“Sinema, insanlığa hiçbir şey öğretemez, çünkü insanlık, hiçbir şey öğrenemeyeceğini, son dört bin yılda yeteri kadar ispatlamıştır…” –Andrei Tarkovsky “Kötülük ne kadar artarsa güzeli yaratma nedeni de bir o kadar artacak. Şüphesiz daha güç olacak, ama daha da gerekli.” –Andrei Tarkovsky İsveçli yönetmen Ingmar Bergman’a göre Andrei Tarkovsky, sinema yönetmenlerinin en ...
Devamı »Viridiana (1961, Luis Bunuel)
Viridiana (1961), Luis Bunuel’in dini, din kodamanlarını, burjuvazinin ahlak mastürbasyonunu ifşa edip irdeleyen bir filmidir. Viridiana (Silvia Pinal) rahibe olmak üzere olan bir genç kadındır. Rahibe olmadan önce hayatta kalan tek akrabasını -eniştesini- başrahibenin ısrarlarıyla ziyarete gider. Viridiana’nın eniştesi Don Jaime (Fernando Rey) bir şatoda yaşamaktadır. Şatonun içinin ilk gösterildiği ...
Devamı »Kuşbakışı Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği (1972, Luis Bunuel)
Burjuvazinin Maskesi Luis Bunuel’in sürrealist ressam Salvador Dali ile birlikte kotardığı Endülüs Köpeği (1929, Un chien andalou) ve Altın Çağ (1930, L’âge d’or) sürrealist sinemanın ataları. Böylelikle Bunuel de sinemada sürrealizmin kurucusu olarak selamlanabilir. Üstat ne acıdır ki Dali’nin, kendisini Amerikan hükümetine jurnallemesiyle kara listeye alındı ve Amerika’yı terk etmek ...
Devamı »Yaşamın Eşiğinde (1958, Ingmar Bergman)
“Korkunç bir şey. Yaşamın kendisi ölmüş sanki. Sanki hiçbir şey doğmayacak bir daha.” Erkek arkadaşının hamile bıraktığı, çocuğunu doğurmakla doğurmamak arasında kalan Hjördis Petterson’un (Bibi Andersson) sözleridir bunlar. Hastanedeki oda arkadaşı Stina Andersson’un (Eva Dahlbeck) çok istediği bebeğinin ölü doğması neticesinde kısa dalgalı bir şok geçirir genç kadın ve olasılıkla ...
Devamı »Le silence de la mer (1949, Jean-Pierre Melville)
Direniş ve Estetiği: Le silence de la mer Jean-Pierre Melville’in kariyerinin ilk filmi Le silence de la mer (1949, Denizin Sessizliği), II. Dünya Savaşı sırasında yaşlı bir Fransız adam (bundan sonraki kısımda Amca olarak anılacaktır) ve yeğeninin, Alman General Wernervon Ebrennac’ın (Howard Vernon) geçici olarak evlerine yerleşip onlarla birlikte yaşamaya ...
Devamı »Rabb’in Sinemadaki Gözü: Mecid Mecidi
Bugün, sanatın her veçhesine ortalamanın üzerinde bir perspektiften bakıldığı herhangi ortamda sinema dünyasından bahsedilirken İran ekolü hiçbir şekilde es geçilmiyorsa, bu durumun ortaya çıkışında diğer birçok İranlı usta ile birlikte Mecid Mecidi’nin de büyük katkı sahibi olduğu yadsınamaz. Sıradan ama yüce gönüllü insanları, basit gibi görünen ama derin öyküleri ve ...
Devamı »Rang-e Khoda (1999, Allah’ın Rengi) – Mecid Mecidi
Kuş misali her çeşmeye konarsın, Acı tatlı demez, içer kanarsın, Ene’l Hakk’ı yakın görmek dilersin, O kafadan bakan göz ile değil. -Dedemoğlu- Bazı filmleri izledikten sonra yüreğinizde tatlı bir his bıraktığını hissedersiniz. Belki film o kadar ciddi mesajlar ya da felsefi problemler içermez ama o tatlılık sizin algınızda filmin uzun ...
Devamı »Teorema (1968, Pier Paolo Pasolini)
Zihindeki dengesizlik, Piaget tarafından, “karşılaştığımız bir durum ya da nesnenin zihnimizdeki şemalara uymaması” şeklinde tanımlanmıştır. Karşılaştığımız durum, nesne ve olguları kategorize (şematize) ederek işleyen beyin, yeni durumları da bu şemalara dâhil ederek yoluna devam eder. Ancak bazen öyle şeylerle karşılaşır ki, bu durum ya da nesne zihindeki hiçbir şemaya uymaz ...
Devamı »Belle de jour (1967, Luis Buñuel)
Edebiyat ve Psikolojinin Birey Kavrayışındaki Farklılıklar Üzerine Bir İnceleme: Gündüz Güzeli Varlık dilsizdir ve zihin gevezedir. Bunun adına bilmek denir. –Cioran Yaşam tasarlanmamış ve planlanmamış bir kendiliğindenlik üzerine tutkuyla yaşandığında, içerisinde binlerce gizem, heyecan, haz ve keder taşır. Varlıkla hemhal olduğumuz her randevusuz karşılaşma, geçmiş yaşantıların biricikliği üzerine inşa edilen ...
Devamı »La fille sur le pont (1999, Patrice Leconte)
“Sana bir hikâye anlatacağım: Uzun zaman önce sokağın çift tarafında, 22 numarada kalırdım. Sokağın karşısındaki tek numaralı evlere bakar; orada oturan insanların daha mutlu, odalarının daha güneşli, partilerinin daha eğlenceli olduğunu düşünürdüm. Aslında onların odaları daha karanlık ve küçüktü. Sonra onlar da sokağın karşısına gözlerini diktiler. Çünkü biz şansı hep ...
Devamı »Blowup (1966, Michelangelo Antonioni)
Julio Cortazar’ın bir öyküsünden uyarlanan Blowup (1966, Michelangelo Antonioni) filmi kendisine gelene dek dünya sinemasında birçok açıdan pratize edilegelmiş polisiye standardizasyonunun reddidir. Birçok tür gibi polisiye filmler ve dedektiflik filmleri de Hollywood sinemasına aittir. Film noir elementleri ise süreç içerisinde dönüştürülmüş olsa da asal ögelerini günümüze değin korumuştur. Noir figürleri ...
Devamı »Jean Cocteau ile Jean Marais
Fransa’nın son büyük aşk hikâyesi, 1998 güzünde Jean Marais’nin ölümüyle sona erdi. Marais, iyi bir oyuncu ve gerçek bir savaş kahramanıydı. Ama insanlar onu 1963 yılında ölen Jean Cocteau’nun “eşi” olarak adlandırdıklarında, buna hiç aldırmadı, hatta böyle çağrılmayı yeğliyor gibiydi. “Bugün bile,” diyordu Marais son söyleşisinde, “onun hakkında hâlâ aynı ...
Devamı »Erken Dönem Pasolini Filmleri
Pier Paolo Pasolini, 1975’te vahşice noktalanan 53 yıllık kısa sayılabilecek yaşamına pek çok “mükemmel” sığdırabilen ender sanatçılardan. Onlarca romanı, altı ciltlik şiir koleksiyonu, pek çok tiyatro prodüksiyonu olan Pasolini, çok önemli bir sinemacı olduğu kadar, değerli bir kuramcı ve dilbilimci. Pasolini’nin bu renkli entelektüel dünyası, yönettiği filmlere de yansımış. “Auteur” ...
Devamı »A torinói ló (2011, Béla Tarr)
Torino’da bir atın kırbaçlandığını gören Nietzsche atın boynuna sarılarak ağlamaya başlar. Evine götürülür ve iki gün boyunca hiç kıpırdamadan oturduğu divanda son sözleri, ‘’anne ne aptalım’’ demek olur. Yaşamının geri kalan on bir yılını annesi ve kız kardeşinin himayesinde yatalak geçirir, akli dengesini kaybetmiş bir şekilde ölür. Bu anektod ilk ...
Devamı »Ansikte mot ansikte (1976, Ingmar Bergman)
Egzistansiyalizmi baz aldığı, babasının bir lüteryen papazı olmasından dolayı, Tanrı’nın yolunda yaşadığı çocukluk travmaları ve bilinçaltına yansıyış biçimleriyle ördüğü, nevrotik bireylerin içine düştüğü durumları ve bu durumların sevginin kollarında iyileştirilebilir de olduğunu gösterdiği eserleriyle Ingmar Bergman’ın, İskandinav sinemasının salt pesimist yapısını aşıp, bir dönem kaba güldürü yaptığı için deonu karşısına ...
Devamı »