Istampitta
Herşey, 90′lı yıllarda TV’de yayınlanan Türkiye Güzellik Yarışması’nda işittiğim bir müzikle başladı. Ne garip değil mi? Çok değişik, aksak bir ritmi vardı ve basit ezgisi durmadan tekrarlıyordu. Neden o kadar dikkatimi çektiğini bilmiyorum, zaten hiçbir yerde bulamayınca müziği de unuttum. Sonra (ne şans ki) 1996 (sanırım) yılında “Dead Can Dance” adlı egzantrik topluluk Türkiye’de bir konser verdi. Çok geç de olsa tanıştığım müzik grubunun albümlerini yavaş yavaş edindim ve bir sürprizle karşılaştım. Üflemeli bir çalgıya eşlik eden davullarla sirküler halde ilerleyen ezgi oydu işte! Yıllar sonra nihayet adını öğreneceğim için heyecanla kartoneti okudum: Saltarello. Ortaçağ Avrupa’sı kültür ve sanatına duyduğum ilgi nedeniyle kolaylıkla benimsediğim istampitta ile ilk tanışmam böyle oldu. Nereden nasıl informasyon alacağınız bazen belli olmuyor işte.
İlk önce belirtmem gereken bir durum var, istampitta dans mı yoksa müzik için kullanılan bir terminoloji mi kimse tam olarak bilmiyor. Yazılı bir kültür ürünü olmadığı için aslında dansın adı olabilir. Her tekrardan sonra gelen ve ritmi bozan bir vuruşun olması, dansçıların ayak değiştirmesi için konmuş bir kurtarma vuruşu olabilir deniyor. Bu ek vurgu, özellikle enstrümantal yorumlarda müzisyenlerin dikkatini çeken bir durummuş. Bu konuda yapılmış bir çok araştırma var. Çoğunluğu kelimenin kökenine odaklanmış. Bölgelere göre değişik adlar alan bu müzik Estampie (Fransa), Estampida (Oksitanya), Istampitta/ istanpitta veya stampida (İtalya) olarak biliniyor.
Burada bir ara vermek istiyorum. Biraz önce bahsettiğim Oksitanya denen bölge Fransa’nın güneyi, İtalya ve Monako’nun bir kısmı ile İspanya’nın kuzeyini içine alan bir bölge, Katalan bölgesi ve Provens ile akraba. Oksitanca (Langue d’oc= kendi dilimiz), aynı adlı bölgenin Roman kökenli lisanı.
Oksitanya’nın Avrupa kültüründeki yeri çok büyük; çünkü müziğin kökenlerinin dayandığı “çalgıcı ozan” (trobadur) geleneğinin başladığı yer burası (11. yy). Üç büyük din mensuplarının beraber yaşadığı, geleneklerini paylaştıkları bir bölgenin sanat namına mihenk taşı vazifesi görmemesi imkansız zaten. “Da Vinci Şifresi”nin başlattığı yoldan ilerlendiğinde görüyoruz ki Oksitanlar gnostik yapıdaki dinleri sebebiyle tarihte çokça eziyet görmüşler. Oksitan kültürünü ve Langue d’oc’u daha iyi anlayabilmeniz için bir roman önereceğim: Labirent (Labyrinth); Kate Mosse/ Altın Kitaplar 2024. Siz de benim gibi, sıkıcı tarih kitapları okumaktan hoşlanmıyorsanız, heyecanlı bir olay örgüsünün arasına sıkıştırılmış bir tür “kolaylaştırılmış tarih” vaad eden bu kitap hoşunuza gidecektir. Özellikle Oksitanya’nın hibrid kültür dokusunu çok iyi yansıtıyor bu kitap. Ayrıca konuyla ilgili, her zaman her yerde önereceğim bir kitap daha var. Öğrendiğim kadarıyla yazarın kendisi için de benim için olduğu kadar önemli değişikliklere neden olmuş bu kısa tarih kitabının adı: Gülün Öteki Adı. Mine G. Saulnier’in (şimdiki soyadı Kırıkkanat) yazdığı 1989 yılında önce Cep kitapları sonra Mitos yayınlarından çıkan bir araştırma kitabıdır bu.
Nerede kalmıştık? Kelimenin kökenindeydik…
Estampie adının “vurgu, baskı” kökünden geldiği düşünülüyor. Dans sırasında icracıların ayaklarını yere vurup üzerinde sekerek gerçekleştirdiği figürlerden feyz alınması akla yatkın geliyor. “Stamp” kelimesinin İngilizce’de de “pul” veya “damga” anlamına geldiğini hatırlatırım. Müziği dinlerken de bu baskı ve vurguyu hissedip ayağınızı yere vurarak eşlik edebiliyorsunuz.
