Red Hot Chili Peppers - Dream of Californication
15 Haziran 2024 Yazan: Editör
Kategori: Gösteriler & Topluluklar, Müzik, Müzik Albümleri, Sanat
İlk olarak Tony Flow and the Miraculously Majestic Masters of Mayhem gibi fazlasıyla uzun bir isimle, Anthony Kiedis, Micheal Balzary (Flea), Hillel Slovak ve Jack Irons tarafından kurulan grup aynı yılın sonunda isimlerini Red Hot Cili Peppers ile değiştirerek müzik kariyerlerine ilk adımı yine aynı isme sahip ilk albüm “Red Hot Chili Peppers”la (1983) atarak başlamışlardır. Albüm büyük bir ticari başarı sağlayamasa da onların dönemin Punk ve Funk müzik dinleyicileri arasında tanınmaya başlamasını sağlamıştır. Ardından gelen Freaky Styley (1985) ve The Uplift Mofo Party Plan (1987) albümlerinin olduğu bu dönemde (1984–1987) gruba damgasını vuran Hillel Slovak’ın, son albümlerinin Bilboard listelerine girmesinin hemen ardından 1988′de aşırı dozda uyuşturucudan kaynaklanan talihsiz ölümü ardından grup, onun yerine gelen John Frusciante ile yepyeni bir döneme girmiştir. Bu dönemi incelemeden önce Slovak dönemini ve grubun kuruluşunu mercek altına alalım.
Hillel Slovak Dönemi: R.H.C.P İlk Yıllar
Soy isminin aksine İsrail doğumlu olan genç gitarist ailesinin o henüz 5 yaşındayken yaşanan Arap-İsrail savaş koşullarından etkilenerek ABD’ye göçmesiyle yepyeni bir dünyayla karşılaşmış ve kişiliği büyük ölçüde etkilenmiştir. Lise günlerinde, daha sonra beraber çalacakları, Micheal Balzary, Jack Irons ve Anthony Kiedis ile tanışan Slovak aynı zamanda gitar dersleri almaya başlamıştır. İlk grup çalışmaları olan ve sonradan What İs This? adını alacak olan gruba lise arkadaşları Alain Johannes ve Todd Strasman’la başlayan Slovak daha sonra Strasman’ın bass gitar çalışından memnun kalmayarak Flea’ya bass gitar öğretmiş ve Flea’yı gruba dâhil etmesine rağmen bir süre sonra başka bir gruba gitmesiyle yolları ilk kez ayrılmıştır. Aradan geçen zaman sonrasında sahne öncesi kendi gruplarının önünde çalması için Anthony Kiedis’in bir arkdaşı Flea, Slovak ve Kiedis’den onlardan bir günlük bir grup kurmasını istemesinden sonra aralarına davulcu Jack İrons’ında katılmasıyla bu grup işte “Tony Flow And the Miraculously Majestic Masters of Mayhem”i ve ardından “Red Hot Chili Peppers“i oluşturacak; The Beatles’ın Hamburg günlerine benzetebileceğimiz 6 aylık Los Angels canlı müzik maceralarına başlayacaklardır. Lakin R.H.C.P’ye yan bir proje olarak bakan Slovak, İrons’la beraber gruptan ayrılmış ve What İs This grubuyla albüm çalışmalarına başlamıştır. Bu sırada çıkan “Red Hot Chili Peppers” (1983) albümünü deHillel SlovakyerineJack Sherman, Jack İrons yerine Cliff Martinez’in katkılarıyla ortaya çıkarmışlardır. Slovak’ın albümün başarısı ve kendi grup arkadaşlarıyla yaşadığı uyumsuzluklar sebebiyle tekrar R.H.C.P’ye gelmek istemiş ve ardından grup Jack Sherman’la karşılaştırıldığında kendilerine çok daha yakın olan Slovak’ı kabul etmiştir (Anthony Kiedis’e solfej dersleri verip şarkı söylemeyi, Flea’ya bass gitar dersleri vererek çalmasına önayak olan kişi Slovak’tır). R.H.C.P’nin ikinci albümü