21. Yüzyılda Tenten’i Sorgulamak – 1. Bölüm: Çizgi Roman ve Propaganda
“Afrikalılar aptal birer topluluk olarak tanıtılırken, Araplar uçan halılar üstünde gösteriliyor. Türkler ise sadece nargile içen bir millet olarak tanıtılıyor. Yani kitaplar bu bölge topluluklarını doğru bir şekilde tanıtmıyor. İsveçli gençlere, çocuklara doğru örnekler sunmuyor. Asılsız bir şekilde, bu bölge insanları için korku ve fobi oluşmasına neden oluyor. Ayrıca bu kitaplar ırkçı ve önyargılar ile dolu bilgiler içeriyor.”
(Sanat yönetmeni Behrang Miri – Stockholm’de gazeteye verdiği bir demeçten)
1920′li yılların sisli ve barut kokan Avrupa’sında; yani kadınların yeteri kadar cüretkâr olmadığı yıllardaki bu çok tehlikeli bir dünyadır. (Şüphesiz kadının toplumsal rolü ve sosyal demokrasi arasındaki doğrultudan bahsediyorum.) Malum savaşta yenilen devletlerin aşağılık kompleksleri, 20. yüzyılın en tehlikeli yargılarını ete kemiğe büründürüp henüz doğrulma cesaretini gösterdiği yıllarda:
İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar egemen olan Faşist, Sağ ideolojilerin özellikle çocuklara yönelik propaganda gereçlerinden en etkilisi şüphe götürmeksizin eve her gün giren gazetelerdir ve bu durum içlerinde yayımlanan çizgi roman bantlarını çok önemli kılmıştır.
Bu doğrultuda ilerlediğimizde İtalyan faşist diktatör Mussolini’nin hayranlarından biri olan emperyalizm yanlısı (desteklediği Belçika Kralı III. Leopold, Kongo’nun yarısından fazlasının tek sahibiydi), bir katolik papazı olan Abbé Norbert Wallez’in yönetiminde Belçika’da yayınlanan Le Petit Vingtième Gazetesi’nin çocuk ekinde henüz 22 yaşındaki Georges Remi, sonradan dünyanın onu tanıdığı takma ismiyle Herge, Wallez’in görüşlerinden de oldukça etkilenerek 10 Ocak 1929 yılında başlattığı belli bir senaryo olmaksızın ilk olarak Sovyet Rusya’da geçen, sonrasında bugün çeşitli ülkelerde geçen toplam 24 macerasının albümleri 56 dile çevrilmiş, araştırmacı gazeteci tiplemesi Tenten’i 10 Ocak 1929 günü birinci sayfada: “Her zaman okurlarının isteklerini karşılamayı ve yabancı ülkelerde olup bitenler konusunda onları bilgilendirmeyi görev sayan gazetemiz, en iyi muhabirlerinden birini Sovyet Rusya’ya gönderdi: TENTEN! Onun yaşayacağı serüvenler her hafta gözlerinizin önünden geçecek.” başlığıyla duyurarak nefes almasını sağladı. Sonrasında, 1930 yılında gazete yayımlanan bölümleri albümleştirdiği ilk kitabı Tenten Rusya’da (Tintin, reporter du “Petit Vingtième”, au pays des Soviet) henüz kurulalı 11 yıl olan Sovyet Rusya’yı Türk Sineması’nda Ahlaksızlığı Yayma Enstitüsü Başkanı karakteri ve okuldaki bir öğretmenle kız öğrenci arasındaki geçen kiminle seks yapması gerektiği konuşmasını hatırlayacağımız “Güneş Ne zaman Doğacak” filmindekini andıran bir portreyle şeytani amansız bir toplum ve ülke yapısı içinde Tenten’in mizahi yönden zayıf esprileri, oldukça yanlı gözlemleri ve maceraları katı bir anti-komünizm çerçevesiyle anlatılıyordu.
Örneğin Sovyet görevlisinden Bolşevik’lerin uygulamalarını dinleyen İngiliz Sosyalistlere fabrikaların hiç durmadan çalıştığını anlatan görevliyi duyan Tenten, sonrasında inanmayarak gizlice içeri girer. Karşılaştığı manzara aslında boş olan fabrikanın çalışıyor görünümü verilebilmek için içinde bulunan görevli bir işçinin saman yakarak bacadan duman çıkmasını sağladığı ve başka bir işçinin gürze vurarak çalışan, işleyen insanların sesini taklit ettiği bölüm ve buna benzer sayısız örnekler içeren bu albüm 1930 yılında Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bile basılmayarak ancak 1999 yılına gelindiğinde, Tenten’in 70. yaş günü etkinlikleri dolayısıyla basılmıştır. Bunun nedeni Herge’nin yaşadığı değişimin sonucunda Tenten’in bulunduğu ve yorumladığı dünyanın sosyal gerçeklik çizgisini oldukça değiştirmiş olmasıdır. Bu konuyu tartışmadan önce, tarihsel skalayı izleyerek devam edelim.