Müziğin formu aslında çok basit ama anlatması zor. Ben müzikolog olmadığım için anlamakta zorlanmıştım itiraf ediyorum. Temel olarak kalıbın “verse” ve “nakarat”lardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Verse (point, punctus, pars da denen bu bölüm Türkçe’ye mısra diye çevrilebilir) dediğimiz bölüm genelde solo enstrüman içindir. Hemen ardından gelen nakarat (refrain) bölümü birden çok çalgıyla çalınabilir. Nakarat bölümü açık veya kapalı olarak ikiye ayrılıyor. Nakaratın açık bırakılması (yani ezginin havada bırakılması diyelim), hemen ardından mısra (verse) tekrarının geleceğini belirtiyor. Parça tekrarlandıktan sonraki ikinci nakarat haliyle kapalı oluyor (yani havada kalmıyor, insanda final hissi uyandırıyor).
Şöyle anlatabiliriz:
1* Verse 1- açık nakarat (ouvert)
Verse 1- kapalı nakarat (clos)
Verse 2- açık nakarat
Verse 2- kapalı nakarat….gibi çoğaltılabilir
2* Verse 1- açık nakarat
Verse 1- kapalı nakarat
Verse 2- açık nakarat
Verse 2- kapalı nakarat….gibi çoğaltılabilir
İşte bu kalıba uymak koşuluyla istediğiniz doğaçlamayı yapabilir, kendinize göre yorum oluşturabilirsiniz; özellikle de verse (mısra) bölümünde.
Dinlediğim bu müziği merak eden bazı arkadaşlarımdan şöyle sorular gelmekte: “Peki ama bu şarkının o çağlarda nasıl icra edildiği biliniyor mu? Bu kayıtlar Ortaçağ veya Rönesans dönemindeki orijinal kayıtlar mı?”. Maalesef hepsine olumsuz cevaplar veriyorum. Çünkü eski notalama sistemi o kadar ilkel ve belirsiz ki; günümüzde bir estampienin nasıl çalınacağı, ritmi, kullanılan enstrümanın ne olduğu gibi sorulara cevap vermiyor. Orijinal yorumuna sadık kalmaya çalışan müzikologlar o dönemden kalma bazı yazılı eserleri inceliyorlar ve müzisyenin elinde hangi çalgının tasvir edildiğini öğrenmeye çalışıyorlar (“Leys d’Amors” adlı poetik eserde şöyle ifadeler geçiyor: “Kemancı, şanson ve estampie çalar…” veya “Viol çalan minstrelin (ozanın) yeni bir estampiesi vardı”). Dönemin antik enstrümanları belirlenerek seçenekler daraltılıyor. Kesinlik kazanmış enstrümanların başında viol (yaylıların atası) var fakat ritm çalgısı konusunda hala bir belirsizlik mevcut. İşte burada devreye müzisyenin yaratıcılığı giriyor. Kimse kimseye “Olur mu, bu eser böyle çalınır mı?” diyemeyeceği için sınırsız bir özgürlük alanına sahip olan müzisyenler hem doğaçlama yeteneklerini ortaya döküyorlar hem de istampittanın felsefesinin hakkını veriyorlar. Bu süreçte etnik enstrümanlarla doyasıya dostluk, eşitlik ve özgürlüğü birleştiren çalgıcılar gittikçe (aynı felsefe ve fikre sahip) jazz veya gazel motiflerine ulaşıyorlar. Sanat da böyle kültürleri birleştirmez mi zaten?
“Estampie, punctilere ayrılmış kompleks bir melodik yapıya sahip, sözsüz bir müzikal kompozisyondur. Zorlayıcı olması sebebiyle hem çalgıcıyı hem de dinleyiciyi içine alır; çoğunlukla da zenginleri kötü düşüncelerinden arındırır.”
Parisli Jean de Grouchy (Johannes de Grocheo) (1255-1320)
Bu müzikoloğun tariflediği punctal şema halen geçerliliğini koruyor. Grocheo ayrıca, Estampieye çok benzeyen ve aynı yapıya sahip “Ductia” adlı Ortaçağ dans müziği ile farkını da ortaya koyuyor; Ductia dört veya daha az punctadan oluşmaktadır. Diğer yönden estampie ile benzerdir.
Bu formun bilinen ilk örneği ve en ünlüsü; “Kalenda Maya” (Maya takvimi değil, Mart ayı demek!), iki Fransız jonglörün gösterileri sırasında violla çaldığı bir estampienin üzerine trobadur Raimbaut de Vaqueiras (1150 veya 1180-1207) tarafından yazılan sözlerle oluşturulmuş. Jean de Grouchy’nin kuralları burada biraz geçerliliğini yitiriyor. Çünkü Kalenda Maya sadece 3 punctadan oluşmakla beraber vokal de içeriyor. Ortaçağda müzik formları betimlemelerinin ne kadar muğlak ve birbiri içine geçmiş olduğunun altını çizmek istiyorum.
