Şiirin Çocuk Kalpli Şövalyesi
İzmit’teki şairler arasında, ola ki birine canımı teslim etmek durumunda kalsam, hiç tereddüt etmeden, içlerinden İhsan Topçu’yu seçerdim. Çünkü O’nun kadar, masum bir kalbi hayatın göğünde bir bayrak gibi dalgalandıran başka bir şair daha görmedim İzmit’te.
Her dem bir çocuk kalbi vardır İhsan Topçu’nun, gömleğinin dışından bile ayan beyan görebileceğiniz. Hâlâ – sanırım ilk aşkı olan ve kendisine kavuşamadığı- Gülten’e şiirler yazacak kadar da naif bir şairdir. Zaten ne zaman biri Gülten dese aklıma İhsan Topçu gelir ya da biri Feride dese Yılmaz Odabaşı ve biri Aysel dese Attila İlhan. Hayali, yabancı kadın adlarından bahsederek şiir yazan züppe şairlerin gülünç halinin yanında, nasıl sıcak, nasıl samimi, nasıl yaşayan, nefes alan bir şeydir, Gültenlere, Feridelere, Aysellere şiir yazmak. Çünkü bu kadınlardır “bizim kadınlarımız”. Onlardır “uğruna ölümlere gidip geldiğimiz, zulamızdaki mahzun resim”de olan, yani “korkunç ve mübarek elleri /ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle/ anamız, avradımız, yarimiz”…
Bilen bilir zaten de bilmeyenler için kendisinin ülkemizde “Şiir Okulu” adıyla açılan ilk birimi, 1995’te Kocaeli Üniversitesi’nde kurduğundan, hatta bu birimin, yanılmıyorsam Rönensans sonrası Avrupa’da aynı adla açılan ilk örneğinden sonra dünyadaki ikinci şiir okulu olduğundan bahsetmeli. Daha ötesi, bugün Uluslar arası Pen’in de kabul edip her yıl dünyanın dört bir yanında kutladığı “Dünya Şiir Günü”nün fikir babası İhsan Topçu’dur ve Pen’den yıllar önce Kocaeli Üniversitesi’nde bu kutlamaları başlatmıştır. Pen’in Türkiye temsilcileri olan Tarık Günersel ve Gülümser Cengiz’in, İhsan Topçu’dan feyz aldıkları bu kutlama geleneğini, Uluslar arası Pen Genel Merkezi’ne önermelerinden sonra da “Dünya Şiir Günü” kutlaması enternasyonel bir boyuta ulaşmıştır. Bir de “Humanist Enternasyonel Şiir Onursal Ödülü” vardır İhsan Topçu’nun, 1992 yılında, İsveç’te, uluslar arası boyutta düzenlenen bir yarışmada “Gökyüzünü Yitiren Kuş” adlı şiir dosyasıyla aldığı. Ayrıca, Ş. Avni Ölez Şiir Emeği Ödülü vardır kendisinin, 2024’te “Yaşam Avuçlarımızda Sonsuzveren Gül” adlı kitabıyla aldığı.
Bu dediklerimin hepsini zaten şiiri yakından takip edenler bilir, ama asıl bir yönü vardır ki İhsan Topçu’nun, bence tüm bu, ödüller almasından, dünya tarihindeki ikinci ve ülkemizdeki ilk şiir okulunu kurmasından çok daha önemli, çok daha bilinesi, çok daha örnek alınası, çok daha takdir edilesidir.
İhsan Topçu, her şairde görülmeyecek kadar sağlam bir şiir namusuna sahiptir ki kişisel olarak kavgalı olduğu, hatta kendisine karşı ağır söz eden kişiyi, 2024’te hazırladığı Kocaeli Günümüz Şiiri Antolojisi’ne almaktan hiç çekinmemiş ve böylece bir şiir şövalyesi olarak, ayrıca dünya şiir tarihine geçmiştir.
Velhasıl, Sürmene’nin Kuşluca Köyü’nden kanatlanıp Şiir’in kalbine konan bir “sonsuz kanatlı kuştur” İhsan Topçu.
Yazan: Serkan Engin
sekoengo@gmail.com
KASIM 2024
SanatLog Sordu, Cem Şancı Yanıtladı…
Cem Şancı ile yeni bir söyleşi yaptık.
Evet, daha önce de bir söyleşi yapmıştık, ben de oradaydım ancak Cem Şancı devrimci bir yazar; ona yetişmek, onun sürekli aktif yaratıcı dünyasını anlayabilmek için yeni yeni söyleşiler yapma gereği hissediyoruz.