olan Freaky Styley EMI etiketiyle, George Clinton prodüktörlüğü ve Slovak gitarları üstlenmesiyle çıkmasının ardından üçüncü albüm olan The Uplift Mofo Party Plan ile gruba davulcu Irons’ın da tekrar katılmasıyla ilk kez Billboard listelerinde 184. sıradan girmesiyle başarı kazanan grup, albümdeki “Skinny Sweaty Man” şarkısını da başarılarında büyük etkisi olan Slovak hakkında yazmıştır. Ama bu başarı felaketi de getirmiş, Slovak ve Kiedis’ın uyuşturucuyla olan bağlarının artmasına yol açmış, The Uplift Mofo Party Plan albümünün turnesinde problemler oluşturmuştur. Slovak’ın aşırı doz alması müziği ikinci plan itmesini tetikledikten sonra ve gruptan bir süre tedavi olmak amacıyla uzaklaştırılmak zorunda kalınmasının ardından çok sıkıntılı tedavi süreci ve gruba tekrar dönüş beklentilerin aksine daha kötü sonuçlara yol açmış, Slovak uyuşturucu kullanmaya devam etmiş ve 25 Haziran 1988’de aldığı aşırı dozun etkisiyle belki de biraz Oblamovluk yaparak hiç uyanmayacağı bir uykuya dalmış ve ardından Anthony Kiedis tedavi olmasına, Jack Irons ölümüne dayanamayarak gruptan ayrılmasına ve John Frusciante’in gruba Slovak yerine dâhil olmasına sebep olmuştur.
Frusciante Dönemi: R.H.C.P “Mania”
Grup Flea olarak tanıdığımız, Micheal Balzary’in çabalarıyla dağılmaktan dönmüş, kendisi de Jimi Hendrix, Jimmy Page ve Hilal Slovak hayranı olani günde 15 saatini gitar çalışmaya adayan henüz 18 yaşındaki genç gitarist John Frusciante ve harika davulcu Chad Smith gruba dâhil edilmiştir. Ardından 1989 yılında gelen Mothers Milk albümü onlara Altın Plak başarısını kazandırmış ve ünlü prodüktör Rick Rubin’in dikkatini çekerek Warner Bros müzik şirketi adına çalışmalarını sağlayarak harika albümleri Blood Sugar Sex Magik (1991) ve albümdeki “Give It Away”le en iyi hard rock parçası dalında Grammy ödülü kazanmalarına yol açıcak süreci açmıştır. Bu sıralar çeşitli nedenlerle gruptan ayrılan Frusciante yerine Jane’s Addiction ve Porno For Pyros gibi grupların gitaristi Dave Navarro katılarak 1995 menşeli One Hot Minute adlı albümü piyasaya sürülmüş ve 5 milyon kopyaya ulaşmıştır. Ardından gelen süreçte burnu sürtülen Frusciante sağlık problemlerini eski grup arkadaşlarının desteğiyle aşarak yeniden gruba katılmış (1998) ve Navorro gruptan atılmıştır. Yakın süreç içinde gelen Californication (1999) ve Buy the Way (2002) milyonlarca kopya satarak grubu zirveye taşımış ve Türk dinleyicileri arasında da oldukça popüler olmasını sağlamıştır. 2024 yılında üç günlük konser dizisinden 17 milyon dolar kazanarak kayıtlara geçen grup bu performansı albümleştirerek Live in Hyde Park isimli ilk konser albümlerini çıkarmaları ardından gelen Stadium Arcadium (2006) ve sonrasında epey uzun süren bir dinlenme süreci sırasında R.H.C.P ile yaptığı her şeyle gurur duyduğunu ama ilgi alanlarını takip etmek zorunda olduğunu söyleyerek gruptan ayrıldığında grubun hayran kitlesinden büyük bir hayal kırıklığı yaratsa da R.H.CP yoluna devam etmiş ve aralarına yeni katılan gitarist, Josh Klinghoffer’lı yeni haliyle I’m With You albümünü 2024 yılında piyasaya sürmüştür.
