Neil Gaiman’dan Mezarlık Kitabı
“I said
She’s gone but I’m alive
I’m alive
I’m coming in the graveyard
To sing you to sleep now.Dedim ki
O öldü ama ben yaşıyorum
yaşıyorum
Mezarlığa geliyorum
Seni uyutmak için şarkı söylemeye.Tori Amos (Graveyard adlı şarkısından)”
Bahsedeceğim kitap, “Sandman”in ünlü yazarı Neil Gaiman’ın, “Coraline”den sonra yazdığı ikinci çocuk romanı (daha önce birçok resimli kısa öykü yazmıştır). Her ne kadar çocuk kitabı da olsa, yazarın karanlık tarzı, öykünün her tarafından sızıyor ve okuyanın tüylerini ürpertiyor.
1985 yılında, evlerinin yakınındaki mezarlıkta üç tekerlekli bisikletiyle gezen küçük oğlundan ilham alan Gaiman, kitabın temellerini atıyor. Rudyard Kipling’in “The Jungle Book” adlı öyküsünün mezarlıkta geçen versiyonu olarak tanımlayabileceğimiz öyküdeki olaylar da “Orman Kitabı” ile paralellik taşıyor. Öksüz ve yetim bir çocuğun, yaşayan insanlara ait olmayan bir dünyada evlat edinilmesi, dışarıdaki tehlikelerden korunması ve büyüme sancıları her iki kitapta da özdeş.
Mezarlık Kitabı (The Graveyard Book) açılış cümlesiyle (“Karanlıkta bir el bir bıçak tutuyordu.”) neyle karşı karşıya olduğumuzu açıkça belli ediyor. Coraline’de olduğu gibi Gaiman korku öğelerini umarsızca kullanıyor. Ailesi, Jack denen adam (The Man Jack) tarafından hunharca katledilen erkek bebek, emekleyerek komşu mezarlığın bahçesine sığınıyor. Buranın sakinleri yani ölüler tarafından korumaya alınan bebek, yüzyıllar önce ölmüş Bay ve Bayan Owens tarafından evlat ediliyor (yaşarken kendilerinin hiç çocuğu olmamış). Kendisinden başka hiç kimseye benzemediğinden Nobody (hiçkimse) adını alan, kısaca Bod denen çocuk, esrarengiz Beyaz Atlı Hanım (muhtemelen ölümün kişileşmiş şekli) tarafından “Mezarlık Özgürlüğü” bahşedilmesinden sonra buranın bir sakini haline geliyor. Silas adlı siyah pelerinli bir adam Bod’un koruyucusu oluyor. Canlı veya ölü olmayan, ifadesiz suratlı ve yemek yemeyen bu adam muhtemelen bir vampirdir (kitapta bahsedilmiyor). Yüce Koruyucular (Honour Guard)’ın bir üyesi olan Silas’ın olmadığı zamanlarda Bayan Lupescu (ismindeki lupus-kurt köküne dikkat!) Bod’a öğretmenlik yapıyor (genç olduğu halde yele gibi gri saçları olan bu kadın, Hound of God-Tanrı’nın Tazısı’dır).
Lisa adında genç bir cadı hayaleti ve Scarlett Amber Perkins adında yaşayan bir kız ile arkadaşlık kuran Bod, macerası boyunca Gulyabaniler (Ghouls), Gecesıskaları ve yüzyıllardır efendisini bekleyen, karanlık bir mezarın iç duvarını kangal kangal kaplayan Bekçi (The Sleer) ile karşılaşacak; onu öldürmeye çalışan Antik Mısır kökenli gizli grup Elinden Her İş Gelen Jackler (Jacks of All Trades) ile savaşa hazırlanacaktır (Jack aynı zamanda usta anlamına da gelmektedir).
Neil Gaiman’ın sırrı nedir? Her öyküsünü olağanüstü büyülü yapan şey nedir? Bunun için; yazarın literatüre, folklore ve her türlü mitolojik metne akademik düzeydeki hakimiyeti üzerine eklenmiş zeka pırıltıları taşıyan edebi dehasını göz önüne almak gerekir. Daha kariyerinin başında, kendisini kült mertebesine ulaştıran “Sandman” adlı grafik romanının “A Midsummer Night’s Dream” adlı fasikülüyle 1991 yılında World Fantasy Award alması üzerine; bir daha bu prestijli ödülün bir çizgi romana verilmesini engellemek için jüri üyeleri tarafından ayrı bir kategori açılmasına neden olmuştur. Sinemaya da uyarlanan, erişkinler için masal sıfatını taşıyan “Yıldıztozu (Stardust)” romanında da İngiliz folklorü ve edebi literatürüne atıflar vardır. Amerika’ya göç eden her ulusun kendi inancını da buraya taşımasından temellenen sembolik romanı “Amerikan Tanrıları (American Gods)” ile Hugo Award en iyi roman ödülünün yanısıra Locus, Nebula ve Bram Stoker ödülünü almıştır. Birkaç yıl sonra yine Hugo ödülü kazanan “Coraline” adlı çocuk romanı başarılı bir biçimde animasyona uyarlanmıştır. Bahsettiğimiz romanı ise köklü ve prestijli bir ödül olan Newbery madalyası almıştır.
Bir kitabı okumamda, onun aldığı ödüller bir yere kadar rol oynar. Çoğunlukla kitapta yazarın zekasının pırıltılarını ararım. Yukarıda bahsettiğim hayalgücünün sınırlarında dolaşan karakterlerin dışında, çocuk romanlarında okuyanın canını sıkan didaktik öğelerin ne kadar farklı aktarılabileceğini gösteren bir örnek sanki bu kitap. “Kör parmağım gözüne” çıkarımlara rastlamak mümkün değil. Evet bazı dersler veriliyor ama kimseye farkettirmeden. Herhalde bu yüzden Newbery jürisi tarafından son zamanların en iyi genç-erişkin romanı seçilmiş.
Kitabın resimlerinden sorumlu Dave McKean, Gaiman ile uzun süreli iş beraberliğini burada da sürdürmüş. Aynı Coraline’de yaptığı gibi kitabı karanlık ama açıklayıcı eserlerle süslemiş.
Neil Gaiman, insani duygulara ve yaşamın kendisine iç acıtıcı bir şekilde değinir. Çoğu lafı öylesine söylermiş gibi görünür fakat o cümle hayatınızın cümlesi olabilir. Mezarlık Kitabı’nı, ölülerle mutlu mesut yaşayan bir çocuğun anlatıldığı bir kaçış öyküsü olarak görmemeli (Harry Potter gibi çocukların gerçeklikle ilgili bağlarını zayıflatan bir roman değil). Bir bölümde Bod ve Silas arasında bir diyalog geçiyor. Bod artık gerçek hayata atılmak istiyor. Dışarıda kendisini bekleyen tehlikeden korkmadığını söylüyor:
“Silas: Aileni öldüren adam, sanırım dışarıda hala seni arıyor. Hala seni öldürmeyi planlıyor.
Bod: Eee? Sadece ölüm bu. Yani en iyi arkadaşlarımın hepsi ölü demek istiyorum.
Silas: Evet. Öyleler. Ve onların çoğunlukla dünyayla işleri bitti. Ama senin bitmedi. Sen “canlısın” Bod. Bu da sonsuz bir potansiyelin olduğu anlamına geliyor. Herşeyi yapabilirsin, herhangi birşey yaratabilirsin, herhangi birşeyi düşleyebilirsin. Eğer dünyayı değiştirirsen, dünya değişir.
Potansiyel.
Öldüğün zaman o yok olacak.
Son.
Yarattığını yaratmış, düşünü düşlemiş, ismini yazmış olursun. Buraya gömülebilirsin, hatta yürüyebilirsin. Ama potansiyel bitmiştir…”
Yazar romanını çok sevdiği bir biçimde bitiriyor. Yani kahraman artık asla eskisi gibi olamayacak denli değişmiştir; bazı güzel şeyler üzücü bir şekilde bitmiştir ama bazı yeni başlangıçlar içinde buruk bir umut yeşertir.
Çocuklarım olsaydı hiç düşünmeden okutacağım bir kitap. Erişkinlere de tavsiye ediyorum.
Yazan: Wherearethevelvets
Mezarlık Kitabı (The Graveyard Book), Neil Gaiman. Çev: Evrim Öncül / İthaki Yayınları / 2024.
Tarantella; Örümcek Dansı
13 Haziran 2024 Yazan: Editör
Kategori: Büyük Besteciler, Film Müzikleri, Klasik Müzik, Manşet, Müzik, Sanat
“Addó ti pizzicó la tarantella?
Sotto la putia de la’unnela”(Söyle örümcek nerenden ısırdı?
Eteğimin kıvrımının tam altından)
Bir varmış bir yokmuş. Çok çok eski zamanlarda bir kilisenin bahçesinde genç erkek ve kızlar hem dansedip hem şarkı söylüyorlarmış. Fakat kilisenin rahibi gürültü nedeniyle o kadar kızmış ki; Tanrı’ya yakarmış. Ceza olarak gençlerin hiç durmamacasına tüm bir yıl dansetmesini istemiş. Tanrı isteğini kabul etmiş. Zavallı gençler, soğuk sıcak demeden tüm hava şartlarında, canları yanmadan, hastalanmadan dans etmeye başlamışlar. Kendilerini o kadar kaybetmişler ki üzerlerindeki giysileri paçavraya dönmüş. Bu histerik durum (ki o zamanlar St. Vitus dansı deniyormuş) bir salgına dönüşmüş; insanlar deliler gibi orada burada dans etmeye başlamışlar. Ancak bir yılın bitiminde durabilmişler.
Bu hikaye, 1374 yılından kalma bir dini öykü. Tanımlara göre, Tarantella’nın bahsedildiği ilk metinlerden biri olarak kabul görüyor. Her folklorik öğe gibi; biri farkedip yazılı hale getirilinceye kadar var olup olmadığı bilinmeyen bu dansın kökeni belki de daha eskilere dayanmaktadır.
Tarantism (Tarantismo); tarantula ısırığına verilen cevap sonucu oluşan bir hastalık. 500 yıldır özellikle Güney Avrupa’nın tıbbi litaratür, müzik ve folklordeki güçlü yansımaları, bu fenomeni ciddiye almamız için yeterlidir. Hastalık, dans ve bu bölgede sık bulunan örümcekler isimlerini Güney İtalya’daki Taranto şehrinden almıştır. Dolayısıyla lokal halk, hastalığın Dr. Pietro Matthiole tarafından ilk defa 1370 yılında Siena’da tanımlamasından çok çok önce tarantismi bilmekteydiler.
Hastalığa neden olan ısırığın hangi örümcekten geldiği konusunda yanlış bilgiler mevcuttur. Gerçek sorumlu, Taranto bölgesinde ve Akdeniz bölgelerinde yaygın olan Kurt Örümceği, Lycosa Tarentula’dır.
Bu kıllı şirin yaratığın zehrine karşı bir bağışıklık ya da ilaç geliştirilememiştir. Hastalar, genel vücut ağrısı, şişme, paralizi (felç), kas seyirmesi, bulantı, kusma, çarpıntı, delirium (algı durum bozukluğunun görüldüğü psikotik bir süreç), priapizm (geçmeyen ereksiyon), teşhircilik ve melankolik depresyonun dahil olduğu değişik klinik tablolarda görünebilir (ref. Dr. Zvonimir Maretic, Medicinski Centar in Pula, Hırvatistan).
“Birçokları, tarantula zehrinin niteliğinin gün be gün ya da saat saat değiştiğine inanır. Bunun nedeni ısırılan kişinin hareketlerindeki değişkenliktir. Bazısı şarkı söyler, diğerleri güler, diğerleri hıçkırır, diğerleri durmamacasına tekrar ağlar; Bazıları uyur diğerleri ise hiç uyuyamaz; kimisi kusar, kimisi terler ya da titrer; diğerleri devamlı kabuslar görür veya kudurma, öfke veya şiddete kapılır.Bu zehir değişik renklere karşı düşkünlüğü de uyarır; bu nedenle bazısı kırmızıya düşkünlük gösterir, diğerleri yeşile veya sarıya. Bazı vakalarda bu hastalık 40-50 yıl sürebilir. Çok eskiden beri söylenegelen müziğin tarantula zehrini tedavi edebildiğidir; etkilenmiş kişinin ruhunu uyandırır ve onu sarsarak kendine getirir.” Antoine Furetiére, Dictionnaire Universel, 1690
Bilimsel olarak bakıldığında, tarantula zehrinin tarantizme neden olan zehirden sorumlu olamayacağı aşikardır. Çünkü ısırığı, insanda kaşıntıdan daha fazla bir his uyandırmaz (Bu kıllı dev örümceğin tehlikesi dişleridir). Genelde tarantizm vakalarının tarlalarda veya hasat dönemlerinde sıklaşması, okları bölgede sıkça bulunan başka bir zehirli örümcek üzerine odaklıyor: Latrodectus tredecim guttatus.
