Yanılsama Evrenimiz
Erkekler bir yanılsama evreninde yaşarlar, kadınlar ise bu yanılsamayı yaratanlardır. Kadınlar yanılmayı ve yanılsamayı istemez, yanıltmayı ister, erkekler aksini.
Erkek egemenliğinin yarattığı moda, kozmetik, magazin ve eğlence dünyası, kadını yanılsatmaya, ona yalancı bir dünya ve afyon sunmaya çabalarken, erkek bu yanılsama evreninde asıl kendisini yanıltır. Bu yanılsamayı duygu dünyamızdan biliriz.
“Aşk, Psycke’nin tehlikesi mi yoksa gücü müdür?” diye soruyor Rimbaud. Aşk, erkek için bir yanılsama, kadın için yanılsama yaratabilme yeteneği ve gücüdür. Kadın, yarattığı bu yanılsamaya hayrandır, bu büyünün bozulmasını hiç istemez. Ancak, yarattığı bu yanılsama evreninin kurbanı yine kendisidir. Kadın, koşulsuz sevememekte, “Sen beni ne kadar seviyorsan, seni ancak o kadar sevebilirim, daha fazlası mümkün değil.” hesabındadır. Sevmek, sevdiğini kendine tercih etmektir oysa.
Erkek olmak reel, kadın olmak imgesel olmak mıdır? Erkek, kendini realiteye uydurmaya çalışırken, bilişsel işleyişi kadın konusunda imgeler âleminde dolaşmaktadır. Kadının zihni ise, kendinin imgesiyle, erkeğin reelliğiyle meşgul olmaktadır. Kendi bedeninden erotize olmak, kendi imgesine âşık olmak (ve âşık etmek) kadına mahsustur. Kadının seçici, erkeğin seçilen olması, kadının yanılmazlığıyla ilgili. Bu yanılmazlık, ‘Taş Devri’nde çocuğunun babasını seçerken de mevcuttu. Masallar, türküler, şarkılar, şiirler, romanlar ve tiyatro yapıtlarında erkek, kadın hakkında yanılmışlığı üzerine feryat eder. “Senden aldım bu feryadı, bu imiş dünyanın tadı” (1). Aşk acısı, yanılsamanın acısı…
Aşk, şövalye ruhluların; gözü karaların harcı; yanılmayı göze alabilenlerin harcı; “Dağları un eder Ferhadın gürzü!” (2) Kadının yanılmazlık konusundaki tutucu ve ısrarlı tutumu, onu da yanılmaya götürür. Her seferinde ‘yanlış adam’a rastlar. Erkeğin yanılsamasına neden olan ise, kadının “Asla yanılmamalıyım” inatçılığıdır, oysa yanılgılı bir bilinçten doğru eylem beklenemez. Ortalama bilinç, onları garip bir kadere mahkûm eder. Mevcut dünya görüşü, her iki tarafın da yanılsamasına sebeptir, ama dünya görüşlerini ve bu dünya düzenini sorgulamadan kabahati birbirlerinde arayarak çatışmayı bir ömür boyu sürdürürler.
* * *
Kadınlar, beklenilmekten ziyade peşlerinden koşulmasından veya kovalamaktan hoşlanırlar, çünkü romantizmin böyle bir şey olduğuna dair bir inançla yetiştirilmişlerdir. Onurluca kendini bekleyeni anlamazlıktan gelip, avare maceralardan yorulduktan sonra kendini bekleyene giderler. ‘Bekleyiş’in haysiyet anıtı olanlar, bir kıyıda durur ve sessizce beklerler, beklenen er geç bekleyene dönecek ve gelecektir. Zaman bekleyenindir çünkü, koşanın değil.
* * *
Kadın için sevilmekten ziyade onu kimin sevdiği önemlidir, ne çok değer verdiğiniz ve sevdiğinizden daha önemlisi, sizin kim olduğunuzdur. Erkeğin ekonomik faaliyet gibi görünen davranışlarının altında cinsel dürtüler yatarken, kadının cinsellikmiş gibi görünen davranışlarının altında ekonomik kaygılar saklanır.
Kadın kendini erkeğin aynasında görüp, kendini erkeğin zihnindeki imgeye göre dizayn ederken, erkek kadın için kendini değiştirme zahmetine katlanmaz. Bu da, kadını bir boşluğa düşürür, ıstırap duymasına neden olur ve çatışmayı başlatır. Mutlu olmanın, erkeğin istediği biçime girmek olduğu yanılgısı, huzursuz bir ömrün kaynağıdır; ama bunu itiraf etmekten ve yüzleşememekten ötürü, sorunla baş edilmesi imkânsız hale gelir. İlişkiyi güncelleyemeyince, nesneleri yenileme gayretine girilir. Eski yazılıma yeni donanımlar eklenir.
O halde, düşün ve kararını ver. Ya nesneler ve kalabalıklar evreninde kaybolursun ya da kendi ıssızlığında yalnızlığını duyma şansını edinirsin. “Yalnızlığım… Ama kim bilir belki de hep vardın, eşlik ediyordun, sessiz ve sinsice belki de.” (3)
* * *
Bize güven duygusu verebilen bir kadın, başkalarına güvensizlik yaratır; onun güvenliği bizim ötekilere güvensizliğimizle orantılıdır. Oysa bir insanı niçin severiz? Bir insanı güzelliği için sevmek, sevmek midir? Aslında kimseyi boş yere sevemeyiz. Kişilerin hayat karşısında takındığı tutumları severiz. Bence, tepkileri hoşumuza giden insanlardır gönlümüzü çelen. Etik anlamda bizi cezbeden kişiye âşık oluruz belki de. Olaylar ve durumlar karşısında bizim gönlümüzden geçen sözleri söyleyen, istediğimiz tepkileri verebilenlerdir gönlümüzde yatan aslan. Hayatın karşısında aldığı tavırlarıyla, tutumlarıyla, tarzıyla ona güven ve sevgi duyarız. Asilik, asilliktir.
Kierkegaard, “Kadın bir rüya değil de nedir?” sorusunu sorar, Baudrillard’ın yanıtı da şudur: “Kadın bir içgüdüdür ve içgüdü de yanıltır.”
hkaplan35@gmail.com
Notlar:
(1) Âşık Veysel
(2) Ahmet Arif
(3) Mehmet Teoman
özgül on Pts, 30th Haz 2024 1:49 am
çok realist