“Persona, yaratıcısını kurtaran bir yaratıdır. İki kez zatürree ve antibiyotik zehirlenmesinden mustarip bir hastaydım. Kelimenin tam anlamıyla üç ay boyunca dengemi kaybettim… Hastanedeki yatağımda oturup tam önümdeki kara bir lekeye baktığımı hatırlıyorum çünkü kafamı kıpırdatsam bütün oda dönmeye başlıyordu. Artık hiçbir şey yaratamayacağımı düşündüm. Bomboştum, neredeyse ölüydüm… Bir gün birden, iki kadının yan yana oturup ellerini karşılaştırdıklarını düşünmeye başladım. Bu tek sahneyi muazzam bir güç sarfederek not edebildim. Sonra, birinin konuştuğu ötekinin sustuğu iki kadın hakkında çok küçük bir film yapabilsem -belki 16 mm- benim için o kadar zor olmayacağını düşündüm. Her gün biraz biraz yazdım. Öyle hastaydım ki uzun metrajlı bir film yapmak henüz aklımdan geçmiyordu. Ama kendimi buna alıştırdım. Her sabah onda, yataktan kalkıp masaya geçtim, oturdum, bazen yazdım, bazen yazamadım. Hastaneden çıktıktan sonra, deniz kıyısına gittim. Hâlâ hasta olduğum halde senaryoyu bitirebildim ve planı gerçekleştirmeye karar verdik. Yapımcı çok anlayışlıydı. Sürdürmemi, pahalı bir proje olmadığı için kötü olsa bile her an bırakabileceğimizi söyleyip durdu. Temmuzun ortasında filmi çekmeye başladım. Hâlâ hastaydım, ayağa kalktığımda başım dönüyordu (…) Bir gerçeklik krizi beni düşüncemi açıklamaya yöneltti. Gerçek nedir ve kişi ne zaman gerçeği söylemelidir? Cevabı o denli güç geldi ki sonunda gerçekliğin tek biçiminin sessizlik olduğunu düşündüm. Sonunda, bir adım daha ileri giderek, bunun da bir rol, bir cins maske olduğunu keşfettim. İhtiyaç duyulan şey bir adım ötesini bulmaktır.”
Etiketlerfilmler ingmar bergman Ingmar Bergman - "Persona" Hakkında ingmar bergman - persona klasik filmler persona persona - 1966 Sanat Sinema
Bu yazıya da bakabilirsiniz.
Otopsi: Hitchcock’un Psycho’sunun Sahne Sahne İncelemesi (Görsel Materyallerle Birlikte)
1960 yılında Paramount Pictures şirketinin gözetiminde, Universal’in stüdyolarında çekilen ve Alfred Hitchcock’un son siyah ...
“İnsanların sağlığı bozulunca, rüyalar çoğu zaman çok belirgin, canlı çizgileri ve gerçeğe çok uygun oluşlarıyla dikkat çeker. Kimi zaman tablo, tüyleri ürpertecek kadar korkunçtur; ama ayrıntıları ve bütün düşünce dizisi, gerçeğe öylesine uygun, sanatla birbirine öylesine bağlıdır ki, bu rüyayı gören kişi Puşkin ya da Turgenyev gibi bir sanatçı bile olsa, uyanıkken böyle şeyleri düşünmesi olanaksızdır. Bu tür rüyalar, bu hastalıklı rüyalar, her zaman hafızalarda uzun bir süre yer eder, zaten bozuk ve sarsılmış olan organizmada derin izleri bırakır.”
(Dostoyevski, “Suç ve Ceza”)