Tûtî Edebiyat Dergisi: 8. Sayı
Tûtî çıktı!
Bu sayıda:
takdim [ya da (itirazlar V)]
2 Ehet Seli – Editörün Ölümü
röportaj
4 Ehet Seli -Suphi Taşhan’la Röportaj
şiir
11 Erdal Çakır - Mezopotamya I-II-III
14 Mehmet Selim Özban - Bir Deli Ellerini Arar
16 Mehmet Aycı - Uçku
17 Berat Bıyıklı - Limansız
72 Cihat Buçak - Yön ve Ayna
73 İbrahim Gürses - Sevdalinka
74 Babür Turna - Sabr u Sefer
hikâye
18 Emrah Tunç - Teşettüt Devresi ve Birkaç Küçük Mesele
21 Onur Aydın - Kelime Düğümlenmesi
26 Fatih Mutlu - Eşsiz Dans
28 Okan Cem Çırakoğlu - Cennet Bahçesi
32 Emre Ergin - Son Savaş
37 Emrah Aydoğdu - Düşlem
anlatı
38 Feyza Korkmaz Sağlam - Başım
amaçsız yazılar
40 Emrah Tunç - Kaybolış/ Ayağımda Kundura
sinema
42 Hakan Bilge - Kadın: Kayıp Kıta -Kadınlar Ne İster?-
tiyatro
46 Tadashi Suzuki - Kültür Bedendir (deneme, çev. Bora Boşna)
oyun
51 Memet Baydur - Çin Kelebeği
portre
56 Emrah Tunç - ‘Yıllar’ca Tanpınar -Ahmet Hamdi Biyografisi
dipnot
71 Rıfkı Dingin - Anlaşmazlık
çeviri dosyası
76 Michael Frayn - Kopenhag (oyun, çev. Bora Boşna)
85 Ann Beattie - Kar (hikâye, çev. Emre Ergin)
kitap tezgâhı
87 Deniz Depe - Sinek Isırıklarının Müellifi Hakkında Bazı Mülahazalar
89 Yasemin Köksal - Atlas
alıntılar
90 Ehet Seli - On Dergiden Dizeler
haber
94 Deniz Depe - Edebiyat Dünyası/Ödüller/Yarışmalar
dizin
95 Tûtî Dergisi - Yıl 2 (5-6-7-8. Sayılar)
Necmettin Çobanoğlu ile Yılmaz Güney’li Yıllar
Şubat 17, 2024 by Editör
Filed under Sanat, Söyleşiler, Sinema, Türk Sineması, Yakın Dönem & Günümüz Sineması
2. Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Festivali’nin, Yılmaz Güney’in filmlerinden tanıdığımız, son olarak da İz/Rêç filminde izlediğimiz oyuncu Necmettin Çobanoğlu ile festival ve Yılmaz Güney sineması ile ilgili gerçekleştirdiği söyleşinin tam metnini sunuyoruz…
Söyleşinin 2. Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Festivali resmi web sitesindeki linkine http://www.yilmazguneyksf.org//makale-roportaj/necmettin-cobanolu-ile-ylmaz-gueneyli-yllar.html adresinden ulaşılabilir.
-Sinemaya set işçiliği ile başlamışsınız. Nasıl gelişti sinema yolculuğunuz?
O zaman yapımcı Alaattin Perveroğlu vardı. Vural film şirketi diye bir şirkette çalışıyordu. Sete gittim, benim tam aradığım alandı. Set işçiliği bana uygun güzel bir iş. İş ağırdı ama sevmiştim ve işe başladım. Uzun süre set işçisi olarak çalıştım. Ondan kısa bir süre sonra Uğur Film’e geçtim. Bu süreç uzun bir dönemdi. Hakikaten benim için bir okul oldu orası. Çünkü çok kaliteli bir ekip vardı, çok seçkin filmler çekiliyordu. İyi projeler geliyordu. Rahmetli Lütfi Akad -şimdi hepsine rahmetli demeden geçeyim isimleri- Lütfi Hoca, Memduh Ün, Metin Erksan, Halit Refiğ ve Duygu Sağıroğlu vardı o dönemde. Duygu Sağıroğlu’ndan çok şey öğrendim. Bizim sanat yönetmenliğimizi yapıyordu. Zaman zaman film çekiyordu. Sinemanın en ince ayrıntısını Duygu Sağıroğlu’ndan öğrendim.
O dönemde zor koşullar altında film çekiliyordu. Özellikle teknik anlamda… Sanat zor bir iş… Hatta dünyanın en zor ikinci mesleği… Bu anlamda istatistikler böyle gösteriyor. En çok teknik malzeme anlamında zordu. Türkiye’de sanayi olmadığı, film kamerası, objektif, negatifi vs. gibi araçlar hep dışarıdan ithal edildiği için genelde ilkel malzemeler kullanıyorduk. Zaten 1950 sonrası Türkiye yeni yeni sinemayı öğrenmeye başlamıştır. Çok da eski tarihe dayanan bir geçmişi yok Türkiye açısından. Benim için bir tanıma ve öğrenme dönemiydi. O ara dublörlük de yaptım, ek olarak. Atlama, zıplama, at binme gibi tehlikeli sahneleri oynayabiliyordum.
-Yılmaz Güney’le nasıl tanıştınız?
Yılmaz Güney’in insan ilişkileri çok iyiydi. Hiç sırtını dönüp gitmezdi, sevecendi…
Yılmaz ağabey ile Uğur Film’de çalışırken aynı binadaydık. Yılmaz ağabeyin bürosu 1. kattaydı. Orda bir de Uğur Film vardı. O dönem Yılmaz ağabey de filmlerini, kendi adına yeni yeni üretmeye başlıyordu. Arkadaş filmi vardı konuşulan. Tabi Dev-Genç buluşması falan vardı o dönemde. Denizlerle, Mahirlerle iyi bir arkadaşlıkları vardı. Gidip geliyorlardı, görüyordum. Henüz daha ayrışma yoktu o dönemde. Zannediyorum bir İbrahim Kaypakkaya’lar ayrılmıştı o dönemde. Topluca bir tanışma oldu aslında. Ben o anlamda kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile de tanışmıştım. Yılmaz Ağabey’le sık sık karşılaşıyorduk o dönemlerde. Ama hiç çalışmamıştık. Sıcak bir ilişkimiz vardı. Çünkü Yılmaz Güney’in insan ilişkileri çok iyiydi. Hiç sırtını dönüp gitmezdi, sevecendi… Çocukla çocuk, büyükle büyük, deliyle deli, akıllıyla akıllı idi. Hani derler ya “komple” bir adamdı… Ben Uğur Film’de devamlı çalıştığım için arada boşluk olan zamanlarda bazı filmlerde Yılmaz Güney’le beraber çalıştık. Arkadaş’ta biraz çalıştım. Sonra ayrılmak zorunda kaldım. Çünkü Fatma Girik’in dublörlüğünü yapacaktım. Sonra “ Yedi Belalılar” diye bir filmin tümünde çalıştım. Yılmaz Güney’le bir sene beraber olman zaten mümkün değildi. Çünkü içeri girip çıkıyordu sürekli. Rutin hale dönmüştü. Dışarıdaki yaşamı içerdekinden çok daha azdı. Yaşamı boyunca engellerle karşılaştığı için. Adam iki satır bir şey yazıyor, diyorlar “ Gel bakalım, sen bunu niye yazdın?”
İçerde yattığı dönemdeki projelerin aşağı yukarı hepsinde çalıştım. Sürü, Yol… ki bu filmler Türkiye’nin en iyi filmlerindendir. İyi ki çalışmışım. Yol ile Altın Palmiye’yi aldık. Oyunculuk serüvenim de Yol ile başladı. Şerif Gören, sağ olsun, zorla oynattı. Kötü bir kaza da geçirdim bu filmin çekimlerinde. Kafamda hala ceviz büyüklüğünde bir delik vardır.
-Bize biraz Yılmaz Güney’in çalışma tarzından bahsedebilir misiniz? Biz onu hep setin önünden gördük, setin arkasında nasıldı Yılmaz Güney?
Setin arkasında çok keyifli biridir Yılmaz Ağabey. Bir de daha çok Turanlı ile filmlerini çekmiştir. Eski ekipler hakikaten bir tank mermisi gibiydi. Asla sarsılmazlardı. Yılmaz Ağabey’in ekibi de öyleydi. Köse Ahmet vardı onun kutularını taşırdı. Atış talimi yapılırdı uygun yerde. Şen, şakrak, biraz evvel söylediğim gibi “ komple” bir adamdı. Anlatmakla bitiremezsin. Yaşamak lazım adamı…
Sinema üretimi içerisindeki bütün prensiplerini Memduh Ün’den almıştır.
Yılmaz Güney sinemada en önemli dört beş insandan bir tanesidir. Onun için Yılmaz Güney hala yaşıyor. İnsanlar yaşatmaya çalışıyor. Zoraki kendini yaşattırıyor. Çünkü “Ben yaşıyorum!” diyor. Duvara öyle bir çivi çakmış ki kimse çıkaramıyor. Bu ülkenin en güçlü odak merkezi dahi çekip alamıyor. Yılmaz Güney’in üç tane önemli şeyi vardı sinema sektöründe. Pek söylenmez… Sinema üretimi içerisindeki bütün prensiplerini Memduh Ün’den almıştır. Onu çok takdir ederdi. İşleyişi, nasıl yapımcı olunacağı, insanlarla nasıl ilişki kurulacağı gibi prensiplerini olduğu gibi örnek almıştır. Sinema, fotoğraf, hayat, resim bağıntılarını ise Lütfi Hoca’dan almıştır. Bunu her zaman söyler. Bunu söyleyince herkes mütevazı olduğunu söylüyor. Hayır. Birisinden esinlenmişsen ve bunu saklıyorsan bu aşağılıkça bir durumdur. Ben de söylerim benim danıştığım insanlardan birisi de Onat Kutlar’dı. Kafam sıkıştığı zaman arardım. Hiç sıkıntı yapmaz, “Tamam, gel yeğenim.” der, sekreterine haber verirdi hemen. Sıkıntıları söyler, ne yapmam gerektiğini sorardım. Oturur konuşurduk. Böyle engin insanlardan yararlanmak gerekir. Ancak biz, bilgili insanlardan korkarız ve kaçarız. Bilgili insanların yanımızda olmasını istemeyiz. Çünkü yerimizden kaymak istemeyiz. Hâlbuki bu mesleğin bütün bölümlerinde herkesin bilgili olması gerekiyor. Yılmaz Güney tüm bu anlamda çok önemli, saydığımız şeyleri taşıyan biriydi. Onun için Yılmaz Güney, Lütfi Akad, Metin Erksan, Halit Refiğ, Duygu Sağıroğlu, Memduh Ün, Atıf Yılmaz, Şerif Gören, Zeki Ökten gibi birkaç ismi sayıyoruz ama başka sayamıyoruz. Tabi değerli birkaç insan daha var ancak yerine gelen bir şeyler yok, boşlukları dolmuyor.
- Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi olarak, Yılmaz Güney Vakfı’nın desteğiyle Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Festivali’nin ikincisini düzenliyoruz. Yılmaz Güney sineması, toplumun ezilen kesimlerinin öykülerini anlatan, onların yaşamlarına ışık tutan bir özelliğe sahip. Yılmaz Güney’e ve Yılmaz Güney sinemasına dair görüşlerinizi alabilir miyiz?
Herkesin hataları vardır dünyada. Yılmaz Güney’in de hataları vardır. Çünkü insansan hata da yapabilirsin. Bizim köyde sosyal hak diye bir kavram yoktu biliyor musunuz? Yıllar sonra okulu terk ettik geldik. Bugün de geriye dönüp baktığımda öyle bir kavram gelişmemiş. Ben 15-16 yaşında kısa pantolonla bu işe başladım. Ne yazık ki çalıştığım sektörde de böyle bir kavram yoktu. Çalıştığım sürelerde öğrendim ki bizim, bu dünyada doğan insanların bir sosyal hakkı varmış. Biz bu meseleyi anladıktan sonra, bu konuyla uğraşmaya başladık. Örgütlenme vs. gibi süreçlerde baktık ki o kadar zor ki işimiz. Mümkün değil sigorta konusunu konuşmak dahi. Böyle bir ahlak oluşmamış yani. Düşünebiliyor musun bu ülkede halen böyle bir şey yaşanıyor. Bin senedir bu ülkeyi çoban Sülo yönetti, hala onlar yönetiyor. Bu dehşet verici! İş kolu, mevzuat gibi pek çok şey öğrendik, mücadelesini verdik bunların. Kavganın içine giriyorsun ister istemez.
