Anasayfa / Sinema / Modern Klasikler / Thelma and Louise (1991, Ridley Scott)

Thelma and Louise (1991, Ridley Scott)

Filmografisinde Blade Runner, Alien ve Gladiator gibi güçlü yapımlar bulunduran ve üç kere en iyi yönetmen dalında Oscar’a aday gösterilmiş Sir unvanlı Ridley Scott’ın, başrollerinde Geena Davis ve Susan Sarandon’ın oynadığı, sağlam sinematografisiyle dikkatleri üzerine çeken, 1991 Amerika yapımı filmi. Altı dalda Oscar’a aday gösterilmiştir ve senarist Callie Khouri en iyi özgün senaryo ödülünü kazanmıştır.

Louise (Susan Sarandon), bir kafede garsonluk yaparak kendi parasını kazanabilen, özgür ancak beceriksiz erkek arkadaşı Jimmy (Michael Madsen) ile sorunlar yaşayan bir kadın. Thelma (Geena Davis) ise ilgisiz, bencil, otoriter ve kendisi yokken bile evde oturmasını isteyip ona baskı uygulayan, yaşadıkları eyaletin bölge müdürü olan kocasıyla mutsuz ve tatminkâr bir evliliği olmayan, daha önce kasaba dışına çıkmamış, ev hanımı olan bir kadın. Bu iki yakın arkadaş, sorunlarından bir iki günlüğüne de olsa uzaklaşabilmek için yola çıkmaya karar verirler. Louise’in bir arkadaşının dağ evinde güzel bir haftasonu geçirmeye niyetlidirler. Thelma bu fikri kocası Darryl (Christopher McDonald)’a söylemeye çalışsa da Darryl’ın huysuz ve sert tavırlarından dolayı beceremez. Çözümü Darryl’a not ve mikrodalgada yemek bırakarak habersizce evden ayrılmakta bulur. Louise gelip Thelma’yı alır ve Louise’in 1966 model yeşil Thunderbird’üyle şehir dışına gitmek üzere yola çıkarlar ancak başlarına bir sürü aksilikler gelir ve hiçbir şey yolunda gitmez.

İkisinin de keyfi oldukça yerindedir ve Thelma yol üzerinde bir barda durup eğlenmeleri ve bir şeyler yiyip içmeleri için Louise’i ikna eder. Arkansas’ta bir bara girerler ve tam bir şeyler sipariş etmişlerdir ki, o sırada bu iki güzel kadını gözüne kestiren Harlan (Timothy Carhart), kadınlara yanaşarak Thelma’yı etkilemeyi başarır. Bu adamdan ve olan bitenden rahatsız olan Louise, Thelma’ya gitmeleri gerektiğini söyler. Thelma, Harlan’la birlikte dans etmektedir ve alkolün de etkisiyle başı dönmeye başlar. Genç kadına daha da yakınlaşmak için fırsat kollayan Harlan, Thelma’yı hava alma bahanesiyle dışarı çıkarmış, otoparkta ona tecavüz etmeye çalışmaktadır. Louise bu arada lavaboya gidip gelmiş ve içeride Thelma’yı bulamamıştır. Tam otoparka gittiği sırada Thelma’yı tecavüze uğrarken görür ve Thelma’nın yanına güvenlik amaçlı aldığı silahı Thelma’nın çantasından çıkardığı gibi Harlan’a doğrultur. Harlan, Thelma’yı bırakır ancak Louise’e sözlü tacizde bulunur. Louise buna tahammül edemez ve Harlan’ı öldürür, çünkü Louise’in geçmişinde Texas’ta maruz kaldığı bir tecavüz hikâyesi bulunmaktadır.

Bu olayın şokuyla hemen arabaya atlayıp kaçmaya çalışan Thelma ve Louise ne yapacağını bilemez. Arabayla bir müddet ilerledikten sonra Louise arabayı bir kenara çeker ve kusmaya başlar. Bana göre filmin en önemli sekanslarından biridir ve bir nevi patriyarkanın mide bulandırıcılığına karşı yapılmış bir gönderme gibidir.

