“Altın Tozu” Tori Amos

Nerede kalmıştık?

Universal’den 2024’da çıkardığı, günaha değişik yönlerden bakan, Gotik öğelerle bezeli şarkılardan oluşan “Abnormally Attracted to Sin”; geleneksel Noel şarkılarının değiştirilmiş versiyonları ve yeni şarkılardan oluşan aynı tarihli Noel albümü “Midwinter Graces”; 2024 yılında yaptığı Rusya turunun canlı kayıtlarının çeşitli zımbırtı ve oyuncaklarla paketlenerek dinleyiciye sınırlı sayıda sunulduğu “From Russia With Love” işlerinden sonra Tori Amos değişik bir yol izledi ve 2024’de prestijli bir klasik müzik şirketi olan Deutsche Grammophon ile anlaşma imzaladı. Bu işbirliğinin ilk ürünü “Night of Hunters” Amos hayranlarını şaşırttı. Daha çok orta yaş ve üstü kitleye hitab eden bu albümde Charles-Valentin Alkan, Enrique Granados, Erik Satie, Frédéric Chopin, Franz Schubert, Felix Mendelssohn, Robert Schumann, Johann Sebastian Bach, Modest Mussorgsky, Domenico Scarlatti ve Claude Debussy’nin çok bilinen eserlerinin bizzat sanatçı tarafından gerçekleştirilen “varyasyon”ları üzerine, yüzyıllardır süregelen kadın erkek ilişkisini doğadaki av/avcı ilişkisiyle aynalaştıran bir “şekil değiştirici”yle iletişime geçen kadın karakter hikâyesini ekledi. Filarmoni orkestrasının eşliğiyle bu albüm pop veya alternatif rocktan çok modern bir klasik müzik örneğiydi.

İlk albüm olan “Little Earthquakes”in üzerinden 20 yıl geçmişti ve Tori Amos bu yıldönümünü şanlandırmak nâmına eski bir hayaline hayat verdi. Uzun zamandır yazdığı şarkıların dev bir orkestrayla seslendirilmesiyle ilgili düşünü, son zamanlarda gezindiği bu klasik müzik mecrasının yardımıyla gerçekleştirdi. İşte 2024’nin son aylarında çıkardığı bu son albümü elimize yeni ulaştı.

“Gold Dust” eski şarkıların Metropole Orchestra eşliğinde yeniden yorumlandığı, geleneksel olduğu halde yeni bir şarkıya yer vermeyen bir toplama albüm. İlk albümden Midwinter Graces’e dek uzanan bir sürecin sanatçı tarafından seçilen şarkılarından oluşturulan liste şöyle:

1. “Flavor” (Abnormally Attractedto Sin, 2024)

2. “Yes, Anastasia” (Under the Pink, 1994)

3. “Jackie’s Strength” (From the Choirgirl Hotel, 1998)

4. “Cloud on My Tongue” (Under the Pink)

5. “Precious Things” (Little Earthquakes, 1992)

6. “Gold Dust” (Scarlet’s Walk, 2024)

7. “Star of Wonder” (Midwinter Graces, 2024)

8. “Winter” (Little Earthquakes)

9. “Flying Dutchman” (“China” tekliğinden, 1992)

10. “Programmable Soda” (American Doll Posse, 2024)

11. “Snow Cherries from France” (Tales of a Librarian, 2024)

12. “Marianne” (Boysfor Pele, 1996)

13. “Silent All These Years” (Little Earthquakes)

14. “Girl Disappearing” (American Doll Posse)

