Shelley Duvall’in Masal Tiyatrosu’nu hatırlayan var mı? Yaşı yetişmeyenler izlememiş olabilir, fakat benim pazar sabahlarımın harika geçmesini sağlayan bu programın her bölümünde bilinen bir masal, tiyatrovari dekorlar ve ünlü oyuncularla canlandırılırdı. İşte 1980′li yıllarda yayınlandığı dönemde henüz tanışmamız olmadığından, Tim Burton’ın yönettiği “Alaaddin’in Sihirli Lambası” bölümüne yeterli önemi vermemişim.
Shelley Duvall, bu programın sunucusu olmakla beraber bir yıldız avcısı gibi davranmış ve sanatsal öngörüsüyle Tim Burton’ı keşfetmiştir. Yeteneğini daha önceden sezdiği yönetmene destek olmak amaçlı, bir kısa filminde de başrol oynamışlığı vardır. Ben de Tim Burton’ın bu ilk dönem kısa filmlerinden ikisine değinmek istedim; Vincent ve Frankenweenie. Bu ardarda çekilmiş iki kısa filmde, yönetmenin çok sevdiğimiz takıntılı anlatım şeklini çoktan edindiğini görüyoruz.
Vincent (1982)
Vincent Malloy adındaki küçük çocuk kendini Vincent Price sanmaktadır. Kurduğu bu hayali dünyasını Edgar Allan Poe’nun eserleriyle süslemektedir. Tabii annesi, oğlunun bu tutumundan hoşlanmamakta, normal bir çocuk olması için serzenişte bulunmaktadır.
Bu kısa stop-motion animasyon, yönetmenin sonraki çalışmaları “Nightmare Before Christmas” ve “Corpse Bride”ın sinyallerini veriyor. Kült korku filmi aktörü Vincent Price’ın tumturaklı sesinden akan şiirsel anlatım eşliğinde ilerleyen olay örgüsü; gotik ve dışavurumcu etkiler taşıyor. Filmin siyah beyaz çekimi de bunu destekliyor. Edgar Allan Poe’nun paranoyak ve otistik öykülerini yeni baştan yaşayan; çok sevdiği uğursuz bakışlı karısının canlı canlı gömüldüğünü zannederek mezarını kazan, gotik evinde lanetlendiğini ve bir daha oradan asla çıkamayacağını, sonunun geldiğini hisseden Vincent, her defasında odaya giren annesinin sesiyle gerçek hayata dönüyor. Vincent karakteri, görünüm olarak da yönetmene çok benziyor. Zaten yönetmen hemen her filminde erkek kahramanı kendisi gibi, ürkek, çocuksu ve melankolik bir portrede vermekten hoşlanır (Frankenweenie, Edward Scissorhand, Mars Attacks, Sleepy Hollow, Big Fish, Charlie and the Chocolate Factory, Corpse Bride ve biraz kanlı versiyon olarak Sweeney Todd…vs).
Işık gölge oyunları, uzayan ve formunu yitiren duvarlar, siyah beyaz damalı zemin dışavurumcu gerginliğini taşırken; birçok yerde gotik korku filmlerine göndermeler yapılıyor. Vincent teyzesini canlı canlı balmumu kazanına atarak mumyalıyor, köpeği üzerinde elektrikli çılgın deneyler yaparak onu bir canavara dönüştürüyor… Tabii ki çoğu filminde tekrar tekrar yinelemekten vazgeçmeyeceği objelerin orjinini görmek açısından bu film çok değerli. Vincent’ın geliştirdiği canavarda, “Beetle Juice”taki kum kurtlarını veya “Nightmare Before Christmas”ta çam ağacını yutan yılan benzeri canavarı görmek mümkün. Uzayan ve yamulan kapılar yine “Beetle Juice”da tekrarlanmıştı. Ölen karısının mezar taşı, “Frankenweenie”, “Beetle Juice” ve “Nightmare Before Christmas”taki mezar taşlarının bir öncüsü gibi…
Frankenweenie (1984)
Köpeğinin, otomobil çarpması sonucu ölümünü kabullenemeyen küçük Victor, fen dersinde öğrendiği elektrik akımıyla yeniden canlandırma işlemini ölü köpeği Sparky’e uygular. Fakat hayata dönen yaratık, her ne kadar zararsız da olsa, komşuları dehşete düşürecektir.
Bir önceki filminde kısaca değindiği ölen köpeği elektrikle diriltme fikrini bu filmine konu edinen Tim Burton, tarzını ve alıştığımız göstergelerini iyice yerleştirmiş bu sefer. Muhtemelen çocukluğunda çok muzdarip olduğu farklı görülmek ve dışlanmak sorununu burada dile getiriyor; kendisini yine 10 yaşındaki bir çocukla özdeşleştirerek. Üstelik filmin başında, Victor’ın sevgili köpeğini canavar kostümüyle görüntülediği amatör bir filmi izliyor ve yönetmenle benzerliği daha da görüyoruz.
