Giriş
İntihar ederek yaşamına ve yazarlık serüvenine son veren romancı Metin Kaçan’ın aynı adlı üstkurmaca (metafiction) anlatısından Mustafa Altıoklar’ın metnin yazarıyla birlikte uyarladıkları Ağır Roman (1997), 1970’lerin başında geçen, politik ve sosyal çatışmaların ayyuka çıktığı dönemleri fon alan bir film. Gangsterler, mafyatikler, seri katiller, alkolikler, kabadayılar, hırsızlar, bitirimler, fahişeler, konsomatrisler; bütünüyle tozpembe Yeşilçam filmlerine genel bir reaksiyon hüviyetine bürünüyor. Herkesin herkesi tanıdığı, komşuların birbirine yardım ettiği masalsı dünyanın Yeşilçam yorumu, Ağır Roman’da tersinden okunmaktadır. Atmosferik açıdan sisli, kasvetli, yarı gölgeli bir dünya yaratan Altıoklar, kusursuz olmasa da, hayli stilize bir görsel evren inşa etmiştir, denilebilir.
Bu yazıda, Ağır Roman’ı –uyarlandığı romandan ziyade filmi baz alarak– David Lynch ve Alfred Hitchcock sineması ile koşutluklarını kurarak ve ayrışan yönlerini göstermeye çalışarak kısaca okumaya çalışacağım.
1970’ler: Politik Çalkantıların Yılları
1971 yılı öykünün geçtiği yıl olarak önemli bir politik başlangıcı ve artarak devam eden bir sosyal çalkantılar dağdağasını işaret eder. 1971 yılı her şeyden evvel 12 Mart Muhtırası’nın kanlı yılıdır ve tutuklamaların, politik baskıların, işkencenin, sansürün, yasaklamaların, kamplaşma ve yıldırmaların merkez noktasını oluşturur. Darbe iktidarını izleyen dönemde hükümet bunalımları ve sancılı koalisyon yönetimleri, artık neredeyse bir katliama dönüşen sağ–sol çatışmaları, ekonomik açmazlar bir başka darbeye, 12 Eylül askerî darbesine değin devam edecektir. Söz konusu sosyo–ekonomik bunalım yılları Ağır Roman’ın doğrudan ilgilendiği ve tematiğinin başat unsuru yaptığı meseleler değilse bile, politik baskı ve yıldırma süreçleri, Ağr Roman’ın renkli Kolera sakinlerinin kaotik evrenine ayna tutar.
Sokak aralarında iktidarı temsil eden işkenceci polisler, politik arenanın baskıcı figürlerinin karanlık uzantılarıdır. İktidar düşünce özgürlüğünü yok sayıp karanlık uzantılarını kullanarak farklı renkleri ve düşünsel katmaları dıştalarken Kolera’nın şüpheli dar sokaklarına teğet geçmeyecektir. Yeniyetme bitirim Gıli Gıli Salih (toy bir Okan Bayülgen) o kurbanlardan sadece biridir.
Hitchcockyen Atmosfer & Capracorn Kasaba
Ağır Roman’daki karnavalesk hava göründüğü denli renkli ve cümbüş içre değildir. Gıli Gıli Salih, Arap Sado, Mahallenin Şoparı, Poğaçacı Piyale, Fil Hamit, Tibi, Reco, Reis, Puma Zehra, Gaftici Fethi gibi lakap ve yakıştırmalar Kolera’nın farklı ve ilginç tiplemelerinin çeşitliliğinin göstergesidir. Kolera aynı tip insanların karakteristik olarak benzer motivasyonlar sergiledikleri Capracorn (Hollywood’un altın çağının stüdyo yönetmenlerinden Frank Capra’nın masalsı anlatısı It’s a Wonderful Life anımsanabilir) bir insanlar topluluğu değildir. Erkekler arasında ölümüne sert bir rekabet havası egemendir. Öte yandan, girişte de belirttiğim gibi, Yeşilçam’a özgü masalsı bir hava da yoktur ve iyi ile kötü kesin ve de derin çizgilerle birbirinden ayrılmamıştır. Karanlıkta kalan, gri, flu ve ahlaksal olarak net olmayan tiplemeler (anti–hero’lar ve anti–heroin’ler) mevcuttur. Ağır Roman’ın geleneksel olarak çizgisini takip ettiği sinemasal tarz Capracorn’dan ziyade Hitchcockyen’dir.