Sözü geçmişken; Raimbaut de Vaqueiras, ömrünün çoğunu İtalya saraylarında geçiren Provens kökenli bir trobadur. Daha sonra şövalye oluyor ve 4. Haçlı Seferine dahi katılıyor; 1204′te İstanbul’u ele geçirmek için ön saflarda savaşıyor. Şövalyelik ve trobadurluk kafamızda eşleştiremeyeceğimiz iki unsur; ama Ortaçağ pek de bize aktarıldığı gibi değil galiba. Yine karşıklığa yer vermemek için ekleyeyim; trobadur gibi minstrel de halk ozanı ya da çalgılı ozan demek. Jonglör, günümüzde sadece hokkabaz olarak bilinse de Ortaçağ’da sazlı ozan anlamına gelmekteydi. Bunlar müzikli gösteriler yaparlardı.
Kalenda Maya dışında sözü edilmesi gereken başka bir istampitta belgesi daha var. Aşağı yukarı 1907 yılında bir keşif gerçekleştiriliyor. Müzikolog Pierre Aubry “Les Plus Anciens Textes de Musique Instrumentale au Moyen Age (Ortaçağ’dan günümüze kalmış ilk çalgı müzikleri)” başlıklı çalışmasında bu keşfinden bahsediyor: daha çok Chansonnier du Roi (Kraliyet şarkıları) olarak bilinen “Le Manuscrit du Roi (1270-1320)” (mss. Français 844, Bibliothéque Nationale). Bu el yazması “Lamento di Tristano”, “La Manfredina”, “Salterello”, “Isabella”, “Tre Fontane” alt başlıklı birkaç Istanpitta içeriyordu.
Bu elyazması kendisiyle beraber birkaç soru da getirdi. İlk olarak kulakta kolay kalan, hatırlanması zor olmayan bu ezgiler neden yazılı hale getirilmişti? Çünkü muhtemelen daha zor formlar içeren müzikler kulaktan kulağa aktarılarak günümüze dek bozulmadan ulaşabilmiştir. İkinci olarak, başlığında “kraliyet” sözü geçtiğine göre, bu müzikler hayli ciddi olmalıydılar. Gariptir, Ortaçağ’da müzisyenler, saraylarda askerlerden bile daha üst seviyedeydiler. Bunun için soylu ünvanlar almaları şaşırtıcı olmayacaktır. Zaten bu yazmaya böyle bir ad verilmesinin sebebi Navarre kralı IV. Thibaut’nun eserlerine önemli bir yer vermesidir.
IV. Thibaut (1201-1253) Champagne ve Brie kontu, Navarre kralı; ilginçtir bilinen ilk trobadur olan IX. William d’Aquitain’nin soyundan gelmektedir. 13. yy’ın ilk yarısının bilinen en ünlü kompozitörüdür. Aynı zamanda 1239 yılında gerçekleştirilen başarısız olmuş Haçlı Seferi’nin de lideri olan bu ilginç kişiliğin eserleri, ölümünden yıllarca sonra bile Avrupa’da ağızdan ağıza geçmekteymiş. Ortaçağ’a dönüyoruz diye korkmamak lazım; sanata verilen değere bakar mısınız? Bakanlarımızın yüzyıllarca değer verilecek müzikler bestelediğini ya da üzerine tükürülmeyecek heykeller yaptıklarını düşünsenize!
Şimdi yukarıda sözünü ettiğim istampitta (estampie) eserlerini toplu olarak sunacağım sizlere (bir yayın devrimi yaşıyoruz!). İlk şarkı bu türle tanışmamı sağlayan Saltarello. Hemen akabinde Kalenda Maya geliyor. Estampienin verse ve nakarat şablonunu daha iyi anlayabilmeniz için üçüncü sıraya Ghaetta koydum. Burada tek çalgı ve çok çalgılı tekrarlar aynen yukarıda anlattığım gibi ilerliyor.
Yedinci sıradaki Tre Fontane yorumuna, ezginin etnik çalgılarla gerçekleştirilmiş bir jazz versiyonu diyebiliriz. “Quinton (5 telli keman)” ile gerçekleştirilmiş emprovize bir introdan sonra 02:06′dan itibaren asıl ezgimiz başlıyor.
Ortaçağ dans müziği olan estampie, saltarello ve ductia birbirine benzer kalıplara sahip. Onun için en sona bir ductia örneği koydum.
(Aşağıya eklediğimiz müzik yapıtlarını sağ tıklayıp hedefi farklı kaydet’e basarak bilgisayarınıza yükleyip dinleyebilirsiniz.)