Bu filmde daha sonra çekeceği “Edward Scissorhand”in temellerinin atıldığına şahit oluyoruz. Farklı olana gösterilen tahammülsüzlük ve duyarsız komşuların saldırganlığı, iki filmin ortak temasını oluşturuyor. Bir şanssızlık sonucu yaratılan, iyi olduğu halde canavar olarak değerlendirilen karakterin aynısı, burada bir bullterrier bedeninde sunulmuş. Ailenin yaşadığı yer “Edward Scissorhand”teki banliyöye benziyor; ev eşyalarındaki “campy” hava ve komşuların karikatürize karakterleri, benzerliği güçlendiriyor. Aslında bu atmosferde, yönetmenin çok sevdiğini bildiğimiz Ed Wood’dan; biraz daha zorlarsak, bahçe düzenlemesinde kullanılan flamingo heykelleri nedeniyle (yine campy etkiler) John Waters’tan dokular bulmak da mümkün.
Başta bahsettiğim gibi Shelley Duvall, anneyi canlandırıyor. Baba rolünde Daniel Stern var. Asıl keşif ise, bir tür lolita benzeri komşu kızı rolünde küçük Sofia Coppola’yı görmek tabii ki.
Klasik gotik korku filmine uyarak, ailenin soyadı Frankenstein. Atıflar sadece burada değil; sona doğru Sparky’nin kaçtığı mini golf sahasındaki minyatür yeldeğirmeninin, cinnet halindeki komşular tarafından ateşe verilmesi, dişi bir kanişin tüylerinin “Bride of Frankenstein”daki gelinin saç modeliyle aynı olması, izlerken yakalanan küçük sevimli detaylar.
Filmin başındaki hayvan mezarlığı “Nightmare Before Christmas”taki mezarlığın neredeyse aynısı. Hatta “Plan 9 from Outer Space”deki yapay mezarlıktan da birşeyler bulmak mümkün. Mini golf parkının terkedilmiş gotik havası, “Batman Returns”deki lunaparkı andırıyor sanki. Ya da Skeleton Jack’in evinin parmaklıklı kapısını… Tim Burton’un laboratuar dekoru genelde aynıdır. Buradaki bisikletin tekerleklerindeki siyah beyaz helezonvari desen, Penguen’in şemsiyelerinde de olmak üzere birçok filminde kullandığı bir göstergedir. Yıldırım çekmekte kullanılan uçurtmalardan birinin yarasa şeklinde (Batman’in sembolünün aynısı) olması garip. Acaba o zaman Batman’i çekeceğini biliyor muydu?
Bu, sinema aşkıyla yaratılmış iki siyah beyaz film; yaratıcılık bakımından nerdeyse bir başyapıt statüsüne yükseliyor. Tim Burton’ın, daha o zamanlarda üstün zekasını ve tarzını çoktan belirlediğini ve filmlerine yansıttığını görmek, saygımızı daha da artırıyor. İyi ki varsın usta!
……………
Vincent (1982) - Yön: Tim Burton / Anlatıcı: Vincent Price / Animasyon / Kısa / Siyah-beyaz / 6dk.
Frankenweenie (1984) - Yön: Tim Burton / Oyn: Shelley Duvall, Daniel Stern, Barret Oliver / Kısa / Siyah-beyaz / 29 dk.
Yazan: Wherearethevelvets
Burton familyasından bu iki kısa film, yönetmenin egzantrik olana, gotik edebiyata ilgi ve sevgisini çok genç yaşlarda edindiği izlenimini yaratıyor, bütünüyle katılıyorum. Frankenstein kültü başlı başına bir sevgi kaynağı…
Ekspresyonist sinemacı Robert Wiene’nin Dr.Calighari’nin Muayenehanesi’ne de Vincent’da direkt veya dolaylı göndermeler var. Asimetrik yapılar, çarpıtılmış formlar, gölgeler…
Eline sağlık Wherearethevelvets.
ellerine sağlık hocam. okkalı ayrıntılar yakalamışsın. apayrı bir mitoloji oluşturmak mümkün bu konuyla ilgili olarak. burton filmlerinde gördüğümüz birçok sahnenin formülünü bu kısa filmlerde görmek mümkün.
Dr. Caligari’nin Sandığı’na ben de değindiğimi zannediyordum. Demek başka bir yazıdaymış!!??
Vincent’ta, yer karolarının siyah beyaz örgüsü, odaların incelip uzalması, aynı bu klasik filmdeki iç huzursuzluğunu yansıtır. Güzel tespit Operadaki Sessizlik ve teşekkürler.
Sinema tarihinden beslenen ve anlaşıldığı gibi türleri, konvansiyonları iyi bilen bir yönetmen Tim Burton. Aynı zamanda da iyi bir sinefil. Filmlerinin pek çoğu tür etkileşimleriyle kotarılmış diyebiliriz. Bunu söz konusu iki kısa filmdeki gönderme yapılan filmlerden anlayabiliriz. Benim ilgimi çeken yanı ise; bu filmografinin -görünüşte çocukça, masum bir yalnızlıkla donatılmasına karşın- pek de iyimser sayılamayacağıdır. Koyu karanlık fanteziler Burton’ın filmografisinin temel unsurlarındandır denebilir.
Teşekkürler wherearethevelvets.
Pötrtlek gözlü Vincent’ı unutmak ne mümkün 😀
Kalemine sağlık.
Dostum keyifli bir metindi yine, eline sağlık.