Anasayfa / Sinema / Film Festivalleri / Erotizm ve Pornografinin Sınırında: Crash

Erotizm ve Pornografinin Sınırında: Crash

Erotizmin Dili

“Erotizm, basit cinsel faaliyetten farklı olarak, doğal üreme ortamından ve çocuk sahibi olma arzusundan bağımsız ruhsal bir arayıştır… Erotizm, yaşamı kabullenmek ama ölümü de içerecek ölçüde kabullenmek demektir.” Georges Bataille

crashSayısı günbegün azalan auteur’lerden Kanadalı yönetmen David Cronenberg’in yeraltı edebiyatının önemli isimlerinden J.G. Ballard’ın (Türkçede yayımlanan diğer eserleri arasında Steven Spielberg’in filme aldığı Güneş İmparatorluğu’nu ve de Rüyalar Diyarı’nı anabiliriz.) 1973’te yayımlanan aynı adlı kült romanından uyarladığı Crash (1996, Çarpışma), otomobil kazaları ile cinsel doyum / orgazm arasında kurduğu koşutluklarla öne çıkan bir yapıt. Başfigür James Ballard aracılığıyla cinsellik arama saplantısının doğasına konuk ediliyoruz. Yalnız bu “sisli” ve “içine girilmesi meşakkatli” dünyanın tuhaf ve çarpıcı mekanlarında bize kılavuzluk eden kişi, yani James Ballard (James Spader) özdeşleşimi imkansız bir karakter, bunu baştan söylemek gerek. James Ballard’ın Catherine Ballard (Deborah Kara Unger) ile yaşadığı rutin ve olağan, renksiz ve silik evliliği, hülasa hayatının yavaşlığı / durağanlığı yerini otomobillerin hızına ve bu hızın coşku, keşif ve heyecanına bırakıyor; fakat bu hızlı serüvende Ballard da bizi yalnız bırakıyor, bize ise bu serüveni salt gözlemci olarak takip etmek kalıyor… Fakat riskli ve kolay olmayan bir iş bu.

Helen Remington’ın (Holly Hunter) kullandığı aracın Ballard’ın aracına çarpması, Ballard için farklı bir evrene giriş bileti olacaktır. Helen Remington’ın rehberliğinde James Dean’in trafik kazasında ölümünün yeniden-sunumunu bir ayini izliyormuşçasına zevk ve tutkuyla izleyen bir cemaatin içine dalan Ballard, önce biraz ürkecek, sonra bundan, yani otomobil kazalarından zevk duymaya başlayacaktır. Helen aracılığıyla Vaughan (Elias Koteas) ve Gabrielle (Rosanna Arquette) ile de yolu kesişen Ballard için bundan sonrası cinsellik ile teknoloji bebeklerinin içi içe geçtiği bir dünyada zevk ve hazzın sınırlarını keşfe çıkmak, ölüm’ün sınırlarını zorlamak olacaktır.

Film boyunca, otomobillerin sapkın cinsel eylemlerin (Ballard ile Catherine, Vaughan ile Catherine ve yine Vaughan ile bir fahişe özelinde heteroseksüelizm, Gabrielle ile Helen özelinde lezbiyenlik, yine Vaughan ile Ballard üzerinden eşcinsellik film boyunca karşımıza çıkan türlü çeşitli cinsel tercih biçimleridir; yalnız eş ya da eküri değiştirmenin bilinçli olarak benimsendiğini de yine söylemekte yarar var. Arabaların hızı da cinsel birleşmelerin hızına paralel.) teknolojik mekanı olduğunu görüyoruz. Otomobillerin bir arzu nesnesi olarak çekiciliği, hatta bedenin/etin yerini alması, otomobillerin çarpışmasının birer cinsel birleşme örneği biçiminde algılanması, kazalardan alınan yaralardan erotik arzu ve heyecan duyulması, yara ve kesiklerin bizzat cinsel organların yerine geçmesi ve dahası bu yara ve kesiklerden dolayı bedenin/etin organdan yoksun kılınması, sürreal bir fantasmalar alemi yaratıyor. Buradan itibaren Crash; yabancılaştırıcı, özdeşleşimi olanaksız kılan araçları nedeniyle simgesel bir yapıt sıfatını kazanıyor: logos’un yerine teknoloji-beden’in konuştuğu… Zira karakterleri tanımada baskın sinemasal bir araç olan diyalog yerine bedenin ve bu yolla cinselliğin dillendiği bir film Crash. Açıklamaların, tahlillerin geri plana itildiği, salt görüntülerin konuştuğu… Erotizm ve pornografi arasındaki ince çizgide gidip gelerek… Yine de seksi bayat ve sığ, yani işlenmemiş haliyle sunarak salt “uyarma” veya “tatmin etme” ereğindeki pornografiden; bir başka deyişle, cinsel eylemi sosyal ya da psikolojik/psikopatolojik konumundan sıyırması ve cinsel eylemle başlayıp orada tıkanması kaçınılmaz olan pornografiden farklı olarak Crash, kendisine dayanak ve çıkış noktası olarak refah toplumlarındaki “cinsel arzu üretimi” veya “cinsel arzu tüketimi” gibi psikolojik, bir başka tarafıyla da ekonomik kavramları baz alması, bunları eleştirel yollu sorunsallaştırması yönüyle pornografiden sapmasını beceriyor. Cinsel eyleme kilitlenen ve orada tıkanıp kalan “özne formülü”, Crash’te yerini, Nietzsche’nin deyimiyle, “arzuladıklarını değil de, arzularını seven” özneye bırakıyor. Arzuyu üretip çarçabuk tüketen, sonunda arzunun kendisine dönüşen özne formülü… Böylece Crash, Marquis de Sade’ın, “Bedenin arzusu ancak öteki bir bedende tatmin olur; fakat düşünce olarak arzu bir sınır tanımaz.” yollu önermesini akıllara getirirken, Wilhelm Reich’in “Cinsellik politik açıdan ele alınmalı.” öğüdünü politiği de içeren ekonomik ve sosyal bir alana yayıyor.

tekno-seks

Crash’te, rüya atmosferini görünür kılmada ipnotize edici metalik müziğin (Müzikler; The Fly, Naked Lunch, Dead Ringers gibi birçok filmde David Cronenberg ile birlikte çalışan Howard Shore imzalı) katkısı ve etkileyiciliği de vurgulanmalı.