Yani bildiğimiz karadul! İşte bu örümceğin zehri, bahsedilen semptomlara neden olabileceği gibi ölüme bile sebebiyet verebilir. Bazı belgesellerde bu örümcek tarafından ısırılan kişilerin, yaşadığı tecrübeleri anlatışına tanık olmuşsunuzdur belki. Benim en çok hatırladığım bir kadın, ölmeyi dileyecek kadar acı çektiğini, tüm vücudunun sızım sızım sızladığını ve şuurunu kaybedecek raddeye geldiğini anlatmıştı. Ben yine de tarantizm vakalarının birkaçının (kadın hasta çoğunluğunu da göz önüne alarak) basit bir histeri krizi olduğunu düşünmekteyim. Evlenme çağına gelmiş arzulu bir kadının saçını başını dağıtarak yerlerde sürünmesi, üstünü başını yırtarak çığlıklar atması, bu tanıyı düşündürüyor. Üstelik bu krizi müzik ve dans eşliğinde atlatmış ve içinde kompleks olmuş sorunlardan deşarj olmuştur. Oh ne güzel!
Eski dönemlerde, modern reanimasyon teknikleri olmadığı için alternatif tıp yöntemlerinin benimsenmesi işten bile değildir. Nihayetinde müzikle terapi denen, günümüzde de uygulanan yöntem çok eskilerden beri uygulanmaktaydı. İşte “Tarantella” dediğimiz bu terapi yönteminin kökleri toprak kültüne kadar dayanmaktadır. Hristiyanlık öncesi tarihlerde, müziğin çeşitli eylemlerde bir araç olarak kullanılması yaygındı. Ayinlerin kökeni de buradan gelir. Çoktanrılı Roma’da, Bacchus (Yunanca karşl. Dionysus) kültüne özellikle değinmek istiyorum. Yine toprak kültüne bağlı bu şarap tanrısının yandaşları, ayinsel çılgınlık ve “ecstasy” denen durumu tanımlayacak hareketlerde bulunurlardı. Şarap veya başka uyarıcı otlar, girdikleri nörotik tabloyu kolaylaştırırdı. Bacchus rahibeleri, Bacchaeler, yılın belirli dönmelerinde, şarap festivalinde (Bacchanalia’da), yarı çıplak halde kendilerinden geçerek ayinler düzenlerlerdi (Bacchus kültünün üyelerinin çoğunlukla kadın olduğuna dikkat edin). Tüm vücutlarını şarapla yıkar, yapraklara bulanır; ellerindeki def, zil ve maşalarla müzik yaparlardı. Bu kendinden geçmişlik hali (histerik kriz?) bazen ölümcül sonuçlar doğurabilirdi (Yunan mitolojisinde bu rahibeler, yollarına çıkan yarı-tanrı ozan Orfeus’yu parçalarlar ve kafasını denize atarlar). Bazen Bacchanalia ayinlerinde kadehte kan içildiği rivayet olunurdu (şarap kana benzer; ya da gerçekten kan içiyorlardı). Vampirizmin temelleri de buralara kadar uzatılır zaten. Bazen Bacchus’un kendisi de vampir dişli ve boynuzlu olarak tasvir edilir (aslında boynuz bereket sembolüdür). Roma topraklarına Hristiyanlığın gelmesiyle (İtalyanlar koyu Katoliklerdir) bu dinin karşısında duran tüm rakip inançlar tehdit unsuru olarak algılandı. Toprak bereketine bağlı kültlerin tanrıları (Bacchus ve özellikle keçi tanrı Pan) demonlaştırıldı (Şeytan figürünün çıkışı bu tanrılardır). Bu da yetmedi, toprak kültüne bağlı kalan köylüler de etiketlendi: Villain (kötü karakter). Bu terimin kökeni “village” köy demektir. Neyse, tarantellada da bu toprak kültünün etkilerini görmekteyiz. Genellikle köylüler tarafından tarlada icra edilmesi, dansın ve müziğin Bacchanalia’dan miras unsurlar taşıması, ve özellikle toprak üzerinde yalınayak gerçekleştirilmesi (toprakla yakın temas kurulması) bu savı destekler niteliktedir. Tarantella-Scalza, yalınayak tarantella demektir. Yalınayak yapılan dansla ritm ve duygular daha iyi ifade edilir. Dansa eşlik eden müzikte genelde değişmeyen bazı enstrümanlar kullanılır. Bunlar def (tamburello, tamorra), kastanyet, ritm gitar (Chitarra battente), diyatonik harp (Organetto diatonico) veya bir çeşit gayda olan Zampogna’dır. Zampogna ve Organetto ses olarak birbirine çok benzer (ikisi de polifoniktir) ve birbirlerinin yerine kullanılabilir. Tabii ki nihayetinde vokal en önemli enstrümandır. Bazı temsillerde dansçılara, iblis maskesi takan ve Bacchus’u simgeleyen bir dansçı da eklenir.
Dansın birden çok telaffuzu vardır: Tarentule, Tarantel, Tarentelle ve Tarantelle. Belli başlı türleri ise şunlardır:
Tammuriata: Def (tamburin) eşliğinde yapılan dans demektir. Ritm oldukça enerjiktir ve eller, kollar ve vücudun üst bölümünün ritmik hareketleriyle icra edilir. Şarkı sözleri, dansın içeriği ve jestler oldukça erotik olduğu için dini çevrelerce pek iyi karşılanmamış olan dansın kökeni Napoli’dir.
Gargano Tarantella: Gargano, İtalya’nın güney doğusunda bir yarımadadır. Yüzyıllardan beri tarlalarda çalışan işçiler tarafından icra edilen bu dansa, ritm gitarla çalınan serenad benzeri bir müzik eşlik eder. Çift olarak yapılan dansta erkek eşinin etrafında dolaşır, onu tavlamaya çalışır. Bu arada sadece ellerle değil bacak hareketleri ve sıçramalarla da dansı süsler. İndirmek için (bütün müzik parçalarını, sağ tıklayıp “hedefi farklı kaydet”e basarak bilgisayarınıza indirebilirsiniz): tarantella del gargano
Pizzica: Bu kelimenin kökeni iğne (pizzicare) dir. Sözcük, dansın örümcek ısırığının terapisinde kullanıldığına işaret eder. İndirmek için: pizzica
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
İşin garip tarafı müziğin karakteri de ısırığa veya böcek sokmasına benzer. İtalya’nın Salento bölgesi çıkışlı olduğundan genel olarak Pizzica Salentina olarak tellafuz edilen dansın birkaç şekli vardır:
Pizzica Taranta: Asıl terapi dansıdır. Örümcek ısırığından hastalanan kişinin etrafında tercihan bir halka oluşturulur. Enstrümanlar değişebildiği gibi genelde icracılar renkli kıyafetler ve kurdeleler takınırlar (hastaların değişik renklere değişik tepkiler verdiğini hatırlayın). Ellerinde kılıç, su testisi, yelpaze veya ayna bulunabilir. Amaç dans edip şarkı söyleyerek hastayı tedavi etmektir. Eğer zehirin etkisi kişide melankoli uyandırdıysa, tam aksi davranışlarda bulunulur. Yani yüksek enerjili müzikte hızla dansedilir ve kişiye uyarıcı objeler ve renkler gösterilir (msl kırmızı). Eğer zehir kişide ajitasyon ve aşırılık uyandırdıysa, terapi için kullanılan müziğin temposu düşürülür; hastaya mavi gibi sakinleştirici renkler gösterilir. Bu terapi günlerce sürebilir. Bazılarına göre, ısırıktan sorumlu örümcek ölesiye kadar sürdürülmelidir. Her ne kadar din dışı görünse de, dans esnasında hastanın iyileşmesi için azizlere yakarılır.
Pizzica de Core: Kutlama dansıdır ve genelde aile toplantılarında, düğünlerde ve özel günlerde icra edilir.
Pizzica Scherma (bıçak dansı): Bizim kılıç kalkan oyunumuza benzeyen, genelde erkekler arasında yapılan bir danstır. Def çalan erkek çalgıcıların eşliğinde, ellerinde küçük bıçaklar olan köylüler veya tüccarlar, gururlarını gösterircesine dans ederler, yapılan anlaşmaları kutlarlar. Bu anlamda, panayır veya pazar kutlamalarında bereketi kutsamak için yapıldığını düşünmek zor olmayacaktır. 23 Nisan Çocuk Şenliği’nden aşina olduğumuz bir danstır.
Tarantellanın, kalıbı aynı kalmak üzere bölgelere göre değişik versiyonları vardır; En çok bilinen ve kulağa aşina geleni Napoli kaynaklı Napoliten Tarantella’dır (İndirmek için: napoletana tarantella).
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
Conco d’Ora da denilen Sicilya adası çıkışlı Sicilian Tarantella (İndirmek için: sicilian tarantella
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
), Napoliten akrabasından oldukça farklıdır. Çizmenin parmak ucundaki Kalabriya bölgesi çıkışlı Tarantella Calabrese (İndirmek için: tarantella calabrese) yine değişik bir versiyondur.
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
Tarantella için sayısız örnekten bazıları:
*Mendelssohn Opus 102 No.3
*Franz Liszt Symphony No. 3 in D, D 200 final bölümü
*Frédéric Chopin Tarentelle (Opus 43) (İndirmek için: tarentelle opus 43), özellikle sol el partisyonu dansın enerjisini yansıtacak şekilde, bir örümcek hareketine benzeterek yazılmıştır
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
*Rossini’den “La Danza” bir Napoliten tarantelladır
*Tchaikovsky İtalyan Kapriçyosu’nun finali
*Yine Tchaikovsky’den Fındıkkıran bale süiti: 2. Perde, Sahne III, No.14 Pas de Deux: Adagio (Şeker perisi ve kavalyesinin dansı) Variation I (erkek dansçı için) Tarantella
*Sergei Rachmaninoff 2 piyano için 2 No’lu süiti, Op 17 finali
*Claude Debussy “Danse” bir Tarantelladır
*Interview with the Vampire filminin soundtrackinde 3. parça “Lestat’ın Tarantella’sı”
*The Godfather III soundtrackindeki Sicilya Potpuri’sinde Tarantella vardır
*Harry Potter’da “Tarantallegra” büyüsü (büyü uygulanan kişinin bacaklarının kontrolsüz bir biçimde hızla hareket etmesine sebep olur -tıpkı sözü edilen dans gibi)
*Imprimatur romanı bir tarantella ekseninde kurgulanmıştır.
Özellikle en sondaki örnek üzerine eğilmek istiyorum. Araştırmacı gazeteci karı koca yazarların (özellikle 17. yy üzerinde uzmanlaşmış bir müzikolog olan Francesco Sorti ile filoloji ve din tarihi uzmanı Rita Monaldi) bu eseri; Tarantella ve etrafı hakkında eşi bulunmaz bilgiler veriyor (Imprimatur, Rita Monaldi ve Francesco Sorti. Literatür yayınları 2024). Kitabın arka kapağındaki kılıfta, romanda sözü geçen Barok müziklerin bulunduğu CD, okurların kulağına da hitap etmeyi amaçlıyor. Olayların geçtiği handa, kulaklara devamlı misafir olan bu rondo, karakterlerden biri olan gitarist Robert de Visée’nin enstrümanından çıkıyor (bu arada çok ilginçtir; de Visée hayali bir kahraman değildir. Bir barok lavtisttir. Bu romanı okuduktan sonra eserlerini edinmiştim). Sürprizi açık etmemek için şarkının ne anlama geldiğini söylemiyorum ama bu enigmatik ezgi isminin anlamını tam olarak karşılıyor: Les Baricades Mistérieuses / Gizemli Barikatlar (İndirmek için: les baricades mistérieuses).