Sovyet macerasının ardından 1931 yılında gelen ikinci macera Tenten Kongo’da (Tintin au Congo), bugünkü Zahire’de geçer ve Avrupalıların Afrika konusundaki önyargılarının odak noktasını oluşturduğu bir arka planda Tenten, Amerikalı çete üyeleriyle mücadele eden örnek bir Avrupalı portresi çizer. Özetleyecek olursak ve günümüzde Stockholm’deki kütüphanelerde bu eserde geçen ırkçı ifadeler ve kareler tüm Tenten kitaplarının gençlik ve çocuk bölümlerinden çıkarılmasına neden olmuştur.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Tenten’i dünyada bu kadar popüler yapan nedir peki? Herge’nin kişisel yaşamındaki değişimler ve siyasi koşulların Tenten üzerindeki yansımalarına izninizle ikinci bölümde devam etmek istiyorum.
Mehmet Onur Kocabıyık
m.onurkocabiyik@hotmail.com
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Janis Joplin – Bir Yansımanın Portresi
4 Aralık 2024 Yazan: Editör
Kategori: Gösteriler & Topluluklar, Müzik, Müzisyen Biyografileri, Sanat
“Blues söylerken, ilk aşkı yaşadığımı hissederim. Seksten de öte. Tek aşkına ilk kez dokunmak gibi.” (Janis Joplin)
Yaşamlarımızın, yansımasından süzülen hayatlardan açılan pencerelerdir bizi biz yapan aslında. Ardımızda açabildiğimiz her pencere, maddesel olarak ölen varlıklar olan bizim ölüme olan inançsızlığımızı ebedi kılarak bizi yaşatır. Bu yazıda Janis Joplin ve hayata açtığı pencerenin izlerini okuyacağız.
1943 kışının ocak ayında Teksas-Port Arthur’da doğan Janis, ergenlik dönemine geldiğinde, çevresine uyum konusunda yaşadığı sıkıntıların ardından biraz da kendi kabuğuna çekilerek ailesinin de yönlendirmesiyle müzikle tanıştı. 18′li yaşlarında yerel kulüplerde blues söylemeye başlayan, takip eden süreçte Lamar State College of Technolog ve sıkılarak okulu bırakmasının ardından otostopla 1963 yılında geldiği California’da arkadaşı Chet Holmes’un yönlendirmesiyle “Big Brother and the Holding Company” grubunda müzik yapmaya başlayarak 1967 yılında Monterey Uluslararası Pop Festivali’nde grubun albüm teklifi almasına kadar olan süreçte -ironik olarak grup onu ilk başlarda tam anlamıyla benimsememiş, problemli bir süreç geçirmiş, alkol ve uyuşturucu kullanımını arttırmış olduğu halde- sahnenin tanrısı rolüne soyunarak tüm saflığının çıplaklığıyla kitleleri sürüklemeyi bize öğretmiştir. Vokalde Janis Joplin’in yanında Sam Andrew gitar ve geri vokal, James Gurley gitar, Peter Albin bas gitar ve davulda Dave Getz’den oluşan grup ilk albümleri Cheap Thrills’in (1968) listelerdeki başarısının ardından artık Janis Joplin with Big Brother and the Holding Company olarak anılmaya başlamıştır. Albümü inceleyecek olursak, “Piece of My Heart”, “Ball and Chain” ve “Turtle Blues” gibi klasikleşmiş blues şarkılarının yanında, “Summertime” ve “I Need A Man To Love” gibi patlayıcı şarkılar albümün haftalarca listelerin üst sıralarında kalmasını sağlamıştır. Fakat gelen başarı ve dolayısıyla maddi kazancın ardından grubun uyuşturucuya doğru artan yoğun ilgisi ve ardından aksayan ilişkiler ve müzik işleri Janis’in gruptan ayrılmasına ve kendini The Cozmic Blues Band’de bulmasına neden olmuştur.