Açıkçası ben The String Quartet’in Tori Amos tributeları gibi bir format olacağını zannettim, yani şarkılar sadece orkestra tarafından icra edilecek şekilde düzenlenecek sandım. Yanılmışım; albüm versiyonlarında da orkestra eşliği olan şarkılar icracı sayısı artırılarak yeniden kaydedilmiş sadece. Çok büyük bir yenilik yok. Tori Amos’un o her zaman dinleyicileri gafil avlayan fikirlerinden biri değil bu albüm. Jackie’s Strength, Cloud on My Tongue, Gold Dust, Star of Wonder, Yes Anastasia, Winter, Flying Dutchman, Programmable Soda, Marianne, Silent All These Years ve Girl Disappearing’in hali hazırda orkestra aranjmanları vardı zaten. Geriye kalıyor 3 şarkı… Precious Things’in ilk defa yazılan orkestrasyonu başarılı fakat ben bu rock parçasının fazlasıyla sert tabiatı nedeniyle orkestrayla çalınmaya uygun olduğunu düşünmüyorum. Nihayetinde yeni versiyonu hem biraz yumuşatılmış hem de nakarat bölümündeki o tiz çığlıklar yapay bir eko efektiyle korkunç bir hale getirilmiş. Mandolinsiz bir Snow Cherriesfrom France tüyleri yolunmuş tavus kuşuna benzemiş. Bulunduğu orijinal albümün en iyisi olan Star of Wonder’ın akıcı ritmini bozan ek vuruşlar keşke olmasaymış dedirtiyor. Silent All These Years’ın “Years goby…” diye devam eden modülasyon bölümü bir Noel Carol’unu andırıyor ki aslen yürek yakan bir çığlık olması gerekiyordu. En üzücüsü ise güzelim Marianne, fazlasıyla heyecanlı orkestra eşliğiyle korku filmi müziğine döndürülmüş (bir şarkının canlı kaydının stüdyo kaydından bin kat daha güzel olabileceğini kanıtlayan bir örnek istiyorsanız Tori Amos’un RAINN yararına verdiği 23.01.1997 tarihli New York konserinden Marianne’i dinleyin. Muhtemelen hayatınızda duyduğunuz en acıklı ağıtla karşılaşacaksınız. Şunun için söylüyorum; bazı şarkılar orkestra eşliğine gerek duymazlar). Albümde iki şarkı, Yes Anastasia ve Flying Dutchman ise senfonik yapıya sahip olduğu için böyle bir konseptte tabii ki ilk akla gelecek şarkılar olmuş. Mamafih, Yes Anastasia yarı yarıya kısaltılarak kuşa döndürülmüş (komik), Flying Dutchman ise sonradan belirteceğim bazı sebeplerden aslını aratmış. Bu süreçten en yara almadan kurtulan şarkı Jackie’s Strength olmuş.

İşin acı tarafı ise tüm bu alternasyonların sırf değişiklik olsun diye gerçekleştirilmiş olması; amaç daha iyiye ulaşmak değil. Hâlbuki bizim tanıdığımız Tori Amos, eğer daha iyisini yapamayacaksa bir şarkıyı değiştirmezdi (Bkz. Love Song, Famous Blue Raincoat veya Wrapped Around Your Finger gibi coverlar veya Strange Little Girls albümünün tamamı). Belki de ben amacı tam olarak anlayamamışımdır. Eğer ki amaç bir toplama albümse bunu daha önceden zaten yapmıştı (Tales of a Librarian). Eğer amaç eski şarkıları yeni aranjmanla tekrardan değerlendirmekse neden bu şarkıları seçti? Zaten orkestrasyonu tam Night of Hunters ve kendi şarkılarına değil cover parçalara yer verdiği Strange Little Girls’ün seçkide yer bulmaması normal. Fakat To Venus and Back ve The Beekeeper’dan hiçbir örneğe yer verilmemesi çok ilginç. Hadi The Beekeeper fazla beğenilen bir albüm değildi ama To Venusand Back gerçekten güzel parçalar içerir. Bir “Concertina”, bir “Josephine” orkestrasyonu hak edecek şarkılardır bence. Ayrıca tüyler ürpertici “Lust”ın veya sevimli “Spring Haze”in yeniden değerlendirilmesi hayranlarını mutlu edecekti bence. Öte yandan The Beekeeper’da da keşfedilmeyi bekleyen “kızlar” vardı. Çıkış şarkısı “Sleeps with Butterflies”ın olabilirliği bir yana, (tamam, önemsiz şarkılar ama) “General Joy”, “Ribbons Undone”, “Martha’s Foolish Ginger” veya “Goodbye Pisces” ile dinleyici ters köşeye yatırılabilirdi. “Original Sinsuality”nin ikinci bölümünde yardıran orkestrayla hayranlar orgazma ulaştırılabilirdi. Tüm diskografisine baktığımızda Amos’un bu albüme alabileceği daha birçok şarkı olduğunu görebiliyoruz; inanın size bu albüme daha çok yakışacak yüzlerce öneride bulunabilirim. Ama bence senfonik yapısıyla bir “Garlands” veya klasik melodi akışıyla dingin bir “Indian Summer”, hali hazırda seçkideki diğer tüm şarkılardan daha çok tatmin edebilirdi beni. Elde kalan tek kazanç, bulunduğu albümde kolayca kulaktan kaçabilecek bir miksajla (sonradan anladığımıza göre) hakkının yenmiş olduğu Flavor’ın yeni eklenmiş orkestrasyonla çiçekler gibi açması, lezzetlenmesi. Çekingen yapısı nedeniyle bir halta benzemeyen eski halinden sıyrılan şarkı muazzam bir denize dönmüş sanki, serin serin dalgalanıyor. Çıkış parçası seçilip kliplenen de o olmuş zaten. Ah, keşke geri kalan seçkiler de bu muameleyi görseydi (ya da göreceklerle değiştirilseydi)…