1- Istampitta: Saltarello (Jordi Savall/ Orient-Occident)
2- Kalenda Maya (Jordi Savall/ Estampies & Danses Royales)
3- Istampitta Ghaetta (Estampie, Müncher Ensemble für frühre Musik)
4- Istampitta: Lamento di Tristano (Jordi Savall/ Orient-Occident)
Istampitta - Lamento di Tristano
5- Istampitta: La Manfredina (Jordi Savall/ Orient-Occident)
6- Istampitta Isabella (Estampie, Müncher Ensemble für frühre Musik)
7- Istanpitta Tre Fontane (Henri Agnel/ Istanpitta: Dances florentines du Trecento)
8- Ductia/ Alfonso X el Sabio (1221-1284) (Jordi Savall/ Orient-Occident)
Tarih süresince yürüdüğümüz bu uzun yolda, bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken diğer yandan kendimizi mahkum edeceğimiz bir sürü oyuncak yarattık. Sınırları belirlenmiş bir yerde yaşıyoruz, başımızı ona göre eğdiğimiz bir inancımız var; soyadımız ve vatandaşlık numaramız sayesinde kolaylıkla bulunabiliyoruz; hepimiz bir şeye “ait”iz. Bu arada, kimimiz geçim derdinde, kimimiz apartman dairesinin iyi ısınmadığından şikayetçi; kimiyse politikacılardan nefret ediyor. ATM makinaları herşeyi bizden daha çok biliyor. Eğer hesap işlemleriyle ilgili yenilikleri öğrenmek istiyorsanız telefonunuzun 3 nolu tuşuna basıyorsunuz. Ekmek aslanın ağzında ve ona erişmek için artık kas gücü değil, süslü kıyafetler ve süslü düşünceler gerekiyor. Yüzünüzde bir maske olmazsa ve o maske yokmuş gibi davranamazsanız belli bir yere gelemezsiniz. Birçok yerde imzanız olmalı ve kartvizitiniz de. Eğer oyunu kurallarına göre oynamazsanız para kazanamazsınız. Para kazanamazsanız aç kalırsınız. Ve aç kalanlar çoğunluk içinde kaybolan niteliksiz kişilerdir. Bize sunulan her objeye de bu gözle bakıyoruz. Kategorize edemediğimiz, bize benzer maskeler takmayan unsurları değerlendirme dışı bırakıyoruz. Herşeyi bir kenara bırakıp, kentli insan bunalımından kaçarak cahiliye döneminin özgür mutluluğunu tatmak için şu ezgilere bir kulak verin. Bırakın bu “dinsiz, milliyetsiz ve yurtsuz” müzik içinize aksın.
Yazan: Wherearethevelvets
wherearethevelvets@sanatlog.com
Kaynaklar:
http://www.videoplayer.hu/videos/play/280335
Pierre Aubry: Estampies et Danses Royales (1906)
Harvard Dictionary of Music (Second Edition, Revised and Enlarged)/ Willi Apel. Sf: 297-298
Answers.com/topic/estampie
Wikipedia: Estampie
Early Music History: Vol 17. Studies in Medieval and Early Modern Music/ Iain Fenlon
http://www.trobar.org/troubadours/raimbaut_de_vaqueiras/raimbaut_de_vaqueiras_15.html
Tarantella; Örümcek Dansı
13 Haziran 2024 Yazan: Editör
Kategori: Büyük Besteciler, Film Müzikleri, Klasik Müzik, Manşet, Müzik, Sanat
“Addó ti pizzicó la tarantella?
Sotto la putia de la’unnela”(Söyle örümcek nerenden ısırdı?
Eteğimin kıvrımının tam altından)
Bir varmış bir yokmuş. Çok çok eski zamanlarda bir kilisenin bahçesinde genç erkek ve kızlar hem dansedip hem şarkı söylüyorlarmış. Fakat kilisenin rahibi gürültü nedeniyle o kadar kızmış ki; Tanrı’ya yakarmış. Ceza olarak gençlerin hiç durmamacasına tüm bir yıl dansetmesini istemiş. Tanrı isteğini kabul etmiş. Zavallı gençler, soğuk sıcak demeden tüm hava şartlarında, canları yanmadan, hastalanmadan dans etmeye başlamışlar. Kendilerini o kadar kaybetmişler ki üzerlerindeki giysileri paçavraya dönmüş. Bu histerik durum (ki o zamanlar St. Vitus dansı deniyormuş) bir salgına dönüşmüş; insanlar deliler gibi orada burada dans etmeye başlamışlar. Ancak bir yılın bitiminde durabilmişler.
Bu hikaye, 1374 yılından kalma bir dini öykü. Tanımlara göre, Tarantella’nın bahsedildiği ilk metinlerden biri olarak kabul görüyor. Her folklorik öğe gibi; biri farkedip yazılı hale getirilinceye kadar var olup olmadığı bilinmeyen bu dansın kökeni belki de daha eskilere dayanmaktadır.