Mehmet Onur Kocabıyık
m.onurkocabiyik@hotmail.com
Yazarın öteki yazıları için tıklayınız.
Pink Floyd Üzerine Denemeler - Bölüm 1: Syd Barrett
25 Mart 2024 Yazan: Editör
Kategori: Gösteriler & Topluluklar, Müzik, Sanat
“Onsuz başlayamazdık ama onunla da devam edemezdik.” (Roger Waters)
Yağmurlu bir havada yalın ayak koşan bir kadının hüznüydü düşen her bir nota, çıldırış ve Syd Barrett’i kaybediş; ardından Wish You Were Here…
Bazen güneş açar gitarların gölgesinde, bilirsiniz, inanılmaz şarkılara gebe olur, sonra sizi hapseder duygularına, Comfortably Numb, High Hopes, Hey You, Shine On You Crazy Diamond, Julia Dreams, Another Brick On the Wall part 2 ve daha sayılmayacak nicesinin yaratıcısı, on sekiz albümünün dünya çapında yaklaşık 150 milyon sattığı ve 2 Mart 1973 çıkışlı Dark Side of the Moon albümünün hala listelere girebildiği grup Pink Floyd ve hikâyenin adının başladığı adam.
Syd Barrett’in Pink Anderson ve Floyd Council adlı iki jazz müzisyeninden ilham alarak bulduğu Pink Floyd ismi; adı daha önceleri sırasıyla adı Sigma 6, T-Set, Meggadeaths ve Abdabs olan grubun oldukça hoşuna gitmişti; özellikle Roger Waters’ın.
Henüz on sekiz yaşındaydı. Syd iyi derecede vokal yapıyor, söz yazıyor ve müzikler besteliyordu. Tek bir şarkı haricinde (Take Up ahe Stethoscope and Walk) albümde yer alan tüm şarkılar onun imzasını alırken çok değil dört yıl önce babasını kaybettiğinde içine dökülen duygular yavaş yavaş zihnini yoğun uyuşturucunun (LSD) etkisiyle de zehirliyordu. Ve bu, şarkılardaki psychedelic etkinin onun bir parçası olduğu gerçeği ve giderek kötüleşen halüsinasyon nöbetlerinin hızlı adımlarla yaklaştığında olacakların gölgesini göstermeye devam ediyordu. Konserlerdeki kötü performansları ve giderek artan dengesiz ruh hali artık onun gerçekliği olmaya başladığında, zamanı dolmuştu, gidiyordu, grubun sadece söz yazarı olarak filan tekrar anlaşması hikâye, böyle olmalıydı.
Yaklaşık beş yıl sonra gurubun yayınlayacak olduğu Wish You Were Here (1973) albümü kayıtları ona ithaf edilmiştir. Albüm kaydedilirken vucudundaki tüm tüyler alınmış, oldukça şişman bir adam stüdyoyu ziyaret ettiğinde, grup üyeleri onun Syd Barrett olduğunu fark edememişlerdi. Fark etmeleri sonucunda ağlayan grup üyeleri ona Wish You Were Here’i ona dinlettiklerinde eski moda bir şarkı olduğunu söyleyerek gitti Syd ve bu son toplu görüşmeleriydi.
Grup ayrıca Dark Side of The Moon albümündeki çıldırışı anlatan Brain Damage şarkısını Syd’den etkilenerek yazmış ve Roger Waters, 1982 tarihli Pink Floyd: The Wall filminin başkahramanı Pink’i yaratırken eski dostu Syd’i düşünerek oluşturmuştur.
m.onurkocabiyik@hotmail.com
The Rolling Stones’la 50. Yıla Genel Bir Bakış
25 Şubat 2024 Yazan: Editör
Kategori: Gösteriler & Topluluklar, Müzik, Sanat
Son geçen elli yıl, dünyaya geçtiği yolda iz bırakan müzisyenlerin pek çoğunu kaybettiğimiz zamanlar olarak belleklerimizde yer edinirken; Janis Joplin, John Lennon, Jimi Hendrix ve Kurt Cobain’in zamansız ölümleri süregelmiştir.
