1.Viyana kuşatmasından sonra, önceleri yerilen Türk askerî müziği, ordu içindeki örgütlenişi, savaşlarda, törenlerde ve şenliklerdeki işlevi, çalgıları, hatta kıyafetleri, çalgıların kümelenmesi, çalınış biçimleri, hatta çalanların kıyafetleri büyük merak ve ilgi uyandırmış, hem Avrupa askerî bandoları hem de Avrupa sanat müziği bu yeni tanışmadan göreceli olarak etkilenmiştir. Bu süreç giderek tüm Avrupa ülkelerinde yaşanan bir “Türk modası” doğurmuştur. Avrupa sanat müziğinde bu moda, pek çok bestecinin Türk müziği tarzında eser vermesine, Türk/Osmanlı hükümdarlarını, Türk/Osmanlı insanını ve saray yaşamını konu alan pek çok müzikli sahne eserlerinin yazılmasına ve oynanmasına yol açmıştır.
Mehter Müziği
Mehter, Farsça “hizmetlilerin başı” demektir. Osmanlı ordusunda “Mehter”, bir hizmet birliğine verilen ad olmuştur. 16. yy’dan itibaren Osmanlı devleti yapısı içinde “Mehterhane” adı verilen kurumun, Türk kavimleri arasında İslamiyet’ten önce de genel olarak “Askerî Müzik” başlığı altında var olduğunu biliyoruz. Mehter müziği, açık havada seslendirilen, dolayısıyla yalnız üflemeli ve vurmalı çalgıları kullanan, devlet ve iktidar simgesi olmaktan başka, devlet töreni, saat duyurma, savaşa yüreklendirme ve eğlenti gibi birçok işlevi yerine getiren bir müzik çeşididir.
Osmanlı ordularının Avrupa içlerine kadar sefer yapmasına bağlı olarak, 16. yy’dan itibaren “Türk Modası”nın Avrupa’yı sardığı, pek çok etkinin yanı sıra mehter müziğinin de Batı sanat müziğini etkilediği sıkça söylenegelen bir gerçektir. 16., 17. ve 18. yy’larda İstanbul’da görev yapan ya da Osmanlı topraklarında uzun süre dolaşan pek çok gezgin de mehter müziği hakkındaki görüşlerini, yayınladıkları seyahatnamelerde anlatmışlardır.(1) Bu gezginler arasında Michael Praetorius gibi müzik kuramcısı, organograf ve besteciler de vardır. Praetorius’a göre, “Türklerin musikileri iki türlüdür; birincisi ev musikisi veya bir oda içinde dinlenebilen musikidir…”(2) Praeterious, Türk müziği konusunda oldukça az bilgi sahibi olduğu hâlde, belki dinlediği mehter müziğinin savaşçı ruhuna kapılarak ve bu müziği Türk müzik sanatının tek ürünü sayarak, oldukça olumsuz genellemeler yapmıştır.(3) Praetorius genel olarak Türk müziğini şu sözlerle tanımlamıştır: “Mehmet (Fatih Sultan), zalim ordularının, bu şeytan soyunun, insanlık dışı barbarlıklarını sürdürmesi için sadece güzel sanatları değil, eğlenmeye dönük her şeyi, şarabı ve telli çalgıları da tüm ülkesinde yasakladı. Bunların yerine şeytanın çanlarını ve borularını andıran, zırlayan ve gaklayan düdüklerini koydu. Bu müziğin Türkler nezdinde değeri çok yüksektir ve düğünlerde, şenliklerde ve savaşta bu müzik çalınır… Bu bayağı müziğin Türkler arasında çok sevilmesine karşılık onlar bizim müziğimizden nefret ederler…”
Oransay, Praetorius’un olumsuzluklar içeren bu yargısındaki yanlışlıkları ve noksanlıkları sıraladıktan sonra Batılıların, “Türk savaşları” döneminde “Türk müziği” olarak “sadece açık havada icra edilen ‘Mehter Müziği’ni tanıdıklarını” söyler.(4)
Avrupa’da “Türk Tehlikesi”nin geçmesinden sonra, aynı “Mehter Müziği” hakkında müzik yazarlarının görüşleri de bütünüyle değişmiştir. Batılı müzik kuramcılarının “Mehter Müziği” hakkındaki yorumları araştırmamızın da başlıca nedeni olmuştur. Bu yorumlar ayrıca bu kısa makalenin konusu olan Batı müziği-mehter müziği ilişkisinin temellerini de hatırlatmaktadır.(5)
