- yüzyılda kahramanlar artık son soluklarını da verip yerlerini sürekli iletişim içinde kalarak ortak akılla davranabilen bireylerin gücüne mi bırakmalılar? En doğruyu bilse, en iyi kararları alsa, kusursuz bir birikime, insanlık tarihinin en gelişmiş bilgi ve düşünce sistemine dayanıyor olsa bile, tek bir kişinin ya da bakış açısının başkalarını etkileyecek kararları alabilmesi mutlaka önlenmeli mi?
Kahramanlar ölmeli mi?
….
Günümüzde liderlik kavramı daha çok alanda karşımıza çıkıyor. Eski anlamıyla yöneticiliğin bir anlamı kalmadığından, bulunduğu ortamda çevresini etkileyerek iş arkadaşlarının önünü açacak, daha verimli ve üretken çalışma koşullarını yaratacak liderlerin öneminden söz ediliyor.
İnsan ilişkilerinin sürdüğü her konuda yöneticilerin ve liderlerin varlığından, etkisinden söz edilebilir. Politik, ekonomik ve toplumsal ana dallar belirleyici olabilir. Eğitim, sanat ve spor gibi etkinlik alanları da yönlerini belirli kişilerin etkisiyle bulabilir. Lider deyince öncelikle akla gelen, partiler yasasının verdiği güçle önce kendi partilerini, sonra da Türkiye’nin geleceğini kendi istekleri ve çıkarları doğrultusunda tasarlayabilen siyasi parti başkanları oluyor.
Avukat Süleyman Önel bir çalışmasında liderlerin yetkileriyle ilgili aşağıdaki bilgiyi vermiş:
“Lider istediği zaman partinin kurucuları dâhil seçilmiş milletvekillerini bile derhal ihraç ettirebilmekte; büyük iller de dâhil olmak üzere, istediği il veya ilçe yönetimini hemen feshederek üye kayıt defterlerine el koyabilmekte veya defterleri tamamen ortadan kaldırabilmekte, yeniden topladığı ve yazdığı üyeler ile yeni bir il kongresi yapabilmektedir.” (1)
Geçmişte pek görülmemiş bir örnekse, örneğin başkanlık sistemi tartışmaları ekseninde, zaten pek de demokratik olma iddiası olmayan anayasanın ve yasaların sınırlarının zorlanabilmesi, kararlarda doğal liderin etkisinin görülebilmesi.
Yaşanan pek çok sorunun temel nedeninin anayasanın ve yasaların demokratikleştirilmemesi olduğu söylenebilir. Ne yazık ki daha iyisini getirmek için yapıldığı söylenen değişiklikler, büyük yaralar açmış ve açmaya devam eden sorunları evrensel ilkeler doğrultusunda ortadan kaldırmak yerine, sistemi belirli grupların çıkar ve amaçlarına en uygun hale getirmeyi amaçladığı izlenimini veriyor. Güçlü olanın kendisini zaten koruyabildiği, çağdaş bir yönetim sisteminin temel amacının bireyleri ve azınlıkta kalanları korumak olması gerektiği göz ardı ediliyor.
Kimi yakıcı sorunlar altında ezilen, kimi yeni ve daha güzel bir yaşamı olabileceğini aklına bile getiremeden yaşadıklarına sessizce katlanan milyonlarca insanın kaderinin değişmesi için yeni bir kahraman mı gerekiyor?
….
Çocukluğumdaki çizgi romanların üzerimde olumlu olumsuz çok etkisi olmuş olmalı.
İnce mizah anlayışıyla güldürürken gölgesinden hızlı silah çekip haydutlara göz açtırmayan Red Kit’i, kötülerin karşısındaki ölümsüz güç Süpermen’i, bağımsızlık savaşçıları Çelik Bilek ve Kaptan Swing’i, çift tabancasıyla yenilmez Tom Miks’i unutmak kolay mı? Üstelik düzenli televizyon yayınlarının olmadığı ve sinemaya şanslıysak haftada bir gidebildiğimiz bir dönemde, otuz iki ve altmış dört sayfalık dergilerle gelen bu siyah beyaz çizgili renkli dünyaların yerleri bambaşkaydı.
Günümüz dünyası çok değişti. Bir İnternet sitesinde geçmişin çizgi romanlarını görebilmek epey şaşırtıcı. Hızlıca bakarken Karaoğlan, Kızılmaske, Gaddar Davut ve Tenten gözüme çarptı. (2)
Çizgi roman kahramanları günün birinde yaşamımdan çıkmıştı.
Onlar kafamda ne zaman öldü, hatırlamıyorum ama yerlerini büyük bir boşluğa bıraktılar.