Hitchcockyen gerilim ve çelişkiler yumağı ahlaksal belirsizlikleri, ikili ruh durumlarını, kararsızlıkları, ruhsal gitgelleri ve erotik–cinsel ikilemleri işaretler. Bununla birlikte Alfred Hitchcock sineması, görünenin ardındaki görünmeyeni, belirsizlikleri, gölgede kalanları, esrarlı arkaplanı çözümleme derdinde/uğraşındadır. Mevcut düzlem için anahtar anlatı olarak onun Shadow of a Doubt (1943, Şüphenin Gölgesi) isimli kara kurmacasını referans gösteriyorum. Kasaba halkının bozulmamışlığını ve saflığını sembolize eden Genç Charlie (masumun sureti Teresa Wright) ile karanlık amcası Charlie (gizlenmiş bir Joseph Cotten) arasındaki esrarengiz ama yıkılmaya elverişli travmatik ilişki, iyi ile kötünün ayırdedilemezliğini, görünenin ardındaki görünmeyeni, belirsiz insan doğasının arkaplanını netleştirir. Genç Charlie çok sevdiği ve örnek aldığı amcasının acımasız bir seri katil ve soğukkanlı bir hırsız olduğunu yavaş yavaş keşfeder. Ağır Roman’da Salih toy bir delikanlı olarak çevresindeki karanlık ilişkileri, meşum insan ilişkilerini keşfe çıkar ve karşılaştığı manzara ürkünçlüğüyle, irrite edici göstergeleriyle korkutucu bir yeraltı dünyasıdır. Karanlık yeraltı dünyası yukarıda bahsettiğim politik mengenesinde küçük insanı ezip geçen politik kıskacın bir başka yüzünü oluşturur. Genç Charlie amcasının persona’sını indirerek gerçeği keşfeder. Salih acemi bir genç adamken sokağın sahnesine çıkar, İstanbul’un korkunç yüzünü keşfeder. Her iki karakter de (kabul edelim ki, Salih bir anti–kahramandır, Genç Charlie ise ‘filmsel anlamda’ bir kahramandır) yaşadıkları coğrafyanın rengini ve dokusunu anlamaya çalışırlarken farklı gerçeklerle yüzleşip farklı sonuçlarla karşılaşırlar. Aşağıda bu meseleye yeniden döneceğim.
Kolera, Lynchville & Ataerkilliğin İpuçları
David Lynch’in 1980’li yıllarda ve sonrasında çok tartışılan postmodern anlatısı Blue Velvet (1986, Mavi Kadife) tıpkı mainstream önceli Shadow of a Doubt gibi Capracorn karşıtı, uzlaşmaz, iyi ve kötünün yan yana, iç içe yer aldığı tekinsiz bir evren inşa eder. Amatör dedektif Jeffrey Beaumont (Lynch’in önemli birkaç filminde de oynayan Kyle MacLachlan) ile trajik şarkıcı Dorothy Vallens (yönetmenin o zamanlarki eşi Isabella Rossellini) arasındaki kırılgan ve neo–romantik ilişki (Freudyen “ilk gece” şemasına uyan bir ilişkidir) cinselliğin, erkek olmanın keşfi olduğu kadar özelde genç bir insanın kendi benliğini ve çevresinin, genelde ise belirsiz ve incinebilir insan ilişkilerinin, mafyatik ilişkilerin vd. keşfini de anlatır. Mafioso Frank Booth (arızalı bir Dennis Hopper), baby face Jeffrey’nin yaşam olanaklarını tehdit eden sadistik baba figürüdür. Kurban edilen femme fatale arketipi Dorothy’nin asıl sahibi de odur. Salih’in sokakların ünlü fahişesi Tina (rahat bir oyun sergileyen Müjde Ar) ile yaralı ilişkisinin arasına sızan küçük gangster Reis (sadistik bir Mustafa Uğurlu) ile ölümüne mücadelesi Jeffrey Beaumont–Frank Booth mücadelesini (psikanalizmde çocuğun annesine rağmen babasına karşı mücadelesi; diğer bir deyişle, baba ile anne için rekabeti) büyük ölçüde çağrıştırır.