Sendikalaşma gündeme geldiği zaman “ işkolu” diye bir şey çıkıyor karşına. Şimdi bizim iş kolunda, 31 No’lu güzel sanatlar iş kolunda; resim, heykel, müzik, sinema hepsi vardı. Fakat hayat kadınları da bizim işkolundaydı. Rahmetli Orhan Apaydın baro başkanıydı o dönemde, avukatımızdı. Böyle bir süreçte bir müsteşar bir toplantıda bu iş kolunun değişmesiyle ilgili şunu söyledi: “Hayat kadınları da estetik yapıyor. İnsanlara vücut sergiliyor. Bu da sizin işkoluna dâhil… Ne var ki?” Yasa koyuculardan bir adam bu adam. T.C.’nin kültür alanına bakışını ben orda fark ettim. Hala da devam ediyor, hiç değişmedi…
O söylendiğinde en genç bendim. Dedim ki “O zaman sizin eşiniz de bizim işkoluna giriyor.” Ortalık karıştı. Adam bana küfür ediyordu, ben de ona küfür etmiş oldum… Ben alınmıyordum, tepki gösteriyorum tabi ki. Düşünsene biz o zaman film çekmeye gidiyoruz erkekler, pezevenk; kadınlar, orospu… Türkiye’nin, bizim insanlarımızın bakışı bu. Onlarla “ Hayır! Biz dünyanın en namuslu, en güzel işlerinden birini yapıyoruz. Biz pezevenk değiliz, onlar da orospu değil! ”diye tartışırken, kavga ederken bu meselenin bu halde olmasının nerden kaynaklandığını da toplantıdan görüyorsun aslında. Aradan zaman geçti, neyse olay düzeldi. Hayat kadınları, bizim iş kolundan yani 31 numaralı iş kolundan, genel hizmetler işkoluna geçti, doğru yerine gitti. Çünkü onlar belediye işçisi. Maalesef estetik olarak vücudunu sergiledikleri için, yasa koyucu o akıllı adam kültür sanat alanına koymuş. Kendi sektöründeki aymazlığı buradan görüyorsun. İnsanların, Yılmaz Güney’lerin, Ayhan Işık’ların bir tanesinin emeği olmaz mı bu sektörde. Hala yasa yok! Sinema kanunu yok! 5846 sayılı yasanın, polis nizamnamesi ile yürüyen bir kanunla bu sektör bin senedir sektör olamamış ve sen geliyorsun burada kavga ediyorsun. Yani bir tanesi demez mi “ Gelin toplanın, şu ülkede bir kanunun, bir kurumun olsun!” Düşün böyle bir kurumun yok. Uluslararası düzeyde seni temsil eden bir kurum yok. Kültür Bakanlığı’ndan bir sorumlu gidiyor, Türkiye sinemasını dışarıda temsil ediyor. Yani burada senin Metin Erksan’ın var, Halit Refiğ’in var. Hepsi 4-5 tane dil bilen insanlar. Entelektüel bakımdan dünyayı iyi izleyen insanlar. Sen bunları ataşen olarak göndermiyorsun, bir tane orda 657’ye tabi devlet memuruna diyorsun ki “ Git sen orda sinemayı temsil et.” Adamlardan bir tanesi kıpırdamıyor. Ve bu arada filmler çekiliyor. Toplumsal duyarlılığı olan bir adam çıkıyor diyor “ Tamam bu dünyada bir şeyler böyle gidiyor. Filmler yapılıyor. Buna burada bir dur demek lazım. Bir şeyleri tartışma zeminine getirmek lazım.”
O duyarlılık ile biraz evvel sizin söylediğiniz gibi fakirlik edebiyatı içerisinde değil de rasyonel bir şekilde ele alıp bu ülkede tartışılan o saçma şeylerin tartışılması için ve bunların olmaması için proje üretmeye başlar Yılmaz Güney. Onun içindir ki Yılmaz Güney bu ülkeye çok büyük şeyler bırakmıştır. Yılmaz Güney’i İzmit Cezaevi’nde ziyarete gittim. Sine-Sen’i falan anlattım. Sine- Sen’in karşısında bir sendika daha kurdular diye bahsettim.
“Yasa koyucunun söylediğiyle, işkenceci polisin söylediği şey arasında fark yok.”
Hem siyasal anlamda hem de sosyal anlamda dengesiz bir ortamda çalışıyoruz. Komiktir ki bizim yaptığımız her işten her vergiyi de alıyorlar. Bu da komik yani… Sigorta yok, sosyal hak yok… Yasa koyucunun söylediği şeyin aynısını 12 Eylül’de polis söyledi bize. Elektrik verirken penisimize Fatma Girik’i, Türkan Şoray’ı artık biz düdükleyeceğiz, sizi hadım edeceğiz diyorlardı. Daha evvel anlattığım yasa koyucunun bakışıyla, geldiğin 80’le cumhuriyet kurulalı kaç yıl olmuş hala bir yasan yok, acı içindesin ve senin rejiminin, sisteminin, devletinin sanata bakışının hiç değişmediğini 12 Eylül’e gelince görüyorsun. Maalesef bizim bu alanda daha çok Yılmaz Güney’lere ihtiyacımız vardı. Ama maalesef ki çok zor, yetiştiremiyoruz. Çok acı…
“Sanatta birbirini kötülemek ya da kıskançlığını belli etmek için üretim silahın var.”
Yalnızca üzüntü duyduğum konu bahsettiğim gibi belki yasal mevzuat konusunda biraz duyarsız kalmıştır. Onla da başka birisi uğraşsın diyedir, ilgi alanı meselesi olarak. O zaman da zaten tekrarlıyorum içerde olduğu için belki tepkisiz kalmış olabilir ama o günkü kuş tüyü yataklarda yatan insanlar var ya hani. Ayhan Işıklar, Cüneyt Arkın’lar gibi pembe tablo içerisinde olan insanlardan bir tanesi duyarlılık gösterseydi… Bir tanesi deseydi ki; “ Hey millet bu kadar para kazanılıyor, bu toplum bizi seviyor, bizim yaptığımız işleri izliyor. Bu toplum için bir de kendimiz için bu alanla ilgili kalıcı bir şey bırakalım.” Yok, maalesef yok! Biraz tembeliz bu konuda, birbirimizi sevmiyoruz, kıskançlığı da bilmiyoruz. Birini kötülemek bizim en şerefli davranışlarımızdan bir tanesi. Oysaki sanatta birbirini kötülemek ya da kıskançlığını belli etmek için üretim silahın var. Mesela bunları en güzel yapanlardan bir örnek Atıf Yılmaz ile Osman Seden. Osman Seden Atıf Yılmaz’ın adına film çekmiş bilmem ne Atıf Bey diye; Atıf ağabey de “Allah Cezanı Versin Osman” diye film çekmiş, eleştirmiş. Bunu Osman ağabeyin Taksim’deki cenazesine katılan Atıf ağabey, Osman ağabeyin tabutunun başında söyledi. Etik, ahlak, sinema, sanat diyorlar ya işte en büyük, en soylu, en etik davranış bu. Bunlar hakikaten bizler için iyi dersler olmalı.
Yılmaz ağabey de öyleydi, dedikoduyu hiç sevmezdi. Çok erdemliydi o konuda, kimsenin arkasından konuşmazdı. Biri eğer bir şey yapıyorsa, yaptığını eleştirir. Bunu görmemek imkânsızdır. Hatta “İmzam Kanla Yazılır” gibi kendisinin çekmediği başka yönetmenlerin çektiği filmlerde bile yaptığı küçücük şeylerle müthiş bir hizmet bırakmıştır insanlara. Örnek alanlar yurtdışındaki insanlar. Ama bizdeki insanlar adını telaffuz etmekten bile çekinirler, korkarlar. Cannes’da ilk defa ödül aldık biz diye Kültür Bakanlığı ve T.C. devleti bağırarak söyledi. Ve bunu ekleyerek sevgili Türkiye’nin dünyada en meşhur yönetmenlerinden biri, korkudan o bile ismini söylemek istemedi- çıktı kürsüde “adını söylemek istemiyorum, herkes biliyor zaten” dedi. Ayıptır ya! Yol gibi devasa, dünyanın en çok izlenen filmlerinden bir tanesi, tokatla kendini kabul ettirmiştir. Ben o filmde çalıştığım için söylemiyorum. İnsan kendi ülkesinin insanının hakikaten ancak bu kadar aşağılık durumlara düşürmez. İnsan şereflenir, bir yerde kendi insanından küçücük bir sözcük söylerken bile. İnsan gururlanır, onurlanır yani. Söylenilince millet alkışlar. Ama maalesef biz, biraz evvel söylediğim gibi akıllı insanı sevmeyiz.
- Umuda Yolculuk filmi için de bu geçerli değil mi?
Tabi canım! En iyi yabancı film Oscar’ını aldığında da aynı şey oldu. Buradaki çekimler için Türkiye’de ortak aradılar. Necmettin Çobanoğlu oynadığı için kimse ortak olmadı. Oscar ödülü aldığımız zaman Onat ağabey dedi ki; “Bu eşek yapımcılardan bir tanesi ortak olmadı ama bak bütün dünyada en çok izlenen filmler arasına girdi.” Hakikaten önemli projelerden bir tanesiydi. Yaşanmış bir hikayedir. Çekimler zaten zor, onu yaşamak da zor. Aileyle tanıştım ben o karı-koca hala tedavi oluyorlardı. Maraş’ın Arkaçayır köyünde. Ayak parmakları çatlamış. Karda, soğukta, Alp Dağları’nda… 3500 metre yukarda çalıştık bir düşün ki biz film ekibiyiz. Karavan var, vs. var. Düşün biz o koşullarda çalışıyoruz. Ama o insanlar gecenin bir vaktinde insan simsarları tarafından atılıyor ve gidecekleri yön yok. Çok mutluyum ama böyle ciddi ve iddialı projelerde olduğum için. Şu anda da bir tane var, bu filmde Kürtçe oynadım. “Rêç” orijinal adı. İlk defa ciddi olarak Kürtçe çekilen bir film bu… Çekilenler var ancak bu biraz daha akademik düzeyde, yuvarlak değil dili doğru kullanarak çekildi. Onun için mutluyum. Çok acı bir hikâyesi var. Çünkü bin senedir insanların içinde acı olarak sakladığı bir hikâyeyi anlatıyor. Genç bir arkadaşımız, Yavuz Ekinci’nin öyküsünden filme çekiliyor. Zannediyorum büyük bir tartışma zemini yaratacaktır bu film.
-Ülkemizde adeta Yılmaz Güney’in adını dahi söylemenin yasak olduğu bir dönemde “Yol” Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü almış, izleyen kesimlerce sahiplenilmişti. Nasıl bir süreçti Yol’un yolculuğu?
Yol filminin iki aşaması var. Birincisi biz 12 Eylül’de dışarı çıktıktan sonra Güney Film’den çağırdılar beni. Sevindim, gittim. Fehmi Yaşar falan vardı o zaman. Gittik çekimlerine başlanacaktı. Yönetmeni Erden Kıral’dı. Prodüksiyonda çalıştım ben. İkinci dönemde de prodüksiyonda çalıştım. Oyunculuk sonradan Şerif Gören’in bastırmasıyla oldu. Biz 5000 metreye yakın film çektik. Yani hapishane içlerini çektik, dışı İmralı’da çekecektik maalesef izin vermediler bize. Yılmaz ağabey Isparta’ya gitti oradan. Yılmaz ağabey orda olsaydı çalışacaktık İmralı’da. Tayini Isparta’ya gidince hapishane yönetimi vermedi. Orası biraz Cunda Adası’na benziyor. Mahkumların zeytinlikte vs. üretim içerisinde olması gibi bir yanı vardı. Tam onu çekerken iş durdu. Fatoş Güney geldi. Biz o zaman ayvalık Berk Otel’de kalıyorduk. Mektup getirdi bize ve çekim durdu. Birinci aşaması öyle. Kısaca böyle anlatmış olayım. Sonra ara verildi ve yönetmen arandı. O ara Şerif Gören’i tekrar içeri almışlardı. Beraber çıkmıştık. 1-2 ay yine kaldı içerde. Sonra tekrar bir özel durum oldu, dışarı çıktı.