Oysa kahramanlar ölmemeli, ya da hiç olmamalılar.
Yaşanan tüm olumsuzlukların olağanüstü gücü olan bir kahramanın dokunuşuyla düzelivermesi güzel bir düş değil mi?
Değişimleri büyülü yollara bağlayan çizgi romanların gerçek dünyadaki etkisi ne olur?
Amerika’ya gidip Süpermen’i bulmak isteyen iki evsiz kardeş, yedi yaşındaki Zana ve on yaşındaki Dana, ondan kendilerine kötü davranan kişileri cezalandırmasını istemeyi düşünürler mi? Zana kötülerin listesine kimleri yazar? (3)
Çocukların yardım isteyecek tek güç olarak Süpermen’i görmesinin sorumlusu kimdir?
….
Sanatçılar kahraman mıdır?
Bu soruya genel bir yanıt vermek kolay değil.
Şili’deki Pravda muhabiri Vladimir Çernisev, Jara’nın son anlarını şöyle anlatıyormuş:
“Victor Jara dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından hiç ayırmadığı yoldaşı, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Victor’un ellerini kırdılar. Artık gitar çalmıyordu, ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar.” (4)
Erol Anar, “Sadece bir yazar olarak değil, bir insan olarak hatırlanmak da önemlidir” yorumunu getirdiği yazısında şunları söylüyor:
“40 bin kişinin ölümünden sorumlu Arjantin’deki askeri cuntanın başı Jorge Rafael Videla ölünce, tarihin dondurduğu bir fotoğraf karesi aklıma geldi. Ünlü Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’in, - bazı yazarlar ayağına taş bağlanıp helikopterden okyanusa atılırken- Videla’nın huzurunda hazırolda durduğu fotoğraf karesi.
Ceketinin iki düğmesi dikkatlice iliklenmiş olan Borges bastonu elinde, sessizce Videla’yı dinliyor.
Videla kendisine güvenli, iki dudağının arasında insanların kaderini taşıyan ölümlü bir tanrı o zamanlar. Yanındakilerin yüzlerine bile bakmadan konuşuyor.
Urkek, saygılı ve biraz da endişeli Borges. Sanki sahte, ama güçlü bir tanrının huzurundaki bir ölümlü gibi…” (5)
Sanatçılar kahraman mıdır? İnsan mıdır? Utanç mıdır?
….
Tüm insanlar gibi, sanatçıların da öykülerinin küçüklüğü ya da büyüklüğü değil, dürüstlüğü ve içtenliği önemlidir.
“Ben hem kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum,
hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler.
Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan, hem
zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin
daha güzel günler için savaşından, hem bir tek
insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak
istiyorum, hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan
bahseden şiirler yazmak istiyorum.” (6)
Herkes Nazım Hikmet gibi hem daha güzel günler, hem bir insanın sevda kederleri için yazamayabilir. Kimileri için kendi dünyaları daha önde olabilir. Hatta kişisel yaşamlarını bile geriye itip, yalnızca düşlerindeki sevgi ve tutku özlemi için yazabilirler. Farklı acılar, yapmaya çalıştıklarını besleyebilir.
Herkesçe bilinip sevilen ünlü sanatçılar da sıradan insanların yaşadığı küçük büyük sorunlardan uzak düş kişiliklerine mi bürünüyor izleyicilerin gözünde? Ünlüler tanındıkça bir tür süper kahramanlara mı dönüşüyor yaşadıkları aynada?
Bu yüzden hastalıklarını duymak bile istemiyor mu sevenleri? Tartışmalarını, kavgalarını, kaprislerini.
Kayahan öldü. Bir açıdan son konseriyle veda etmiş olmanın rahatlığıyla gitti. Belki de son dönemlerini yaşamamayı, yapabileceklerini yeterince yapmış olarak daha erken ayrılmayı, acı dönemlerine girmeden veda etmeyi isterdi. 14 Şubat’ta Nilüfer’le verdiği konserle ilgili haberde “Benden size hakkım helal, siz de hakkınızı helal edin. Yakında daha rahat kalkacağım günler olacak. Hayal edin, hayal ettiğiniz sürece yaşarsınız” sözleriyle sevenlerini ağlattığı belirtiliyor. (7)
Yaşam ve ölüm, kadın ve erkek ilişkileri sanatta ve sanatçıların dünyasında çok önemli bir yer tutuyor. Belki sürekli gözler önünde olmanın en güç yanlarından birisi, dostlukları sürdürebilmenin sıradan yaşamlara göre daha zor olmasıdır.
Hıncal Uluç’un bir köşe yazısı üzerine Sezen Aksu bir açıklama yapmıştı.