Tarantism (Tarantismo); tarantula ısırığına verilen cevap sonucu oluşan bir hastalık. 500 yıldır özellikle Güney Avrupa’nın tıbbi litaratür, müzik ve folklordeki güçlü yansımaları, bu fenomeni ciddiye almamız için yeterlidir. Hastalık, dans ve bu bölgede sık bulunan örümcekler isimlerini Güney İtalya’daki Taranto şehrinden almıştır. Dolayısıyla lokal halk, hastalığın Dr. Pietro Matthiole tarafından ilk defa 1370 yılında Siena’da tanımlamasından çok çok önce tarantismi bilmekteydiler.
Hastalığa neden olan ısırığın hangi örümcekten geldiği konusunda yanlış bilgiler mevcuttur. Gerçek sorumlu, Taranto bölgesinde ve Akdeniz bölgelerinde yaygın olan Kurt Örümceği, Lycosa Tarentula’dır.
Bu kıllı şirin yaratığın zehrine karşı bir bağışıklık ya da ilaç geliştirilememiştir. Hastalar, genel vücut ağrısı, şişme, paralizi (felç), kas seyirmesi, bulantı, kusma, çarpıntı, delirium (algı durum bozukluğunun görüldüğü psikotik bir süreç), priapizm (geçmeyen ereksiyon), teşhircilik ve melankolik depresyonun dahil olduğu değişik klinik tablolarda görünebilir (ref. Dr. Zvonimir Maretic, Medicinski Centar in Pula, Hırvatistan).
“Birçokları, tarantula zehrinin niteliğinin gün be gün ya da saat saat değiştiğine inanır. Bunun nedeni ısırılan kişinin hareketlerindeki değişkenliktir. Bazısı şarkı söyler, diğerleri güler, diğerleri hıçkırır, diğerleri durmamacasına tekrar ağlar; Bazıları uyur diğerleri ise hiç uyuyamaz; kimisi kusar, kimisi terler ya da titrer; diğerleri devamlı kabuslar görür veya kudurma, öfke veya şiddete kapılır.Bu zehir değişik renklere karşı düşkünlüğü de uyarır; bu nedenle bazısı kırmızıya düşkünlük gösterir, diğerleri yeşile veya sarıya. Bazı vakalarda bu hastalık 40-50 yıl sürebilir. Çok eskiden beri söylenegelen müziğin tarantula zehrini tedavi edebildiğidir; etkilenmiş kişinin ruhunu uyandırır ve onu sarsarak kendine getirir.” Antoine Furetiére, Dictionnaire Universel, 1690
Bilimsel olarak bakıldığında, tarantula zehrinin tarantizme neden olan zehirden sorumlu olamayacağı aşikardır. Çünkü ısırığı, insanda kaşıntıdan daha fazla bir his uyandırmaz (Bu kıllı dev örümceğin tehlikesi dişleridir). Genelde tarantizm vakalarının tarlalarda veya hasat dönemlerinde sıklaşması, okları bölgede sıkça bulunan başka bir zehirli örümcek üzerine odaklıyor: Latrodectus tredecim guttatus.
Yani bildiğimiz karadul! İşte bu örümceğin zehri, bahsedilen semptomlara neden olabileceği gibi ölüme bile sebebiyet verebilir. Bazı belgesellerde bu örümcek tarafından ısırılan kişilerin, yaşadığı tecrübeleri anlatışına tanık olmuşsunuzdur belki. Benim en çok hatırladığım bir kadın, ölmeyi dileyecek kadar acı çektiğini, tüm vücudunun sızım sızım sızladığını ve şuurunu kaybedecek raddeye geldiğini anlatmıştı. Ben yine de tarantizm vakalarının birkaçının (kadın hasta çoğunluğunu da göz önüne alarak) basit bir histeri krizi olduğunu düşünmekteyim. Evlenme çağına gelmiş arzulu bir kadının saçını başını dağıtarak yerlerde sürünmesi, üstünü başını yırtarak çığlıklar atması, bu tanıyı düşündürüyor. Üstelik bu krizi müzik ve dans eşliğinde atlatmış ve içinde kompleks olmuş sorunlardan deşarj olmuştur. Oh ne güzel!