“11 mahkumu çekmem, 5 mahkumu çekerim.”
4-5 tane yönetmene teklif gitti. Zeki Ökten ben yapamam dedi. İdris ağır gelir dedi. Hakikaten çok zor bir proje. Sonra Şerif Gören çıkınca ona gittik. Şerif ağabey dedi ki; “Ben bu 11 mahkumu çekmem, 5 mahkumu çekerim.” Biz olmaz falan dedik, sonunda Yılmaz ağabey kabul etti. 5 mahkumun çekimlerine başlandı. Kadro yeniden oluşturuldu. Eski kadrodan direkt olarak sadece Tarık Akan vardı. Diğer bütün ekip olduğu gibi değişti. Prodüksiyonda ben varım, çoğu olduğu gibi değişti. Güya yönetmen bıraktı diye… fakat şimdi iki tane şey var. Etik mi değil mi diye. Şimdi bu adam içeride, burada bir proje var, çok devasa bir proje. Bu projenin hayata geçmesi lazım, bizim gibi deli insanlar yapabilir ancak. Bu işe kafa yoran, kavga insanlarının projesi biraz da. Ben devam ettim. Oldukça da eleştiri aldım sattın bizi gibisine… devam ettik. Karlar erimesin diye Bingöl’den yani sondan başladık filmi çekmeye. Giderken Konya’yı çektik. Yolumuzun üstünde diye. Sonra Bingöl, Bingöl’den Diyarbakır oradan Urfa, Adana, İstanbul Yani Türkiye’yi U şeklinde bir dolaştık. Diyarbakır sahneleri çekilirken hakikaten çok keyifliydi. Binalar, çatılar falan uçtu. Şerif Gören’den rol teklifi aldım o dönemde. Dedim, kusura bakma oynayamam çünkü işim çok. Dedi ki; “Ben sana destek olacağım.” İkna etti beni. Neyse sonra Ömer rolü bana kaldı.
“Polis timi otelin bir katını kapatmış. Yol filmini çekemezsiniz, dediler.”
Urfa’ya gittik otelde konaklıyor ekip. İptal oldu diye haber geldi bize. Polis timi otelin bir katını kapatmış. Yol filmini çekemezsiniz, dediler. 3 gün kaldık, sonra gittik komutana. Komutanın omzu yıldızlardan görünmüyor. 12 Eylül’ün en cırcırlı zamanı, en kötü dönem yani. Senaryoyu verdik, adam okudu. Hakikaten okumuş adam senaryoyu. Eskiden sansür senaryoları vardı. Biz tek bir harf bile çıkarmadan Yılmaz ağabeyin yazdığı senaryoyu olduğu gibi verdik. “Biz niye durdurduk bu çekimi” dedi. Şerif ağabey, “Siz yasakladınız, siz durdurdunuz çekimi yoksa biz 2-3 gündür çekim yapıyor olacaktık.”dedi. Komutan, “Bunda bir şey yok ki siz rahatça çalışabilirsiniz.”dedi. Biz çayımızı, kahvemizi içerken, “O arama yeri, ölülerin gelişi nasıl oluyor?” diye sorduk komutana. “Böyle oluyor, getiriyoruz köye çatışmadan sonra ancak insanlar sahip çıkmıyor. Sahip çıkmamalarının nedenini de biliyoruz yani. Adam sahip çıkarsa götürecekler sorguya. Dolayısıyla insanlar ölülerine sahip çıkmıyorlar. Götürüyoruz sonra kimsesizler mezarlığına gömüyoruz.” Diye samimi olarak anlattı. Adam her şeye yardımcı olacağını söyledi. Sevindik tabi. O ara “Yılmaz Güney’i severim, sanata karşı da duyarlıyım, hele sinemayı da çok severim. Yalnız bana aktörlük falan teklif etmeyin. Ben size bütün desteği vereceğim.”dedi. Hakikaten hepsine de yardım etti. Cipini falan verdi, o lojistik desteği sağladı. Yoksa çekim yapmamız falan mümkün değildi. Asker kullanıyoruz filmde, giysiyi sağlayamazdık. Çekerdik ama o soğuktan morarmış askerin yüzünü bulamazdık. Antep’e geldik, gerçek hayat kadınları sahnelerini, gerçek hayat kadınları ile çalıştık. Ben onları alkışlıyorum… Hayat kadınları asla fotoğraf çektirmezler. Onların gizli bir hayat hikâyeleri vardır, çok acıdır. Birisi evden kaçmıştır, diğeri resmi olarak çalışıyordur, evlidir, dışarıya yansıtılmaz bilinmesin diye, çoluk çocuk sahibidir. Kısacası acı bir hikâyedir. Ama helal olsun biz gittik konuştuk Şerif ağabey ile. Hepsinin kaldıkları odalarda Deniz Gezmiş’in, Yılmaz Güney’in, Nazım Hikmet’in resimleri vardı. İnsan duygulanıyor tabi bu tip şeyler gördüğünde. Tabi 5-6 tane kadın oynadı filmde.
“Kafamda ceviz büyüklüğünde delik vardır hala, Yol filminin hatırası.”
Orada benim sahnelerim çekilirken final sahnesinde çok acı bir şey yaşandı. 2 tane çocuğu ezmemek için, atla 80 km hızla gidiyordum, atı duvara çarptım. Aşağı atladım hayvan panik içinde. Atın ayağı kafama denk geldi. Kafamda ceviz büyüklüğünde delik vardır hala, Yol filminin hatırası. Bitirdik gönderdik. Sonra da TRT’de çalışıyordum, film Cannes’da ödül aldığı zaman Fransa’dan öğrenci gençlik gelmişti. Kartalları Yüksek Uçar’ı çekiyorduk. Rahmetli Sadri alışık ile beraber sigara falan almaya gittik dükkâna. Bunu anlatamam müthiş bir şeydi. Gençlik geliyordu. Ben bir anda ayakları havada kaldım öylece. Çığlıkları görünce, Sadri ağabey öylece kaldı. Eski oyuncularda garip bir şey vardır, kıskançlık vardır. Hani bu nerden tanınıyor, gibi şeyler derler. Şair Adnan Özer, yapımcı İbrahim Başar vardı yanımızda. Onlar biliyor benim ödül aldığımı. Yani Fransız öğrencilerin beni neden havaya kaldırdığını biliyorlardı. Sabri ağabeye, “birine falan benzetmişlerdir.”diye söylediler. Beni alıp götürdü, kaçırdılar. İşte o zaman kafamın deliğini unuttum. Gerçi biliyorum film ödül aldı, o keyif başka bir şey. Yani böyle güzel şeyler yaşıyorsun ama sonuçta gerçekten iyi ki vazgeçmemişim, 2. Dönemde de, o büyük ustanın o yarattığı beyninden çıkan şeyi kaleme döktüğü güzel Yol hikayesinde çalıştığım için ellerinden öpüyorum. İyi ki var yani… Yol hikayesi de böyle. Aslında çok uzun bir serüven de kısa ve öz olarak böyle.
-Yol, Sürü toplumsal anlamda derin izler bırakmış filmler aynı zamanda…
“ Sürü filmi bir devir değişikliğiyle ilgili.”
Sürü bambaşka bir şey… Orada da teknisyen olarak çalışıyordum. Sürü’de küçük bir rol oynadım. Küçük bir devrimci gençlik önderi kompozisyonu vardı. Orda öyle küçük bir rolüm var. Hani “ Yaşasın halkların kardeşliği!” diye yumruğunu kaldıran karakter… Bir ozanı götürürler, trende devrimci gençler tepki gösterir. Güzeldi. Her filminde başka mesajları var. Sürü filmi bir devir değişikliğiyle ilgili. İlkel süreçten yeni sürece geçiş, yeni teknolojiyle tanışma biraz. Bunlar hoş şeyler. Sinema tarihinde olmayan şeylerle karşılaşıyorsun. İznimiz yok, Sıhhiye’de, Kızılay’da koyunları indiriyoruz. 15-16 tane güvenlik için görevli var. Güvenlik görevlisi de sivil, Yılmaz ağabeyin kabadayı arkadaşlarından, hepsi sağlam çok şükür! Sıhhiye’den Kızılay’ doğru, arada otobüs durağı var. Orada bir tarama sahnesi çekmemiz lazım. Tarık Akan Melike’yi almış gidiyor, Tuncel ağabey “hohoho!, here here!” diye bağırıyor. O arada Sülo kayboluyor. Orada 2 tane kamera var gizli, bir tanesi elektrik direğinin önünde-rahmetli İzzet Akay- bir tanesi de karşıda Kızılay’a doğru giden yöne doğru çalışıyor. Zeki ağabey de düşünüyor tarama sahnesini nasıl çekeceğimizi. Aşağıdan bir tane ’63 Chevrolet geldi. İçinde gençler kafalarını çıkartmışlardı. Egzozu patlamış “ tatatata!” diye geldi. Durakta da bir hamile kadın elinde de çocuk insanlar bekliyor. Onlar yuvarlandılar. Taranmış gibi. İzzet ağabey de o anı çekmiş. Zeki ağabey hala “Ne yapacağız”, diyordu. O dedi “Ben çektim ağabey, tamamdır.” Sahne budur. Gerçek görüntü yani… Akıllı ekip kurmak gerekir. Orda İzzet ağabey olmasaydı, o sürüyü geri alacaksın, çekeceksin, zaten yasak, iznin yok… Hayvan pazarında çalışıyoruz izin yok. Millet deli dana gibi bakıyor bu koyunlar nerden çıktı diye. Düşün Ankara’nın göbeğinde, merkezde… Sürü filminde 3 gün dağdan indik, ekip aç Malatya’ya geldik yemek yedik. Önümüzü kestiler, komünist diye taşladılar, asker geldi, zordu yani, neler yaşıyorsun… Anlattığım o kahraman ekip olmasaydı, kavgacı, gözü pek, korkmayan bunları yaşatamazdık, mümkün değildi.
- Bu dönemle 70-80’li yıllardaki sinemayı karşılaştırırsak nasıl bir tablo çizebiliriz.