1969′un yaşayan efsanesi ‘Woodstock, Paris, Kopenhag, Stockholm, Amsterdam, Frankfurt ve Londra’yı kapsayan ünlü Avrupa Turnesi, I Got Dem Ol’ Kozmic Blues Again Mama! albümü ve listelere tekrar girme, kısacası yeni grubu Janis Joplin’in vokal olarak başını çektiği gitarda Sam Andrew, bas gitarda Brad Champbell, bariton saksofonda Carnelius Flowers, orgda Richard Kermode, davulda Moury Baker, tenor saksafonda Terry Clements ve trompette Luis Gusco ekibinden oluşan bir yıldızlar karmasıydı.
The Cozmic Blues Band Günleri
İlk başlarda sahnede uyum sorunları yaşayan grup haftalarca San Francisco’da tecrübe çalışmalarından sonra aralarındaki müzikal uyumun oturmasının ardından gelen bir dizi konserin sonrasında yukarıda bahsettiğim Avrupa Turnesi başlar; son durağı Londra Royal Albert Hall’da verilecek olan konserlerinin biletleri son koltuğa kadar satılır, hatta izleyiceler arasında The Beatles ve The Rolling Stones üyeleri de vardır. Bu başarılı Avrupa Turnesinin ardından yurda dönen grup albüm çalışmalarına başlar ve ardından gelen süreçte, I Got Dem Ol’ Kozmic Blues Again Mama! albümü piyasadadır.“Try (Just a Little Bit Harder)” şarkısıyla başlayan albümün müzikal açısı ve kullanılan enstürmanların çeşitliliğinin verdiği armoni Brother and the Holding Company’le yaptığı müziği bir üst aşamaya taşımasıyla oldukça iyidir. 1970 yılında Janis kullandığı uyuşturucuların hayatına olan etkisinden sıkılarak bırakmaya karar verir ve yeni bir sayfa açar. “The Full Tilt Boogie Band” grubuyla müzikal hayatına devam etme kararı verir. Yeni grupta Kozmic Blues’dan Brad Campbell Janis’le yoluna devam etmiştir. Gitarda John Till, piyanist Richard Bell ve Ronnie Hawkins The Hawks grubundan ayrılarak Janis için gelirler. Davula Clark Piers, orgun başına Ken Pearson’ın katılımıyla oluşumunu tamamlayan grup Pearl albümü için çalışmaya başlar ancak bu süreçte oluşturduğu şarkılara katkı sağlaması için tekrar uyuşturucu kullanmaya devam eden Janis ne yazık ki farkında olmadan adım adım artık yaklaşıyordur sona.
Başarılı eserleri ve sesiyle, toplumun hızla her şeyi tüketmesiyle meşhur günümüz dünyasında, harcanamayan nitelikte değerlere sahip olmuş eserleriyle hâlâ kitlelerce sahip çıkılan, örnek alınan ve dinlenen Janis Joplin uyuşturucuyla olan sorunlarının üstesinden gelemeyerek gün geçtikçe artan alkol ve eroin bağımlığının ardından bırakma çabalarının sonuç vermemesinin ardından, 1970 yılında, Pearl albüm çalışmalarının devam ettiği günlerde henüz 27 yaşında, Los Angeles’taki bir otel odasında aşırı doz eroinden kalbinin durmasına yani onun hiç yaşlanmadan müziğini bize en çekici haliyle evrene açtığı pencereden gülümseyerek ebediyen duyurmasına yol açmıştır.
Mehmet Onur Kocabıyık
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
span style=”font-size: 10.0pt; font-family: ‘Verdana’,'sans-serif’; mso-bidi-font-family: ‘Times New Roman’;”
Red Hot Chili Peppers - Dream of Californication
15 Haziran 2024 Yazan: Editör
Kategori: Gösteriler & Topluluklar, Müzik, Müzik Albümleri, Sanat
İlk olarak Tony Flow and the Miraculously Majestic Masters of Mayhem gibi fazlasıyla uzun bir isimle, Anthony Kiedis, Micheal Balzary (Flea), Hillel Slovak ve Jack Irons tarafından kurulan grup aynı yılın sonunda isimlerini Red Hot Cili Peppers ile değiştirerek müzik kariyerlerine ilk adımı yine aynı isme sahip ilk albüm “Red Hot Chili Peppers”la (1983) atarak başlamışlardır. Albüm büyük bir ticari başarı sağlayamasa da onların dönemin Punk ve Funk müzik dinleyicileri arasında tanınmaya başlamasını sağlamıştır. Ardından gelen Freaky Styley (1985) ve The Uplift Mofo Party Plan (1987) albümlerinin olduğu bu dönemde (1984–1987) gruba damgasını vuran Hillel Slovak’ın, son albümlerinin Bilboard listelerine girmesinin hemen ardından 1988′de aşırı dozda uyuşturucudan kaynaklanan talihsiz ölümü ardından grup, onun yerine gelen John Frusciante ile yepyeni bir döneme girmiştir. Bu dönemi incelemeden önce Slovak dönemini ve grubun kuruluşunu mercek altına alalım.