Buyurun; söyleşi aşağıda.
SanatLog-Cem Şancı Söyleşisi
SanatLog: “Author: 21 Santim” romanının, ücretsiz ve elektronik kitap şeklinde yayımlanmasının nedenleri nelerdir? Neyi amaçlayarak bir e-roman yazdınız?
Cem Şancı: Author karakteri on yıl önce internet üzerinde doğdu ve internet üzerinde gelişti. Okurlarımın her sabah bilgisayarlarını açtıklarında takip edecekleri, güncel olaylara dair farklı yorumlar getiren, insanların korkularını kaşıyan, hayatı, kuralları, tabuları sorgulayan bir karakter olarak büyüdü, gelişti, binlerce okura ulaştı. Dolayısıyla Author hakkında bir roman kaleme alırken internet üzerinde yayınlanacak bir e-roman olması çok anlamlıydı. Ücret konusu da, gariptir, en çok eleştiri aldığım husus oldu. Onca uğraşıp yazdığın romanı neden bedeva yayınlıyorsun diye üzerime gelenlerin sayısını unuttum. Ancak Author: 21 Santim ile, on beş yıldır bana destek veren, ilk romanımdan itibaren kitapçıların kapısını aşındırıp yeni romanlarımın çıkıp çıkmadığını soran, ilgisini ve sevgisini daima belli eden okuruma da bir hediye vermek istedim.
Kaldı ki, Türk edebiyatında hiç sözü geçmeyen, yayıncıların görmezden geldiği ancak dünyada hızla yaygınlaşan elektronik kitap devrimine de artık dikkat çekmek, Türk okurunu e-kitap ile tanıştırmak gerekiyordu. Bu görev için de kuralsız, düzen sevmez anti-kahraman Author’dan daha uygun biri olamazdı.
SanatLog: E-kitap devrimi gerekli midir sizce? Elektronik kitapların yararlarından bahseder misiniz?
Cem Şancı: Yarın boş vaktimde okumaya devam ederim diye bir kenara bıraktıktan sonra bir daha zaman bulup elimi atamadığım onca roman duruyor. Gündelik koşturmaca sırasında kitapları yanımda taşımak da mümkün olmuyor. Eve geldikten sonra da yorgunluktan parmağımı kıpırtadamayacak halde olabiliyorum. Dolayısıyla çoğu kez kendimi şöyle düşünürken buluyorum: “Tamam, vapurdasın, güzel bir yolculuk ama keşke okuduğum bir kitap da yanımda olsaydı.”
İşte o sırada aldığım kitap kalın bir kağıt tomarı olarak evde bekleyeceğine e-kitap olarak cep telefonumda, netbook’umda kayıtlı dursaydı, onlarca sayfa okuyabilmiş olacaktım.
İnsanlarımız doğanın saftirik romantizminin etkisine kolayca kapılabildiğinden toplumda biri çıkıp “kağıdın kokusu, dokunmanın büyüsü, mürekkebin seksapalitesi cart curt,” diye slogan attığında herkesin o içi boş balon romantizmin peşinden gittiğini görüyorum. Oysa “kitap” bir kağıt parçası değildir. Elle tutulması gerekmez. Kitap, yazarının sayfalar üzerine aktardığı içeriktir ve evin bir köşesinde okunmayı beklerken çürümeyi değil, insanların zihnine akmış olmayı hak eder. Dolayısıyla, e-kitaplar aslında kitaplarımıza hak ettikleri saygıyı, değeri vermenin daha güzel bir yorumudur.
Yazılırken ne kadar emek dökülse de, basılması için ne kadar masraf yapılsa da, okunamayan kitap, kitap değildir.
SanatLog: Peki, e-romanınızda neden Author karakterini kullandınız? Author, internette doğduğu için mi, yoksa böylesine bir karakterin bandrollü olarak dağıtılamayacak kadar yeraltı dünyasına ait olduğunu düşündüğünüz için mi?
Cem Şancı: İki sebep de önemliydi. Author, internette doğmuş bir karakter olarak, roman olarak ortaya çıkacaksa, bir e-roman’a çok yakışacağı aşikardı. Üstelik onu her sabah okuyan, takip eden, yorumlar, sorular gönderen on binlerce okurunun internet alışkanlığını düşünürsek, çok basitçe bir web sitesine (www.author21.com) girip sevdikleri bir karakterin öyküsüne ulaşabilmek onlar için de güzel bir sürpriz olacaktı. Kaldı ki, yayınlanmasından sadece bir hafta sonra 13 bin kişinin download ettiği bir roman olarak, doğru mecranın internet olduğu da kısa süre sonra anlaşıldı. On üç bin downloadın ardından artık okur sayısını takip edebilmekse mümkün değil, zira insanların birbirine e-postayla veya başka yollarla gönderdikleri dosyaları sayamıyoruz.
