İngiltere, 1960’lı yılların başında halen Victoria çağı geleneklerine göre yetiştirilen çocukların, on altı yaşına geldiklerinde yetişkin birer birey sayıldığı ve ailelerinin birer kopyaları olması beklendiği bir ortam olmaktan çok da uzak değilken aniden karşı konulamaz isteklerin tutkuyla ve müzikle birleşerek statükoya başkaldırması dünyanın asla eskisi gibi olamayacak bir çıplaklığa kavuşmasını sağladı. Dünya, artık üzerindeki ipek giysilerini çıkarmış ve bluejeanleri bacaklarından aşağıya dalgalanan, gençliğin yaratıcılığına kavuşmuş seksi bir figürdü.
Şüphesiz bu bombanın fitilini ateşleyenlerden biri de ufak liman kenti Liverpool’dan yankılanmaya başlayan The Beatles ve müziğiydi. Liverpool’lu bu dört genç (Paul McCartney, John Lennon, George Harrison ve Ringo Starr) çok geçmeden John Lennon’un da başına fazlasıyla iş açmış deyimiyle “İsa’dan bile daha popüler olacaklardı.”
Bu süreç dikkate alınsın veya alınmasın, günümüzde hâlâ dinleyenleri kendine çekmesi ve dinlenmeye devam etmesi The Beatles’ı modern klasikler içinde ölümsüz bir çerçeveye koymamıza olanak sağlamaktadır. Zamanın getirdiği süreçte, yaşantılar ve The Beatles müziği, Beat Kuşağı unutulur mu bilmek pek mümkün değil. Ama devrim için dans etme kültürü yani mevcut bürokratik düzen ve kapitalizmle kendine ve birbirlerine yabancılaşmış insanların sanatın her dalıyla statükodan koparak ona karşı savaş açmış ve uluslararası bir gençlik kavramı arkasında buluşmaları, gençler arasında asla kaybolmayacak kitlesel bir eylem biçimi olarak belleklerinden silinmeyecek ve kapitalizmin kendilerini, sanatlarını kullanarak büyümesi ironik sorunsalından dönem şartlarına göre getirdikleri çözümlerle sıyrılarak devrim için ve özgürlük için dans etmeye devam edeceklerdir.
onur kardeşim, emeğine, yüreğine sağlık. ingiltere’deki devrimci gençliğin the beatles şarkılarıyla sesini topluma duyurması bir nebze de olsa amerika’daki vietnam savaşı karşıtı olan çiçek çocuklarını da anımsattı bana. bilmiyorum aynı fikirde miyiz?
Ellerine ve emeğine sağlık, gerçekten çok güzel bir yazı olmuş. Bu konudaki yazıların eksikliği günümüzdeki sanat erozyonunda daha çok hissediliyor…
Devamını bekliyoruz.
Teşekkür ederim değerli yorumlarınız için. Evet kesinlikle aynı fikirdeyiz.