Hillel Slovak Dönemi: R.H.C.P İlk Yıllar
Soy isminin aksine İsrail doğumlu olan genç gitarist ailesinin o henüz 5 yaşındayken yaşanan Arap-İsrail savaş koşullarından etkilenerek ABD’ye göçmesiyle yepyeni bir dünyayla karşılaşmış ve kişiliği büyük ölçüde etkilenmiştir. Lise günlerinde, daha sonra beraber çalacakları, Micheal Balzary, Jack Irons ve Anthony Kiedis ile tanışan Slovak aynı zamanda gitar dersleri almaya başlamıştır. İlk grup çalışmaları olan ve sonradan What İs This? adını alacak olan gruba lise arkadaşları Alain Johannes ve Todd Strasman’la başlayan Slovak daha sonra Strasman’ın bass gitar çalışından memnun kalmayarak Flea’ya bass gitar öğretmiş ve Flea’yı gruba dâhil etmesine rağmen bir süre sonra başka bir gruba gitmesiyle yolları ilk kez ayrılmıştır. Aradan geçen zaman sonrasında sahne öncesi kendi gruplarının önünde çalması için Anthony Kiedis’in bir arkdaşı Flea, Slovak ve Kiedis’den onlardan bir günlük bir grup kurmasını istemesinden sonra aralarına davulcu Jack İrons’ında katılmasıyla bu grup işte “Tony Flow And the Miraculously Majestic Masters of Mayhem”i ve ardından “Red Hot Chili Peppers“i oluşturacak; The Beatles’ın Hamburg günlerine benzetebileceğimiz 6 aylık Los Angels canlı müzik maceralarına başlayacaklardır. Lakin R.H.C.P’ye yan bir proje olarak bakan Slovak, İrons’la beraber gruptan ayrılmış ve What İs This grubuyla albüm çalışmalarına başlamıştır. Bu sırada çıkan “Red Hot Chili Peppers” (1983) albümünü deHillel SlovakyerineJack Sherman, Jack İrons yerine Cliff Martinez’in katkılarıyla ortaya çıkarmışlardır. Slovak’ın albümün başarısı ve kendi grup arkadaşlarıyla yaşadığı uyumsuzluklar sebebiyle tekrar R.H.C.P’ye gelmek istemiş ve ardından grup Jack Sherman’la karşılaştırıldığında kendilerine çok daha yakın olan Slovak’ı kabul etmiştir (Anthony Kiedis’e solfej dersleri verip şarkı söylemeyi, Flea’ya bass gitar dersleri vererek çalmasına önayak olan kişi Slovak’tır). R.H.C.P’nin ikinci albümü olan Freaky Styley EMI etiketiyle, George Clinton prodüktörlüğü ve Slovak gitarları üstlenmesiyle çıkmasının ardından üçüncü albüm olan The Uplift Mofo Party Plan ile gruba davulcu Irons’ın da tekrar katılmasıyla ilk kez Billboard listelerinde 184. sıradan girmesiyle başarı kazanan grup, albümdeki “Skinny Sweaty Man” şarkısını da başarılarında büyük etkisi olan Slovak hakkında yazmıştır. Ama bu başarı felaketi de getirmiş, Slovak ve Kiedis’ın uyuşturucuyla olan bağlarının artmasına yol açmış, The Uplift Mofo Party Plan albümünün turnesinde problemler oluşturmuştur. Slovak’ın aşırı doz alması müziği ikinci plan itmesini tetikledikten sonra ve gruptan bir süre tedavi olmak amacıyla uzaklaştırılmak zorunda kalınmasının ardından çok sıkıntılı tedavi süreci ve gruba tekrar dönüş beklentilerin aksine daha kötü sonuçlara yol açmış, Slovak uyuşturucu kullanmaya devam etmiş ve 25 Haziran 1988’de aldığı aşırı dozun etkisiyle belki de biraz Oblamovluk yaparak hiç uyanmayacağı bir uykuya dalmış ve ardından Anthony Kiedis tedavi olmasına, Jack Irons ölümüne dayanamayarak gruptan ayrılmasına ve John Frusciante’in gruba Slovak yerine dâhil olmasına sebep olmuştur.