Eski dönemlerde, modern reanimasyon teknikleri olmadığı için alternatif tıp yöntemlerinin benimsenmesi işten bile değildir. Nihayetinde müzikle terapi denen, günümüzde de uygulanan yöntem çok eskilerden beri uygulanmaktaydı. İşte “Tarantella” dediğimiz bu terapi yönteminin kökleri toprak kültüne kadar dayanmaktadır. Hristiyanlık öncesi tarihlerde, müziğin çeşitli eylemlerde bir araç olarak kullanılması yaygındı. Ayinlerin kökeni de buradan gelir. Çoktanrılı Roma’da, Bacchus (Yunanca karşl. Dionysus) kültüne özellikle değinmek istiyorum. Yine toprak kültüne bağlı bu şarap tanrısının yandaşları, ayinsel çılgınlık ve “ecstasy” denen durumu tanımlayacak hareketlerde bulunurlardı. Şarap veya başka uyarıcı otlar, girdikleri nörotik tabloyu kolaylaştırırdı. Bacchus rahibeleri, Bacchaeler, yılın belirli dönmelerinde, şarap festivalinde (Bacchanalia’da), yarı çıplak halde kendilerinden geçerek ayinler düzenlerlerdi (Bacchus kültünün üyelerinin çoğunlukla kadın olduğuna dikkat edin). Tüm vücutlarını şarapla yıkar, yapraklara bulanır; ellerindeki def, zil ve maşalarla müzik yaparlardı. Bu kendinden geçmişlik hali (histerik kriz?) bazen ölümcül sonuçlar doğurabilirdi (Yunan mitolojisinde bu rahibeler, yollarına çıkan yarı-tanrı ozan Orfeus’yu parçalarlar ve kafasını denize atarlar). Bazen Bacchanalia ayinlerinde kadehte kan içildiği rivayet olunurdu (şarap kana benzer; ya da gerçekten kan içiyorlardı). Vampirizmin temelleri de buralara kadar uzatılır zaten. Bazen Bacchus’un kendisi de vampir dişli ve boynuzlu olarak tasvir edilir (aslında boynuz bereket sembolüdür). Roma topraklarına Hristiyanlığın gelmesiyle (İtalyanlar koyu Katoliklerdir) bu dinin karşısında duran tüm rakip inançlar tehdit unsuru olarak algılandı. Toprak bereketine bağlı kültlerin tanrıları (Bacchus ve özellikle keçi tanrı Pan) demonlaştırıldı (Şeytan figürünün çıkışı bu tanrılardır). Bu da yetmedi, toprak kültüne bağlı kalan köylüler de etiketlendi: Villain (kötü karakter). Bu terimin kökeni “village” köy demektir. Neyse, tarantellada da bu toprak kültünün etkilerini görmekteyiz. Genellikle köylüler tarafından tarlada icra edilmesi, dansın ve müziğin Bacchanalia’dan miras unsurlar taşıması, ve özellikle toprak üzerinde yalınayak gerçekleştirilmesi (toprakla yakın temas kurulması) bu savı destekler niteliktedir. Tarantella-Scalza, yalınayak tarantella demektir. Yalınayak yapılan dansla ritm ve duygular daha iyi ifade edilir. Dansa eşlik eden müzikte genelde değişmeyen bazı enstrümanlar kullanılır. Bunlar def (tamburello, tamorra), kastanyet, ritm gitar (Chitarra battente), diyatonik harp (Organetto diatonico) veya bir çeşit gayda olan Zampogna’dır. Zampogna ve Organetto ses olarak birbirine çok benzer (ikisi de polifoniktir) ve birbirlerinin yerine kullanılabilir. Tabii ki nihayetinde vokal en önemli enstrümandır. Bazı temsillerde dansçılara, iblis maskesi takan ve Bacchus’u simgeleyen bir dansçı da eklenir.
Dansın birden çok telaffuzu vardır: Tarentule, Tarantel, Tarentelle ve Tarantelle. Belli başlı türleri ise şunlardır:
Tammuriata: Def (tamburin) eşliğinde yapılan dans demektir. Ritm oldukça enerjiktir ve eller, kollar ve vücudun üst bölümünün ritmik hareketleriyle icra edilir. Şarkı sözleri, dansın içeriği ve jestler oldukça erotik olduğu için dini çevrelerce pek iyi karşılanmamış olan dansın kökeni Napoli’dir.
