Kafka (1991, Steven Soderbergh)

yönetmenliğini steven soderbergh’in yaptığı, franz kafka’yı jeremy irons’ın canlandırdığı 1991 abd yapımı film.

film adını; yaşarken babasının zoruyla hukuk eğitimi almış, prag’da yaşayan bir sigorta şirketi çalışanı, ünsüz bir yazar; ölümünden sonra ise dünya çapında ünlü olan, kendi kitapları haricinde üstüne yapılan incelemelerle de yeni bir edebi kulvar yaratmış çek yazar franz kafka’dan alıyor. soderbergh, kafkaesk atmosferi kurmak için kafka’nın benliğinin içinden bize kafka’nın hayatını ünlü eserlerinin gözünden, iç içe geçmiş girift bir yapıda anlatıyor. çünkü kafkaesk yapı kaynağını hem kafka’nın kişiliğinden, hem ona dayatılanların ruhuna uyumsuzluğundan, hem de prag’dan almakta.

kafka’nın hayatında, ruhunda ve kişiliğinde en derin izler bırakan kişi, babası otto kafka’dır. aralarında kuşak çatışmasından öte mizaç çatışması, ruhsal karşı kutupluk, hayatı anlamlandırma noktasında büyük bir uyuşmazlık ve tüm bunların sonucunda mezara kadar kafka’nın peşini bırakmayan suçluluk duygusuyla harmanlanmış yetersizlik hissi, baba ve simgeledikleriyle savaş hali mevcuttur.

kafka’nın babası sert, otoriter; kafka ile kıyaslanınca duygusuz ama akılcıdır. aynı soderbergh’in kafka filmindeki insanların düşüncelerini kontrol etmek için onların iradesi dışında, insanları kendi idealleri doğrultusunda acı verici deneylerinde kullanan doktor murnau gibi. aralarındaki -yani baba ve toplumdaki hakim; insanları koyulan kurallara sorgulamadan itaat eden, zararsız prototip haline getirmeyi amaçlayan, baskıcı otoriteyi simgeleyen baba figürü arasındaki- anlayış farkı filmde murnau’nun ağzından şöyle ifade edilmektedir:

kafka: orada ne yapıyorlar?

dr. murnau: daha randımanlı kişiyi belirli bir şekilde, sinirlilik, mutluluk ya da iştah ve renklere eğilimli hale getiren şey nedir? kimyasal ikizlerin de değiştirilebileceği gayet açıktır. peki ama kaç farklı şekilde?

kafka: hatta hangi kriterlere göre? bu bilimin pisliği.

dr. murnau: bazı pislikleriyle karşılaştım. hepimiz karşılaşmadık mı? onlar kendilerine söyleneni yaparlar.
kafka: insanların daha sık yaptıkları şey de bu değil midir?

dr. murnau: önce fizyoloji, sonra ideoloji.

(…)

dr. murnau: bunların hepsi henüz gerçekleşmemiş bir ölümü yargılamaktan ibaret.

kafka: işçilerin karıları ve çocukları var.

dr. murnau: maalesef tek çare kalkınmayı sigortalamak. sizinki gibi bir sigorta şirketinin paralarını, kocalarını kaybetmiş kadınlara vermesi güzel. insanlar endüstriyel bir çağ, ilerleme istiyorlar. biz de onlara veriyoruz.

kafka: buna gelişme değil, vücut hırsızlığı denir.

dr. murnau: sanırım buna geçmişte “diriliş işi” derlerdi. üstelik kendimi bile dirilttim, değil mi?

kafka: dr. murnau orlac’ın (kafka’nın çalıştığı sigorta şirketi) işkencecisi.

dr. murnau: konularımızı başka bir yerde aramamız gerek. daha isyan etme pozisyonunda olmayan insanlarda. herhangi bir konuda suçlu olan bütün insanlarda.

kendinizi niye devrimcilerle ve anarşistlerle bağdaştırdınız?

(…)
benim gibi birini küçümsüyorsunuz. çünkü çağdaşlığı küçümsüyorsunuz.

ama siz çağdaşlığın öncüsüsünüz. bunun hakkında yazdınız, belgelediniz. sizden farkım, benim kucaklamayı tercih etmem.

işte bu bizim en büyük sorunumuz. insan beynini anlamak. en azından bu yönümüzün ortak olduğunu itiraf etmen gerek.

kafka: seninle ortak hiçbir şeyimiz yok. ben kâbuslar yazmaya çalıştım; sen ise, bunu yarattın.

dr. murnau: evet senin kendi tarzın var, benim de kendi tarzım. fakat ikimiz de ileri görüşlüyüz. bizi yüzsüz çoğunluktan farklı kılan da bu.

kafka: yüzsüz mü! işte yüz! bu yüzsüz kitle, hesap sormaya geldiğinde ne diyeceksin? ne cevap verebilirsin?
dr. murnau: halkı kontrol etmek, bireyi kontrol etmekten daha kolaydır. halkın ortak bir amacı vardır. bireyin amacının ne olduğu ise hep bir soru olmuştur.

kafka: bu da senin kurtulmak istediğin, değil mi? bir bireyi diğerlerinden farklı yapan her şey.
fakat asla bireyin ruhunu mercekler arasında değiştiremeyeceksin.

dr. murnau: mikroskopta öyle bir yer var ki; onu bulacağım, değil mi?

soderbergh, kafka’nın hayatının, benliğinin, acılarının, karabasanlarının, zayıflıklarının, özlemlerinin, düşlerinin, hayal kırıklıklarının, tüm ruhunun yansıması olan eserlerinin bazılarına filmde özel olarak yer vermekte.

dönüşüm:
sokaktaki tanıdıklar: ne hakkında yazıyorsun?

kafka: kalkıp gözünü açtığında kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulan bir adam hakkında.
cezalılar kolonisi:

aslında mermerci olan mezar kazıcısı: yazılarınızı okudum, muhteşemler!

kafka: beni şaşırtıyorsunuz, hangilerini?

mezar kazıcısı: sadece, yayımladıklarınızı okudum.

kafka: dergilerde, aslında kimse okumaz. kale’de, gereksiz kağıtların arasında saklanmalılar.

mezar kazıcısı: yine de, bazılarımız senin durumunla ilgilenmekte. mesela, şu pines kolonisi hakkındaki hikaye.

mahkum edilmiş insanın etine kazıyarak yazılmış, o sivri cümleler.

kafka: bu yeni. çalışmalarımın biraz daha fark edilir olması için zekice bir yol bulmam gerekiyor.

işyeri atmosferi; akıllara zarar, gereksiz ve sinir bozucu yardımcılar ile blumfeld, yaşlıca bir bekar; filmin tümüne sirayet etmiş uzaktan görkemli, dışardan; -içerden çağrılmadıkça- ulaşılamaz şato ile soruşturma dedektifleri, dev dosya dolaplarıyla dava eserlerine ve tüm kafka yazın evreninin dokusunu soderbergh filmde çok güzel kullanmıştır.

filmde kafka’nın gözlerini alamadığı ve bir türlü uzun uzadıya sohbet edemediği anna da; sanki milena gibi kafka’ya sevgiyle gülümsemektedir.

soderbergh’in kafka’nın vasiyetine yaptığı vurgu da çok yerindedir.

kafka’nın şato’ya giden yolu, yani veba salgını zamanından kalma, mezar görünümlü gizli geçidin yolunu kendisine gösteren mezar kazıcısına söyledikleri ve vasiyetine dair diyalog çok anlamlıdır:

kafka: bana yazılarımı beğendiğini söylemiştin. bana bir iyilik yapar mısın?
mezar kazıcısı: bir tane daha mı?
kafka: eğer seni tekrar göremezsem evime gidip defterimi bulup onu yok eder misin? elyazılarımın hiçbiri bitmedi. yak onları, tamam mı?
mezar kazıcısı: ne kadar olağanüstü bir istek!
kafka: gerçek dost bunu yapar.
mezar kazıcısı: ama muhakkak değil. bir karı yapar bunu!