Kağıda basmam halinde ise bu kadar hızlı bir şekilde insanlara ulaşabilmem mümkün değildi. Destek Yayınevi romanı basmak için teklif getirdi ancak Destek her ne kadar özgür, cesur, kuralları sonuna kadar esneten modern bir yayınevi olsa da, nihayetinde edebiyatımızın tabuların ve ayıpların altında ezildiği; yazarların tabulara, ayıplara, geleneklere dokunmadan yazmasının istendiği yasalarca belirlenmiş bir ülkede resmi sansür kurumlarının elinin ulaşabileceği ve Author’ın okura ulaşmasının kolayca engellenebileceği kağıt baskı doğru seçim olmayacaktı. Üstelik, bu kurumların olurunu almak, onlardan izin alarak okura ulaşmak da Author gibi her türlü baskıyı, yasağı, tabuyu, cehaleti, korkuyu kendine düşman edinmiş bir anti-kahramana yakışmayan bir hareket olurdu
SanatLog: Kitabın adına bakacak olursak, sanki “Author” serisinin “21 Santim” isimli kitabı gibi duruyor. Bu kitap, bir serinin başlangıç kitabı mı?
Cem Şancı: Kesinlikle öyle. Author’ın daha anlatacak çok öyküsü var ve onu yeni öyküleriyle yeniden okuruyla buluşturmayı hedefliyorum. 21 Santim’i serinin ilk öyküsü olarak tercih ettim zira internette yıllardır Author’a gıcık olan sözlükçülerin, okurların Author’ı küçümsemek, onunla alay etmek için kullandıkları pek çok öyküyü ve Author’ın onlara verdiği karşılıkları harmanlayarak bir kurgu yarattım. Dolayısıyla 21 Santim, aynı zamanda okurların tepkileriyle, yorumlarıyla, Author hakkında uydurdukları öykülerle hayat bulmuş, okurların da katkısıyla hayat bulmuş bir roman oldu.
Sırada, Author için düşündüğüm yeni öyküler var. Author’ın kadınlar hakkında, aşk hakkında, yaşamı sorgulaması hakkında, yeri geldiğinde siyasetçilere giydirdiği ayarlar, yeri geldiğinde bilime düşkünlüğü hakkında okuru sürükleyecek ilgi çekici öykülerini kaleme alacağım ama önce elimdeki diğer kitapları bitirmem lazım
SanatLog: Bundan sonraki Author kitaplarını da e-roman şeklinde mi yayımlamayı düşünüyorsunuz?
Cem Şancı: E-roman olarak düşündüğüm öyküler de var ancak kağıda basmayı planladığım bir iki roman da oluştu aklımda. Kural sevmez, tabu sevmez bir karakterin kuralları, regülasyonları parmağında oynatarak tabularla nasıl oyuncak gibi oynadığını gösteren öyküler olarak kağıda basılı kitapların da Author okuru için ayrı bir keyif olacağını düşünüyorum. Yani kağıt kitabı bir yayın mecrası olarak değil, Author’ın cehalet ürünü sistemle dalga geçişinin bir enstrümanı olarak kullanmayı düşünüyorum.
SanatLog: E-kitap devrimini gerçekleştirmek adına bundan sonra neler yapmayı planlıyorsunuz? Yeni projeleriniz var mı?
Cem Şancı: Bulduğum her fırsatta elektronik kitapları insanlara tanıtmak için elimden geleni yapıyorum ancak yayın dünyasının korkularını da anlıyorum. Bir kitabı elektronik ortamda yayınladığınızda ilk birkaç kopyadan sonra onu satmanın imkanı kalmayabiliyor çünkü satın alanlar derhal kitabı sağa sola kopyalayıp bedava dağıtmaya başlayabiliyor. Yayınevlerinin, yazarların ayakta kalabilmesi, faturalarını ödeyip, karınlarını doyurabilmesi için kitaplarının satışından para kazanması gerekirken, Türkiye’de e-kitabın kolay kolay yaygınlaşabileceğine inanmıyorum. Reklamlarla sponse edilen ücretsiz e-kitaplar fikri de aklıma pek yatmıyor çünkü reklam baskısı edebiyata karıştığında yazarların özgürce yazma imkanını elinden almış olacağız. Reklamverenin, “bunu beğenmedim çıkar, onu beğenmedim yazma, yoksa para vermem” baskısı ile okurun karşısına ancak reklam broşürleri çıkar.