David Lynch’in masalsı ve yapaylığıyla ekrandan taşan kasabaları, Lynchville, bir–örnek ve şirin banliyö evleri sunarken görünenin ardındaki görünmeyen meşum ilişkileri de tasvir eder. Ağır Roman’da birbirlerini kollayan ve gözeten kalabalık, sıradan bir poğaça satıcısının (Kolera Canavarı) sözüm ona bir seri katil olduğu gerçeğiyle yüzleşir. Blue Velvet’te mafyatiklerin içinde yozlaşmış bir polis memuru yer alır. Shadow of a Doubt’da örnek alınan sempatik amca figürü de gizlenmiş ve maskeli bir seri katildir.
Günlük yaşam pratikleri sıradan ve alışılageldik olanı, yerleşik insan özelliklerini tanımlarken yanılsamalı ve yanıltıcı bir manzara sunabilir. Salih’in kankardeşi Orhan’ın (şair Küçük İskender) gay olduğunu öğrenmesi ve yaşadığı kısa süreli şaşkınlık toplumsal bir gizlenmişliği, baskılanmışlığı kateder. Erkeksi Salih, “İnsanın kankardeşi tekerlek mi olur ulan!” diye posta koyar. Kallavi bir erkeksiliktir onunki. Erkekliğin, erkek olmanın, erkeksi kuralların egemenliği Ağır Roman’da anti–kahramanların davranışlarına olduğu kadar iğneli dillerine de sızmış durumdadır. Kolera Canavarı olduğu anlaşılan seri katil Poğaçacı Piyale kurbanlarının vajinalarını kesmektedir. Ataerkil düzenin devamlılığı Salih’in Tina’ya, Salih’in babası Berber Ali’nin (saldırgan bir Savaş Dinçel) karısı Emine’ye (sindirilmiş bir Sevda Ferdağ) karşı emrivaki ve buyurgan tavırlarından ve Gaftici Fethi’nin (uçuk bir Zafer Algöz) kofik borazanlığından da anlaşılabilir. Salih fahişeliği önleyemeyen, dahası öyle bir derdi de bulunmayan, aksine sömüren ataerkil familyaya aittir. Babasının oğludur. Babası da karısına karşı buyurgandır. Gaftici Fethi (bir kadın avcısı olduğunu duyurur ama gay’lerle cinsel ilişkiye girer) nasıl iyi kadın tavlanır’ın ritüellerini Koleralılara ifşa etse de Kolera’nın erkekleri bütün maço karakterlerine, sert doğalarına ve erkeksi vurgularına karşılık eksiktirler, kırılgandırlar, yaralıdırlar. Öte yandan, her biri sıkı birer ikiyüzlüdür. Modern uygarlığın kendisi gibi. Göründükleri gibi değildirler. Bu da az evvel sözünü ettiğim mesele ile çakışan bir duruma işaret eder: Görünen, göründüğü gibi değildir. Bakılan, görülen şey demek değildir. Bilinen, bilinmeyenin eşdeğeri değildir. Toplumsal yaşama genel bir gizlenmişlik, bastırılmışlık egemendir. Bu bağlamda her üç filmin de topluma ve toplumdaki şiddetin doğasına bakışta benzer motivasyonlardan yola çıktıklarını düşünüyorum. Üç filmi de birarada düşünürken elbette yazınsal orijine değil, salt filmlerin kendisine bakıyorum. Bu düzlemde, Metin Kaçan’ın romanı değişik açılımlarla, vurgulamalarla zenginleştirilmeye müsaittir. O nedenle romandaki ayrıntılara girmeye lüzum görmüyorum.
Erkekliğin Keşfi & Trajedi
Toy ve acemi delikanlı Salih, cinsel keşfinin ardından haşin bir bitirime dönüşecektir. Erkekliğini kanıtlayan ve üstelik maço bir karakter de edinen genç adam, ailesinin bağlayıcı ve koruyucu etkisini de reddeder. Kadını Tina’ya egemenlik kurmak niyetindedir; fakat parasal olarak yine ona mahkûmdur. Salih, Tina’nın yanında hiçbir zaman tam bir erkek gibi hissedemeyecektir. Ona hiçbir zaman tam anlamıyla üstünlük kurmayı başaramayacaktır. Erkekliğini cesareti ve gücü ile kanıtlasa da bireysel ekonomik düzenini özgürleştiremediği için çıkmaza yuvarlanır. Alkol ve uyuşturucudan örülü yeraltı dünyasında ölüme sürüklenir. Kolera’dan silmeye çalıştığı rakiplerine dönüşür; tıpkı “uçuruma bakan ama uçurumun da kendisine aynı biçimde baktığını” (Nietzsche’nin ünlü sözüne atıf yapıyorum) unutanlar gibi.
İstanbul’un karanlık ve meşum arka sokaklarının talihsiz bitirimi Salih’in trajik sonunu polis işkencesinin hızlandırdığını düşünüyorum. Manevra alanlarının kısıtlı olduğunun farkına varan Salih aklî dengesinin bozulma tehlikesiyle de karşı karşıya kalacaktır. Blue Velvet’te Jeffrey’nin kötücül olanla yüzleşmesi ve baba figürü maço ve sadistik Frank’i öldürmesi ona kişiliğini kazandırken, Salih’in cinselliğini ve erkekliğini keşfi ölümünü hazırlayacaktır. Salih de Jeffrey gibi babanın gölgesini reddetse bile çok farklı sonuçlara ulaşırlar. Salih babasının yönlendiriciliğini kabul etmez ama Tina’ya neredeyse saplantı derecesinde tutulur. Tina ona hem annelik hem de karılık yapar. Bitirim sokak erkeği babasının korumacılığından ve üstünlük taslamasından kaçabilse de annesinin anaç gölgesinden kaçamaz. Salih büyü(ye)memiş bir çocuktur. Jeffrey ise baba figürü Frank’i doğrudan karşısına alır ve onun rakibi olur. Erkekliğin, erkek olmanın kanıtlanabilmesi için birisinin sahneden çekilmesi gerekecektir; ölümcül hesaplaşmanın ardından sahneden çekilen ise Frank olur.
Shadow of a Doubt’da Genç Charlie’nin ölümcül serüveni Blue Velvet’teki gibi pozitif şokun hazırlayıcısıdır. Şu: Trajedi öznenin önünde yeni yaşam olanakları açar. Düşüş ya da altüst oluş yeniden uyanışın başlangıcıdır. Örneğin banliyö ferdi Jeffrey önündeki belirsizliklerle dolu geleceğe artık eskisi gibi bak(a)mayacaktır. Edindiği deneyim daha çok kendi kişiliğini, erkeksi kimliğini bulmasıyla ilgili olsa da, öte yandan, gerçeğe, gerçek dünyaya gözlerini açmasıyla da ilgilidir. Genç Charlie de artık dünyanın umduğu ve zannettiği gibi kusursuz olmadığını anlayacaktır. Çevresini değerlendirirken olaylara artık çok başka biçimlerde bakacaktır. Salih ise kirliliği, yozlaşmışlığı, pisliği ve kanunsuzluğu keşfettikçe çamuru alıp eline yüzüne sürmeye devam eder. Hiçbir zaman rakibi Reis gibi acımasız ve zalim olmasa da nihayetinde o yolun yolcusudur.
Son Söz
Metin Kaçan’ın argo bir anlatımın egemen olduğu üstkurmaca anlatısı Ağır Roman (ki senin de fark ettiğin gibi sevgili okuyucu, yazıda ben de birkaç argo sözcük kullanmaya heveslendim), 1980’lerden başlayarak önce Amerika’da, sonra da Avrupa roman sanatında moda oluveren oyunsu postmodern yazın mirasının parlak bir örneği. Mustafa Altıoklar’ın romanın argo dil özelliklerini koruyarak Metin Kaçan’la birlikte yaptıkları uyarlamanın (ki elbette roman daha da ayrıntılı) isabetli bir tercih olduğuna inanıyorum. İstanbul sokaklarının sert dokusunu, puslu havasını yansıtabilmek amacıyla film noir stilini tercih etmesini de…
Hakan Bilge
Roman Kahramanları dergisi, Sayı: 17, Ocak–Mart 2024
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız.