Bir Dasein Olarak Danny Boodman T.D. Lemons 1900
11 Haziran 2024 Yazan: Editör
Kategori: Sanat, Sinema, Yakın Dönem & Günümüz Sineması
Egzistansiyel ve fenomenolojik bir şekilde anlaşılan dünya, bir insani ilgi alanıdır; insan bir “dünya içinde varlık”tır çünkü dış varlığa iştirak yoluyla kurduğu dünyası, insan varlığına şekil vermektedir.
İnsan bir çevre içinde varlığa sahiptir ve insanın dünyası başka insanlarla paylaştığı bir dünyadır. İnsan, ilgilerin meydana getirdiği bir varlıktır; çevreyle bağlantısı ve ilgileri pratiktir.
Gemiyle aynı kaderi paylaşmayı seçer 1900. Onun toprağı bir kara parçası değil, durmaksızın belli belirsizliğin, muğlâklığın, dalgaların, akıntıların üzerinde yol alan bir gemidir. Nasıl bir gemi, suyun dışına çıkmazsa, 1900 de ayak basmaz bir kere bile olsun karaya. Bu nedenle, fırtına esnasında piyanosuyla beraber koskoca balo salonunda bir o yana bir bu yana sallanan 1900 ile denizin ortasında bir o tarafa bir bu tarafa gidip gelen gemi, aynı ruhu taşırlar içlerinde.
İnsan varlığı veya Dasein’in analizinde, fenomenolojik metodun uygulanması her şeyden önce “dünya içinde varlık” ile ilgili temel verileri açığa çıkarır. Varoluşçu tarzda anlaşılan dünya, insana has bir ilgi alanıdır.”içinde-varlık” Fenomeni, mekânda düşünülen “yanında-varlığın” objektif yakınlığından farklı olarak, “birlikte-varlık”ın mahrem yakınlığını ifade eder. Dasein’ın pratik bilgilerinden faydalandığı vasıtalarla, kendini açığa çıkaran çevre (Umwelt) gelir. Çekiç bir alet olarak vurma işiyle karakterize edilir. Deneyimin bu seviyesinde bilgi ve aksiyon, esasen bir bilgi şeklidir. Ve bilgi aksiyon içerir. Mitwelt’in (kişinin kendi) hareketleri Umwelt’te elde edilen bağlantılarla ifade edilerek kavramlaştırılırsa insan başkaları tarafından kullanılan alet yahut eşya haline gelir. Yeteneğini dış dünyada kullanmak için karaya inmesi gerektiğini, müziğini tüm dünyaya yayması gerektiğini, şöhreti ve parayı kazanıp en lüks hayata sahip olabileceğini en yakın arkadaşı, yolcular ve plak şirketleri ısrarla söylemiştir. Ama 1900 yeteneğini sınırlı alanlarda sınırsızca kullanabileceğini düşünür… Amerika-Avrupa kıtaları arasında yolculuk yapan bir gemide zengin biri tarafından bulunması umuduyla balo salonunun üzerindeki piyanonun üzerinde limon kutusunun içinde 1900 yılında terk edilen 1900, bir kömürcü tarafından fark edilir ve dış dünyadan habersiz gemide kömürcüler tarafından büyütülmeye başlanır. Çocuk henüz on yaşındayken o güne kadar babası bildiği adam iş kazasında ölür. Bir gün tesadüfen geminin 1. Sınıf yolcuları için müzik yapıldığı salonda bir piyano görür ve çalmaya başlar. Sınırlandırılmış yetenekten habersiz orta yaşlarına kadar kendi dünyası olan gemide piyano çalar ve yolcular tarafından dış dünyada duyulmamış muhteşem müzikler çıkarır. Bir gün dünyada cazı bulan adam olarak bilinen kişi tarafından düelloya davet edilir. Bu teklif karşısında düellonun ne olduğunu bilmeden ve niye yapıldığına anlam veremeden kabul eder. Cazı bulan adam güvendiği yeteneğiyle melodisini çalarken harika notalar karşısında 1900, rekabet duygusunun düello içinde olduğundan habersiz ağlar. Kendi sırasını çalan 1900, cazı bulan adama yeteneğinin sınırları olmadığını, sınırlılıkları kendimizin yarattığını, saniyede 10 notaya basarak gösterir. Sınırlılık prensibinin önemi Heidegger felsefesinin her yerinde göze batar. Sıkıntının yoklukla birlikte sınırlılığı ortaya çıkarması, insan varlığının imkânla seçilmesini ve saçmalığın tehdidi altında bulunmasını ifade eder.
Sıkıntı insanın gerçek yüzünü örten dış olayların güven vericiliğini kırarak ona dünyayı acayip ve korkunç bir halde gösterir. Her gün ki hayatını güvenilen dünyası birden bire gözden düşer. Önceleri hoşnutluk veren, şimdi yabancı ve üzücü olur. Dünyanın daha fazla verecek bir şeyi kalmaz. Onun önceden anlamlı oluşu şimdi anlamsızlığa döner. Bütün barınaklar ve destekler ortadan kalkar hiçbir şey ayakta kalmaz. Sıkıntı insanın sınırlılığı gibi onun geçiciliğini de açığa çıkarır-yani onun ölüm yönünde varlığını. Ölüm, Dasein’in bulunduğu durumla ilgili olanakların sınırında, teslim olacağı bir varoluş yönüdür.
Burada 1900’ün varoluş ve ölüm hakkındaki sözlerini okuyacaksınız;
Tuşlar başlar, tuşlar biter. Bilirsiniz ki tuşlar 88 tanedir. Hiçbiri size farklı bir şey söylemez. Onlar sınırsız değildir, sınırsız olan sizsinizdir ve bu 88 tuş üzerinde yapabildiğiniz müzik sınırsızdır. Ama eğer sınırsız sayıda tuş varsa o zaman o piyanoda çalabileceğiniz hiçbir müzik yoktur. Beni geminin iskelesine getiriyorsun ve önüme milyonlarca tuşu olan bir piyanoyu itiyorsun. Bu piyanonun tuşları sınırsız.
Eğer sınırsız sayıda tuşu varsa o piyanoda çalabileceğin hiçbir müzik yoktur. Bu tanrının piyanosu. Tanrının caddeleri, görmüyor musun, orada binlerce cadde vardı. Nasıl yapıyorsunuz, nasıl yalnızca birini nasıl seçiyorsunuz?
Bir tek kadın.
Bir tek ev.
Kendinin diyebileceğin bir toprak parçası ve seyredebileceğin bir tek manzara.
Ölmek için bir tek yol.
Bütün bu dünya nerede biteceğini bilmeden üstüne yükleniyor.
Nerede sona erebileceğini bile bilmiyorsun.
Yalnızca bunu düşünerek parçalanacağından hiç korkmadın mı?
Onun içinde yaşamanın muazzamlığını…
Ben bu gemide doğdum ve dünya benim yanımdan gelip geçti.
Ve burada arzular vardı.
Ama asla geminin pruvasıyla kıçı arasına sığdırabileceğinden daha fazlası değil.
Mutluluğunu sınırsız olmayan bir piyano çalarak yaşarsın.
Ben bu şekilde yaşamayı öğrendim.
Kara benim için fazla büyük bir gemi.
Çok güzel bir kadın.
Çok uzun bir yolculuk.
Çok yoğun bir parfüm.
Onun müziğini nasıl yapacağımı bilmiyorum.
Hem ben hiçkimse için var olmadım.
Yönetmen: Giuseppe Tornatore.
Alessandro Baricco‘nun Novecento (1900) adlı monologundan sinemaya uyarlanmıştır.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.