Metropolis: Bir Şehre Ruh Aramak Metropolis… Meçhul bir geleceğin ürpertici bir ihtişam barındıran kocaşehri… Madde namına hiçbir eksiği yoktur bu metropolün. Her evresinin en ince ayrıntısına değin mükemmel tasarlanmışlığı neresine bakılırsa bakılsın alenileşen bu varlık kütlesi, içinde barındırdığı insanatıyla, hayvanatıyla, nebatatıyla, cemadatıyla devasa bir makinedir. Ve elbette mekanik aksamıyla. Bilim ...
Devamı »The Lobster (2015, Giorgos Lanthimos)
kynodontas (2009, köpek dişi) filminden tanıdığım yunan yönetmenin kafkaesk tarzda yazıp çektiği distopik bir film. konusu kynodontas gibi orijinal. filmin evreninde yalnızlara yer yok mottosu bulunmakta. yorgos lanthimos filmi denilince akla plato’nun mağara metaforu gelmeli. ama yorgos’un yorumuyla. evrenini hakikatin olmadığı şekilde kurguluyor çünkü. ıstakoz’da özellikle david (colin farrell) şehre ...
Devamı »Bergman’ın Adası
Marie Nyreröd’ün 2024 yılında çektiği Ingmar Bergman belgeseli. Orijinal adı: Bergman och filmen Bergman och teatern Bergman och Fårö. Üç bölümdür: Bergman ve Fårö, Bergman ve Sinema, Bergman ve Tiyatro. 2024 yapımı, İsveç televizyonu için çekilmiş, 3 saate yakın, hayli bilgilendirici bir çalışma. Bergman’ın Fårö Adası’ndaki, yalnız yaşadığı evinde, bir ...
Devamı »Kuşbakışı Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği (1972, Luis Bunuel)
Burjuvazinin Maskesi Luis Bunuel’in sürrealist ressam Salvador Dali ile birlikte kotardığı Endülüs Köpeği (1929, Un chien andalou) ve Altın Çağ (1930, L’âge d’or) sürrealist sinemanın ataları. Böylelikle Bunuel de sinemada sürrealizmin kurucusu olarak selamlanabilir. Üstat ne acıdır ki Dali’nin, kendisini Amerikan hükümetine jurnallemesiyle kara listeye alındı ve Amerika’yı terk etmek ...
Devamı »Yaşamın Eşiğinde (1958, Ingmar Bergman)
“Korkunç bir şey. Yaşamın kendisi ölmüş sanki. Sanki hiçbir şey doğmayacak bir daha.” Erkek arkadaşının hamile bıraktığı, çocuğunu doğurmakla doğurmamak arasında kalan Hjördis Petterson’un (Bibi Andersson) sözleridir bunlar. Hastanedeki oda arkadaşı Stina Andersson’un (Eva Dahlbeck) çok istediği bebeğinin ölü doğması neticesinde kısa dalgalı bir şok geçirir genç kadın ve olasılıkla ...
Devamı »Julieta (2016, Pedro Almodóvar)
‘’Öyküleme beni gönendirir ve içimi parçalar.’’1 Almodóvar’ın Julieta’da yaptığı şey de tesadüfi bir karşılaşmanın yol açtığı öykülemeyle kurulmuş, hem gönendiren hem de iç parçalayan umutlu bir kekemelik. Julieta (Adriana Ugarte), yıllar sonra Bea ile karşılaştığında hafıza kutusunda sakladığı geçmişini kâğıda döker. Kızı Antia’ya yazdığı mektubunda yaşadığı mutlu ve hüzünlü anılarından ...
Devamı »The Tribe (2014, Miroslav Slaboshpitsky)
‘’Sinema bir gerçekliğin yansımalarından çok daha fazlasıdır. Bu dünyada var olmanın, toplumsalı değişime açmanın, dönüşümlerinin koşullarını ve hızını değiştirmenin alternatif yollarını sunar. Sinema bir Olay’dır. Daha doğrusu eleştirel potansiyelini serbest bırakan eleştirel bir okumayla bu hale gelebilir.’’1 Zizek’in de değinmiş olduğu, sinemanın üretim bazında gerçekleştirdiği ve tüketime sunduğu ki ‘’bir ...