Yolda giderlerken kendince yapılacak en mantıklı şeyi bulmaya çalışan Louise, paraya ihtiyacı olduklarını fark eder. Thelma’nın yanında sadece 61 dolar vardır. Onun 20 dolarını da parayı saymaya çalışırken arabadan düşürür ve artık ellerinde sadece 41 dolar vardır. Louise’in biriktirdiği 6100 doları vardır ve bu paraya kavuşabilmek için erkek arkadaşı Jimmy’i aramaya karar verir. Jimmy parayı çekip ona gönderebilecek en güvenilir kişidir o an için. Louise, Jimmy’le konuşur ve parayı Oklahoma’dan çekebileceği şekilde Jimmy’le anlaşmıştır.

Yolda, kendini öğrenci olarak tanıtan bir otostopçuyla tanışırlar. J.D. (Brad Pitt), gerçekte bir soyguncudur ve şartlı tahliyeyi ihlal etmiş bir kaçaktır. Thelma, J.D.’den oldukça etkilenir ve Louise’e J.D.’yi Oklahoma’ya kadar arabaya almaları için ikna eder. Oklahoma’ya vardıklarında Louise’i bir sürpriz beklemektedir çünkü Jimmy, parayı kendi eliyle getirmiştir. J.D.’yi orada indiren ve bir otele yerleşen Thelma, Louise ve Jimmy, o geceyi otelde geçireceklerdir. Louise parayı Thelma’ya teslim eder ve paraya göz kulak olmasını söyleyerek geceyi Jimmy’le birlikte geçirmek için Jimmy’nin odasına gider. Louise gittikten sonra Thelma’nın odasının kapısı çalınır. Gelen J.D.’dir. J.D. de Thelma’dan etkilenmiş ve ona yaklaşabilmek için kendi çapında fırsat yaratmaya çalışmıştır. Thelma, J.D.’yi odaya alır ve bütün akşamı eğlenerek geçirirler. Üstelik J.D. bir soyguncu olduğunu Thelma’ya itiraf etmiş ve soygunları nasıl yaptığını Thelma’ya anlatmıştır. Birbirine daha fazla karşı koyamayan bu iki genç, geceyi sevişerek geçirirler. Sabah Jimmy’i yolcu eden Louise, kahvaltıda Thelma ile buluşur. Thelma’nın ağzı kulaklarındadır çünkü ona göre ″sevişmenin nasıl bir şey olduğunu şimdi anlamıştır.″ Thelma adına oldukça sevinen Louise’in aklına birden Thelma’ya emanet ettiği para gelir ve koşarak odaya çıkar. Ne para ne de J.D. odada yoktur. Thelma bir kez daha bir erkeğe güvenmiş ve yine hata yapmıştır. Louise ağlamaya başlar. Thelma ise o sırada eşyaları toplar ve Louise’e her şeyi halledeceğini söyler. Tekrar yola çıkarlar ve bir benzin istasyonuna yanaşırlar. Thelma bir süre sonra elinde paralarla gelmiştir. J.D.’den öğrendiği yöntemle benzin istasyonunun marketini soymuştur. İlk anda çok şaşıran Louise bir süre sonra bu durumu kabullenmiştir çünkü kaçmaya devam edebilmeleri için paraya ihtiyaçları vardır. Thelma ve Louise, artık hem cinayetten hem de soygundan aranan suçlu iki kadındır.

Aynı zamanda Arkansas dedektifi olan Hal (Harvey Keitel), Jimmy ve Darryl’ı sorgulamaktadır ve Darryl’ın evine telefonu dinlemek için sistem kurmuşlardır. Thelma, Darryl’ı arar ve her şeyden haberi olduğunu ses tonundan anlar. Bir süre sonra Louise, Hal ile telefonda konuşmaya başlar ancak Hal onları ikna edemez ve kaçmaya devam ederler. Planları Meksika’ya gitmektir. Kaçmaya devam ettikleri sırada bir polisin çevirmesine yakalanırlar fakat polisi, kendi aracının bagajına kilitleyerek polisin silahına ve mermilerine el koyarlar. Daha sonra ise karşılarına yolda birkaç kez sözlü tacizine uğradıkları tır şoförü çıkar ve ona haddini bildirmeye karar verirler. İkisi de silahla ateş ederek tırın patlamasını sağlarlar.