Bu kısa yazıda, yaptıkları ve dinledikleri müzikle hâlâ genç kalmayı sürdüren, Nazım Hikmet’in söyleyişiyle, ölmekten korktuğu halde ölüme inanmayan ve meydan okuyan bir kuşağın son temsilcilerinden bahsedeceğim size.
Dartford Tren İstasyonu’nda sıradan bir gün aceleci adımlarla, elindeki blues plaklarına sıkıca sarılarak arkadaşı Keith Richards’ı görmeye giderken başlatmıştı Mick Jagger ilk adımlarla The Rolling Stones’un hikâyesini.
Orta sınıf bir ailenin burslu olarak London School of Economics’de okumaya hak kazanan oğlu olmaktan, efsaneler ölmez sözcüğünü bugün her iki anlamında da yaşatan bir yıldız olacak olması… Bu adımlarla ilerliyordu Dartford Tren İstasyonu’nda.
Aralarına Ian Stewart ve blues gitaristi Brian Jones’u da katan ikili 1960′ların fırtınasına yelken açtılar. Onlar Birleşik Krallığın kötü çocuklarıydı. Albüm kapaklarında asık suratlarıyla, uyuşturucu bulunmakla suçlanmalarıyla, çirkin ifadeleriyle The Beatles’ın sempatik imajının tam tersine hareket ediyorlardı ve bu, o gün için oldukça havalı bir imaj yaratıyordu.
The Rolling Stones’un John Pashe tarafından 1970 yılında yaratılan meşhur dudaklar ve dışarıya çıkan dil simgesi bir dönem Türkiye’de de olmak üzere her yerdeydi.
Bu imajın aksine müzikal açıdan Beatles’la oldukça benzerlikler taşıyan efsanevi Mick Jagger ve çetesi asla insanları onlar kadar arkalarından sürükleyememesine rağmen hatırı sayılır başarılara imza atmış, 2024 yılında son albümlerini yayınlayan grup hâlâ devam eden müzik yaşamalrıyla insanları ortak çatısında birleştirerek adım adım başarıya yürümeyi bilmişlerdir.
Keith Richard, Brian Jones ve Mick Toylor’un ardından gruba dâhil olan Ronnie Wood, Charlie Watts ve tabii ki de Mick Jagger bugün ender görülen, ölmeden efsaneleşme mitinin en canlı örnekleridir.
Albümleri *
Shine A Light Single Disc Edition
Shine A Light Deluxe Edition
A Bigger Bang
Live Licks
No Security
Bridges to Babylon
Stripped
Voodoo Lounge
Flashpoint
Steel Wheels
Dirty Work
Undercover
Still Life
Tattoo You
Emotional Rescue
Some Girls
Love You Live
Black And Blue
It’s Only Rock ‘N Roll
Goat’s Head Soup
Exile On Main St
Sticky Fingers
Get Yer Ya Ya’s Out
Let It Bleed
Beggars Banquet
Their Satanic Majesties Request
Flowers
Between The Buttons
Got Live If You Want It
Aftermath
December’s Children (And Everybody’s)
Out Of Our Heads
The Rolling Stones Now!
The Rolling Stones No. 2
12 x 5
The Rolling Stones (England’s Newest Hitmakers)
Grup elemanları *
1962 - 1963
Mick Jagger
Keith Richards
Brian Jones
Dick Taylor
Bill Wyman
Ian Stewart
Carlo Little, Tony Chapman, Mick Avory
1963 - 1968
Mick Jagger
Keith Richards
Brian Jones
Bill Wyman
Charlie Watts
1969 - 1974
Mick Jagger
Keith Richards
Mick Taylor
Bill Wyman
Charlie Watts
1975 - 1992 Mick Jagger
Keith Richards
Ronie Wood
Bill Wyman
Charlie Watts
1993 - Bugün
Mick Jagger
Keith Richards
Ron Wood
Charlie Watts
* Albümler ve Grup elamanları bilgisi 25.02.12 tarihinde http://tr.wikipedia.org/wiki/The_Rolling_Stones adresinden alınmıştır.
m.onurkocabiyik@hotmail.com
Barış ve Müzik - Woodstock (1969)
Geleceğin gölgesinde, akan sularda durulmak bilmeyen bir dünyada, “barış ve müzik için” sloganıyla 3 gün süreyle düzenlenen bu festival, müzik tarihi içinde sarsılmaz bir nokta olarak benliğini koruyan ve dünyayı etkileyen bir hareket olarak bugün benliklerimizde hâlâ yaşamaktadır.
