Dario Argento & Giallo
Wes Craven ya da George A. Romero gibi pili çoktan tükenmiş, atacak zarı kalmamış yönetmenleri sırf bilinçaltımızın gizli çağrısına uyarak yerleşik bir saygı içerisinde takip ediyoruz. Sahi, bile bile lades olmak değilse nedir bu? Ben çözemedim durumumu…
Dario Argento’nun son filmi Giallo (2009; “Sarı” anlamında… Fakat Giallo’nun İtalyan thriller ve polisiye filmlerine verilen bir ad olduğunu bilirsiniz. Janrdan ziyade bir tarz. Korku filmlerinde de sınanan bir tarz aynı zamanda.) pespaye iki başrol oyuncusunun kanıtladığı gibi, Argento’nun öteden beri zaafı olan sözümona oyuncu yönetimindeki başarısızlığının altını kalın çizgilerle çekiyor. Ama Sezar’ın hakkı Sezar’a! Argento için her vakit önemli olan atmosferin kendisidir. Stil, sinemasal zemininin inşasındaki başat unsurdur. Bu nedenle oyuncuların kompozisyonuna gereken önemi asla vermemiştir. Bunun güçlü kanıtları; yabancı oyuncuları kullanıp kötü dublaj yaptırması, hatta daha da ileri giderek seri katilleri subjektif çekim ölçekleri ile betimlediği sekanslardaki boğuk ses tonlarında aranabilir. Bu birinci nokta. İkinci nokta ise şu: Giallo tarzı İtalyan yönetmenlerce “katil kim?” mottosu üzerine kurgulanırken, Argento da klasik kaideye uymuş fakat çağdaşlarından ayrılarak özdeşleşimi engelleyici kamera açılarını benimsemiştir. Thriller elementleri ve suspense kodları içinde düşündüğümüzde bu, örnek aldığı ustaların bile izlemedikleri bir yöntem olarak karşımızda beliriyor. Argento’da kamera, ne ekrandan taşan seri katillerinin ne de bir maestro olarak yönetmenin göz’üne içkindir. Şöyle ki subjektif açı üçlü mekanizma içinde çalışır. Oyuncu, yönetmen ve nihayet seyirci. Özdeşleşim mekanizmaları yerle bir olur böylece… Henri-Georges Clouzot ya da Alfred Hitchcock… Dario Amca mirasını borçlu olduğu bu iki yönetmene de son tahlilde itibar etmez görünür. Ama “İtalyan Hitchcock Argento” şeklinde anılmaya da devam eder öteden beri… “Katil kim?” mottosu Clouzot’nun da Hitchcock’un da meyletmediği bir sinemasal duruş formudur ki bu form, İtalyan Giallo yönetmenlerinin adları ile özdeşleşmiştir. Mario Bava, Sergio Martino, Lucio Fulci gibi. (İtalyan Giallo Sineması üzerine bir yazı kaleme almaya başladığım için söz konusu ikinci noktayı fazla açma gereği duymuyorum burada. Söz konusu yazı, fazla uzak olmayan bir gelecekte SanatLog sütunlarındaki yerini alacak, deyip parantezi kapatalım…)
Evet, Argento yine atmosfer yaratma derdinde… Geniş plan, ters açı, klostrofobik uzam; hülasa 70′lerde şöhret kazanmasını sağlayan her ne varsa pratiğe dökme çabasında. Fakat o da ne? Klişelerle dolu bayat bir senaryo, “oynamayan,” sadece repliklerini seslendiren oyuncular, çocukluk travmasına gark olmuş bir seri katil arketipi; derken çuvallıyor Dario…
Kötü bir senaryodan, eğer istenirse, deneysel kamera kullanımı ile değişik açılar yaratarak en azından farklı ve ilginç bir film çekebilirsiniz. Fakat oyuncularınızı da yönetmeyi beceremiyorsanız, ortaya 2024′un en kötü filmlerinden biri çıkar…
İşte Giallo tamı tamına böyle bir film…
Dario Argento, pespaye detektif Adrian Brody’e rol veriyor… Geçmişi belirsiz, travmatik ve yalnız özel detektif imajı (siz “klişe” olarak okuyun!). Hard bolied’larda da aynı imaj tekrarlanagelmiştir.
Brody, bir diğer pespaye Emmanuelle Seigner ile polis merkezinden çıkıyor… Ve ikinci klişe: Yalnız ve travmatik adam, genç kadına aşık olur… Sinemanın görüp göreceği en kötü oyuncu kompozisyonlarının bir bölümü ikilinin yan yana geldiği sahnelerde gerçekleşiyor.
Kurt detektif her şeyi çözmeye kararlı görünüyor… Hava aydınlık; ama detektifimiz ışığa ihtiyaç duyuyor. Zavallı!
Yukarıda, Giallo için Argento’nun “son filmi” demişim; yazık, hata etmişim. Aslında Argento son filmini 1987′de çekti. O film, “Opera” adını taşıyordu. Dario son filmini yıllar önce çekti ve sahneden ayrıldı. Ne acı!
Öyleyse sormalı:
Sevgili Dario, artık yemyeşil kırlarında Roma coğrafyasının, golf oynama zamanın gelmedi mi? Tükendin artık, hem de çoktan…
hakanbilge@sanatlog.com