Frusciante Dönemi: R.H.C.P “Mania”
Grup Flea olarak tanıdığımız, Micheal Balzary’in çabalarıyla dağılmaktan dönmüş, kendisi de Jimi Hendrix, Jimmy Page ve Hilal Slovak hayranı olani günde 15 saatini gitar çalışmaya adayan henüz 18 yaşındaki genç gitarist John Frusciante ve harika davulcu Chad Smith gruba dâhil edilmiştir. Ardından 1989 yılında gelen Mothers Milk albümü onlara Altın Plak başarısını kazandırmış ve ünlü prodüktör Rick Rubin’in dikkatini çekerek Warner Bros müzik şirketi adına çalışmalarını sağlayarak harika albümleri Blood Sugar Sex Magik (1991) ve albümdeki “Give It Away”le en iyi hard rock parçası dalında Grammy ödülü kazanmalarına yol açıcak süreci açmıştır. Bu sıralar çeşitli nedenlerle gruptan ayrılan Frusciante yerine Jane’s Addiction ve Porno For Pyros gibi grupların gitaristi Dave Navarro katılarak 1995 menşeli One Hot Minute adlı albümü piyasaya sürülmüş ve 5 milyon kopyaya ulaşmıştır. Ardından gelen süreçte burnu sürtülen Frusciante sağlık problemlerini eski grup arkadaşlarının desteğiyle aşarak yeniden gruba katılmış (1998) ve Navorro gruptan atılmıştır. Yakın süreç içinde gelen Californication (1999) ve Buy the Way (2002) milyonlarca kopya satarak grubu zirveye taşımış ve Türk dinleyicileri arasında da oldukça popüler olmasını sağlamıştır. 2024 yılında üç günlük konser dizisinden 17 milyon dolar kazanarak kayıtlara geçen grup bu performansı albümleştirerek Live in Hyde Park isimli ilk konser albümlerini çıkarmaları ardından gelen Stadium Arcadium (2006) ve sonrasında epey uzun süren bir dinlenme süreci sırasında R.H.C.P ile yaptığı her şeyle gurur duyduğunu ama ilgi alanlarını takip etmek zorunda olduğunu söyleyerek gruptan ayrıldığında grubun hayran kitlesinden büyük bir hayal kırıklığı yaratsa da R.H.CP yoluna devam etmiş ve aralarına yeni katılan gitarist, Josh Klinghoffer’lı yeni haliyle I’m With You albümünü 2024 yılında piyasaya sürmüştür.
Mehmet Onur Kocabıyık
m.onurkocabiyik@hotmail.com
Yazarın öteki yazıları için tıklayınız.
George R. R. Martin - Taht Oyunları / Buz ve Ateşin Şarkısı I
Yazarın 1996 yılında yazmaya başladığı, Buz ve Ateşin Şarkısı Serisi’nin ilk kitabı olan Taht Oyunları’nda Ortaçağ ve Antik Çağ havasının başarılı bir şekilde serpiştirildiği, geniş coğrafyada, Dar Deniz’in özgür şehirler ve Moğol-Kızılderili karışımı diyebileceğimiz Dothraki Kabilesi ile, uzun mücadeleler sonucu tek bir krala bağlanmış, yedi büyük hanedanlığın oluşturduğu birleşik krallık coğrafyasından, sınırların en kuzeyinde Çin Seddi’ne benzeyen devasa bir buzdan surla nesiller boyu arkasından gelecek tehditlere karşı koruma sağlayan tarihteki Hospitalier’ler veya Töton Şövalyeleri gibi özel bir yeminle birbirlerine bağlanarak hayatlarını Sur’a adayan Gece Bekçilerine uzanan bir macerayı gözlemliyoruz.
Ardından büyük Sur’un fazla uzağında olmayan ve yedi hanedanlıktan biri olan Stark Hanedanlığı’nın merkezi olan ve lordu Eddard Stark’ın, geniş ailesi, ona bağlı feodal sistemle birbirine bağlanan bölgede yer alan Kışyarı (Winterfell) gibi mekânların detaylı bir şekilde kullanılmasıyla ünlü yazar George R. R. Martin’in kurgusu bu müthiş paralel evren zemininde ağır ve emin adımlarla titizlikle oluşturulmuş birbirlerinden oldukça farklı ve gerçekçi karakterlerle gelen sağlam hikâyesiyle ilerliyor.