İlk olarak 1969 dünyasının fotoğrafını inceleyerek başlayalım yolculuğumuza.
Siyasi yaşamda Amerikan Tarihi’nin kara lekelerinden biri olan Wietnam Savaşı ve ülke gençliğinin savaş karşıtı hareketleri, dünyanın dört bir yanındaki gösterilerle birlikte artarak devam ediyor, Kara Panterler zenci hakları için silahlı eylemlerde bulunuyor, Nijeryadaki Biefra iç savaşı, Mozambik’te Portekizlilere karşı süren çatışmalar devam ederken kapitalizm; aya ilk insanı göndererek Doğu Bloğuna karşı psikolojik bir zafer kazanıyordu.
Sosyal yaşamda da yer yerinden oynamıştı. Mini etek kitleler tarafından kabul görmüş ve kadınların çıplak bacakları ilk kez birer bağımsızlık ve güç imgesi oluvermişti; doğum kontrol hapları geniş kitlelere ulaşırken, Almanya’da okullara cinsellik dersleri ilk defa girmiş ve eşcinsellik suç olmaktan çıkarılmıştı.
Bu yılın ortalarında festival fikri Michael Lang ve Artie Kornfeld’in gazetede gördükleri bir ilan üzerine John Roberts ve Joel Rosenman adındaki iki girişimciyle yapılan görüşmenin sonucunda ortaya çıkmıştı. İlginçtir, yaygın olan kanının aksine konser Woodstock’ta değil, tüm hazırlıkların tamamlanmasına 15 gün kala konser alanı için düşündükleri bölgenin belediye başkanının son anda izin vermemesi sonucunda Bathelde’ki, Max Yasgur adındaki bir çitçinin arazisinde düzenlenmiştir. İsmin değiştirilmesine fırsat kalmadığı için festivalin ismi Woodstock olarak tarihe geçmiştir.
Konser alanı kurulduktan sonra inanılması güç bir şey oldu. İlk gün beklenilenin çok üstünde tam 250.000 kişi alana geldi ve daha 100.000 kişi tüm trafik alana gelmek üzere hareket edenlerin arabalarıyla kitlendiğinden alana gelebilmek için otostop çekmekle meşguldü. Civardaki benzinliklerin depoları boşalmıştı. Belirli bir bilet kontrol noktası belirlenememişti, etrafa yapılan telleri aşarak insanlar dört bir yandan alana akın ediyordu. Bunun sonucunda organizatörler festivali ücretsiz ilan etmek zorunda kalmışlardır. O kadar çok insanın biletini kontrol edebilmek imkânsızdı.
15 Ağustos 1969′da Richie Havens’in sahneye çıkmasıyla başlayan festival yaklaşık 500.000 kişinin doldurduğu konser alanının enerjisi 18 Ağustos’ta 12 saatlik gecikmeyle de olsa sahneye çıkan Jimi Hendrix’in kariyerinin en uzun canlı performansını vermesine neden olmuştur.
Festivalin önemli özelliklerinden biri tek bir odak noktasının asla olmamasıydı. Bir yanda “free stage”de oynayan çocuklar, göle giren insanlar, yoga yapanlar, sevişen çiftler festivalin 2. günü yağmaya başlayan şiddetli yağmurla baş etmek zorunda kalmışlardır. Festivalin proüktörü Chip Monck’un deyimiyle “…yağmur çok bereketliydi; ortada tam bir çorba vardı ve bu herkesi bir araya getirdi.”
Birbirlerine yaklaşmış insanlar ve konser ortamının tadını çıkararak yağmur ve çamurun aksiliklerine aldırmayarak özgürce eğlenmiş ve savaşa karşı ciddi bir gençlik gücünün oluştuğunu göstererek barışa dolaylı olarak katkı sağlamışlardır.
