Film Müzikleri Üzerine Düşünceler (1) - Steven Spielberg & John Williams

Film izleme sonrası yapılan klasik muhabbetleri düşünelim: Filmin oyuncularını ve performanslarını değerlendirme, yönetmen hakkında çeşitli fikirler yürütme ve de yönetmenin diğer filmlerine referanta bulunup izlenen filmle mukayesede bulunma… olmazsa olmazlardandır. Bununla birlikte; film dublajlıysa seslendirilmesi, çeviriyse alt yazıları, filmin geçtiği yer-zaman, oyuncuların kostümleri ve bunların “müzik”le uyumu… Bunların dışında, benim bazı durumlarda anlam veremediğim ve tartıştığım bir konu olan “filmin orijinal adı ile dilimize uyarlanan adı arasındaki uyuşmazlık”… Belki sizlere basit bir ayrıntı gibi gelebilir; ama bunun, bir filmin pazarlanması açısından önemli bir ayrıntı olduğunu düşünmekteyim. Anlatmak istediğim mesele, yapılan eleştirilerin göreceli olmasının yanı sıra ön plana çıkan seyirci algısındaki seçiciliktir…

Burada anlattıklarımın dışında (“algısal seçiciliğime” dayanarak) yer vermek istediğim konu: Beyazperdede geri planda tutulan, daha doğrusu “öteki”ler kısmının başını çeken, algısal bütünlük açısından önemli olduğunu düşündüğüm “Film Müzikleri”dir.

Bir film için özel olarak tasarlandığı, amacının filmdeki dramatik anlatımının güçlendirilmesi olduğu, görsel kurguyla eş zamanlı yazılan bir alandır film müzikleri… Bu tanıma göre film müzikleri salt görüntüsüz dinlendiğinde haz alabileceğimiz bir tür değildir. Buna paralel, salt film müziklerinin klasik müzikten bir farkı olmayacağını ileri sürebiliriz. Buradaki sonuç: “Film müziğine anlam kazandıran, beslendiği klasik müziğin görüntü ile birleşmesidir.” Peki, bu durumun aksini düşünelim ve kendi içimizde bir paradoks yaratalım. Şöyle ki: “Film müziğinden haz alan kişi aynı zamanda iyi bir klasik müzik dinleyicisidir.” diyebilir miyiz? Bunu diyebilmek için, film müziğinin temelini oluşturan klasik müziğin çok iyi anlaşılması gerekmektedir dinleyici tarafından. Buradan çıkan sonuç ise: “Salt film müziğini anlamak, iyi bir klasik müzik dinleyicisinin avantajıdır.” Her iki sonucu birlikte değerlendirdiğimizde ortaya çıkan tanım ise: Asıl amacı görsel anlatımı desteklemek olan, film esnasında sıradan izleyiciler tarafından dinlenmeyen, hatta umursanmayan; ama ayrıca dinlendiğinde iyi bir müzik olduğu anlaşılan türdür film müzikleri.

Öncelikli olarak bahsetmek istediğim konu, film müziğinin “yaratma süreci”dir. İşin zor kısmı olan bu süreçte, filme ilişkin temalar yaratılır ve filmin bütününü oluşturan parçalar bir araya getirilir. Bizi ilgilendiren kısım ise, yaratılan filmin ana teması ile bu temayı oluşturan parçaların“müzik”le uyumudur. Bu noktada müzik yapımcısına çok büyük bir görev düşmektedir. Bir yapımcı filmlere müziği ile ruh katabilmelidir. Öyle bir uyum yakalamalıdır ki, müziği ile filmin ömrünü uzatsın… Yapmış olduğu müzik filmle ve filmdeki karakterlerle o kadar iyi bütünleşmelidir ki, her bir notanın izlenimi kalsın seyircide… Mesele, bir yapımcının kafasındakileri seyirci ile “empati” kurarak filme, müzikle yansıtmasıdır aslında. Böylece seyirciyi derinden etkileyecek olan hikâye, müzikle birleştiğinde daha can alıcı olacaktır. Bu noktada müzik yapımcısının başarısı, filmin yönetmeninin başarısını tetikleyecektir adeta. Bu duruma en iyi örnek, Steven Spielberg – John Williams ikilisidir. İkilinin aklıma gelen başlıca filmleri şunlardır: “Sugarland Express”, “Jaws”, “E.T”, “Indiana Jones Serisi”, “Schindler’s List”, “Saving Private Ryan”, “Artificial Intelligence”, “Catch Me If You Can”, “The Terminal”, “Münich” ve “War of the Worlds.”

Bu birbirinden başarılı filmler, bu ikilinin birbirleriyle olan uyumunu ve dostluğunu bizlere göstermektedir. Bununla birlikte Spielberg, Williams için şunu söyler: “Tema için doğaçlama olarak pek çok çeşitli varyasyonlar yaratılabiliyor ve uyumu, melodiyi, birçok temayı ve orkestrayı bütünleyen kişi odur.” Buradan şunu anlamaktayız ki, müzikler sahnenin önüne geçebilir. Yani filmlerin önüne geçen müziklerin de var olduğudur… İşte bunu bizlere kanıtlayan, Spielberg ve Williams ikilisidir.

Film müziğinin anlaşılmasında müzik yapımcısına olduğu kadar biz seyircilere de önemli görevler düşmektedir. Öncelikle şu konudan bahsetmek istiyorum: Bir film izlerken doğal olarak, diyaloglara odaklanır seyirci. Aslında diyaloglardan öte onlara anlam kazandıran birçok ayrıntı (efektler, kostümler, sahne tasarımı, müzik…) vardır filmde. İşte en başında da belirttiğim gibi bu durum tamamen seyircinin algısındaki seçicilikle ilgilidir. Zaten iyi bir seyirci, filmi oluşturan parçaları anlamsal bir bütünlük içinde, filmin kurgusu ile paralel olarak sindiren seyircidir. Bu da o seyirci için filmin sadece diyaloglardan ibaret olmadığını kanıtlar. Bu durumla ilgili olarak bahsetmek istediğim bir başka konu, “Müziğin sahne ve repliklerle nasıl bir ilişkisi olduğu” hakkındadır. Farklı sahnelerde yer alan oyuncuları düşünelim. Bu farklı sahnelerde yer alan oyuncuların karakteristik özelliklerine göre temalar vardır. Tüm bunlara dayanarak da her sahnenin kendine özgü müziği vardır. Ayrıca bu sahnedeki her karakterin notasını bulabilirsiniz onunla özdeşleşen. İşte bu noktada film müziklerinin asıl amaçlarından biri ortaya çıkmaktadır: Seyirciye, karakterdeki aşinalık ve farklılık duygusunu yaşatmak… Seyirciye düşen görev ise dikkatli olmaktır. Bu durum seyirciye kolaylık sağlar aslında. Öyle bir şey ki, seyircinin, farklı sahnelerde herhangi bir karakterin temasıyla nasıl bağlantı kurulduğunu “müzik” sayesinde anlaması hiç de zor değildir.

Yazan: Melike Karagül