evet max brod, yaşarken anlaşılamamış olan kafka’nın tüm eserlerini, vasiyetini yerine getirmeyerek yayınlayarak belki mezar kazıcılığı yapmıştır ama böylelikle bize kendi şatolarımıza giden gizli geçidi göstermiş, kafka’yı da; hak ettiği düş şatosunu ölümünden sonra da olsa özgürce inşa etmesini sağlamıştır, tüm okuyucuların belleğinde.

soderbergh, kafka’nın hayatında çok etkili bir figür olan baba otto kafka’ya, filmde hak ettiği önemi gerçekten vermiştir. kafka’nın babasına seslenişi ile başlayan film, finalinde de kafka’nın babası ile arasındaki tüm farklılıklara rağmen, tüm ataerkil baskıya rağmen, kabul ediş ve barış cümleleriyle güzel bir sona ulaşmıştır.

“sevgili baba;
her zaman gerçeği bilmenin daha iyi olacağına inandım.
sonra da bilgisizlik içinde yaşadım.
artık haklı olup olmadığımı anlayacağım.
daha fazla inkâr edemem, ama etrafımda olan dünyanın bir parçasıyım.
aramızdaki farklara rağmen daha fazla inkâr edemem.
senin oğlun olarak kalacağım.
ve umuyorum ki fark ettiğim bu geç belki de anlamsız gerçekler aramızı biraz olsun yatıştırır.
yaşamımızı ve ölümümüzü kolaylaştırır.”

filmde kafka; şato’nun ölüm fermanına rağmen ucube katilden kaçarak; mezar kazıcısının yardımıyla şato’ya gizlice girip bombayı işkenceci doktor murnau’nun işkencehanesinde patlatarak ve en nihayetinde değiştiremeyeceği cinayetlerin (istemeden de olsa) intihar olduğunu sorgu müfettişi karşısında kabul ederek yazgısını değiştirmiştir. bu silsile ve son çok anlamlıdır.

ve de filmden ve soderbergh’in bizi çıkardığı kafka evreni yolculuğundan aklımızda kalan; içinde küçük de olsa bir umut barındıran şu cümle:

“ben de düşündüm ki;
bugün farklı olabilir.”

ve hepimizin kendi evrenimizde cevabını bulacağımız şu sorudur:
“niye farklı olsun ki?”

sinemasal not: steven soderbergh; kafka gibi, görünenin altında devasa bir buzdağı sahibi, felsefi derinlikli, edebi ve ebedi bir sanatçıyı; kafka filminde, her kareye kafka’dan izler, prag’dan dokular ve altta yahudi müzikleriyle gerçekten güzel anlatmıştır.  jeremy irons da kafka’yı içselleştirerek, sahici ve etkili bir oyunculuk çıkarmıştır. kafka’nın eserlerinden ve hayatından esinlenen her sanat eseri; kafka kadar kafka’nın sanatçıda yarattığı izleri de barındırır. onun içindir ki önce kafka evrenine önkoşulsuz teslim olmak, sonra da bu evrende kendi dokunuşlarını yaratmak gerekir. ve bunu soderbergh gerçekten güzel başarmış. sinema dünyasının gelmiş geçmiş dehalarından biri olan orson welles’in kafka’nın dava romanından uyarlaması 1962 yapımı dava  (le proces) filmini de tüm kafka ve sinemaseverlerin izlemesini şiddetle öneririz. gelmiş geçmiş en iyi edebiyat uyarlamalarından biridir ve kafkaesk atmosferi tüm hücrelerinizde hissetmek mümkündür.

sinemasal ayrıntı: dr. murnau ismi; ünlü alman dışavurumcu yönetmen friedrich wilhelm murnau’ya; dr. murnau’nun işkencehanesi de robert wiene’nin 1920 yapımı alman dışavurumcu sinemanın başyapıtlarından dr. caligari’nin muayenehanesi (das cabinet des dr. caligari) filmine ya da yine murnau’nun 1922 yapımı nosferatu: bir dehşet senfonisi (symphonie des grauens) filmine özel, anlamlı selamlar olarak görülebilir…

Despina Yıldız Çağrı

inannasappho@gmail.com

Yazarın öteki film eleştirileri için tıklayınız.