993, İstanbul, Sayfa:137
3.a.g.e
4.a.g.e
5.Aeneas, Vergilius, Payel yayınları, Çev: İsmet Zeki EYÜBOĞLU
6.a.g.e