Ars longa, vita brevis… Yakın zamanda sinemaya baktığımızda, Mulvey’in veya Zizek’in* baktığı açıdan, sanatsal aşkın pornografik hazcılığını en provokatif şekilde yansıtan iki isimle karşılaşırız: Lars von Trier ve Gaspar Noé.** Bu yazı da Gaspar Noé’nin Aşk’ından geriye kalanlar…
“Sen ne kadar azsan, yaşamını ne kadar az belirtirsen, o kadar çoğa sahip olursun, yabancılaşmış yaşamın o kadar büyür, yabancılaşmış varlığından o kadar çok biriktirirsin’’2 çünkü ‘’modern bir alışkanlıktır ölmek’’*** fakat hayattır aşk, ışıktır da. Noé’nin belirttiği gibi kan, sperm ve gözyaşı nasıl hayatın nitelliği gibi bir şeyse aşk da öyledir. Sonunun iyi veya kötü bitmesi önemli değildir. Hayat onu nasıl anladığındır. Herkes doğar, yaşar ve ölür. Elbette, bu süreçte neden intihar edilmez sorusuna yanıt keskin bir şekilde aşkın varlığında bulunur. Bir şey nasıl başladıysa öyle gider diyen biri daha en başından ‘’yaşamı onu hapseden şeyden kurtarma ve yaşamı kişiselin ötesinde bir şey yapma çabası’’nı3 boşlayarak âşık olmamanın daha iyi olduğunu savunur ve kendine kaçış çizgisi oluşturur ama mazi kalpte bir yaradır. Dolayısıyla acı çekmeye devam eder: Sen benden bir parçasın, yağmur ise çok güzel, güzel, güzel. Aşkın ve sevginin süregeldiği noktayı hatırladığındaysa gözyaşını akıtır. Bu süreçte söylenilene göre aşkın hem bağımlılık yapacak kadar güzel hem de nefret edilecek kadar acı vermesinin tek izahı “duyguların öznenin içselliğinden sökülüp saf dışsal bir ortama yansıtılmasıdır: Aşk ve nefret vücudu silah gibi delip geçen saf duygulamlardır.”4
Algılarımızın dışında geliştiği için değersizleştirilebilir yenilik ve daima kötülenir farklı olan. Mesela, yeni bir adım atmak, yeni bir söz söylemek, insanların en korktuğu şeydir, der Dostoyevski. Öte yandan, “bazılarının sadece normal olmak için ne büyük bir çaba sarf ettiğini kimse bilmiyor.’’5 “Yeni bir şeyler duymaya, görmeye aç ve bildiği şeylerden de umudunu kesmiş insanlar olarak, geçmiş ve geleceğimizi her gün talan etmekten başka çıkar yolumuz yok sanki…’’6 Sıkıntının boşluğu doldurmak olduğu dünyada, hep eksik hisseden ve bir yenilik arayışına muhtaçlık haline gelen yaşamda belki de çıkış aşktadır. Oysa sonunda ‘’Hayat, sonsuz bir bayrak yarışı gibi geçip gidiyor ve kimse anlamını bilmiyor. Ama herkes bir şekilde kötü talihine sıkı sıkıya bağlanıyor’’**** ‘’Beni niye öldürdün G. Seni sevmek için yaşamak istiyorum.’’***** Unutma, hayal gibi iyi ve dürüst olacağım. Seni seviyorum.
Muhammed Bayar
Yazarın diğer yazıları.
Notlar
* ‘’Freud’un en büyük keşfi, arzunun soyut, öznel özü olarak, “arzu edilebilir” olmak için önbelirlenmiş özgül nesnelerden özgür ve bunun yerine akıcı arzu yatırımlarıyla nesnelerine libidinal değer bahşeden libidoyu keşfidir.’’1 Mulvey’e göre sinema insana skopofili imkânı tanır. Zizek’e göre ise ’’Normal’’ aşk hikâyesini ya da melodramı tanımlayan temsil sınırının tersine, pornografi öteye gider, “her şeyi gösterir” ve gerçek özneler bizi cinsel açıdan uyarmaya çalışan perdedeki aktörlerdir; biz seyirciler ise felç olmuş bir nesne-bakışa indirgeniriz.
** Trier’in Deccal’ini, Nemfomanyak filmini hatırlayın ya da Salo, Freaks gibi filmleri… Noé’nin ise bütün filmlerini örnek olarak göstermek mümkün. Boşluk filminden gördüğümüz Aşk binasının Murpy’nin yatak odasında olması ve içeri girmekle ilgili sözleriyle ve karakterlerin isimlerinin taşıdıkları anlamlarıyla diğer filmlerinin freudyen yönünü de çağrıştırması onun en olgun ve provokatif filmi ya da aşkı diyebiliriz. Bana göre Aşk’ın tek olumsuz yanı yönetmenin hemen bütün filmlerini çağrıştırıyor olmasıdır.
*** Mıknatıssız Pusula adlı şiirden bir bölüm ve şöyle devam ediyor: “…seni doğasıya seviyorum/yeniden dünyaya gelsem yeniden seni/severim.”
**** Kötü talihine sıkı sıkıya bağlanan Murphy’nin dramını iyi yansıttığını düşünerek Çölde Kutup Ayısı adlı filmden alıntılıyorum.
***** Yılmaz Güney’in mektuplarının birinden kalan bir hatıra.
Alıntılar
1 Eugene W. Holland, Deleuze ve Guattari’nin Anti-Oedipus’u
2 Karl Marx, 1844 El Yazmaları
3 Daniel W. Smith, Saf İçkin Yaşam
4 Daniel W. Smith, Saf İçkin Yaşam
5 Albert Camus
6 J. G.Ballard