“Bilen bilir, ne kadar canım yanarsa yansın, ne denirse densin, ne olursa olsun konuşmak, cevap vermek âdetim değildir. Bu kadar sert ve zor bir dünyada kişisel sıkıntıların kamuoyu önüne taşınmasını ayıp bulurum. Hırsın, öfkenin; insanın ahlakını değiştirmesine izin vermemenin erdemine inanırım. Kelimelerin gücünü, istenilirse ne kadar zehirli, kıyıcı, mahvedici olduğunu, üstelik bunun en alasını, en acıtanını yapabileceğini bilen biri olarak hiçbir şey için, hiç kimseyi kırıp dökmeye değmeyeceğine bütün kalbimle inanırım.”
“Bunları neden yazdığımı daha iyi anlayabilmen için küçük bir hikaye ile tamamlıyorum yazımı:
Bir leylek, kendine yuva yapmak için yer arıyormuş. Epey bir bakındıktan sonra pek ünlü bir alimin evinin bacasına yapmış yuvasını, hem de bir şeyler öğrenirim diyerek. Bunu gören alim, ‘Vay sen benim bacama nasıl yuva yaparsın’ diyerek, büyük bir hiddetle, taş ve sopayla saldırmış leyleğe. Leylek zar zor canını kurtarmış ama kaçarken isabet eden taşlarla bir bacağını kırmış. Leylek adalete inanırmış. Mahkemeye vermiş alimi. Ve kazanmış davayı. Kadı, alimin de bir bacağının kırılmasına karar vermiş. Leylek itiraz etmiş hemen, ‘Aman Kadı efendi, lütfen ayağını kırmayın, kavuğunu alın yeter’ deyince, Kadı sormuş, ‘Neden?’ Leylek cevap vermiş, ‘Kavuğunu alın ki, başkaları da zalimi alim sanıp kırılmasın.’” (8)
Nilüfer ve Kayahan arasındaki sorunlar da basına yansımıştı. Asu Maro, Kayahan ve Nilüfer’in başarılarını özetlerken yaşadıkları sorunun da sözünü etmiş:
“1984’te ‘Kar Taneleri’yle başlamıştı serüven… Ve 15 sene gibi bir süreye ne ‘Esmer Günler’, ne ‘Sokak Kedi’leri, ne ‘Mor Menekşe’ler ne ‘Melankoli’ler sığdıracaklardı. Kayahan’ın 2024 yılında mahkeme kararıyla getirttiği yasaktan beri Nilüfer’den ağız tadıyla dinleyemediğimiz ne şarkılar…” (9)
Gözler önünde yaşamak kolay değil. Gözler önünde ölmek hiç kolay değil. Keşke sanatçılar da süper kahramanlar gibi ölümsüz olabilselerdi.
Ama çağdaş taht savaşlarında kahramanlar bile ölümsüz olamıyor. Dizilerin sevilen karakterleri bile ölebiliyor. (10)
….
İnsanın attığı her yeni adım, önceki çabalarla yapılmış merdivenlerin basamaklarında başlıyor. Son şarkıdan başlayarak geriye doğru iz sürüp bulunacak her özgün ses, yolculuğun ayrıntılarını anlatan değerli bilgiler verebilir. Türkiye’de popüler müziğe ilk dönemlerde yapılan katkılar için aşağıdaki adlar ve tarihler veriliyor:
“Esin Engin, Melih Kibar, Norayr Demirci, Onno Tunç, Attila Özdemiroğlu, Zafer Dilek, Bora Ayanoğlu, Çiğdem Talu, Fikret Şeneş.”
“Tanju Okan (1964), Ajda Pekkan (1964), Berkant (1965), Barış Manço (İngilizce: 1962, Türkçe: 1967), Esin Engin (1969), Asu Maralman (1971), Ayten Alpman (1967), Füsun Önal, Nilüfer Yumlu (1972), İlhan İrem (1973), Esmeray (1974), Seyyal Taner (1974), Nükhet Duru (1974), Semiha Yankı (1975), Cici Kızlar, Aylin Urgal (1975), Erol Büyükburç (1975), Sezen Aksu (1975), Zerrin Özer (1976), Erol Evgin (1977), Kayahan, Mazhar-Fuat (1973), Neco, Atilla Atasoy, Coşkun Demir, Güzin ile Baha.” (11)
Kuşkusuz her alan gibi müzikte de güncelin değerlendirilmesi de, yakın ve uzak tarihin yazılması da kolay değil. Ama Kayahan’ın sözü ve müziğiyle Nilüfer’in söylediği “Geceler” şarkısının unutulabileceğini sanmıyorum.