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
Romanın başkarakteri olan kastrat din adamı tarafından açıklandığı üzere bu eser, sanıldığının aksine saray organisti Francois Couperin’e ait değildir. Bu beste Kircher’indir!
Athanasius Kircher (160?-1680): Alman kökenli efsanevi bir rahip bilimadamıdır. Zamanında o kadar ünlüymüş ki gerçekleştirdiği çok çeşitli yapıtlar, verdiği eserler ve tasarımları ile Leonardo da Vinci’nin rakibi olarak görülürmüş. Günümüzde de okkült öğretilere düşkün olan bazı araştırmacıların baş tacı ettiği bir bilimadamıdır. Mısır hiyeroglifleri üzerinde yaptığı araştırmalar sonucu yayınladığı eserlerler Mısırbilimi (Egyptology) alanında yapı taşı görevi görmektedir. Ayrıca manyetizma üzerine gerçekleştirdiği yapıtları çok konuşulmuş, günümüzde de araştırmacıların göz bebeği olmuştur. Bu çok yönlü adam (sıfat bulmakta güçlük çektiğimden basitçe adam dedim), müzik ve onun etkileri üzerine de araştırmalar yapmıştır. Bakalım, tarantula zehiriyle etkilenmiş hastaların müzik dışında hiçbir şeyle tedavi edilemeyeceğini belirttiği eserinde, Tarantella hakkında neler söylemiş:
“Nasıl ki bir enstrüman bir vakaya güzel ve uygunsa ve diğeri başka vaka için hoş karşılanıyorsa; bu örümceklerin veya insanların natürü ve görünümü gibi özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu yüzden, bir tarantula türü veya diğeri tarafından ısırılan veya sokulan kişi için uygun müzik türünü veya şarkıyı seçmek gerekir. Nitekim Melankoli tarantulası tarafından yaralanan kişi uyuşuk, ağırkanlı ve uykulu bir hale gelir. Eğer asabi tür tarafından ısırılmışsa, bu onu kızgın, değişken, huzursuz, öfkeli ve cinayete meyilli yapar. Bu yüzden yaralı kişiye, belirli bir ton veya müziğin uygun olduğu konusunda karara varılmalıdır.
Bu suretle; melankolik olan ya da bu tür gizli bir zehiri barındıran tarantula tarafından sokulan kişi; nazik yaylılardan çok, trompet ve davul gibi yüksek sesli çalgıların gürültüsüyle uyarılır.
Nitekim, Taranto’dan gelen bir yazıda; davul, tambur, silah sesi, trompet ve buna benzer yüksek sesli enstrümanlar dışındaki çalgılarla asla dansa ikna edilemeyen, zehirlenmiş bir bakire rapor edilmiştir.
Asabi, aksi ve kudurmuş vakalar ise; onların havai ve kolay etkilenen ruhlarına cevap oluşturan; gitar, keman, lut, harpsikord ve benzeri enstrümanların cezbedici sesleriyle, hızla ve kolaylıkla tedavi edilirler.”
Athanasius Kircher
Magnes, sive De Arte Magnetica
Roma, 1641
Özellikle “Romantik Dönem”deki milliyetçiliğe dönüş modasıyla klasik müzik eserlerinde çokça yer alan Tarantella kalıbı hakkındaki yazıma son verirken, bu dansın içinin boşaltılarak önemsiz hale getirildiğini üzülerek belirtiyorum. Artık İtalyan düğünlerinde çalınan tempolu bir dans müziği olmaktan öteye gidemeyen Tarantella, barındırdığı muamma, toprak kültü ve manyetizma unsurlarıyla yeniden keşfedilmeyi bekliyor. Eğer ilginizi çeker de tecrübe etmek isterseniz; halk çalgıcıları tarafından icra edilen etnik yorumları değil, antik veya barok müzik yapan grupların klasik müzik enstrümanlarıyla gerçekleştirdiği yorumları tercih etmenizi öneririm.
Yazan: Wherearethevelvets