“Bu aradaki zümreyi atlatması lazım…”
80 öncesindeki duyarlılıkla, bu dönemdeki duyarlılık çok farklı. Çünkü yine aynı şeyi tekrarlayacağım; biz giderek akıllı insanları çok sevmeyen bir toplum olmaya başladık. Hâlbuki bilgi çağına geldik. Diyoruz ya her şeyi çok çabuk elde edebiliyoruz. Ama maalesef insanı unuttuk. Bu benim sözümdür. Bizim sektörde, ürünü insan olan bir iş yapıyorsan, eğer orda insanla ilgili bir davranış yoksa orda bir tehlike vardır. Yani düşün ki hayatı insanla anlatıyorsun. Sinema ile insan dışında başka bir şey anlatamıyorsun. Senin tek figürün insan… Ama maalesef bizde o zamanki ahlak, etik değerler, saygınlık, o hiyerarşi yani insanların bulundukları yere saygı duymalarından bahsediyorum. Bizde çıraklık, kalfalık, ustalık dönemi bitti. Herkes ordinaryüs oldu. Ustalık, çıraklık falan yok. İnsanlar okuldan gelince dünyayı kurtaran aslanlar gibi oluyorlar. Alaydan da gelse birden bire her şey olmak istiyor insanlar. Bu beni çok üzüyor, inciniyorum yani. Ama iyiye gitmiyor yani. Herkes iyiye gidiyor diyor ama… Tabi ki umudum insanlık yaşadıkça bu meslek çok daha iyi olacak, buna inanıyorum. Ama ara rejim diyelim bu sürece. Bu aradaki zümreyi atlatması lazım… İstisnalar hariç tabi ki. Bu işi saygın bir şekilde algılayıp çok düzgün yapan insanlar da var. Ama acı söylemek gerekirse, çok da elverişli değil. Çünkü herkes ben yarattım diyor. Bu yüzden yasa olmuyor, o meclisten bir tane yasa geçiremiyoruz. Bu sektörde ciddi bir çöküş var. Bu ara süreci atlatacak bu sektör. Nasıl bir dönem erotik filmler vs. çekilirdi, bir dönem villa filmleri vardı, şimdi bireysel sinema başladı, herkes kahraman, ben yaratırsam olur diyorlar. Ama maalesef bu ülkede toplu üretilen bir şey üretim biçimine dönüştürülürse zannediyorum daha güzel şeyler yapılacak. Şimdi adam çekiyor götürüyor, evinde montaj yapıyor, evinde kurguluyor, sonra yurtdışında bastırıyor- rahatladı ya şimdi dijital yapıyorlar- ondan sonra geliyor diyor ki; “Ben yarattım!” neyi yarattın? Neyle? Adam kendisi yazıyor, çekiyor, oynuyor, yönetiyor… Demek ki burada sektörle ilgili herhangi bir şeyin kullanılması o kadar absürt bir durum olmuş. Yani onun için bu arayı çok kısa zamanda atlatmamı gerekiyor. Çünkü yazık olur. Bu ülkede o kadar çok acılar, sancılar yaşanıyor ki yeni dinamik, kafası çalışan insanların bu işe bira kafa yorması gerekiyor. Çünkü elinde müthiş bir plato var, iyi bir malzeme var, her şey var yani Amerikalılar hikâye arıyorlar bulamıyorlar, senin elinde her şey var, ama bunları yapacak insanın önce alt yapıyı halletmesi gerekiyor. Yasa vs. gibi. Yasal mevzuat sağlam olacak ki o zeminin üzerine bir şeyler inşa edeceksin ve bir tanesi gelip de “ Bunu yapamazsın, kaldır!” diyemeyecek. Çünkü o özneden yoksunuz. Çünkü hem evrensel diyorsun hem de evrensellikle hiçbir bağı olmayan davranışlar içerisine giriyorsun. Şimdi benim Kürtçe oynadığım film için diyorlar ki “Kürt Sineması” yok böyle bir şey. O zaman evrensel sözcüğünü kullanmayacaksın. Dili olabilir. Ama sinema bir tanedir. Yani aynı teknik malzemeyi kullanıyorsun, aynı işi yapıyorsun yalnızca dili Fransızca oluyor, Türkçe oluyor, Kürtçe oluyor. Tüm bunlar için biraz kafa yormak lazım. Çalışmak, çalışmak, çalışmak lazım! Hele ki gençlere çok iş düşüyor, zaten yaşlıların yapacağı bir iş değil.
/span
Edebiyat-Kültür-Sanat Dergileri E-mail Adresleri
Şubat 5, 2024 by Editör
Filed under Dergi & Fanzin, Duyurular, Edebiyat, Sanat
SanatLog.com için hazırlayan: Osman Akyol
İletişim: osmanakyol72@hotmail.com
Ön-not: Birkaç web sitesi de dahil edilmiştir.
DERGİ |
KATEGORİ |
EDİTÖR |
|
Adam Sanat (Kapandı) |
Aylık/Sanat dergisi |
Turgay Fişekçi |
|
Adam Öykü (Kapandı) |
İki Aylık/Öykü dergisi |
Semih Gümüş |
|
Agora (Kapandı) |
İki Aylık |
Osman Akınhay |
|
Alaz (Kapandı) |
Mevsimlik |
E.Mine Ömer |
alazdergi@hotmail.com |
Argos (Kapandı) |
Aylık |
Enis Batur |
|
Akköy |
İki Aylık |
Güven Pamukçu |
akkoydergisi@gmail.com |
Aykırı Sanat |
Aylık |
M. Demirel Babacanoğlu |
aykirisanat@mynet.com |
Afrodisyas-Sanat |
İki Aylık |
Tahsin Şimşek |
afrodisyassanat@mynet.com |
Akdeniz Edebiyat |
İki Aylık |
Faruk Demirel |
iletisim@akdenizedebiyat.net |
Ada |
Üç Aylık |
Serkan Türk |
serkanturk61@gmail.com adadergisi@hotmail.com |
Aylak (Kapandı) |
İki Aylık/Öykü dergisi |
Murat Gülsoy |
aylakdergi@yahoo.com |
Adı Yok |
Mevsimlik |
Ezgi Harmancı |
adiyok@adiyok.com |
Akatalpa |
Aylık/Şiir dergisi |
Tülay Elal Muş |
akatalpa@hotmail.com |
Amanos Yazıları (Kapandı) |
İki Aylık |
Murat Altunöz |
amanosyazilari@gmail.com |
Altyazı |
Aylık/Sinema dergisi |
Fırat Yücel |
altyazi@altyazi.net |
Andız |
Aylık/Şiir dergisi |
A.Uğur Olgar |
andizdergi@hotmail.com |
Aşkar |
İki Aylık |
İdris Ekinci |
idrisekinci58@gmail.com |
Aşkın (e) Hali |
Üç Aylık |
Metin Demirci |
askinehalidergisi@hotmail.com |
Ardıçkuşu |
Aylık |
Burhan Mendi |
ardickusu@ardickusu.com |
Ay Vakti |
Aylık |
Şeref Akbaba |
ayvakti@ayvakti.net |
Büyük Doğu (Kapandı) |
Aylık |
Necip Fazıl Kısakürek |
|
Berfin Bahar |
Aylık |
İsmet Arslan |
berfinbahar@berfin.net |
Bireylikler |
İki Aylık |
Halim Şafak |
bireylikler@gmail.com |
Berceste |
Aylık |
Ümit Fehmi Sorgunlu |
bercestedergisi@gmail.com |
Bir nokta |
Aylık |
Mürsel Sönmez |
istanbulbirnokta@hotmail.com |
Beşparmak |
İki Aylık |
Talat Avcı |
besparmak@gmail.com |
Beyazperde (Kapandı) |
Aylık/Sinema dergisi |
Mehmet Atak |
|
BoardTurk |
İnternet sitesi |
Web admin: Ender Cengiz |
boardtrtr@gmail.com |
Çevirmenin Notu |
Üç Aylık |
Tozan Alkan |
editor@yasakmeyve.com |
Çağdaş Türk Dili |
Aylık |
Sevgi Özel |
ctd@dildernegi.org.tr |
Diriliş (Kapandı) |
Aylık |
Sezai Karakoç |
|
Dar Sokak |
Aylık |
Murat Altunöz |
murataltunoz@hotmail.com |
Damar |
Aylık |
Özgen Seçkin |
ozgenseckin@mynet.com |
Dünya Bizim dunyabizim.com |
internet sitesi |
Asım Gültekin |
dunyabizimgyy@gmail.com |
Dergi-lik |
blog sayfası |
Abdullah Birokur |
dergilik@gmail.com |
Değirmen |
İki Aylık |
Rüstem Budak |
degirmendergi@gmail.com |
Deliler Teknesi |
İki Aylık |
Aydın Şimşek |
deliler.teknesi@hotmail.com |
Düşünbil |
İki Aylık |
Olcay Yılmaz |
dusunbil@gmail.com |
Dergah |
Aylık |
Mustafa Kutlu |
bilgi@dergahyayinlari.com |
Düşle (Kapandı) |
Aylık |
Barış Kuran |
bilgi@dusle.com |
Dünyanın Öyküsü |
İki Aylık/Öykü ve eleştiri dergisi |
Özcan Karabulut |
|
Edebiyat ve Eleştiri |
İki Aylık |
Ahmet Yıldız |
edebiyat@interaktif.gen.tr |
Eylülce |
İki Aylık |
Ahmet Antmen |
eylulce.dergisi@gmail.com |
Ekin Sanat |
Aylık |
Turgut Koçak |
ekinsanat@hotmail.com |
Esmer |
Aylık/Kürt dergisi |
Ferzende Kaya |
posta@esmerdergisi.com |
Edebiyatta Üç Nokta |
Aylık |
Cenk Gündoğdu |
ikarosyayinlari@gmail.com |
Evrensel Kültür |
Aylık |
Nuray Sancar |
evrenselkulturdergi@yahoo.com |
Emektar Daktilo |
Aylık |
İlke Deniz |
emektardaktilo@hotmail.com |
Eşik Cini |
İki Aylık/Öykü dergisi |
Ali Enver Ercan |
esikcini@yahoo.com |
Edebiyat ve Eleştiri (Kapandı) |
İki Aylık/Eleştiri dergisi |
Ahmet Yıldız |
edebiyat@interaktif.gen.tr |
Eliz |
Aylık |
Hilmi Haşal |
elizedebiyat@gmail.com |
Edep |
Aylık |
Arif Ay |
edepdergisi@gmail.com |
Edebi Müdahale |
İki Aylık |
Ömer Faruk Dönmez |
mertedebiyat@gmail.com |
Edebiyat Ortamı |
Aylık |
Mustafa Aydoğan |
edebiyatortami@gmail.com |
Fayrap |
Aylık |
Hakan Arslanbenzer |
fayrapper@gmail.com |
Güney |
Üç Aylık |
Aziz Özer |
mail@guneydergisi.com |
Gülistan |
Aylık |
Süleyman Karakaş |
gulistan@gulistandergisi.com |
Geceyazısı (Kapandı) |
Dört Aylık |
Enis Batur |
|
Genç |
Aylık/Gençlik dergisi |
Mehmet Lütfi Arslan |
genc@gencdergisi.com |
Hürriyet Gösteri |
Üç Aylık |
Doğan Hızlan |
gosteri@hurriyet.com.tr |
Hariçten Gazel (Kapandı) |
İki Aylık |
Murat Ali Seven |
|
Haşhaşi |
Aylık |
Osman Çakmakçı |
hashasisanat@gmail.com |
Hece |
Aylık |
Hüseyin Su |
hece@hece.com.tr |
Hayalet Gemi (Kapandı) |
İki Aylık |
Murat Gülsoy |
|
Hece Öykü |
İki Aylık/Öykü dergisi |
Hüseyin Su |
hece@hece.com.tr |
Heves (Kapandı) |
Üç Aylık/Şiir dergisi |
Ali Özgür Özkarcı |
hevessiir@hotmail.com |
Hicran |
İki Aylık |
Adem Korkmaz |
hicrandergisi@hotmail.com |
Hayal |
Üç Aylık |
A. Savaş Savaşoğlu |
hayald@gmail.com |
Haksöz |
Aylık |
Hamza Türkmen |
haksozdergisi@gmail.com |
Haber Kültür |
İnternet sitesi |
Ercan Yılmaz |
haberkultur@gmail.com |
Hayvan (Kapandı) |
Aylık/Paldır Kültür dergisi |
Metin Üstündağ |
|
Hayal Bilgisi |
Aylık |
Cihat Albayrak |
editor@hayalbilgisi.org |
Har |
İki Aylık |
Kemal Vural Tarlan |
hardergi@hotmail.com |
Islık (Sanal dergi) |
İki Aylık |
Engin Akbaba |
islikdergi@gmail.com |
İnsancıl |
Aylık |
Cengiz Gündoğdu |
insancildergisi@hotmail.com |
İskele |
Mevsimlik |
Safa Arslan |
iskeledergi@gmail.com |
İtibar |
Aylık |
İbrahim Tenekeci |
itibardergisi@hotmail.com |
İzlek (Kapandı) |
Aylık |
Nizamettin Uğur |
izlekedebiyat@mynet.com |
İmge Öyküler (Kapandı) |
İki Aylık/Öykü dergisi |
Özcan Karabulut |
|
İmlasız (Anarşist) |
İki Aylık |
Halim Şafak |
imlasizyazisma@hotmail.com |
İspinoz (Kapandı) |
İki Aylık/Şiir dergisi |
Hasan Güneş |
hasangunes1972@superonline.com |
insanokur.org |
Solcu internet sitesi |
Ümit Yıldırım |
insanokur.org@gmail.com |
Kurşun Kalem |
İki Aylık |
Veysel Çolak |
kursunkalem2009@gmail.com |
Kar |
İki Aylık |
Niyazi Yaşar |
niyaziyasar@hotmail.com |
Kertenkele |
Üç Aylık |
Şermin Hüküm |
kertenkeleedebiyatdergisi@ gmail.com |
Kuzey Yıldızı (Kapandı) |
İki Aylık |
Vedat Kamer |
kuzeyyildizi@kuzeyyildizi.com |
Kum |
İki Aylık |
Gencer Uçar |
asimsek70@hotmail.com |
Kaçak Yayın (Kapandı) |
Aylık |
Aslan Özdemir |
lm@leman.com.tr |
Kurtuba |
Aylık |
Ahmet Tek |
kurtubadergi@gmail.com |
Kıyı |
İki Aylık |
Fethi Yılmaz |
kiyidergisi@gmail.com |
Köprü |
Üç Aylık |
Mesut Zaimoğlu |
irtibat@koprudergisi.com |
Karagöz |
Üç Aylık/Şiir dergisi |
Hakan Şarkdemir |
karagoz@ebabilyayinlari.com |
Kitap-lık |
Aylık |
Murat Yalçın |
myalcin@ykykultur.com.tr |
Koridor |
Üç Aylık |
Levent Özbek |
koridordergi@yahoo.com |
Kül Öykü |
İki Aylık/Öykü dergisi |
Bilal Kolbüken |
kuloyku@yahoo.com |
Karakalem |
Aylık |
Metin Karabaşoğlu |
karakalem@karakalem.net |
Kurgu |
İki Aylık |
Alaattin Topçu |
kurgukulturmerkezi@gmail.com |
Karayazı |
İki Aylık |
Süreyya Filiz Sisli |
karayazi.editor@gmail.com |
Karşın |
İki Aylık |
Dilek Genç Dilsiz |
info@herseyekarsin.com |
Kardelen |
İki Aylık |
Kadir Bayrak |
kardelen@kardelendergisi.com |
Kökler (Kapandı) |
Üç Aylık |
Osman Özbahçe |
koklerdergi@yahoo.com |
Lacivert |
İki Aylık |
Esengül Kutkan |
lacivert_2005@yahoo.com |
Ludingirra (Kapandı) |
Üç Aylık/Şiir dergisi |
Nemciye Alpay |
|
Mesele |
Aylık |
Osman Akınhay |
mesele@agorakitapligi.com |
Mavera (Kapandı) |
Aylık |
Cahit Zarifoğlu |
|
Milliyet Sanat |
Aylık |
Abdi İpekçi |
webadmin@milliyet.com.tr |
Mühür |
İki Aylık/Şiir dergisi |
Mustafa Fırat |
muhur_siir@hotmail.com |
Mahsus Mahal |
Üç Aylık |
Aytekin Yılmaz |
mahsusmahaldernegi@gmail.com |
Mor Taka |
Aylık/Şiir dergisi |
Yaşar Bedri Özdemir |
mortaka@gmail.com |
Mostar |
Aylık |
Mustafa Fuat Er |
dergi@mostar.com.tr |
Mavi ADA |
Mevsimlik |
Şenol Yazıcı |
adamavi@gmail.com |
Moral Dünyası |
Aylık |
Yavuz Bahadıroğlu |
moral@moraldergisi.com |
Modern Zamanlar |
Mevsimlik/Sinema dergisi |
Tuncer Çetinkaya |
m_zamanlar@hotmail.com |
memurlar.net |
İnternet sitesi |
Fazıl Güven |
memurlar@gmail.com |
Mavi Yeşil |
İki Aylık |
Hasan Öztürk |
bilgi@maviyesildergisi.com |
Notos Öykü |
İki Aylık |
Semih Gümüş |
editor@notoskitap.com |
Nikbinlik |
Aylık |
Ahmet Antmen |
nikbinlik_oet@yahoo.com |
Nida |
Aylık |
Fatih Bütün |
nida_dergisi@hotmail.com |
Patika |
Aylık |
Abdullah Çelikarslan |
patikadergisi@yahoo.com |
Poetikhaber |
Blog sayfası |
Mustafa Celep |
poetikhaber@gmail.com |
Papirüs (Kapandı) |
Aylık |
Cemal Süreya |
|
Picus (Kapandı) |
Aylık |
Gülenay Börekçi |
|
Roman Kahramanları |
Üç Aylık |
Ömer Asan |
heyamola@heyamola.net |
Ortanca |
Üç Aylık |
İbrahim İmer |
ortancadergisi@gmail.com |
Öteki-siz (Kapandı) |
Aylık |
Salih Aydemir |
|
Özgür Edebiyat |
İki Aylık |
Metin Celal |
ozguredebiyat@gmail.com |
Öykü Teknesi |
Aylık |
Aydın Şimşek |
delilerteknesigenc@hotmail.com |
Sanat Cephesi |
Üç Aylık |
Sırrı Öztürk |
sanatcephesi@gmail.com |
SanatLog sanatlog.com |
İnternet sitesi |
Hakan Bilge |
hakanbilge@sanatlog.com |
Sıcak Nal |
İki Aylık |
Süreyya Evren |
sicaknal@gmail.com |
Sabit Fikir |
Aylık |
Elif Bereketli |
editor@sabitfikir.com |
Sincan İstasyonu |
Aylık |
Abdülkadir Budak |
sincanistasyonu@mynet.com |
Sinema |
Aylık/Sinema dergisi |
Mehmet Açar Engin Ertan |
|
Siyahi (Anarşist/Kapandı) |
İki Aylık |
Bülent Usta |
siyahieditor@gmail.com |
Sızıntı |
Aylık |
Dr. Arif Sarsılmaz |
sizinti@sizinti.com.tr |
Somuncu Baba |
Aylık |
Musa Tektaş |
bilgi@somuncubaba.net |
Sombahar (Kapandı) |
Aylık/Şiir dergisi |
Murat Yalçın |
|
Sözcükler |
İki Aylık |
Turgay Fişekçi |
tfisekci@gmail.com |
Seçilmiş Hikayeler (Kapandı) |
Aylık/Öykü |
Salim Şengil |
|
Sühan (Kapandı) |
İki Aylık |
Hüseyin Kaya |
huseynkaya@gmail.com |
Sanat ve Hayat (Kapandı) |
Aylık |
Hacı Orman |
|
Sınırda (Kapandı) |
Üç Aylık |
Hüsamettin Çetinkaya |
info@sinirda.org |
S’imge (Kapandı) |
İki Aylık |
Emine Tutar |
simgedergisi@siirkenti.com |
Sosyalist Forum sosyalistforum.org |
Sosyalist internet sitesi |
Bilal Kolbüken |
info@tekojin.com |
Şiir Atı (Kapandı) |
İki Aylık/Şiir dergisi |
Seyhan Erözçelik |
siirati@turk.net |
Şiiri Özlüyorum |
Aylık/Şiir dergisi |
Fuat Çiftçi |
fuatciftci70@gmail.com |
Şehrengiz |
İki Aylık |
Cihat Karaman |
sehrengizdergisi@hotmail.com |
Şiir Akademisi |
İnternet sitesi |
Hilmi Haşal |
siirakademisi@gmail.com |
Şiir Saati |
Üç Aylık/Şiir dergisi |
Gülümser Çankaya |
gulumsercankaya@yahoo.com |
Tersakan Toros |
İki Aylık |
Ali Ozanemre |
tersakantoros@gmail.com |
Taflan (Kapandı) |
İki Aylık |
Faruk Bal |
taflandergi@gmail.com |
Türk Edebiyatı |
Aylık |
Beşir Ayvazoğlu |
tedev@turkedebiyati.com.tr |
Temrin |
Aylık |
Hüseyin Kaya |
bilgi@temrindergisi.com |
Tasfiye |
Aylık |
Ahmet Örs |
tasfiyedergisi@gmail.com |
Türkçe Bilgi |
İnternet sitesi |
bilgi@turkcebilgi.com |
|
Türk Dili |
Aylık |
Şükrü Haluk Akalın |
|
Umran |
Aylık |
Şemsettin Özdemir |
umran@umrandergisi.com |
Varlık |
Aylık |
Enver Ercan |
varlik@varlik.com.tr |
Virgül (Kapandı) |
İki Aylık |
Mustafa Arslantunalı |
virguldergisi@gmail.com |
Videosinema (Kapandı) |
Aylık/Sinema dergisi |
Vecdi Sayar |
|
Yaba/Yaba Edebiyat |
İki Aylık |
Aydın Doğan |
yaba@yabaedebiyat.com |
Yasakmeyve |
İki Aylık/Şiir dergisi |
Bülent Usta |
editor@yasakmeyve.com |
Yordam |
İki Aylık |
Mehmet Sait Çakar |
mehmetsaitcakar@gmail.com |
Yaprak (Kapandı) |
On beş günlük |
Orhan Veli Kanık |
|
Yağmur |
İki Aylık |
Abdullah Aymaz |
info@yagmurdergisi.com.tr |
Yedi İklim |
Aylık |
Ali Haydar Haksal |
yediiklim@yahoo.com |
Yumuşak g |
İki Aylık |
Adullah Faruk Gönüllü |
heybe@yumusakg.com |
Yeniyazı |
İki Aylık |
Yavuz Türk |
yeniyazi@gmail.com |
Yitik Ülke (Kapandı) |
Aylık |
Kadir Aydemir |
yitikulke@gmail.com |
Yolcu |
İki Aylık |
Ferhat Kalender |
yolcudergisi@hotmail.com |
Yom Sanat (Kapandı) |
İki Aylık |
Cuma Duymaz |
yom-sanat@yahoo.com |
Yeni İnsan Yeni Sinema |
Üç Aylık/Sinema dergisi |
Zahit Atam |
yenisinema@yenisinema.net |
Yüzakı |
Aylık |
Muhammet Ali Eşmeli |
dergi@yuzaki.com |
Yedinci Sanat (Kapandı) |
Aylık/Sinema dergisi |
Atilla Dorsay |
|
Yeni Sinema (Kapandı) |
Aylık/Sinema dergisi |
Şakir Eczacıbaşı |
|
Yeni Film |
Üç Aylık/Sinema dergisi |
Bülent Görücü |
yenifilm@gmail.com |
Yön (Kapandı) |
Aylık |
Doğan Avcıoğlu |
|
Yazko Edebiyat (Kapandı) |
Aylık |
Memet Fuat |
|
Yaratım |
Aylık/Şiir dergisi |
Ahmet Çakmak |
yaratisiir@yahoo.com |
SanatLog | Kültür | Sanat | Edebiyat |
sanatlog.com | |||
Batı Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları
Şubat 5, 2024 by Editör
Filed under Edebiyat, Sanat, Ustalara Saygı
SanatLog.com için hazırlayan: Osman Akyol
İletişim: osmanakyol72@hotmail.com
YAZAR |
YAŞADIĞI DÖNEM |
UYRUĞU |
EDEBİYATA KATKISI |
Aristophanes (Aristofanes) |
M.Ö. 456-386 |
Eski Yunanlı |
Eşek Arıları adlı komedyasıyla ünlü oyun yazarı |
Aiskhylos (Asiklos) |
M.Ö. 525-456 |
Antik Yunanlı |
Zincire Vurulmuş Prometheus (Promete), Persler, Yalvaran Kızlar, Agamemnon gibi tragedyalarıyla ünlü oyun yazarı |
Aisopos (Ezop) |
M.Ö. 6. yüzyıl |
Eski Yunanlı |
Fabl denen hayvan masallarıyla ünlü masal derleyicisi. Masallarını Ezop Masalları adlı kitabında topladı |
Aristoteles |
M.Ö. 384-322 |
Antik Yunanlı |
Organon (Alet) ve Poetika (Şiir Sanatı) gibi kitaplarıyla ünlü filozof |
Alphonse Daudet (Alfons Dode) |
1840-1897 |
Fransız |
Natüralist yazar |
Arthur Rimbaud (Artur Rimbo) |
1854-1891 |
Fransız |
Sembolist şair |
Andre Gide (Andre Jid) |
1869-1951 |
Fransız |
Hümanist yazar |
Agatha Christie (Agata Kristi) |
1890-1976 |
İngiliz |
Dedektif romanlarıyla ünlü yazar |
Alexandre Dumas (Aleksandr Düma) |
1802-1870 |
Fransız |
Üç Silahşörler ve Monte Kristo Kontu gibi tarihi romanlarıyla ünlü romantik yazar |
Alain (Alen) |
1868-1951 |
Fransız |
Deneme yazarı |
Aleksandr Puşkin |
1799-1837 |
Rus |
Modern Rus edebiyatının kurucusu sayılan, Yüzbaşının Kızı romanıyla ünlü romantik yazar |
Anton Çehov |
1860-1904 |
Rus |
Martı, Vanya Dayı, Vişne Bahçesi gibi oyunlarıyla ünlü, aynı zamanda modern kısa öykücülüğün kurucusu sayılan, Rus gerçekçi oyun yazarı |
Alphonse de Lamartine (Alfons dö Lamartin) |
1790-1869 |
Fransız |
Şairane Duyuşlar ve Graziella adlı şiirleriyle ünlü şair |
Arthur Schopenhauer (Artur Şopenhaver) |
1788-1860 |
Alman |
İmmanuel Kant (İmanuel Kant)’ın öğrencisi olan Alman filozof |
Albert Camus (Alber Kamü) |
1913-1960 |
Fransız |
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi varoluşçu yazar |
Antonio Gramsci (Antonyo Gramski) |
1891-1937 |
İtalyan |
İtalyan Komünist Partisi’nin kurucu üyesi olan düşünür, siyasetçi ve Marksist kuramcı. Hegemonya, sivil toplum, altyapı-üstyapı ilişkileri ve toplumda aydınların işlevi gibi konularda Marksist literatüre katkı yapmıştır. |
Alfred de Vigny (Alfred dö Vinyi) |
1797-1863 |
Fransız |
Şiirlerinde karamsar düşünceler hakim olan romantizmin öncülerinden Fransız şair, oyun ve roman yazarı |
Alfred de Musset (Alfred dö Müsse) |
1810-1857 |
Fransız |
Fransız romantik şair ve oyun yazarı |
Andre Breton (Andre Bröton) |
1896-1966 |
Fransız |
Psikolojik çözümlemeler içeren gerçeküstücülük edebiyat akımının kurucusu |
Arnold Bennett (Arnold Benet) |
1867-1931 |
İngiliz |
İngiliz roman yazarı |
Arthur Rimbaud (Artur Rimbo) |
1854-1891 |
Fransız |
Sembolist şair |
Arthur Miller (Artur Milır) |
1915-2005 |
Amerikalı |
ABD’li oyun yazarı |
Bertolt Brecht (Bertold Breht) |
1898-1956 |
Alman |
Kendini komünist olarak tanımlayan ve epik (diyalektik) tiyatronun kurucusu sayılan Alman şair ve oyun yazarı |
Bernard Shaw (Bernard Şov) |
1856-1950 |
İrlandalı |
Kadın haklarının koyu bir savunucusu olup aynı zamanda örgün eğitime karşı olan, Pygmalion (Pigmalyon) adlı oyunuyla ünlü sosyalist oyun yazarı |
Ben Jonson (Ben Conson) |
1572-1637 |
İngiliz |
İngiliz tiyatrocu |
Charles Dickens (Çarls Dikıns) |
1812-1870 |
İngiliz |
Oliver Twist (Olivır Tivist), Bay Pickwick (Pikvik)’in Serüvenleri ve David Copperfield (Deyvid Kapırfiyıld) gibi romanlarıyla ünlü gerçekçi roman yazarı |
Cicero (Çiçereo) |
M.Ö. 106-43 |
Latin (Romalı) |
Söylevleriyle ünlü hatip |
Charles Baudelaire (Şarl Bodler) |
1821-1867 |
Fransız |
Elem Çiçekleri şiiriyle ünlü sembolist şair |
Chateaubriand (Şatobriyan) |
1790-1869 |
Fransız |
Romantizm akımının öncülerinden Fransız yazar |
Charles Bukowski (Çarls Bukovski) |
1920-1994 |
Amerikalı |
Eserlerinde genellikle alkolikler, fahişeler ve depresyondakiler gibi marjinal yaşayan insanları anlatan şair, öykücü ve romancı. Kült olmuş kitapları arasında “Kadınlar” ve “Pis Moruğun Notları” gibi öykü kitapları sayılabilir. |
Demosthenes (Demostenes) |
M.Ö. 384-322 |
Antik Yunanlı |
Nutuklarıyla (söylevleriyle) ünlü Yunanlı düşünür |
Daniel Defoe (Denyıl Defo) |
1660-1731 |
İngiliz |
Robinson Crusoe (Robinson Kruzo) adlı romanıyla ünlü gerçekçi yazar |
Dante Alighieri (Dante Aligiyeri) |
1265-1321 |
İtalyan |
Yapay destan İlahi Komedya’nın yazarı ve aynı zamanda Rönesans’ın fikir babası İtalyan şair ve politikacı |
Dale Carnegie (Deyl Karnec/gi) |
1888-1955 |
Amerikalı |
“Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı” ve “Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak” gibi kitapları bir dönem peynir ekmek gibi satılan yazar, hatip, kişisel girişimci ve kişiler arası iletişim uzmanı |
Denis Diderot (Dönis Didero) |
1713-1784 |
Fransız |
Aydınlanma Çağı’nda bir tür kaldıraç görevi yapan Ansiklopedi dergisinin baş editörü |
Euripides (Evripides) |
M.Ö. 480-406 |
Antik Yunanlı |
İphigenia (İfijenya), Helen, Alkestis, Elektra, Herakles (Herkül) gibi tragedyalarıyla ünlü trajedi şairi |
Emile Zola (Emil Zola) |
1840-1902 |
Fransız |
Natüralizmin kurucusu sayılan; Meyhane, Germinal, Nana, Toprak gibi romanlarıyla ünlü yazar Not: Germinal mutlaka okunmalı |
Ernest Hemingway (Örnıst Hemingvey) |
1899-1961
|
Amerikalı |
Çanlar Kimin İçin Çalıyor, İhtiyar Adam ve Deniz, Silahlara Veda gibi romanlarıyla ünlü gerçekçi yazar |
Erich Maria Remarque (Erih Maria Remark) |
1898-1970 |
Alman asıllı Amerikalı |
Naziler tarafından romanları yakılmış, Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok adlı romanıyla ünlü Alman romancı. |
Edgar Allen Poe (Edgır Elın Po) |
1809-1849 |
Amerikalı |
Morg Sokağı Cinayeti adlı öyküsü ve Annabel Lee (Anabel Li) şiiriyle ünlü sembolist şair ve yazar |
Erich von Daniken (Erik fon Daniken) |
1935-…. /td |
İsviçreli |
Tanrıların Arabaları adlı New Age türdeki kitabıyla meşhur araştırmacı yazar |
Eugene O’Neill (Öjen Oneyl) |
1888-1953 |
Amerikalı |
Klasik üslup ve teknikle yazdığı Matem Elektra’ya Yakışır adlı oyunuyla bilinen Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Amerikalı oyun yazarı |
Edmond Rostantd (Edmon Rotsan) |
1868-1918 |
Fransız |
Cyrano de Bergerac (Sirano dö Berjerak) isimli oyunuyla bilinen romantik şair ve tiyatrocu |
Ezra Pound (Ezra Paund) |
1885-1972 |
Amerikalı |
İmgeci şiir akımının kurucu Amerikalı şair |
Edmund Spenser (Edmın Spensır) |
1552-1599 |
İngiliz |
Ortaçağ modasına uygun olarak romantik ve destansı şiirler yazan İngiliz şair |
Francis Bacon (Frensıs Beykın) |
1561-1626 |
İngiliz |
Geliştirdiği tümevarım yöntemiyle mantığa katkı yapmış ekspresyonist yazar |
Friedrich Schiller (Fridrih Şiller) |
1759-1805 |
Alman |
Wilhelm Tell (Vilhelm Tel), Don Carlos (Don Karlos) gibi oyunlarıyla ünlü oyun yazarı ve didaktik şair |
Friedrich Hebbel (Fridrih Ebel) |
1813-1863 |
Alman |
Modern tiyatronun kurucusu olan Alman oyun yazarı |
Francesco Petrarca (Françesko Petrarka) |
1304-1374 |
İtalyan |
Soneleriyle ünlü Rönesans dönemi hümanist şairi |
Fyodor Dostoyevski |
1821-1881 |
Rus |
Bir başyapıt olan “Suç ve Ceza” romanı yanında Karamazof Kardeşler ve Budala gibi romanlarıyla da ünlü olan gerçekçi Rus yazar |
Franz Kafka (Franz Kafka) |
1883-1924 |
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu (Çek Cumhuriyeti) |
Alaycı karamsarlığıyla ünlü Yahudi asıllı yazar |
François Coppee (Fransuva Kope) |
1842-1908 |
Fransız |
Türk şair Tevfik Fikret’i etkilemiş parnasyen (gerçekçi) şair |
Friedrich Nietzsche (Frederik Niçe) |
1844-1900 |
Alman |
Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabıyla ünlü, “üstün insan” fikrinin savunucusu varoluşçu Alman filozof. Psikanalizde kullanılan “bilinçaltı” kavramından ilk söz eden kişi olarak Sigmund Freud (Sigmund Froyd)’u etkilemiştir. Ateizme inanan ve “tanrı öldü!” aforizmasıyla ünlü yazar. Deccal adlı eserinde Hristiyanlığı eleştirmiş ve kendisinin “deccal” olduğunu savunmuştur. |
François de Malherbe (Fransuva dö Malerb) |
1555-1628 |
Fransız |
Tipik 17. yüzyıl Fransız şairi |
François Rabelais (Fransuva Rable) |
1494-1553 |
Fransız |
Rönesans dönemi Fransa’sının ünlü kurgu yazarı |
François Fenelon (Fransuva Fenelon) |
1651-1715 |
Fransız |
Edebiyatımızdaki “ilk çeviri roman” ünvanına sahip Telemaque (Telemak) adlı romanın yazarı |
Federico Garcia Lorca (Federiko Garsiya Lorka) |
1899-1936 |
İspanyol |
İspanya iç savaşında milliyetçiler tarafından öldürülmüş şair ve oyun yazarı |
Gustave Flaubert (Güstav Flober) |
1821-1880 |
Fransız |
Madam Bovary (Madam Bovari) romanıyla ünlü gerçekçi roman yazarı |
Giovanni Boccacio (Covanni Bokkaçyo) |
1313-1375 |
İtalyan |
Decameron (Dekameron) adlı Dünya edebiyatında ilk öykü sayılan yapıtın yazarı olan Rönesans dönemi hümanist yazar |
Grimm (Grim) Kardeşler: Jacob (Yakop), Wilhelm (Vilhelm) |
Jacob (1787-1865), Wilhelm (1786-1859) |
Alman kardeşler |
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Bremen Mızıkacıları, Çizmeli Kedi ve Kül Kedisi gibi pek çok masalın derleyicisi |
Gustave Apolinaire (Güstav Apoliner) |
1830-1918 |
Fransız |
Fransız şair |
Goncourt (Gonkur) Kardeşler: Edmond (Edmond), Jules (Jul) |
Edmond (1822-1896), Jules (1830-1870) |
Fransız |
Doğal (natüralist) romancı kardeşler |
Guy de Maupassant (Güy dö Mopasan) |
1850-1893 |
Fransız |
Natüralist öykü yazarı |
George Orwell (Corc Orvıl) |
1903-1950 |
İngiliz |
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı bilim kurgu romanında yarattığı Big Brother (Büyük Birader) kavramıyla ünlü yazar |
Georges Politzer (Corc Politzer) |
1903-1942 |
Macar asıllı Fransız |
Paris İşçi Üniversitesinde diyalektik materyalizm derslerine girdi. Öğrencilerinin tuttuğu notlara dayanarak ölümünden sonra yayınlanan Felsefenin Temel İlkeleri adlı eseri Türkiye’de de geniş bir okuyucu kitlesine ulaştı. 12 Eylül darbesinde ilk bu kitap yasaklandı. “Kızıl Kafalı Filozof” olarak bilinen yazar 1942’de Naziler tarafından kurşuna dizilerek öldürüldü. |
George Byron (Corc Bayron) |
1788-1824 |
İskoç |
Romantizm akımının önde gelen şairlerinden |
Gerhart Hauptmann (Gerhar Haupman) |
1862-1946 |
Alman |
Natüralizmin en önemli temsilcisi sayılan Alman oyun yazarı |
Homeros |
M.Ö. 8. yüzyıl |
Antik Yunanlı |
İlyada (İlyada) ve Odysseia (Odise) destanlarıyla ünlü yazar |
Horatius (Horasyus) |
M.Ö. 65-8 |
Latin (Romalı) |
Satirik ve didaktik şiirleriyle ünlü şair |
Herodotos (Herodot) |
M.Ö. 484-425 |
Antik Yunanlı |
“Tarihin babası” ünvanına sahip bugünkü adı Bodrum olan antik şehir Halikarnas’ta dünyaya gelmiş Yunanlı tarihçi. Herodotos Tarihi adlı kitabıyla bilinir. |