Gargano Tarantella: Gargano, İtalya’nın güney doğusunda bir yarımadadır. Yüzyıllardan beri tarlalarda çalışan işçiler tarafından icra edilen bu dansa, ritm gitarla çalınan serenad benzeri bir müzik eşlik eder. Çift olarak yapılan dansta erkek eşinin etrafında dolaşır, onu tavlamaya çalışır. Bu arada sadece ellerle değil bacak hareketleri ve sıçramalarla da dansı süsler. İndirmek için (bütün müzik parçalarını, sağ tıklayıp “hedefi farklı kaydet”e basarak bilgisayarınıza indirebilirsiniz): tarantella del gargano
Pizzica: Bu kelimenin kökeni iğne (pizzicare) dir. Sözcük, dansın örümcek ısırığının terapisinde kullanıldığına işaret eder. İndirmek için: pizzica
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
İşin garip tarafı müziğin karakteri de ısırığa veya böcek sokmasına benzer. İtalya’nın Salento bölgesi çıkışlı olduğundan genel olarak Pizzica Salentina olarak tellafuz edilen dansın birkaç şekli vardır:
Pizzica Taranta: Asıl terapi dansıdır. Örümcek ısırığından hastalanan kişinin etrafında tercihan bir halka oluşturulur. Enstrümanlar değişebildiği gibi genelde icracılar renkli kıyafetler ve kurdeleler takınırlar (hastaların değişik renklere değişik tepkiler verdiğini hatırlayın). Ellerinde kılıç, su testisi, yelpaze veya ayna bulunabilir. Amaç dans edip şarkı söyleyerek hastayı tedavi etmektir. Eğer zehirin etkisi kişide melankoli uyandırdıysa, tam aksi davranışlarda bulunulur. Yani yüksek enerjili müzikte hızla dansedilir ve kişiye uyarıcı objeler ve renkler gösterilir (msl kırmızı). Eğer zehir kişide ajitasyon ve aşırılık uyandırdıysa, terapi için kullanılan müziğin temposu düşürülür; hastaya mavi gibi sakinleştirici renkler gösterilir. Bu terapi günlerce sürebilir. Bazılarına göre, ısırıktan sorumlu örümcek ölesiye kadar sürdürülmelidir. Her ne kadar din dışı görünse de, dans esnasında hastanın iyileşmesi için azizlere yakarılır.
Pizzica de Core: Kutlama dansıdır ve genelde aile toplantılarında, düğünlerde ve özel günlerde icra edilir.
Pizzica Scherma (bıçak dansı): Bizim kılıç kalkan oyunumuza benzeyen, genelde erkekler arasında yapılan bir danstır. Def çalan erkek çalgıcıların eşliğinde, ellerinde küçük bıçaklar olan köylüler veya tüccarlar, gururlarını gösterircesine dans ederler, yapılan anlaşmaları kutlarlar. Bu anlamda, panayır veya pazar kutlamalarında bereketi kutsamak için yapıldığını düşünmek zor olmayacaktır. 23 Nisan Çocuk Şenliği’nden aşina olduğumuz bir danstır.
Tarantellanın, kalıbı aynı kalmak üzere bölgelere göre değişik versiyonları vardır; En çok bilinen ve kulağa aşina geleni Napoli kaynaklı Napoliten Tarantella’dır (İndirmek için: napoletana tarantella).
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
Conco d’Ora da denilen Sicilya adası çıkışlı Sicilian Tarantella (İndirmek için: sicilian tarantella
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
), Napoliten akrabasından oldukça farklıdır. Çizmenin parmak ucundaki Kalabriya bölgesi çıkışlı Tarantella Calabrese (İndirmek için: tarantella calabrese) yine değişik bir versiyondur.
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
Tarantella için sayısız örnekten bazıları:
*Mendelssohn Opus 102 No.3
*Franz Liszt Symphony No. 3 in D, D 200 final bölümü
*Frédéric Chopin Tarentelle (Opus 43) (İndirmek için: tarentelle opus 43), özellikle sol el partisyonu dansın enerjisini yansıtacak şekilde, bir örümcek hareketine benzeterek yazılmıştır
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
*Rossini’den “La Danza” bir Napoliten tarantelladır
*Tchaikovsky İtalyan Kapriçyosu’nun finali
*Yine Tchaikovsky’den Fındıkkıran bale süiti: 2. Perde, Sahne III, No.14 Pas de Deux: Adagio (Şeker perisi ve kavalyesinin dansı) Variation I (erkek dansçı için) Tarantella
*Sergei Rachmaninoff 2 piyano için 2 No’lu süiti, Op 17 finali
*Claude Debussy “Danse” bir Tarantelladır
*Interview with the Vampire filminin soundtrackinde 3. parça “Lestat’ın Tarantella’sı”
*The Godfather III soundtrackindeki Sicilya Potpuri’sinde Tarantella vardır
*Harry Potter’da “Tarantallegra” büyüsü (büyü uygulanan kişinin bacaklarının kontrolsüz bir biçimde hızla hareket etmesine sebep olur -tıpkı sözü edilen dans gibi)
*Imprimatur romanı bir tarantella ekseninde kurgulanmıştır.