SanatLog: Author karakterinin bu kadar tepki çekmesinin nedenleri sizce nelerdir? İnsanların, farklı hayat yorumlarına olan tahammülsüzlüğü ve hoşgörüsüzlüğü mü yoksa karakterin gerçek olması ihtimalini göz önünde tutarak Author’ın zevke, sefaya ve şehvete dayalı yaşam tarzını arzulamalarına rağmen böyle bir hayat tarzına sahip olamamaları mı?
Cem Şancı: Author’ın aşk tanımı, bedenleri ve insanları tasmalayarak mal mülk gibi tapulamayı buyuran genel aşk tanımına ters düşüyor. Haliyle, insanların hayatları boyunca öğrenip uygulamaya çalıştıkları ezberlerini anlamsız çıkarıyor. Her konuda ezberleri değil, düşün yeteneğini kullanarak çözümler üretmeyi, mantığın yolunu takip etmeyi seçen Author’ın haklı olduğu bir dünyada, standart bir insan sudan çıkmış balık gibi çaresiz ve zavallı kalır. Dolaysıyla, ezberleri sorgulayan her karakter gibi Author da gelenekçilerin, ezbercilerin, tabucuların tepkisini çekiyor. Kaldı ki onların takdirini kazanmak, onlardan aferin almak zaten Author gibi özgürlükçü, mantıkçı bir filozof için hakaret gibi olurdu.
SanatLog: Romandaki hoş noktalardan biri de çizimler. Çizimler bu roman için ne ifade ediyor? Bize biraz çizimlerden bahseder misiniz?
Cem Şancı: Romanın kimi bölümlerinin başında orgazm olan kadın figürleri kullandım. Author gibi kadın güzelliğine tapan, kadın bedeninde huzur bulan, hayatı kadınlar üzerinden tanımlayan bir karakterin öyküsüne bu çizimlerin çok yakışacağını düşünüyordum. Ressam arkadaşlarım Erdal Gencer, Ali Burak Bozkurt ve Çağnur Öztürk’ten rica ettim, onlar da çizgileriyle kitabı güzelleştirdiler. Ebru Tiryaki de resimlerle metnin birleşmesini sağlayan çok güzel bir kitap tasarımı yaptı.
SanatLog: Karmaşık bir olay örgüsüyle yazıyorsunuz. Roman yazmadan önce bir hazırlık süreciyle uğraştığınız aşikar. Peki, nasıl işliyor bu süreç? Yani Cem Şancı bir romanı nasıl yazar, nasıl kurgular?
Cem Şancı: Bir roman önce zihinde yazılıyor. Sonra onu kağıda dökmek işin küçük bir detayı. Deniz kenarında, parklarda, banklarda, kafelerde, evimde uzun uzun oturup notlar alıyorum, olayları, karakterleri birbirine bağlıyorum, finale giden yolda pek çok olayı ince ince kurgulamak gerekiyor. Bir senaryo yazıyormuşum gibi önce bir treatmen çıkarıyorum. Düşünmeme yardımcı da olduğu için bazı sahneleri karakalem çizerken buluyorum kendimi. Yüzlerce sayfa not aldıktan sonra klavyenin başına oturup diyalogları kağıda döküyorum, mekanları, karakterleri kelimelerle resmedip okurun sürükleneceği bir metin oluşturmaya çalışıyorum.
SanatLog: İnternetle bu kadar iç içe bir edebiyatçı olarak sizce internetin yazın dünyasına olan yararları ve elbette zararları nelerdir?
Cem Şancı: Edebiyat dünyamızın, yayınevlerimizin, yayın piyasamızın büyük oranda salaklarla dolu olduğuna inanıyorum. 15 senedir kitaplarım yayınlanır, bu deneyimden hiçbir şey öğrenmediysem bile, bunu öğrenmişimdir. Edebiyatçılarımız için okurla birebir iletişim içinde olmak bir aşağılanmadır. Kendilerini kaf dağının zirvesinde oturan imparatorlar gibi görmeyi seven, haklarında çok az şey bilinen, gizemli, doğa üstü insanı oynayan ve korkarım ki çoğu bunu bir oyun olmaktan çıkarmış, gerçek olduğuna inanan şizofrenlere dönüşmüş insanlar için internet bir kabustur. Okurların onlara kolayca ulaşabilmesi, her istediklerini söyleyebilmeleri, haklarında yorum yapabilmeleri, elbette çileden çıkmak için yeterli bir sebep. Geçmiş binlerce yıllık yazın ve edebiyat tarihinde okurun, her isteyenin bir metin hakkında dilediğince yorum yapıp bunu bir de yayınlayabilmesi, bütün dünyanın okuyabileceği şekilde neşredebilmesi mümkün değildi. Ancak birkaç eleştirmenin tekelinde olan yorum gücü artık doğrudan halkın eline geçtiği için yazarlarımızın büyük bir panik halinde olduğunu görüyorum.
Bense 1996′dan beri, interneti okurlarıma ulaşıp, beni okumayı seven, takip edenler için taze, yeni, güncel metinler üretmek için kullanıyorum. Elbette sık sık, edebiyatçının kaf dağının tepesindeki kristal sarayında halktan uzak yaşaması gerektiğini savunan gerizekalı gelenekçilerin tepkisiyle karşılaşıyorum ama kimin umurunda? Elektronik kitabım çıktı dediğimde bir haftada on binlerce kişi sitemi ziyaret edip yazdığım romanı indirip merakla okuyorsa, insanlara sansürsüzce ulaşıp onlarla hiçbir kartelin engel olmayacağı şekilde iletişim kurabiliyorsam, bir yazar olarak cenneti bulmuşum demektir.
SanatLog: Autor da sonuçta internette doğan bir karakter. İnternet ve Author deyince de akla hemen sözlükler geliyor. Sizce sözlüklerin, Author karakterinin oluşumuna veya gelişimine ne gibi etkileri oldu?
Cem Şancı: Author, sözlüklerden önce, 96, 97 yıllarında IRC kanallarında ortaya çıkmıştı. Değişik kurgular yaratıp, parmaklarımın pasını atmak için IRC kanallarındaki kalabalıkları kullanıyordum. 2024′lerle beraber sözlüklerde yoğunlaşmaya başlayan gençlerin Author’a sataşması, küfürler saydırmaya başlamasıyla Author oradaki kitleyi de gerçekle yüzleştirmeye, anacıklarının, babacıklarının ezberlettiği masalların içinde yaşayan küçük prensleri, minik prensesleri yaşadıkları şizofren hayal dünyalarından uyandırmaya karar verince, herkesin ilgisini çeken o Author-Sözlükçü çatışmaları ortaya çıktı. Elbette, kendini prenses sanan bir ülke dolusu gerizekalı kız olmasa, sataşmak için bu kadar zengin bir materyal olmasa Author zamanını başka bir meseleyle uğraşarak değerlendirirdi ama sokaklarda karşımıza çıkan o şımarık, ukala, anasının kuzucuğu, çok bilmiş prensler, prensesler her sabah bilgisayarımı açıp bir iki tıkla ulaşabileceğim ve hızla etkileşebileceğim mesafedeyken, aşk ve yaşam hakkında her gün binlerce klişe sıralayıp ezberlerine aykırı düşen bir tek cümle okuduklarında sinir krizileri geçirip, saçlarını başlarını yola yola klavyelerinin üzerinde zıplarken, sözlükçüler Author’ın asla kaçırmayacağı bir malzemeydi. Hala da keyfim kaçtıkça, canım sıkıldıkça, uğraşacak gerizekalılar aradıkça sözlükçülere sataşırım. 15 yaşında dünyayı çözdüğünü sanan bakire kızların, bakir oğlanların insanlara aşk, evlilik, yaşam dersleri vermesi ayrı bir komedi konusuyken, bir de toplumun ileri gelenlerinin, medyanın, gazetecilerin, hatta yayın dünyasının sözlüğün başına oturup oradaki yorumları, tepkileri ciddi ciddi okuyup hareketlerini o yorumlara göre şekillendirdiklerini bilmek… Bence evlilik programlarından sonra Türklerin insanlığa armağan ettiği en büyük eğlence bu.
SanatLog: Yeni romanlar dışında başka projeleriniz de var mı?
Cem Şancı: Kasım ayında Türkiye’nin ilk üç boyutlu sinema filmi Cehennem vizyona girecek. Onun senaryosuyla uğraştım bir süre. Şimdi yeni bir senaryo ile flört ediyorum. 2024 bitmeden bir polisiye romanı bitirmeyi planlıyorum. Bir de insanların keyfince her konuyu tartışabilecekleri bir tartışma sitesi tasarladık. Arkadaşlarımla onu hayata geçirmeye çalışacağız.
Söyleşi: Serhat Çolak
colakserhat@hotmail.com