Honore de Balzac (Onore dö Balzak) |
1799-1850 |
Fransız |
Goriot (Goryo) Baba, Vadideki Zambak ve Eugenie Grandet (Öjeni Grande) gibi realist romanlarıyla ünlü yazar |
Hermann Hesse (Herman Hesse) |
1877-1962 |
Alman asıllı İsviçreli |
Eserlerinde kendini kanıtlama, kendi olma ve kendini aşma gibi temaları işlemiş Nobel Edebiyat Ödüllü yazar ve ressam |
Hermann Sudermann (Herman Zuderman) |
1857-1928 |
Alman |
Alman oyun yazarı |
Heinrich von Kleist (Haynrih fon Klays) |
1777-1811 |
Alman |
İntihar ederek ölen Alman şair, romancı ve tiyatrocu |
Heinrich Heine (Haynrih Hayne) |
1797-1856 |
Alman |
Ünlü Alman şair |
İvan Sergeyeviç Turgenyev |
1818-1883 |
Rus |
Babalar ve Oğulları romanıyla ünlü realist roman yazarı |
Jules Verne (Jül Vern) |
1828-1905 |
Fransız |
Dünyanın Merkezine Yolculuk, Aya Yolculuk, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah, Seksen Günde Devr-i Alem gibi bilimkurgu romanlarıyla ünlü yazar |
Jonathan Swift (Conıtın Sıvift) |
1667-1745 |
İngiliz |
Gulstrongliver (Güliver)’in Gezileri adlı romanıyla ünlü yazar |
Johann Wolfgang von Goethe (Yohan Volfgang fon Göte) |
1749-1832 |
Alman |
Genç Werther (Verter)’in Acıları romanı ve Faust (Faust) adlı oyunuyla ünlü, edebiyatta “fırtına ve coşku” döneminin kurucusu ve en önemli temsilcisi olan romantik yazar |
John Steinbeck (Con Ştaynbek) |
1902-1968 |
Amerikalı |
Fareler ve İnsanlar, Gazap Üzümleri ve Sardalya Sokağı gibi romanlarıyla ünlü natüralist roman yazarı |
Jean Racine (Jan Rasin) |
1639-1699 |
Fransız |
Andromaque (Andromak), İphigenie (İfijeni), Phaidra (Fedra) gibi tragedyalarıyla ünlü oyun yazarı |
Jean-Jacques Rousseau (Jan Jak Ruso) |
1712-1778 |
Fransız |
Fransız İhtilalinin fikir babalarından sayılan, Toplum Sözleşmesi adlı düşünce kitabıyla ünlü romantik Fransız yazar |
John Fante (Con Fante) |
1909-1983 |
İtalyan asıllı Amerikalı |
Charles Bukowski’nin yakın arkadaşı olan romancı, kısa hikaye yazarı ve senarist. |
John Milton (Con Milton) |
1608-1674 |
İngiliz |
Kaybolmuş Cennet adlı epik (destansı) şiiriyle tanınan İngiliz şair |
Jack London (Cek Landın) |
1876-1916 |
Amerikalı |
Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş gibi romanlarıyla ünlü yazar |
James Joyce (Ceymis Coys) |
1882-1941 |
İrlandalı |
Getirdiği anlatım yenilikleriyle 20. yüzyıl edebiyatını derinden etkilemiş empresyonist (izlenimci) yazar |
Julio Cortazar (Hulyo Kortazar) |
1914-1984 |
Arjantinli |
Öykülerinde fantastik öğelere yer veren, gerçek dünyayla olağandışı yaşamı iç içe geçiren Arjantin’in en büyük yazarı |
Jean Paul Sartre (Jan Pol Sartır) |
1905-1980 |
Fransız |
Varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden yazar, düşünür ve entelektüel |
Jose Maria de Heredia (Jose Mariya dö Heredya) |
1842-1905 |
Kübalı |
Soneleri ile ünlü; annesi Fransız, babası Kübalı Parnasyen (şiirde gerçekçi) şair. Türk şair Yahya Kemal Beyatlı üzerinde etkili olmuştur. |
John Keats (Con Kits) |
1795-1821 |
İngiliz |
İngiliz romantik şair |
Jean de La Bruyere (Jan dö La Bruyer) |
1645-1696 |
Fransız |
Klasisizm yanlısı Fransız yazar ve ahlakçı |
Jean-Christophe Grange (Jan Kristof Granj) |
1961-… |
Fransız |
Türkiye’de, ülkücülere göndermeler yapan “Kurtlar İmparatorluğu” romanıyla tanınan Fransız yazar |
Jane Austen (Ceyn Osten) |
1775-1817 |
İngiliz |
Kadın roman yazarı ve şair |
Knut Hamsun (Nat Hamsın) |
1859-1952 |
Norveçli |
Açlık ve Dünya Nimeti gibi romanlarıyla ünlü, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar |
Kurt Cobain (Kört Kobeyn)
|
1967-1994 |
Amerikalı |
Nirvana grubunun kurucularından olan şarkıcı, söz yazarı, müzisyen ve sanatçı |
Karl Marx (Karl Marks) |
1818-1883 |
Alman |
Das Kapital I. Cilt ve Engels’le birlikte kaleme aldığı Komünist Parti Manifestosu kitaplarıyla ünlü komünizmin fikir babası sayılan Alman düşünür |
Lev Nikolayeviç Tolstoy |
1828-1910 |
Rus |
Savaş ve Barış, Anna Karenina, Diriliş, İvan İlyiç’in Ölümü ve Hacı Murat romanlarıyla ünlü realist yazar |
Le Sage (Lö Saj) |
1668-1747 |
Fransız |
Töre romanlarıyla ünlü Fransız yazar |
La Fontaine (La Fonten) |
1621-1695 |
Fransız |
Fabl türündeki masallarıyla ünlü klasik yazar |
Lewis Carrol (Luiz Kerıl) |
1832-1898 |
İngiliz |
Alice (Alis) Harikalar Diyarında kitabıyla ünlü yazar, matematikçi, mantıkçı, papaz ve fotoğrafçı |
Louis Aragon (Lui Aragon) |
1897-1982 |
Fransız |
Mutlu Aşk Yoktur şiiriyle ünlü dadaist (kuralsız) şair ve romancı |
Lessing (Lesing) |
1729-1781 |
Alman |
Alman edebiyatının ilk önemli eleştirmenidir |
Moliere (Molyer) |
1622-1673 |
Fransız |
Cimri, Kibarlık Budalası, Hastalık Hastası, Zoraki Tabip gibi oyunlarıyla ünlü komedi yazarı |
Mark Twain (Mark Tveyn) |
1835-1910 |
Amerikalı |
Tom Sawyer (Tom Sevyır)’ın Maceraları, ve Huckleberry Finn (Hakılberi Fin)’in Maceraları gibi romanlarıyla ünlü yazar |
Michel de Montaigne (Mişel dö Monteyn) |
1533-1592 |
Fransız |
Edebiyatta deneme türünün kurucusu sayılan, Denemeler adlı kitabıyla ünlü deneme yazarı |
Miguel de Cervantes (Miguel dö Sörvantes) |
1547-1616 |
İspanyol |
Don Quijote (Don Kişot) adlı romanıyla ünlü yazar |
Maksim Gorki |
1868-1936 |
Rus |
Ana, Küçük Burjuvalar ve Halk Düşmanı gibi romanları yanında 1 Mayıs Marşı’nın söz yazarı da olan sosyalist gerçekçi yazar |
Madame de Stael (Madam dö Stael) |
1766-1817 |
Fransız asıllı İsviçreli |
Fransız romantik yazar |
Madame de La Fayette (Madam dö La Fayet) |
1634-1693 |
Fransız |
Klasisizmin önemli temsilcilerinden olan yazar, ilk tarihi roman yazarı ünvanına sahip |
Marcel Proust (Marsel Prust) |
1871-1922 |
Fransız |
Kayıp Zamanın İzinde adlı kitabıyla ünlü, eşcinsel yazar |
Mario Puzo (Maryo Puzo) |
1920-1999 |
Amerika |
The Godfather (Baba) romanıyla ünlü romancı ve senarist |
Milan Kundera |
1929-… |
Çek asıllı Fransız |
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği romanıyla ünlü roman yazarı |
Montesquieu (Monteskiyö) |
1689-1755 |
Fransız |
Yasama, yürütme ve yargının ayrı olması anlamına gelen kuvvetler ayrılığı fikrini ortaya atmış bir politik düşünürdür. |
Nikolay Vasilyeviç Gogol |
1809-1852 |
Rus |
Ölü Canlar romanı ve Müfettiş oyunuyla ünlü gerçekçi yazar |
Nicolas Boileau (Nikola Bualo) |
1636-1711 |
Fransız |
Klasisizmin kurucusu Fransız şair |
Noam Chomsky (Noam Çomski) |
1928-… |
Amerikalı |
Küreselleşme karşıtlığıyla ünlü Amerikalı dilbilimci. Yeni Dünya Düzeninde Yalanlar ve Gerçekler adında ABD’nin neo-liberal politikalarını eleştiren bir kitabı var. |
Oscar Wilde (Oskar Vayld) |
1854-1900 |
İrlandalı |
Eşcinsel yazar |
O’Henry (Ohenri) |
1862-1910 |
Amerikalı |
Öykülerini şaşırtıcı sonlarla bitiren Amerikalı öykü yazarı |
Octavio Paz (Oktavyo Paz) |
1914-1998 |
Meksikalı |
Nobel edebiyat ödülü sahibi, gerçeküstücü yazar, şair ve diplomat |
Plautus (Platus) |
M.Ö. 254-184 |
Latin (Romalı) |
Komedya yazarı |
Platon (Eflatun) |
M.Ö. 427-347 |
Antik Yunanlı |
Batılı anlamda ilk üniversite sayılan Atina Akademisinin kurucusu olan, “Devlet” ve “Sokrates’in Savunması” adlı kitaplarıyla ünlü filozof ve diyalog yazarı |
Pindaros (Pindar) |
M.Ö. 4. yüzyıl |
Antik Yunanlı |
Antik Yunanlı şair |
Paul Bourget (Pol Burje) |
1852-1935 |
Fransız |
Halit Ziya Uşaklıgil’i etkilemiş romancı |
Pierre Corneille (Piyer Korney) |
1606-1684 |
Fransız |
Le Cid (Lö Sid) adlı tagedyasıyla ünlü Fransız trajedi yazarı |
Pierre de Ronsard (Piyer dö Ronsar) |
1524-1585 |
Fransız |
Rönesans dönemi Fransız şairi |
Paul Verlaine (Pol Verlen) |
1844-1896 |
Fransız |
Sembolist şair |
Pablo Neruda |
1904-1973 |
Şilili |
Nazım Hikmet’e hayranlığıyla bilinen şair |
Paul Auster (Pol Oster) |
1947-… |
Amerikalı |
Absürd türde yazdığı romanlarıyla bilinen postmodern roman yazarı, şair ve senarist |
Paul Eluard (Pol Eluar) |
1895-1952 |
Fransız |
Gerçeküstücü Fransız şair |
Philippe Soupault (Filip Supo) |
1897-1990 |
Fransız |
Gerçeküstücü şair |
Percy Bysshe Shelley (Persi Biş Şeli) |
1792-1822 |
İngiliz |
İngiliz romantik şair |
Roger Garaudy (Roje Garodi) |
1913-… |
Fransız |
Bir dönem Fransız Komünist Partisi üyesiyken 1982 yılında Müslüman olan düşünür ve yazar |
Richard Bach (Riçırd Bah) |
1936-… |
Amerikalı |
Martı romanıyla ünlü yazar |
Ralph Waldo Emerson (Ralf Valdo Emırsın) |
1803-1882 |
Amerikalı |
Biçimsel/şekilsel dinin geçerliliğini savunan transandantalizm akımının öncüsü sayılan ABD’li yazar ve düşünür |
Sappho (Safo) |
M.Ö. 5. yüzyıl |
Antik Yunanlı |
Eski Yunan lirik şairi |
Sophokles (Sofokles) |
M.Ö. 495-406 |
Antik Yunanlı |
Kral Oedipus (Oidipus), Elektra, Trakhis (Trakis) Kadınları, Aias, Antigone, Philoktetes (Filoktetes) gibi tragedyalarıyla ünlü trajedi yazarı |
Seneca (Seneka) |
M.Ö. 4-M.S. 65 |
Latin (Romalı) |
Aynı zamanda filozof olan tragedyalarıyla ünlü oyun yazarı |
Stendhal (Stendal) |