Sahneye çıkan gruplar ve sanatçıların çıkış sırasıyla tam listesi:
15 Ağustos 1969 Cuma
Richie Havens : (Saat 17:07)
Country Joe McDonald
Bert Sommers (Akşam saat 20:00)
Tim Hardin (Akşam saat 21:00 civarı)
Ravi Shankar (Akşam 22:35)
Melanie
Arlo Guthrie
Joan Baez (01:30)
02:00 Yağmur yağmaya başlıyor. 3 saat boyunca yağıyor.
16 Ağustos 1969 Cumartesi
Quill : (Gece 00:15)
Sweetwater
John B. Sebastian (11:00)
Keef Hartley
Santana (14.30)
Incredible String Band
Canned Heat
Grateful Dead
Creedence Clearwater Revival
Janis Joplin
Sly & the Family Stone (01:30)
The Who (03:00)
17 Ağustos 1969 Pazar
Jefferson Airplane (08:30)
Joe Cocker : (14:00)
Çok şiddetli rüzgar ve yağmur (14:25)
Max Yasgur yağmur sonrası sahneye davet ediliyor. (17:00)
Country Joe & Fish
Leslie West / Mountain (18:30)
Ten Years After (20:00)
The Band (10:30)
Johnny Winter
Blood, Sweat & Tears (00:00)
18 Ağustos 1969 Pazartesi
Paul Butterfield Blues Band
Sha-Na-Na
Jimi Hendrix (08:30)
Konser 10:30′da Jimi’nin sahneden inmesiyle biter.
m.onurkocabiyik@hotmail.com
/aJohn B. Sebastian (11:00)
The Beatles: Devrim İçin Dans Et
İngiltere, 1960’lı yılların başında halen Victoria çağı geleneklerine göre yetiştirilen çocukların, on altı yaşına geldiklerinde yetişkin birer birey sayıldığı ve ailelerinin birer kopyaları olması beklendiği bir ortam olmaktan çok da uzak değilken aniden karşı konulamaz isteklerin tutkuyla ve müzikle birleşerek statükoya başkaldırması dünyanın asla eskisi gibi olamayacak bir çıplaklığa kavuşmasını sağladı. Dünya, artık üzerindeki ipek giysilerini çıkarmış ve bluejeanleri bacaklarından aşağıya dalgalanan, gençliğin yaratıcılığına kavuşmuş seksi bir figürdü.
Şüphesiz bu bombanın fitilini ateşleyenlerden biri de ufak liman kenti Liverpool’dan yankılanmaya başlayan The Beatles ve müziğiydi. Liverpool’lu bu dört genç (Paul McCartney, John Lennon, George Harrison ve Ringo Starr) çok geçmeden John Lennon’un da başına fazlasıyla iş açmış deyimiyle “İsa’dan bile daha popüler olacaklardı.”
Bu süreç dikkate alınsın veya alınmasın, günümüzde hâlâ dinleyenleri kendine çekmesi ve dinlenmeye devam etmesi The Beatles’ı modern klasikler içinde ölümsüz bir çerçeveye koymamıza olanak sağlamaktadır. Zamanın getirdiği süreçte, yaşantılar ve The Beatles müziği, Beat Kuşağı unutulur mu bilmek pek mümkün değil. Ama devrim için dans etme kültürü yani mevcut bürokratik düzen ve kapitalizmle kendine ve birbirlerine yabancılaşmış insanların sanatın her dalıyla statükodan koparak ona karşı savaş açmış ve uluslararası bir gençlik kavramı arkasında buluşmaları, gençler arasında asla kaybolmayacak kitlesel bir eylem biçimi olarak belleklerinden silinmeyecek ve kapitalizmin kendilerini, sanatlarını kullanarak büyümesi ironik sorunsalından dönem şartlarına göre getirdikleri çözümlerle sıyrılarak devrim için ve özgürlük için dans etmeye devam edeceklerdir.
m.onurkocabiyik@hotmail.com
Sonraki Sayfa »