Halka bir umut olabilecek Kennedy’nin de öldürülmesinden sonra Soğuk Savaş döneminin Amerika’sında bir nükleer savaş çıkacak korkusu yüzünden, toplum tamamen kuşkucu ve organize olamayan yığınlar haline dönüşmüştü. İşte böyle bir cümle hakkında film çekmek isteseniz ne yapardınız? Muhtemelen dönemin Amerika’sında gerçekleşmiş ve içinde Sovyetler’in de olduğu bir olayı hikayeleştirip filme aktarırdınız, ya da kurgu karakterler üreterek politik eksende bir film çekerdiniz. George A. Romero çok farklı bir şey yapmış. 70’lerde iyice doruğa varacak, tamamen başka bir konu anlatılarak Soğuk Savaş atmosferini anlatmak yönteminin adeta temelini kazmış Romero. 1-2 gün önce ölen insanların radyoaktif serpintilerle temas etmesinden dolayı canlanmaları ve ortalığa dehşet saçmaları karşısında onlarla savaş veren bir ev dolusu insanın hikayesini anlatmış.
Radyoaktif serpinti, daha sonra da dönemin başlıca metaforlarından biri olacak. Nükleer savaşın bir-iki defa kıyısından dönen ABD-Sovyetler eksenli bir dünyada her türlü musibetin kökeni olan bu silahlanma yarışı ve yarışın nükleer boyutta sürmesi en çok da korku filmlerine fon oluşturdu. Bundan en büyük nasibi de sanırız Romero aldı ve bir türlü gösterim şansı bulamayıp nihayet gösterildiğinde hasılat rekoru kıran bir film çekti. Yaşayan Ölülerin Gecesi bir bağımsız film ya da o dönemdeki sınıflandırmasıyla bir “b” filmi olarak birçok korku filminin önünü açtı.
60’lı yıllar, 50’li yıllara oranla daha az korku filmi çekilen ve Hollywood’da artık korku filmlerine pek yer verilmeyen bir dönemdi. On yılın sonuna doğru gelen bu Romero klasiği 70’lerde bir anda korku türünün yeniden canlanmasına ön ayak oldu. En büyük katkıyı da yine kendisine sağladı ve bu hikayeden sırf Romero iki ayrı üçleme çıkardı. Özel efekt uzmanı Tom Savini’ye ve Zack Snyder’a birer farklı uyarlama ve onlarca taklit zombi filmi getirdi. Ölülerin uyanması gibi bir tema Romero’nun öncülüğünde sistemin her türlü unsurunu hicvetmek için kullanıldı. Bu ilk film, evin içine sıkışıp kalan bir aile, nişanlı bir çift ve biri beyaz diğeri siyah iki kişinin zombilerden kurtulma mücadelesini anlattı.
Bu tip filmlerin olmazsa olmazı, tehlike altındaki karakterlerin büyük çoğunluğunun sağlıklı düşünememesidir. Böyle durumlarda film kendi içinde bir lider çıkarır. Filmde de bizzat kendi “burada patron benim” sözleriyle Ben’in liderliği sözkonusu. Ama ev halkı, diğer tehlike filmlerine nazaran bir türlü oydaşmayı sağlayamayan tamamen uyumsuz insanlardan oluşunca liderliğin de pek bir önemi olmadı. Filmde hemen hemen her karakter dediğim dedik türden. Ben, aile babası Harry’ye sözünü geçiremezken, Tom nişanlısına sözünü geçiremiyor. Aynı zamanda Harry’nin karısı, Harry’le anlaşamıyor ve Barbra fikren paralize olduğu için diğerleriyle iletişimi bir müddet sonra tamamen koparabiliyor. Böyle bir durumdan en kârlı çıkanlarsa zombiler oluyor şüphesiz. İşte bu görüntü Amerika’ya Vietnam kapılarını açan toplumsal ikilemin de bir metaforu sayılabilir. Toplum bir türlü kendi içinde anlaşamayınca bu zaaftan yararlanan Lyndon Johnson’ın Vietnam macerası kendine muhalif bir kanal üretemiyor ve kazanan da Amerikan hükümeti oluyor pek tabii.
Filmi metaforik bir politika yapıtı olarak incelemeyip salt korku filmi olarak görürsek yine ortaya elle tutulur bir başarı çıkıyor. Bugün izlendiğinde biraz komik ve telaşlı bir film olarak görülse de dönemi için son derece cesur bir film Yaşayan Ölülerin Gecesi. Özel efekt ve bol miktarda çikolata şurubuyla üretilen insan eti yeme sahneleri ve yavaş hareket eden zombilerin görüntüsü işin korku kısmını üstlenirken kamyonet sahnesi ve ev içinde yaşanan şiddetli tartışmalar da gerilimi sağlıyor. Ününü 1970’lerin ilk yarısında hak ettiği şekilde kazanan filmin belki de tek eksik yanı siyah-beyaz olması. Neredeyse 30’lu yılların kamera kalitesiyle çekilmiş bir film olarak görüntü yönetimi kimi zaman izlemeyi zorlaştırıyor.
İlginç Bilgi: Filmde zombileri oynayan figüranlar filmin çekildiği Pittsburg’den seçilmişler ve her biri 1’er dolar ve üzerinde “Ben Yaşayan Ölülerin Gecesi Filminde Oynadım” yazan tişörtler kazanmışlar.
Muhammed Tiryaki
Yazarın diğer yazıları.