1783-1842 |
Fransız |
Kızıl ve Kara, Parma Manastırı gibi realist romanlarıyla ünlü yazar |
Samuel Beckett (Samuel Bekıt) |
1906-1989 |
İrlandalı |
Godot (Godo)’yu Beklerken oyunuyla ünlü ve aynı zamanda absürd tiyatronun en önemli temsilcilerinden sayılan nihilist oyun yazarı |
Stephane Mallarme (Stefan Malarme) |
1842-1898 |
Fransız |
Modern Batı şiirinin kurucusu sayılan sembolist şair |
Stephen King (Stefın King) |
1947-… |
Amerikalı |
The Dark Tower (Kara Kule) roman serisiyle ünlü, “korku-gerilim türünün en çok satan yazarı” ünvanına sahip yazar |
Stefan Zweig (Stefan Zvayg) |
1881-1942 |
Avusturyalı |
Nazilerin kitaplarını yaktıkları Yahudi asıllı romancı, oyun yazarı ve gazeteci |
Sylvia Plath (Silviya Pilat) |
1932-1963 |
Amerikalı |
Trajik yaşamı ve intiharıyla ünlü şair ve yazar. Yaşadığı depresyonu anlatan Sırça Fanus romanıyla ünlüdür. Aynı zamanda gizdökümcü şiirin önemli isimlerinden biridir. |
Sully Prudhomme (Suli Prudom) |
1839-1907 |
Fransız |
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi parnasyen (gerçekçi) şair |
Sir Walter Scott (Sör Valter Skat) |
1771-1832 |
İskoçyalı |
Tarihi roman yazarı |
Susanna Tamaro (Suzanna Tamaro) |
1957-… |
İtalyan |
Yüreğinin Götürdüğü Yere Git romanıyla ünlü yazar. Eserlerinde hep bir hüzün vardır. |
Tomas Stearns Eliot (Tamıs Störns Elyıt) |
1888-1965 |
Amerikalı |
Şair |
Thomas Mann (Tomas Man) |
1875-1955 |
Alman asıllı Amerikalı |
Tarihi roman yazarı |
Thomas More (Tomas Mor) |
1478-1535 |
İngiliz |
İdeal ve kurgusal bir adayı anlattığı Ütopya adlı romanıyla ünlü hümanist yazar, devlet adamı ve hukukçudur. Kral VIII. Henry tarafından idam edildi. |
Torquato Tasso (Torkuato Tasso) |
1544-1595 |
İtalyan |
İtalyan şair |
Umberto Eco (Umberto Eko) |
1932-… |
İtalyan |
Gülün Adı ve Faucault (Fuko) Sarkacı romanlarıyla ünlü bilim adamı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür |
Vergilius (Virjilyus) |
M.Ö. 70-19 |
Latin (Romalı) |
Pastoral ve epik şiirleriyle ünlü şair |
Victor Hugo (Viktor Hügo) |
1802-1885 |
Fransız |
Sefiller, Notre Dame (Notr Dam)’ın Kamburu gibi romanlarıyla ünlü, romantik yazar |
Voltaire (Volter) |
1694-1778 |
Fransız |
Din ve İfade özgürlüğü başta olmak üzere insan hakları konularında Fransız Devrimi ve Aydınlanma hareketine yazdıklarıyla büyük katkı yapmış Fransız yazar ve filozof |
Vladimir Mayakovski |
1893-1930 |
Rus |
İntihar ederek yaşamına son veren fütürist şair ve oyun yazarı |
William Shakespeare (Vilyım Şekspir) |
1564-1616 |
İngiliz |
Hamlet, Macbeth (Makbet), Romeo ve Juliet (Romeo ve Jülyet), Venedik Taciri, Othello (Otello), Kral Lear (Liır), Julius Caesar (Jül Sezar) gibi oyunlarıyla ünlü romantik oyun yazarı |
William Faulkner (Vilyım Folknır) |
1897-1962 |
Amerikalı |
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi modernist yazar |
Wilhelm Thomson (Vilhelm Tamsın) |
1842-1927 |
Danimarkalı |
1893 yılında Orhun Kitabelerini okumuş dilbilimci |
Walt Whitman (Volt Vitman) |
1819-1892 |
Amerikalı |
ABD’li şair |
Theo Angelopoulos’tan İnciler
“Mitolojiyi kendine miras edinmiş bir kültürün içinde yaşıyorum. Tarihe insanı bir boyut katıyorum, çünkü tarihi insan yapar, mitoslar yapmaz.”
“Tarihi insanlar yapmaz. İnsan tarihin bir aracıdır, tarih tarafından koşullandırılmıştır.”
“Bir film yapmak o kadar zor ki. İnsanın eline kâğıdı kalemi alıp yazmaya başlayası geliyor. Fakat ben bir sinema adamıyım. Benim için dönen kameranın sesi kadar tahrik edici bir şey olamaz.”
“Bugün dünyanın televizyon aracılığıyla bize sunduğu sinema ve dil ‘Hanedan’ dizisinin dilidir. Oysa biz akıntıya kürek çeken filmler yapıyoruz.”
“Benim sinemam epiktir; öyküdeki kişiyi tarihsel bir bağlama yerleştirir. Karakterleri hayattakinden daha büyük olan Bertolt Brecht’te olduğu gibi, tarihin ya da fikirlerin taşıyıcısı olan benim karakterlerim de analiz edilmezler. Bergman’ınkiler gibi işkence çekmezler. Çok daha insancıldırlar. Kayıp şeyleri ararlar, arzu ile gerçek arasındaki kopuşta kaybolmuş şeylerin peşindedirler.”
“Dört oda dolusu ödülüm var. Cannes’da ödül aldığımda da söyledim: En güzel ödül seyircinin alkışlamasıdır.”
“Ben tüm tarihin içinde tek bir kişinin tarihi ne önem taşır, bunu araştırdım.”
“Filmlerimde uzun, yavaş bir evrim olageldi. Ben de Ken Loach ile aynı konumdan yola çıktım –sol konumdan. Ama ben hem pratikte, hem teoride işlerin benim gençlik hayallerime ihanet eden bir yönde gittiğini gördüm. Siyasete inanırdım. Şimdi kendimi inançsız biri sayıyorum.”
“Türkiye’de beni en çok etkileyen şey, yolda gençlerin beni durdurup ‘seni seviyoruz’ demeleriydi. Böyle bir şey Yunanistan’da hiç olmadı dedim kendi kendime.”
“En sevdiğin yönetmenler: Orson Welles ve Carl Dreyer.”
“Hep demode filmler yaptığımı biliyorum. Ama bu filmler insanın kökenine dönen bir jesti, duyguyu yakalamaya çalıyorlar. Örneğin, 14 yaşındaki bir çocuğun aşkın ebedi olduğunu düşünmesi. Kendimi özgür hissederek gönlümün istediği filmleri yaptım.”
“Bugün hiç kimsenin ilerleme için önereceği bir şey kalmadı. Ortada dolaşan söylemler ekonomi ve teknolojiden ibaret.”
“Çalışmalarım üç döneme bölünmüştür, bir dönem batı Avrupa’daki genel ideolojik kargaşayla örtüşen tarihi, siyasi filmler dönemi; tarih ve siyasetin artık tuvalde yer almadığı ve karakterler üzerinde daha fazla odaklandığım filmler ve daha varoluşçu, insan kaderini daha bir odağa yerleştirmiş, dış ve iç sınırlar, kayıp bir merkez arayışı gibi temaların uzun, büyük ve acılı bir ağıtın parçaları gibi ortaya çıkıp durduğu üçüncü bir dönem.”
“Ben Jean-Luc Godard’ın Marksist sınıfsal tanımlamasını doğru bulmuyorum. Bir yazsonu, Yunanistan’da bir dağ tepesinde, izole bir köydeydim. İnsanlar koyun sürüsüyle ovaya iniyorlardı. Sadece bir kahve açıktı. Ben adamlarımla oraya gidince kahveci bir grup şehirlinin belirmesine çok şaşırdı. Yardımcım, ‘Büyük İskender’den beri pek değişmemiş bir köy.’ dedi. Biraz sonra kahveci ‘Sakın bana Angelopoulos olduğunuzu söylemeyin! Filmlerinizi şehirde gördüm.’ dedi. Çok şaşırdım. Beni başkasıyla karıştırdığını düşündüm. O yüzden, ‘Ben sadece film yapan Angelopoulos’um’ dedim. Yaşlı biri vardı, artık varolmayan bir dönemden kalma giysiler içindeydi. Kahveci bu adama dönüp, ‘İşte bu adam, izlediğimiz filmi yapan adam.’ dedi. Şaşkınlığım iyice artmıştı. ‘Peki, filmi nasıl buldunuz?’ diye sordum. ‘Çok iyi anlamadım. Ama anlattığınız bizden bir şeydi.’ diye cevap verdi. Adamın tavrı Godard’ın sınıf tanımlamasının dışına taşan bir şey. Hep çok ilginç şeylerle karşılaşıyorum.”
“Ben sınır kavramını coğrafi anlamdaki bölen, ayıran çizgiden farklı bir boyutta görüyorum. Ben insani anlamdaki sınırlardan bahsediyorum. Yaşam ve ölüm arasındaki sınır, insanlar arasındaki sınır, özel ilişkilerdeki sınır, farklı etnik kökenler arasındaki sınır… Bunlar iletişimi engelleyen sınırlar.”
“Bence göçün dışsal olduğu kadar içsel bir tarafı da var. Eskiden bir ülkenin sosyal, ekonomik ve politik yapısından dolayı göçler meydana gelirdi. Fakat şimdi içsel nedenlere dayanıyor. Gitmek bir ihtiyaç halini aldı.”
“Değişik bir sinema dili bulmak istedim. Böylece seyirci kendini kolayca tanıyamayacağı bir anlatım şeklinin karşısında buldu. Aktif katılacağı bir tarzdı bu. İlk dönemim tarih, politik tavır ve dil sorunlarını çözümlemekle geçti.”
“Costa-Gavras gibi direkt politik film yapabilirdim. Ama ben farklı bir yol seçtim. Godard’ın dedi gibi filmleri politik bir biçimde yapmak bana daha uygun geldi.”
“İlk filmim Yeniden Yapılanma bir gerçeklikten yola çıktı. Bir sanat eseri bir gerçekliğe sahip olmak zorundadır. Gerçeklikten yola çıkarak şiirsel bir dünyaya ulaşmanız gerekir. Belki ben duygunun belgecisiyim. Ama kesinlikle sıradan gerçekliğin değil. Ben gerçekliği düşsel gerçekliğe dönüştürmeye çalıştım.”
“Öyle bir dönem vardı ki ulusal sinema yapmak çok gözdeydi. Böylece çeşitli halkları tanımak mümkün olurdu. Şimdi sadece festivalde karşımıza çıkıyorlar. Sinemalarda hep Amerikan filmleri gösteriliyor. Geçen yıllarda birkaç Yunan filmi kendilerine yer buldular. Bir de moda olduğu için Asya’dan gelen birkaç film oluyor.”
“Leyleğin Geciken Adımı’nı çekerken aralıksız kendi kendime sordum. Çalışmanın dışında ne arıyorum ben? Sorumu yanıtladım: Ben dünyamızın yaralarına parmak basıyorum. Yokoluşlarla ve varoluşlarla iletişim kurmak… Bir filmi gerçekleştirirken onun içindeki soruları da kendime yeniden soruyorum. Sadece öğrenmek için sorulan sorular değil bunlar. Kesintisiz diyalogu sağlamak istiyorum. Bana kalırsa, dünyamız belirgin bir hüzün taşıyor.”
“Benim sinemam şiir ve sevgi yoluyla kendi kurtuluşumu amaçlıyor. İdeolojik anlamda da Nikos Kazancakis gibi düşünüyorum; hiçbir şeye inanmıyorum, hiçbir şey ümit etmiyorum, öyleyse özgürüm.”
Kaynaklar:
Göstermenin Sorumluluğu, Artun Yeres
Sinema Dünyası
…Ve Sinema