Devamı »Teorema (1968, Pier Paolo Pasolini)
Zihindeki dengesizlik, Piaget tarafından, “karşılaştığımız bir durum ya da nesnenin zihnimizdeki şemalara uymaması” şeklinde tanımlanmıştır. Karşılaştığımız durum, nesne ve olguları kategorize (şematize) ederek işleyen beyin, yeni durumları da bu şemalara dâhil ederek yoluna devam eder. Ancak bazen öyle şeylerle karşılaşır ki, bu durum ya da nesne zihindeki hiçbir şemaya uymaz ...
Devamı »Andrzej Wajda 90 Yaşında Hayatını Kaybetti
Oscar ödüllü Polonyalı yönetmen Andrzej Wajda 90 yaşında hayatını kaybetti. CNN Türk‘ün haberi: Wajda 1950’lerde kurulan “Polonya Film Okulu’nun önde gelen temsilcilerinden biri olarak kabul ediliyordu. Sinema alanında hem Polonya hem de Avrupa’nın önemli yönetmenleri arasında sayılır. Kanal (1957) filminde Polonya’nın kaderini ve 1944 Varşova Ayaklanması’ndaki kahramanlığını yansıtır. Kanal, Mermer ...
Devamı »Love (2015, Gaspar Noé)
Ars longa, vita brevis… Yakın zamanda sinemaya baktığımızda, Mulvey’in veya Zizek’in* baktığı açıdan, sanatsal aşkın pornografik hazcılığını en provokatif şekilde yansıtan iki isimle karşılaşırız: Lars von Trier ve Gaspar Noé.** Bu yazı da Gaspar Noé’nin Aşk’ından geriye kalanlar… “Sen ne kadar azsan, yaşamını ne kadar az belirtirsen, o kadar çoğa ...
Devamı »Ta kokkina fanaria (1963, Vasilis Georgiadis)
Yunan yönetmen Vasilis Georgiadis’in 1963 yılında çektiği mükemmel bir melodram Ta kokkina fanaria (Kırmızı Fener). Kara film tarzında kotarılmış bir mücevherdir de denebilir. Bu filmi de kara filmlere duyduğum derin sevgiden ötürü keşfettim diyebilirim. Uzun süredir 50’li ve 60’lı yıllardan yaptığım kazı çalışmaları yine parlak bir sonuç verdi; çünkü enfes ...
Devamı »Salò ya da Sodom’un Yüz Yirmi Günü (1975, Pier Paolo Pasolini)
‘’Küçük kuşlar koro halinde şarkı söyler de/ Ahengi yalnız, dalların bir aradaki uyumunda yatmaz mı ağacın?’’1 Pier Paolo Pasolini, Salò ya da Sodom’un Yüz Yirmi Günü (1975, Salò o le 120 giornate di Sodoma). Ölmeden önce çektiği son film.* Sade ironisinin** keskin yorumu. Genel olarak Barthes ve Klossowski’den, yer yer ...
Devamı »Belle de jour (1967, Luis Buñuel)
Edebiyat ve Psikolojinin Birey Kavrayışındaki Farklılıklar Üzerine Bir İnceleme: Gündüz Güzeli Varlık dilsizdir ve zihin gevezedir. Bunun adına bilmek denir. –Cioran Yaşam tasarlanmamış ve planlanmamış bir kendiliğindenlik üzerine tutkuyla yaşandığında, içerisinde binlerce gizem, heyecan, haz ve keder taşır. Varlıkla hemhal olduğumuz her randevusuz karşılaşma, geçmiş yaşantıların biricikliği üzerine inşa edilen ...
Devamı »La fille sur le pont (1999, Patrice Leconte)
“Sana bir hikâye anlatacağım: Uzun zaman önce sokağın çift tarafında, 22 numarada kalırdım. Sokağın karşısındaki tek numaralı evlere bakar; orada oturan insanların daha mutlu, odalarının daha güneşli, partilerinin daha eğlenceli olduğunu düşünürdüm. Aslında onların odaları daha karanlık ve küçüktü. Sonra onlar da sokağın karşısına gözlerini diktiler. Çünkü biz şansı hep ...
Devamı »Jean Cocteau ile Jean Marais
Fransa’nın son büyük aşk hikâyesi, 1998 güzünde Jean Marais’nin ölümüyle sona erdi. Marais, iyi bir oyuncu ve gerçek bir savaş kahramanıydı. Ama insanlar onu 1963 yılında ölen Jean Cocteau’nun “eşi” olarak adlandırdıklarında, buna hiç aldırmadı, hatta böyle çağrılmayı yeğliyor gibiydi. “Bugün bile,” diyordu Marais son söyleşisinde, “onun hakkında hâlâ aynı ...
Devamı »