İçmonolog ve Diyaloglardan Çağrışımlarla…
“Sevgi neydi? Sevgi insan eliydi, sevgi iyilikti, sevgi emekti.” (Asya)
Asya’nın (Türkan Şoray) tiradı, İlyas’ın (Kadir İnanır) vefasızlığına direkt bir yanıttır burada. Şiir gibi kulaklarda çınlayan bu içmonolog; seyirciye dönüktür, seyirciden yorum bekler.
Sevgiyi emek gibi kutsal bir sözcükle ilişkilendiren bu naif bakış açısı, dolaylı yoldan maddi yaşam pratiklerine de vurgu yapar. İlyas, Asya’yı, beraberinde de Samet’i -yani oğlunu- terk etmiştir. Asya’yı -savunmasız bir kadını- “yarım” bırakmıştır. Ondan “sevgi”sini çekince Asya’nın kolu kanadı kırılmıştır. “Yarım” kalan Asya; Cemşid’e (Ahmet Mekin) sığınmış, “bütünlüğe” ulaşmaya çabalamaktadır. İlyas tertemiz “sevgi” için yeterince emek vermemiştir.
Şöyle der İlyas, içinden: “Gözlerime bak sevdiğim, gözlerime bak. Seni çok özledim.”
Özlemiştir Asya’yı İlyas, hem delicesine seviyordur; fakat Asya’nın belirttiği üzere “Cemşid, kaderlerini çizmiştir.”
Üstelik Asya’nın, “Samet ona baba demişti, Cemşid’i babalığa seçmişti.” sözleri hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını belli eder. Yani ok yaydan çıkmıştır artık, geriye dönüşün mümkünü yoktur.
Yine de içinden şöyle geçirir Asya: “Hala seviyorum, unutamamışım belli ki.”
Sanki Asya’yı işitmiş gibi Cemşid de şöyle soruyordur içinden: “İlk kocasını unutabilir mi?” Ve ekler: “Hala onu bekliyor.”
Tereddüt devam ediyor, Asya’nın içinde fırtınalar kopuyordur: “Çekip gitsem diyordum… Yeni bir hayata başlamak istiyordum”… “Neden döndün buralara? Ne yaparım ben şimdi. Allahım, ne yaparım?”
Ağlar, sessizce ağlar Asya.
Ve eyvah, Samet girer devreye:
— Bu amca kim anne?
“Yapamıyorum” der içinden Asya.
İlyas’a -babası olduğunu bilmediği adama- şöyle sorar Samet:
— Başına n’oldu, seni dövdüler mi?… Adın ne senin?
— İlyas
— Babamın arkadaşı mısın?
İçinden “Oğlum!” der İlyas.
Bu kez;
— Oğlunuz mu? diye sorar İlyas, Cemşid’e.
(Arafta kamıştır İlyas)
— Oğlum der Cemşid.
Ve İlyas, şöyle sorar kendine: “Kimim ben, neyim?” Bu soru, varoluş sebebini aşk ve birliktelikle, dolayısıyla ailenin “birleştirici” yapısıyla açıklayan bir duruma işaret eder. Giderek kimlik kargaşasına da dönüşür. İlyas kimdir? Samet’in “amca” dediği biri midir? Yoksa Samet’in gerçek babası mıdır? Aradan geçen zaman kan bağını silip atmış mıdır?
Aslında her şey olması gerektiği gibidir.
Geriye dönüşün mümkünü yoktur ve nitekim öyle olur.
Film farklı bir “mutlu son”la biter.
Yalın, abartısız ve sıcak bir film; tıpkı Asya’nın yüreği gibi…
Tv’de ne zaman rast gelsem izliyorum bu filmi.
Açıkçası bu film, oyuncularıyla, müziğiyle, replikleriyle günümüzde çekilen Türk filmlerinden çok üstündür ve Türk sinemasında bir ekoldür diyebilirim… 😉
Eskimeyen klasik…
İnsan yaratıldığından beri sevginin, aşkın peşinden koşup durur. Hani Adem’le Havva da yasak meyveyi yedikten sonra dünyanın değişik noktalarına indirilmiş ve çok uzun bir süre birbirlerini bulmak için Allah’a dua etmişlerdi. Bizler sevginin, aşkın, emeğin değerini bilemediğimiz sürece kavuşamamaya ve ayrılmaya mahkumuz.
müziklerini es geçmeyelim.
Bence öyküsü bu kadar güzel olmasaydı film de olmazdı. Cengiz Aytmatov’un bütün öyküleri sinematiktir. Sahne sahne gözünüzde canlanır. Bir “Beyaz Gemi” ya da “Toprak Ana”yı okuyunca insan bu romanları film yapmanın çok kolay olduğunu hissediyor.
Bu film kuşaklar boyu izleneceğe benziyor…
Samimi, sevgi ve ışıkla dolu bir film. Büyüsünü de buna borçu olmalı.
çok güzel ve hiç eskimeyen bir film… sevgi emek, sevgi sadakat, sevgi güven ister. sevgi o kadar çok sey ister ki herkes bunları kaldıramaz…
Konusuyla her kuşakta izlenebilecek bir film.