Özellikle en sondaki örnek üzerine eğilmek istiyorum. Araştırmacı gazeteci karı koca yazarların (özellikle 17. yy üzerinde uzmanlaşmış bir müzikolog olan Francesco Sorti ile filoloji ve din tarihi uzmanı Rita Monaldi) bu eseri; Tarantella ve etrafı hakkında eşi bulunmaz bilgiler veriyor (Imprimatur, Rita Monaldi ve Francesco Sorti. Literatür yayınları 2024). Kitabın arka kapağındaki kılıfta, romanda sözü geçen Barok müziklerin bulunduğu CD, okurların kulağına da hitap etmeyi amaçlıyor. Olayların geçtiği handa, kulaklara devamlı misafir olan bu rondo, karakterlerden biri olan gitarist Robert de Visée’nin enstrümanından çıkıyor (bu arada çok ilginçtir; de Visée hayali bir kahraman değildir. Bir barok lavtisttir. Bu romanı okuduktan sonra eserlerini edinmiştim). Sürprizi açık etmemek için şarkının ne anlama geldiğini söylemiyorum ama bu enigmatik ezgi isminin anlamını tam olarak karşılıyor: Les Baricades Mistérieuses / Gizemli Barikatlar (İndirmek için: les baricades mistérieuses).
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
Romanın başkarakteri olan kastrat din adamı tarafından açıklandığı üzere bu eser, sanıldığının aksine saray organisti Francois Couperin’e ait değildir. Bu beste Kircher’indir!
Athanasius Kircher (160?-1680): Alman kökenli efsanevi bir rahip bilimadamıdır. Zamanında o kadar ünlüymüş ki gerçekleştirdiği çok çeşitli yapıtlar, verdiği eserler ve tasarımları ile Leonardo da Vinci’nin rakibi olarak görülürmüş. Günümüzde de okkült öğretilere düşkün olan bazı araştırmacıların baş tacı ettiği bir bilimadamıdır. Mısır hiyeroglifleri üzerinde yaptığı araştırmalar sonucu yayınladığı eserlerler Mısırbilimi (Egyptology) alanında yapı taşı görevi görmektedir. Ayrıca manyetizma üzerine gerçekleştirdiği yapıtları çok konuşulmuş, günümüzde de araştırmacıların göz bebeği olmuştur. Bu çok yönlü adam (sıfat bulmakta güçlük çektiğimden basitçe adam dedim), müzik ve onun etkileri üzerine de araştırmalar yapmıştır. Bakalım, tarantula zehiriyle etkilenmiş hastaların müzik dışında hiçbir şeyle tedavi edilemeyeceğini belirttiği eserinde, Tarantella hakkında neler söylemiş:
“Nasıl ki bir enstrüman bir vakaya güzel ve uygunsa ve diğeri başka vaka için hoş karşılanıyorsa; bu örümceklerin veya insanların natürü ve görünümü gibi özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu yüzden, bir tarantula türü veya diğeri tarafından ısırılan veya sokulan kişi için uygun müzik türünü veya şarkıyı seçmek gerekir. Nitekim Melankoli tarantulası tarafından yaralanan kişi uyuşuk, ağırkanlı ve uykulu bir hale gelir. Eğer asabi tür tarafından ısırılmışsa, bu onu kızgın, değişken, huzursuz, öfkeli ve cinayete meyilli yapar. Bu yüzden yaralı kişiye, belirli bir ton veya müziğin uygun olduğu konusunda karara varılmalıdır.
Bu suretle; melankolik olan ya da bu tür gizli bir zehiri barındıran tarantula tarafından sokulan kişi; nazik yaylılardan çok, trompet ve davul gibi yüksek sesli çalgıların gürültüsüyle uyarılır.
Nitekim, Taranto’dan gelen bir yazıda; davul, tambur, silah sesi, trompet ve buna benzer yüksek sesli enstrümanlar dışındaki çalgılarla asla dansa ikna edilemeyen, zehirlenmiş bir bakire rapor edilmiştir.
Asabi, aksi ve kudurmuş vakalar ise; onların havai ve kolay etkilenen ruhlarına cevap oluşturan; gitar, keman, lut, harpsikord ve benzeri enstrümanların cezbedici sesleriyle, hızla ve kolaylıkla tedavi edilirler.”
Athanasius Kircher
Magnes, sive De Arte Magnetica
Roma, 1641
Özellikle “Romantik Dönem”deki milliyetçiliğe dönüş modasıyla klasik müzik eserlerinde çokça yer alan Tarantella kalıbı hakkındaki yazıma son verirken, bu dansın içinin boşaltılarak önemsiz hale getirildiğini üzülerek belirtiyorum. Artık İtalyan düğünlerinde çalınan tempolu bir dans müziği olmaktan öteye gidemeyen Tarantella, barındırdığı muamma, toprak kültü ve manyetizma unsurlarıyla yeniden keşfedilmeyi bekliyor. Eğer ilginizi çeker de tecrübe etmek isterseniz; halk çalgıcıları tarafından icra edilen etnik yorumları değil, antik veya barok müzik yapan grupların klasik müzik enstrümanlarıyla gerçekleştirdiği yorumları tercih etmenizi öneririm.
Yazan: Wherearethevelvets