Fantastik Edebiyat üzerinde açtığı yeni sayfadaki kelimelere tutunacak olursak, artık klasikleşmiş iyi ve kötü arasında süregelen mücadelenin ardından gerçekleşen “iyiler her zaman kazanır” mitinin arkasına saklanmayan, karakterler arasında belirgin iyi ve kötü ayrımının belirsizliğini koruduğu, günümüzün modern dünyasına oldukça benzeyen karışık ve politikleşmiş bir evrende geçen hikâye okuyucularını bekliyor.
George R. R. Martin - Taht Oyunları / Buz ve Ateşin Şarkısı I
Epsilon Yayınevi
Çeviren: Sibel Alaş
Editör: Yasin Özdemir
Fiyatı: 29.00 TL
m.onurkocabiyik@hotmail.com
Pink Floyd Üzerine Denemeler - Bölüm 1: Syd Barrett
25 Mart 2024 Yazan: Editör
Kategori: Gösteriler & Topluluklar, Müzik, Sanat
“Onsuz başlayamazdık ama onunla da devam edemezdik.” (Roger Waters)
Yağmurlu bir havada yalın ayak koşan bir kadının hüznüydü düşen her bir nota, çıldırış ve Syd Barrett’i kaybediş; ardından Wish You Were Here…
Bazen güneş açar gitarların gölgesinde, bilirsiniz, inanılmaz şarkılara gebe olur, sonra sizi hapseder duygularına, Comfortably Numb, High Hopes, Hey You, Shine On You Crazy Diamond, Julia Dreams, Another Brick On the Wall part 2 ve daha sayılmayacak nicesinin yaratıcısı, on sekiz albümünün dünya çapında yaklaşık 150 milyon sattığı ve 2 Mart 1973 çıkışlı Dark Side of the Moon albümünün hala listelere girebildiği grup Pink Floyd ve hikâyenin adının başladığı adam.
Syd Barrett’in Pink Anderson ve Floyd Council adlı iki jazz müzisyeninden ilham alarak bulduğu Pink Floyd ismi; adı daha önceleri sırasıyla adı Sigma 6, T-Set, Meggadeaths ve Abdabs olan grubun oldukça hoşuna gitmişti; özellikle Roger Waters’ın.
Henüz on sekiz yaşındaydı. Syd iyi derecede vokal yapıyor, söz yazıyor ve müzikler besteliyordu. Tek bir şarkı haricinde (Take Up ahe Stethoscope and Walk) albümde yer alan tüm şarkılar onun imzasını alırken çok değil dört yıl önce babasını kaybettiğinde içine dökülen duygular yavaş yavaş zihnini yoğun uyuşturucunun (LSD) etkisiyle de zehirliyordu. Ve bu, şarkılardaki psychedelic etkinin onun bir parçası olduğu gerçeği ve giderek kötüleşen halüsinasyon nöbetlerinin hızlı adımlarla yaklaştığında olacakların gölgesini göstermeye devam ediyordu. Konserlerdeki kötü performansları ve giderek artan dengesiz ruh hali artık onun gerçekliği olmaya başladığında, zamanı dolmuştu, gidiyordu, grubun sadece söz yazarı olarak filan tekrar anlaşması hikâye, böyle olmalıydı.
Yaklaşık beş yıl sonra gurubun yayınlayacak olduğu Wish You Were Here (1973) albümü kayıtları ona ithaf edilmiştir. Albüm kaydedilirken vucudundaki tüm tüyler alınmış, oldukça şişman bir adam stüdyoyu ziyaret ettiğinde, grup üyeleri onun Syd Barrett olduğunu fark edememişlerdi. Fark etmeleri sonucunda ağlayan grup üyeleri ona Wish You Were Here’i ona dinlettiklerinde eski moda bir şarkı olduğunu söyleyerek gitti Syd ve bu son toplu görüşmeleriydi.
Grup ayrıca Dark Side of The Moon albümündeki çıldırışı anlatan Brain Damage şarkısını Syd’den etkilenerek yazmış ve Roger Waters, 1982 tarihli Pink Floyd: The Wall filminin başkahramanı Pink’i yaratırken eski dostu Syd’i düşünerek oluşturmuştur.
m.onurkocabiyik@hotmail.com
Sonraki Sayfa »