Şimdi gelelim asıl probleme: Ben Tori Amos’un kusursuz sesi ve tekniğinin hiçbir zaman değişmeyeceğini zannederdim. Fakat son zamanlarda, özellikle de Abnormally Attractedto Sin’den beri kulağımı rahatsız eden tanımlayamadığım bir bayatlama söz konusuydu. Artık kesin olarak anlıyorum ki zaman çok acımasız; 50’sine merdiven dayayan sanatçının sesi maalesef yaşlanmış. Bu kayıtta Amos kendini zorlamamış, cepten harcamış. İnsanın içini titreten o vibrasyonlardan eser kalmamış, dik vokalleri ara ki bulasın. Bazısı bunu “anneliğin getirdiği dinginliğe” bağlayarak kendini kandırabilir. Ama ben özellikle Flying Dutchman’in yeni kaydında kendini belli eden o “eksik”lik hissinden hiç hoşlanmadım. Belki orkestral kayda uygun olabilsin diye sesinin sivri uçlarını törpülemiştir diyerek avunmaya çalışıyorum. Yanlış anlaşılmasın ben “Sezen Aksu” tarzı bir yaşlanmadan bahsetmiyorum tabii ki (Bence Sezen Aksu artık şarkı söylememeli zaten). Ama… Nasıl anlatsam… Tori Amos’un sesi dünya dışıydı yahu. Kelime kelime kaydedilip daha sonra bilgisayarda birleştirilmiş gibi duran, patchwork tarzı editlenmiş bir sesi kabul etmemiz beklenemez. Neyse ki sanatçı Metropole Orchestraile çıktığı turnede sergilediği “Hey, Jupiter” gibi performanslarında hem eski ışığının izleriyle sevenlerin yüreğini rahatlatıyor hem de albüm için alternatif teşkil edecek birçok kayıt yapıldığının ama sonuçta yukarıdaki şarkılarda karar kılındığının ipuçlarını veriyor. Tori Amos hâlâ detone olmuyor, hâlâ notaların hakkını verebiliyor, şükürler olsun.

Son olarak düşüncelerim: Ben bu projeyi, devletin mali desteğinin kesilmesiyle dağılmanın eşiğine gelen Metropole Orchestra’nın hayatta kalabilmek için gerçekleştirdiği son bir çırpınma olarak görüyorum. Hedef kitleyi artırmak için popülerleşmeye çalışma yolunda izledikleri politikanın yanlışlığı beni acı acı güldürdü. Seviyeyi düşürmemek için klasik müzik eğitimli Tori Amos’la işbirliği yapmak yerine yüzlerini karartıp (mesela) Lady Gaga’nın arkasında eşlikçi olsalardı şu an hâlâ hayatta olurlardı. Endüstri acımasız, sanatı takan yok. O yüzden, elveda “ruhunu satmayan” Metropole Orchestra…

İkinci olarak… Tori Amos son iki albümünü klasik müzik alanındaki kadın bestecilerin azlığından dem vurarak gerçekleştirme kararı almışmış. Peki, o zaman adama/kadına “Kardeşim kıçının üstünde otursaydın, konservatuvardan kendini attırmasaydın da o eksik kadın bestecilerden biri sen olsaydın!” demezler mi?

Şimdi bu albümü dinleyen ve gayet muhteşem bir eseri neden bu şekilde eleştirdiğimi anlamayan kişiler çıkacaktır. Doğrudur, “Gold Dust” son zamanlarda dinlediğiniz en iyi albümlerden biri olabilir (eğer Amos’un önceki işlerine aşina değilseniz). Fakat ben ve diğer Tori Amos fanları “Ellerimizde altın tozu tuttuğumuz eski günlerin” izini süreceğiz daima.

Murat Akçıl

wherearethevelvets@sanatlog.com

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.