Bir zamanlar bu toprakların bir bölümünde adına Troya denilen bir ülke vardı. Öncesinde ve sonrasında pek çok yolculuklar yapıldı, karalardan denizlere, yerlerden göklere, ormanlardan dağlara. Halklar geldi geçti. Taipidos’lar sustu ve bağırdı, yenildi ve kazandı, ağladı ve zafer çığlıkları attı. Ama ezici çoğunluk, dünyayı kendi gözleriyle görmenin, doğadan ve umuttan yana olmanın, geleceklerine sahip çıkmanın, içlerinde gizlenen birlik seslerini anlamanın ve yükseltmenin, ölüme karşı yaşamı kazanmanın yollarını bulamadı, kendi geleceğini koruyamadı:
Günün birinde bir Troya XXI bulunur mu? Anadolu ve Trakya, küçük büyük, azınlık çoğunluk, inanan inanmayan, ama hepsi insanı ve doğayı seven, tüm halkların uzlaşma birliği. Toplumun değerleri ve kuralları bir yönetenin iki dudağının arasından çıkan sözlerle istendiği gibi biçimlendirilebilir mi? Türkiye’nin bir boğaz kültürünü almak işe yarar mı? Hastalık yapan mikropları saptar gibi, zarar veren politik güçlerin kesiti çıkarılabilir mi? Türkiye iyileşebilir mi? (1)
Bir gün sessiz çoğunluklar Taipidos’ları (2) tanıyıp seslerini yükseltebilirler mi?
“Troya XXI halkları haykırdı bir gün gür sesleriyle
Koruyun Troyalılar
Koruyun geleceğinizi
Koruyun çocuklarınızı Taipidos’un öfkesinden”
İçlerindeki bu çağrı sonunda karşılık bulur mu?
….
Türkiye düşünmeyi, anlamayı, konuşmayı, haykırmayı, birleşmeyi, ölmemeyi, öldürmemeyi, barışı, insan olmayı, sevmeyi öğrenebilir mi?
Türkiye normalleşebilir mi? Yüzyıllarca sislerin ardında kalmış gerçekler ışıkla buluşabilir mi? Bir ülkede yaşayanların ne kadarı gerçek güvenlik, gelişme ve mutluluk için yalnızca kendi çıkarlarını değil, o toprakları paylaşan herkesin, evet herkesin bugününü ve geleceğini güvence altına almak gerektiğini anlarsa oradaki korkunç kayıtsızlık çıkarcılık kutuplaşmışlık ve nefret bulutu yerini umutışıklı bir kararlılık paylaşımcılık birleşmişlik ve sevgi gücüne bırakabilir?
Türkiye sevebilir mi? Yaşamayı öğrenebilir mi?
….
Rüzgârın Hatıraları filminin öyküsü 13 Ağustos 2024 tarihli bir haberde (3) yer almış:
“Yönetmen Özcan Alper’in üçüncü filmi ‘Rüzgârın Hatıraları’ nın ilk görüntüleri yayınlandı. ‘Rüzgârın Hatıraları’, 2024 tarihli ilk uzun metrajı ‘Sonbahar’ ile ses getiren Özcan Alper’in ‘Gelecek Uzun Sürer’in ardından çektiği üçüncü sinema filmi. Başrollerinde yönetmenin ‘Sonbahar’ filminde de birlikte çalıştığı oyuncu Onur Saylak ile Sofya Khandamirov’un yer aldığı filmde Ebru Özkan, Mustafa Uğurlu, Murat Daltaban, Menderes Samancılar ve Tuba Büyüküstün rol alıyor. Çekimleri ve Artvin ve Batum’da gerçekleştirilen film, çevirmen ve ressam Aram’ın, İkinci Dünya Savaşı döneminde, siyasi nedenlerle hayatını kurtarmak için İstanbul ’dan kaçışını konu alıyor. Karadeniz’de Sovyet-Gürcistan sınırındaki bir orman köyünde sıkışıp kalan Aram için bu kaçış, çocukluğuna dair kayıp bir zamanın izlerini aramaya dönüşüyor. Dönemin siyasi ve kültürel atmosferi içinde; aşk, zaman, ölüm, sürgünlük, yurt, sınırlar, özgürlük ve yüzleşme temaları, belleğin geri dönüşü olmayan karanlık koridorlarına açılan kapılar olarak beliriyor ‘Rüzgârın Hatıraları’nda.”
Narfilm sayfasındaki tanıtımsa (4) şöyle:
“Rüzgârın Hatıraları filmi, II. Dünya Savaşı yıllarında, çevirmen ve ressam olan Aram’ın siyasi nedenlerle hayatını kurtarmak için İstanbul’dan kaçışını konu alıyor. Karadeniz’de Sovyet-Gürcistan sınırındaki bir orman köyünde sıkışıp kalan Aram için bu kaçış, çocukluğuna dair kayıp bir zamanın izlerini aramaya dönüşüyor. Dönemin siyasi ve kültürel atmosferi içinde, aşk, zaman, ölüm, sürgünlük, yurt, sınırlar, özgürlük ve yüzleşme temaları, belleğin geri dönüşü olmayan karanlık koridorlarına açılan kapılar olarak beliriyor Rüzgârın Hatıraları’nda. Hatırlamak değiştiriyor her şeyi. Rüzgârın esişiyle…”
Başka Sinema sayfasında çekimlerin İstanbul, Artvin ve Batum’da gerçekleştirildiği belirtilmiş. (5)
Bir diğer tanıtımda yönetmen Özcan Alper’in Türkiye tarihinin bugüne dek az bilinen bir bölümünü ele aldığı, II. Dünya Savaşı sırasında Türk devletinin azınlık politikaları nedeniyle, komünist bir gazetede çalışmakta olduğu İstanbul’dan uzaklaşmak zorunda kalan bir Ermeni ressamın öyküsünü anlattığı belirtiliyor. (6)
Yönetmenin doğaya ve insana yaslanan bütünlüklü, duru, sessiz ve akıcı anlatımı, alçakgönüllü ve güçlü bir oyunculuk ve görsellikle destekleniyor. Aram, Meryem, Mikhail, Leyla ve tüm karakterler, Onur Saylak, Sofya Khandamirova, Mustafa Uğurlu, Ebru Özkan ve diğer yüzlerle filmin gerçekliğindeki yerlerini unutulmayacak izler bırakarak alıyorlar. Filmin öyküsü Özcan Alper‘in, senaryoyu Özcan Alper ve Ahmet Büke yazmış. Film, 2024 Antalya Film Festivali’nde En İyi Görüntü Yönetmeni ve En İyi Müzik ödüllerini almış.
….
Sonbahar ve rüzgarla gelen hatıralar. Sisin ardında belli belirsiz görünen, usulca süzülüp ışığa kavuşabilen.
Sise saklanan gerçek sisle anlatılabilir mi?
Sisin ardındaki yalanları sis gizler mi? Yoksa beyazperdede başyapıtlara gidebilecek yollar mı açar? Karadeniz’in yağmuru nemi rüzgarı sisi tüm Türkiye’ye yayılıp karanlık gölgeleri dağıtabilir, sınırları aşıp dünyayla, insanlıkla buluşabilir mi?
Yaşadığımız gerçekler sürekli gizli kalabilir mi?
Karadeniz Türkiye, Türkiye dünya olabilir mi? Özcan Alper’den esen sinema rüzgarının bıraktıklarını kaç kişi, ne kadar süreyle hatırlar, Aram’dan sonra yaşananlar onun gerçeğiyle bugünün izleyicisinin belleğinde nasıl buluşur?
Özcan Alper’in getirdiği rüzgardan hatıralarla yansıyan sisli doğa görüntüleri, sisleri dağıtıyor, saklanan gerçeklerin üzerine bulutlardan süzülmüş güneş ışıkları düşürüyor, belleklerde karanlık geçmişlere direnerek güçlenmeye çalışmanın ince umutlarını, yaşamın gücünü bırakıyor.
….
Sarmaşık filminin gösterime gireceği günlerde yönetmen oldukça iddialıydı. Tanıtımlar yapılıyor, Sarmaşık’ın gişe rekorlarını zorlayacağından söz ediliyordu. (7) “İktidarı inceleyen ve ortaya koyan” bir filmin ne yapacağını ben de merak etmiştim.
Filmin yalın öyküsü gerçekten umut vericiydi:
“Sarmaşık gemisi yük aldıktan sonra tahliye limanı olan Angola’ya gidecektir. Sefer devam ederken geminin armatörü iflas eder ve ortadan kaybolur. Gemi Mısır’a geldiğinde armatörün liman parasını ödemediği anlaşılır, geminin üstünde haciz vardır. Liman yetkilileri gemiyi kimsenin uğramadığı demirleme alanına çekerler. Mürettebattan gemiyi olası tehlikelere karşı hareket ettirebilecek sayıda kişinin kalması gerektiğini belirtirler. Beybaba diye hitap edilen geminin kaptanı, makineden Kürt, mutfaktan kamarot Nadir, gemicilerden Alper ve Cenk, usta gemici olarak da İsmail gemide kalır. Hepsinin kalmayı seçişindeki hikaye başkadır. Sarmaşık bu altı adamın yiyecek ve içecek kıtlığıyla gemide geçirdiği 120 günün hikayesidir.” (8,9)
Başka Sinema, verdiği özette “Yolculuğun başında başlayan gruplaşmalar zamanla yerini sert tartışmalara bırakır. Yiyecek ve içeceğin iyice azalmasıyla kavgalar büyür ve gemi insanın insanı avladığı bir alana dönüşür” diyerek filmin 2024 Antalya Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini aldığını belirtiyordu. (10)
4 Aralık 2024’te Sarmaşık Türkiye gündemine yerleşiyor, başı çeken konular arasında giriyordu. Filmi, senaryoyu da yazan Tolga Karaçelik yönetmiş, oyuncu kadrosunda Nadir Sarıbacak, Hakan Karsak, Kadir Çermik, Özgür Emre Yıldırım, Osman Alkaş ve Seyithan Özdemir yer almıştı.
Filmin konusunun yalnızca bir gemide sıkışmış altı insanın öyküsü olmadığı bir açıklamayla belirtiliyordu:
“İşlevini kaybetmiş bir otorite hiyerarşiyi ne kadar devam ettirebilir? Deniz bitti, gemi durdu, duran gemi artık gemi değildir. Peki şimdi kaptanla ne yapacağız?”
Sarmaşık ekibi zor bir yoldan gitmiş, aykırı düşünceleri denenmiş ama başarması zor bir yöntemle bir sinema olayına dönüştürmeye çalışmıştı. Antalya festivali dışında, Sinema Yazarları Derneği’nin 2024 Türkiye Sineması Ödülleri’nde Nadir Sarıbacak En İyi Erkek Oyuncu, Özgür Emre Yıldırım En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerini almıştı.
….
Yaşamın sonsuzluğunu sınırlamak hiç de sanıldığı kadar kolay değildir.
Tolga Karaçelik’in Sarmaşık filminin gemisi, Hüseyin Alp Tahmaz‘ın Avrupa’ya kaçak göçmen olarak gitmek üzere kapalı kamyon kasasında yola çıkan insanların yol öyküsünü anlattığı “Nereye?” (11) adlı oyunundaki sahne düzenini düşündürdü. Oyun boyunca izleyiciyi bir kamyon kasasında yaşatan karanlığı.
Sözün serüveninin bir romana, öyküye, denemeye, şiire sığdırabilmesi, görülenin bir resimde kalıcılaştırılması, seslerin müzik olması, yaşamın sinemada sürdürebilmesi basit sanılan çözümsüz arayışların, yaşamın bizzat kendisinin ürünleridir.
Gerçeği aramanın da, bulmanın da, anlatmanın da yolu tek ve son değildir. Dolaysız söylem amacına daha kolay, daha çabuk, daha iyi ulaşır görünebilir, değerlidir, anlamlıdır. Öte yandan, simgelere ve soyutlamalara dayalı yeni bir dil kurulabilirse bambaşka kapılar açılabilir. Görmenin ve anlamanın erişilmemiş bir boyutuna ulaşıldığında, saklı gerçekleri milyonlarca ışık demetinin yarattığı bir parlaklıkla paylaşmanın ve sonsuzlaştırmanın bir aşamasına varılabilir.
Tolga Karaçelik’in dalları arasında dolaştığı sarmaşığın izlerinin yeni çalışmalarında da farklı biçimlerle sürmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
….
Rüzgârın sarmaşığı özgürlüğü mü, yaşamı acımasız dallarla saran baskıyı mı anlatır?
Rüzgârın hatıraları geçmişimizle yüzleşmemiz midir, bir türlü yüzleşme becerisini göstermememiz mi, sarmaşık yeşili simgeleyerek göğe ve evrene uzanacak bir ağaç mıdır, yaşamı acımasızca boğan iğrenç yılanların kanlı ve ürkütücü bir yansıması mı?
Sarmaşığın zehirli dalları nasıl başarabiliyorlar rüzgarla dört bir yana yayılmayı, insanların yüreklerini yaşarken ve kendi onaylarıyla söküp almayı.
Nasıl uzanıp ulaşabiliyorlar her yana, nasıl sinsice sarabiliyorlar yürekleri? Nasıl dokunuyorlar insanlara ölümle, sanatı susturuyor, kültürü eritiyor, toplumu yok ediyor, tarihi siliyor, görmeme biçimlerini (12) yaygınlaştırıyor, insanlığı bitirmeyi temel politika olarak benimseyip uygulayabiliyorlar?
Egemen rüzgarlarla dört bir yana yayılırken sarmaşığın zehirli dalları, kim umut verebilir aydınlık, iyi ve güzel insanlara, kim hatırlatabilir onlara geçmişin güzel anılarını, insan olduklarını?
….
Türkiye’nin yaşamı ve barışı savunan güzel insanlarında bir umutsuzluk gözleniyor.
Ölümü ve savaşı dayatanlarsa baskı ve korkuyla bir yılgınlık duygusunu yaratıp yaymayı başardıkça konumlarının güçleneceğini, asla yenilmeyeceklerini sanıyorlar. Bunun verdiği kendini beğenmişlikle daha öfkeli, daha büyük bir nefret duyarak, kendilerinden olmayı kabul etmeyen herkesi ezip toprağın yedi kat dibine gömmek ister gibi saldırıyorlar. Onların cehaleti bu toprakların iyi ve güzel insanlarının büyük acılar çekmesine neden oluyor. Nefret ve kazanç tutsaklarıysa, düşman görüp yok etmek istedikleri herkesle birlikte, insanlığı ve yaşamı da ortadan kaldırmakta olduklarını göremiyorlar, tarihi bugünü ve geleceği okumayı, konuşmayı anlamayı, sevmeyi, anlaşmayı, bilimi, ekonomiyi bilmiyorlar, yaşamın yalnızca çıkara ve kazanıp tüketmeye dayanan bir çılgınlıkla sürebileceğini sanıyorlar.
İşte bu koşullarda rüzgarın hatıralarını hatırlatabilmek, sarmaşığın yüzlerini gösterebilmek büyük önem taşıyor.
İletişimin ve birlikte yaşamın akıl almaz boyutlara ulaştığı bu çağda, cehalet ve baskıyla zafer kazanabileceğini sanmak, yaşamı ancak ak ve kara olarak görebilen, karanlığını saklamak için ak yalanların ardına gizlenen kişilerin bir yanılgısı olabilir. Sığlık, cehalet, öfke ve nefret tohumları saçarak yaratılan bulanık ortamlar, kaçınılmaz sonları ancak erteleyebilir. Işık hızıyla bağlandığımız bu çağda iyilik, güzellik, insanlık ve barış duyguları, çıkartılan ölüm fırtınalarına direnerek insan kalabilen herkese ulaşmanın yollarını mutlaka bulacaktır.
….
Bir de başka zehirli sarmaşıklar, Pamela (13), Lily (14) ve diğerleri var. Ama o başka bir hikaye.
Mehmet Arat
mehmetarat@ymail.com
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız.
Notlar
- Mehmet Arat, Türkiye Kanser, Troya XXI, http://blog.radikal.com.tr/politika/turkiye-kanser-troya-xxi-56453
- Mehmet Arat, Taipidos’un Öfkesi, https://www.facebook.com/mehmetarat2000X/posts/544067745707511 , http://blog.milliyet.com.tr/taipidos-un-ofkesi/Blog/?BlogNo=454907
- Rüzgârın Hatıraları’nın ilk görüntüleri, http://www.hurriyet.com.tr/ruzgarin-hatiralari-nin-ilk-goruntuleri-29802965
- Özcan Alper, Memories of the Wind / Rüzgârın Hatıraları, http://www.narfilm.com/new-page-2/
- Özcan Alper, Rüzgârın Hatıraları, http://www.baskasinema.com/filmler/ruzgarin-hatiralari
- Özcan Alper, Memories of the Wind, https://iffr.com/en/professionals/2016/films/memories-of-the-wind
- Başak Bıçak, Tolga Karaçelik: “Düğün Dernek’i gişeye gömeceğim”, http://www.otekisinema.com/dugun-derneki-giseye-gomecegim/
- Tolga Karaçelik, Sarmaşık, https://tr-tr.facebook.com/sarmasikfilmi
- Tolga Karaçelik, Sarmaşık, http://www.sarmasikfilmi.com/
- Tolga Karaçelik, Sarmaşık, http://www.baskasinema.com/filmler/sarmasik
- Hüseyin Alp Tahmaz, Nereye?, http://www.devtiyatro.gov.tr/programlar-sehirler-diyarbakir-detay-nereye.html
- Mehmet Arat, Gormeme Bicimleri, http://sanatlog.com/sanat/gormeme-bicimleri/
- Joel Schumacher, Batman & Robin, http://www.imdb.com/title/tt0118688/
- Katt Shea, Poison Ivy, http://www.imdb.com/title/tt0105156/