….
Sorunlar bulaşıcı mıdır? Bir alandaki sorun diğerlerine yansır mı? Eğitim politikalarındaki yanlışlar bilim ve sanatın da önünü tıkar mı? Verilen her yanlış karar gelecekteki bir kuraklığı hazırlar mı? Yaşamlarda şiir olmayınca müzik, müzik eksilince şiir de azalır mı? Dört bir yanın karmaşası çıkabilecek temiz, duru seslerin de önünü keser mi? Yeni dünyanın hızlı paylaşım olanakları nitelikli şiire ve müziğe ulaşılmasını kolaylaştırmış mıdır? Yoksa daha mı zordur güzel bir şarkıyı, özel bir şiir dinletisini, sahnede tiyatroyla bütünleşen sözün ve müziğin duyarlılığını bulabilmek?
Meraklısı için söze, müziğe ve şiire ulaşmanın yeni yolları bulunabiliyor. (12, 13, 14)
“…Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı… Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.” diyen Sait Faik, sahnede görülebiliyor.
Ataol Behramoğlu ve Haluk Çetin’den şiir ve müzik dinletisi izlenebiliyor, Ümit Yaşar Oğuzcan’dan Atilla Birkiye’nin hazırlayıp Mehmet Birkiye’nin sahneye uyarladığı sunumun yer aldığı ve Vedat Sakman’ın şarkıları ve gitarıyla katıldığı geceler yaşanabiliyor.
Sanatın sistemli olarak dışlandığı, boyun eğmedikçe değersiz gösterilmeye çalışıldığı koşullarda sanata gönül vermek, dünyaya küçücük de olsa bir ışık ulaştırmaya çalışmak kahramanlık mıdır?
….
Kahramanlar ölmemeli. Her birey kendi öyküsünün kahramanı olmalı, yaşamını özgürce çizebilmeli, dostlarıyla birlikte yeni dünyalar yaratabilmeli. Başka dünyalardan ışık ve güç almalı. Yeni kahramanlar öykülerini paylaşmalı, birlikte daha büyük ve daha güzel öyküler yazmalı.
Herkes yaşamı savunmanın bir kahramanı olabilir mi?
Mehmet Arat
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız.
NOTLAR:
- Süleyman Önel, Türkiye’de Siyasal Partiler Hukukunun ve Siyasi Partilerin Güncel Sorunları, http://www.teias.gov.tr/ebulten/hukuk - 2024
- Çizgi Roman Grubu Web Sitesi, http://teksastommiks2.tr.gg/
- Karzan Kader, Neredesin Süpermen?, http://www.beyazperde.com/filmler/film-208557/, 2024
- Mehmet Arat, Kitap Arkası: Ruhlar Evi, http://kitapdili.blogspot.com.tr/2014/10/ruhlar-evi.html
- Erol Anar, Bir fotoğrafa altyazı: Diktatör ve yazar, http://t24.com.tr/yazarlar/erol-anar/bir-fotografa-altyazi-diktator-ve-yazar,7193
- Nazım Hikmet, http://www.siir.gen.tr/siir/n/nazim_hikmet/
- 14 Şubat’ta Nilüfer’le konser veren Kayahan, ‘hakkınızı helal edin’ demişti, http://t24.com.tr/haber/14-subatta-niluferle-konser-veren-kayahan-hakkinizi-helal-edin-demisti,292429
- Sen zalim bir insansın, http://www.hurriyet.com.tr/index/ArsivNews.aspx?id=251380
- Asu Maro, Babası bile inanmamıştı, http://www.milliyet.com.tr/babasi-bile-inanmamisti/pazar/haberdetay/15.02.2015/2013924/default.htm
- Mehmet Arat, Çağdaş Taht Savaşları, http://sanatlog.com/sanat/cagdas-taht-savaslari/
- Türk Pop Müziği, http://www.turkcebilgi.com/türk_pop_müziği
- Savaş Dinçel (Sait Faik Abasıyanık’tan oyunlaştıran) Murat Çidamlı (Yöneten), Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye, http://www.devtiyatro.gov.tr/programlar-sehirler-ankara-detay-meraklisi-icin-oyle-bir-hikaye.html
- Ataol Behramoğlu Ve Haluk Çetin’den Şiir Ve Müzik Dinletisi, http://www.hurriyet.com.tr/yerel-haberler/Istanbul-Haberleri/ataol-behramoglu-ve-haluk-cetin-den-siir-ve-muz_72737
- Atilla Birkiye (Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirlerinden hazırlayan) Mehmet Birkiye (Sahneye uyarlayan), Önce aşk vardı, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/konser/225797/Once_ask_vardi_.html