Çıkarken başlarına ne geleceğini hiç tahmin etmedikleri bu yolda türlü suçlar işleyen iki kadın, sonunda işledikleri suçlardan zevk almaya başlamışlardır çünkü özgürdürler ve kadın dayanışmasının gücüyle potansiyellerinin farkına varmışlardır. Hal ise son telefon konuşmalarında kadınların yerini tespit etmiştir. Büyük bir polis ekibi Thelma ve Louise’e çok yaklaşmışlardır. Büyük bir kaçış mücadelesinden sonra Grand Canyon, Thelma ve Loise için yolun sonudur ancak hiçbir şeye ve hiç kimseye boyun eğmemeyi öğrenen ve birbirlerine iyice bağlanan bu iki kadın için son, teslim olmak değildir.

Sadece biraz özgürleşmek niyetiyle çıktıkları ve yaşayacaklarını asla tahmin edemeyecek iki kadının, her şeye, herkese ve toplumun kısıtlayıcı normlarına meydan okudukları bir yol filmidir Thelma and Louise. Özellikle filmin çekildiği ve yayımlandığı 1990’lı yılları düşündüğümüzde, kadının kimliği üzerine yapılmış kayda değer filmlerden biri olduğunu görüyoruz. Patriyarkinin toplumu nasıl ele geçirdiği ise tacizin, tecavüzün ve erkek hegemonyasının yoğun anlatıldığı sahnelerde yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Adalet kavramı bile o kadar eril ki, Thelma’nın cinayet sonrası polise gitme fikrine Louise’in verdiği cevap, ″insanlar bütün gece yanak yanağa dans ettiğinizi gördü, öyle bir dünyada yaşamıyoruz″ oluyor, çünkü kadınlar eril şiddete maruz kaldıklarında kendilerine inanılmayacaklarını tahmin ettikleri için haklarını aramaya cesaret edemeyip boyun eğmek zorunda kalıyorlar.

Thelma and Louise, feminizm konusunda değerlendirilmeye müsait olsa da genel olarak özgürlük temalı bir film. Hatta içinde özgürlük ve kuraldışılık gibi kavramları barındıran bir yol filmi olduğu için western kategorisine de girebileceğini düşünüyorum ben.

Daha önce tecavüze uğrayan ancak bunun sözünü bile ettirmeyen, 18 yaşındayken evlendiği kocasının baskısıyla yaşaması yüzünden Thelma’ya zaman zaman onu koruyup kollama ihtiyacı hisseden Louise’in ve zaman içerisinde özgürlüğünü ve özgüvenini kazanarak kocasına, ″Darryl, sen benim kocamsın, babam değilsin″ diyebilen ve alyansını çıkardığı anda rahatlayan Thelma’nın birkaç günlük fakat bu birkaç güne aslında hayatlarını sığdırdıkları hikâyelerine tanıklık ediyoruz.

Thelma’nın, ″Ağırbaşlılığın canı cehenneme, bir kez olsun kendimizi bırakalım″ cümlesi zihnimize kazınıp hayatı sorgularken, filmde işlenen toplum, ataerki, özgürlük, homoseksüellik ve bireysellik gibi zengin temaları da farklı bir açıdan görmüş oluyoruz.

Eda Demir

[email protected]

Eda Demir feminist sinema geena davis Harvey Keitel susan sarandon Thelma and Louise (1991) thelma ve louis

Hakkında Editör

Hakan Bilge - The Godfather Mitosu (Şule Yayınları, 2024) ve Aşktan da Üstün: Hitchcock Sinemasında Kişisel Bir Gezinti (Doruk Yayınları, 2024) adlı sinema kitaplarının yazarıdır.
@hakan_bilge

Bu yazıya da bakabilirsiniz.

Otopsi: Hitchcock’un Psycho’sunun Sahne Sahne İncelemesi (Görsel Materyallerle Birlikte)

  1960 yılında Paramount Pictures şirketinin gözetiminde, Universal’in stüdyolarında çekilen ve Alfred Hitchcock’un son siyah ...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

kuşadası escort