Wolfgang Amadeus Mozart’a Dair
Alman asıllı ABD vatandaşı bir müzikbilimci-yazar olan Alfred Einstein (1880-1952), Mozart’ı şu sözlerle anlatmaktadır: “…O başka bir evrene gidiyordu, bilmediğimiz bir nedenle dünyamıza düştü. Bizlere zengin hazineler bırakıp, yine bilmediğimiz bir nedenle koptu aramızdan, ona bir mezarı bile çok gören biz insanlardan…”
Mozart’ın belki de en harikulade olan tarafı, başka sanatçıların -Goethe de dâhil olmak üzere- hedefe giden yola koyuldukları yaşta onun çoktan olgunluğa erişmiş olmasıdır. Fakat neredeyse doğduğu andan itibaren kendisine deha gözüyle bakılan Mozart bile, bütün dikkatiyle öğrenmek ve yolunu aramak zorundaydı. Babası tarafından Ph.E.Bach’ın tarzına göre yetiştirilen ve Salzburg’da tanınan ve bilinen barok müziğini öğrenen bu “harika çocuk”, İtalya, Fransa, Almanya, İngiltere ve İsviçre gibi ülkelere yaptığı seyahatlerde, zamanında olup bitenleri, opera sahasında günün modasını, Mannheim ekolünün devrimci bestecilerinin ilerici atılımlarını, Johann Christian Bach’ın eserlerindeki yeni stil ögelerini, Gluck’un ve Shakespeare’in dram tekniğini gördü ve dinledi. Bütün bu görgülerinden yararlanarak çalıştı ve bu yenilikler Mozart’ta yepyeni bir üslup olarak ortaya çıktı.
Mozart ve Mehter Müziği İlişkisi
Avrupa’da ilerleyen Osmanlı ordularının bir bakıma sembolü olan “Mehterhane” ve “Mehter Müziği”nin, “Türk Modası”nın oluşmasındaki başlıca etken olduğu söylenebilir. Pek çok Avrupalı ve özellikle Avusturyalı besteci, mehter müziğine öykünen eserler yazmıştır. Örneğin Johann Joseph Fux (1661- 1741), yazdığı “Yeniçeri Senfonisi”nde kullandığı teksesli ezgilerle mehter müziğini hatırlatmak istemiştir. Bu ve benzeri çok sayıda çalgı müziği eserlerinde o çağın bestecileri, mehter müziğinin ezgisel ve ritmik yapısını taklit etmeye çalışmışlar, operalarında da Türklere dair konular işlemişlerdir. Daha Barok dönemden başlayarak Türk/Osmanlı sultanlarının yaşamlarını konu alan operalarda, gizemli sultan saraylarındaki yaşam ve giderek gizemli doğu masallarının şiirsel yaşamı mehter müziğinin, dönemin klasik Batı müziğine etkisi üzerinden ifadesini bulmuştur. Bütün bu yakın doğu müzik modasının, ilk gençlik yıllarından itibaren Mozart’ı da etkilemesi doğaldı. O yıllarda Viyanalılar, Osmanlı sefaretindeki mehter takımının sık sık açık havada verdiği konserleri dinleme olanağı buluyor ve kısa mehter havalarından çok hoşlanıyorlardı. Mozart, “Saraydan Kız Kaçırma” operasını bestelediği 1781 yılında, Salzburg’taki babasına yazdığı mektuplarda uzun uzun bu operasına değinen fikirler ileri sürmüş ve yorumlarda bulunmuştur. 26 Eylül 1781 tarihli bir mektubundaki şu ifadesi ilginçtir: “…Yeniçeri korosu ise, tam istenebilecek gibi kısa ve neşeli, Viyanalıların zevkine uygun.”(6) Mozart’ın söz konusu operayı sadece sevilen Alman “Singspiel” operası tarzında değil, aynı zamanda Viyana’da çok sevilen mehter müziği tarzından da yer yer etkilenen bir biçemde yazdığı bir gerçektir. Bu nedenle opera önce Viyana’da, sonra da Prag’ta büyük başarı kazanmış, tekrar tekrar temsil edilmiştir.
Mozart’ın mehter müziğini dinlediği varsayılmaktadır. Ancak dinlediğine dair kesin bir bulgu yoktur. Kurt Reinhard(7) bildirisinin bir yerinde, konu hakkında şunları söylemektedir: “Biyografi yazarları Mozart’ın Türk müziği dinleyip dinlemediği, dinlediyse nerede dinlediği sorusuna cevap verememektedir. Pek çoğu, Mozart’ın sözüm ona Türk müziğini ikinci elden, yani o dönemde çok sevilen Türk operalarından ya da çok sayıda bestelenmiş olan Alla turca parçalardan ve marşlardan tanımış olduğunu kabul etmekte; ancak bu eserlerin bestecilerinden hangisinin Türk müziği ile doğrudan ilişkili olduğu sorusu, burada da yanıtsız kalmaktadır.” Ancak, Mozart babasına yazdığı mektuplarda mehter müziğini dinleyeceğini açıkça ima etmektedir. Biz bu imadan yola çıkarak Mozart’ın mehter müziğini dinlemiş olduğunu kabul etmekteyiz.
Haydar Sanal’ın “Mehter Musikisi” adlı kitabında “K.331 La Majör Piyano Sonatının son bölümünden, Rondo-Alla turca” ile ilgili bir inceleme dikkat çekmektedir.(8) Sanal kitabında, Mozart’ın “Türk Marşı”nın bas partisinin ritim kalıbını, mehterin köslerle birlikte çaldığı zaman köslerin vuruşları ile davul ve nakkârelerin düyek vuruşları karışımının ilgi çeken bir sentezi olduğunu savlamaktadır. Ona göre “Türk Marşı”, mehter müziği tarzına benzer şekilde bestelenmiş bir eserdir. Ancak bu eserdeki ritim düzümleri hiçbir devirde düyek usulünü temsil etmemişlerdir. Fakat bu düzümleri doğuran sebepleri tahlil ettiğimizde, meselenin düğümü kendiliğinden çözülmektedir: Düyek usulünün, mehter baş usulü olduğunu biliyoruz. Mehter havalarının en parlak, en haşmetli ve en askerî eserleri, tören peşrevleri, harbi peşrevler ve alay (geçit töreni, yürüyüş) havaları düyek usulünde besteleniyordu. Atlı ve yaya mehterlerin ve donanmanın aynı usulle bestelenmiş mehter eserleri vardı. Mozart’ın Türk mehter müziğini harp meydanında değil de, ancak Viyana’da Türk elçilik heyetlerinden dinlediği bilinmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, kendi elçilik vazifeleri dolayısıyla gittiği yerlere bindirilmiş bir “tabılhane” götürdüğünü birkaç yerde yazar. Mehterhane, elçilik heyetlerinin ayrılmaz simgelerindendi. Mozart’ın eserlerine esin kaynağı olmuş olan mehter havası, büyük bir olasılıkla atlı mehtere mahsus “Atlı nakılı”, “Atlı peşrevi” veya “At peşrevi”(9) denilen eserdir. Atlı peşrevi de düyek usulündedir. Bir an için böyle bir peşrev çalan takımdaki vurma çalgıların usulü nasıl vurduklarını düşünelim: Davullar ve nakkâreler 16 zamanlı düyek usulünün hakkını vererek çalmaktadır. Fakat kösler, usulün zamanını vuracak kabiliyette olmadıklarından, usulün ancak kuvvetli ve zayıf zamanlarını belirtecek bir tarzda usul vuracakları bellidir. Mozart’ın, düyek usulünü bilmediğinden, mehter havasındaki vurmalı çalgılar grubundan, kendi kullandığı ritim kalıplarını duyumsamış olduğunu varsayabiliriz.
Avrupa’da klasik dönemde “Türk” adını müzikte en çok duyuran besteci kuşkusuz Mozart’tır. Söz konusu piyano sonatından başka, konçerto, opera ve balelerinde de Mozart, Türk vurmalı çalgılarını ya da Türk müziğinin renklerini kullanmıştır. 1775’de yazdığı “Türk Konçertosu”, 1778’de Paris’te yazdığı KV331 La maj. piyano sonatının son bölümü “Rondo-Alla turca” ve 1782’de yazdığı “Saraydan Kız Kaçırma Operası” bunların en ünlüleridir. Ayrıca KV 109 “Le Gelosie del Seraglio” adlı bale müziğinde, KV 334 “Zaide” ve KV 422 “L’Oca di Cairo (Kahire Kazı)” operalarında da Türk müziği renkleri görülmektedir. Tüm bu operalarda, özelikle “Saraydan Kız Kaçırma” operasında sadece müzikte yaratılan Türk müziği atmosferinden öteye, konunun akışında da Türk bağışlayıcılığı, başka bir deyişle “Gönlü Yüce Türk” teması öne çıkmaktadır. Bu operasında; “Paşanın yararını zedeleyen bir suçun bile bağışlanması motifine yönelerek Mozart, insan severlik ilkesini Türk bağışlayıcılığını ele alarak anlatmıştır.”(10)
Mozart söz konusu eserlerini, Türk müziğine öykünerek, benzetmeye çalışarak değil, aksine bu müziği kendi biçemi içerisinde eriterek, bu müziğin belirleyici birkaç yapı taşını çağın beklentisine uygun bir şekilde kullanıp özenle ortaya çıkardığı “Alla turca” atmosferini hissettirerek bestelemiştir. Özellikle bu çıkartım bizim için de sürpriz olmuştur. Başka bir ifadeyle, ancak Mozart gibi bir dehanın yaratabileceği bir atmosfer ortaya çıkmıştır. Çünkü; Mozart’ın mehter müziği dinleyip dinlemediği, dinlediyse kaç kez dinlediği hususunda kesin bir bilgi ve belge yoktur, olması da olanaksız gözükmektedir. Ancak, onun mektuplarından çıkan ve pek çok kaynakta söz konusu edilen genel bir kanıya göre Mozart’ın en az birkaç kez mehter müziği dinlediği düşünülmektedir. Mozart, eserlerinin hiçbirinde bir mehter etkisini kopyalayıp piyanoya, sese ya da orkestraya uyarlamamıştır. Bu ve bunlara eklenebilecek daha başka olumsuz saptamalara karşın, Mozart’ın bu kadar başarıyla bu atmosferi yaratabilmesi ancak “mucize” sözcüğü ile ya da Mozart’ın gerçek dehasının dışavurumu olarak yorumlanabilir. Böyle bir sonuca ulaşmak iki açıdan önemlidir:
Mehter müziği boyutunda olsa bile, Türk müziğinin yalın yapı taşlarının, Mozart gibi bir deha için, onları işlemeye ve kendi diliyle yeniden yaratmaya değer nitelikte görülmesi ve,
Bu kadar başarıyla oluşturulan bu atmosferin kuşkusuz, onun erken yaşta olgunluğa erişen dehasıyla ilgili oluşu.
Benzer sonuçlara ulaşan başka araştırmacılar gibi, belki onlardan biraz daha ayrıntılı bir analiz yaparak ve yorumlar ekleyerek biz de çıkan sonuçları Türk ve dünya müzik kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.
Sabah Ülkesi dergisi,
42. Sayı, Ocak 2024
Kaynaklar:
(1) Bkz. Bülent Aksoy, Avrupalı Gezginlerin Gözüyle Osmanlılarda Musiki, İstanbul, 2024.
(2) Ali Ufki (Wojciech Bobowsky)
(3) Bkz. Praetorius Michael, Syntayma Musicum, 1619.
(4) Gültekin Oransay, Müzik Tarihi, Yaygın Yükseköğretim Kurumu, Ankara, 1977.
(5) Deniz Demirci, W.A.Mozart’ın Eserlerindeki Mehter Müziği Etkisi, Ankara, 2024.
(6) Friedrich Kerst, Bir İnsan ve Sanat Adamı Olarak Kendi Sözleriyle Mozart, Bileşim Yayınevi, İstanbul, 2024.
(7) Kurt Reinhard, “ W.A.Mozart’ın Türk Müziği Algılaması”, Kongre Bildirisi,1974.
(8) Haydar Sanal, Mehter Musikisi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1964.
(9) Deniz Demirci, W.A.Mozart’ın Eserlerindeki Mehter Müziği Etkisi, Ankara, 2024, s.92.
(10) Cevat Memduh Altar, Opera Tarihi 1, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2024.