Erdemi, tözsel içeriği haz ve gösteriye içkin postmodern cemaat toplumuna evrilen yeni-dünyanın tasvir edildiği cesur, farklı ve önemli bir film Crash. Tekrar tekrar seyredilesi…

…….

Meraklısı için notlar:

Crash, 1996’da Francis Ford Coppola başkanlığında biraraya gelen Cannes Film Festivali jürisince Jüri Özel Ödülü’ne değer bulundu.

David Cronenberg, oyuncularına doğaçlama yapmalarına izin vermediğinden, Crash’te de konsantrasyon sorunu yaşayan oyuncularını istediği havaya kanalize edebilmek için çok çaba harcamış.

Crash, gösterildiği kimi ülkelerde yuhalanarak protesto edilmiş, kimilerinde de yasaklanmıştır.

Ülkemizde ise, Vaughan ve Ballard’ın otomobildeki cinsel birleşme sahnesi sansürlenmiştir, bunu da anımsatalım.

Hakan Bilge

hakanbilge@sanatlog.com 

çarpışma cemaat toplumu Crash Dead Ringers Elias Koteas Georges Bataille Holly Hunter Howard Shore J.G. Ballard James Spader Kanada Sineması Rüyalar Diyarı Rosanna Arquette The Fly

Hakkında Editör

Hakan Bilge - The Godfather Mitosu (Şule Yayınları, 2024) ve Aşktan da Üstün: Hitchcock Sinemasında Kişisel Bir Gezinti (Doruk Yayınları, 2024) adlı sinema kitaplarının yazarıdır.
@hakan_bilge

Bu yazıya da bakabilirsiniz.

hakan-bilge

Hakan Bilge: “Godfather, Citizen Kane gibi Notorious da benim saplantılarımdan.”

Söyleşi: Ceyhun Korkmaz Geçen seneki söyleşimizde Truffaut üzerine bir kitap dışında ismini telaffuz etmediğiniz başka ...

10 Yorum

  1. Soyut ve anlaşılması güç tarzından dolayı bana pek hitap etmemişti. Elbette her filmin açık ve anlaşılır olması gerekmiyor da Crash’in simgesel tarafı beni zorladı açıkçası. Cinsellik ve araba kazaları fikriyatı ise inandırıcı değil bence.

  2. Diken üstünde bir konu ve sınırsız bir sinemacı bir araya gelirse ortaya çıkacak nadir başyapıtlardan biri.
    Hakan’ın ayrıntılı ve çözümlemeci anlatımıyla daha da lezzetli olmuş…

  3. Konstantinim, şu felsefi göndermelerin bilumum ruhumda çarpışmalar yaratıyor.. Saygılarımla..

  4. Böyle uçuk bir filmi izleyince kamera arkasındaki ismin Cronenberg olduğunu anlamak güç değil. Teknoloji-beden ilişkisini sorgulamaya devam ettiği filmlerinden bu da. Bu çapta bir filme 10 yılda bir rast gelebilirsiniz ancak.

    Eline sağlık.

  5. İlk dönem kısalarından birkaçı hariç tüm filmlerini izledim bu adamın. Crobenberg’in 80’lerdeki işlerini (Videodrome, The Fly) daha çok önemseyenler de var ama 90’lı yıllardaki işleri de ilgi çekicidir, derinliklidir. Crash de bu filmlerden işte. Zevkle okudum…

  6. Teşekkürler arkadaşlar…

  7. Ballard’ın romanını üzülerek belirteyim ki okumadım… Film bir başka tabii. Sürreal bir çizgide geziniyor, sürreal olanı şaşırarak izliyoruz. “Sürrealin daha gerçek olduğunu” biliyorsak bu filmden alacağımız zevk de o kadar fazla olur gibime geliyor.

    İnsan arzusu çok çeşitli ve neredeyse sınırsız sanki. Uçsuz bucaksız… Crash’in buna karşılık geldiğini düşünüyor, hissediyorum. Düşüncelerine de katılıyorum.

  8. evet çok güzel.

  9. Filmin kendisi gibi yazınız da tam anlamıyla enfes olmuş. Nietzsche ve De Sade’den yaptığınız alıntılar filmin arka planının özeti gibi. Crash, sadece sıradışı olma iddiasına tutunan bir sürrealist film değil, sosyo-psikolojik gerçekliğin katmanlarını yararak bizlere gösteren kışkırtıcı bir başyapıt. ”Arzuladıklarını değil de, arzularını seven” bireylerin dramatik erotik portresi ancak bu kadar etkileyici sunulabilirdi. Bence Videodrome ile beraber en iyi Cronenberg filmi. Söylediğiniz gibi, tekrar tekrar seyredilesi…

  10. Teşekkür ediyorum. Çok kısa bi yazı, buna rağmen beğenmenize sevindim.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir