Dar Zamanlar

3 Aralık 2024 Yazan: admin  
Kategori: Edebiyat, Oykü, Sanat

Müsait zamanlarda, müsait alanlar yaratmaktı niyetimiz.Hep bir kaçak dünyada yaşıyorduk yakalanma tehlikesiyle karşı karşıya. Severken kaybedeceğimizi ve kaybedilenlerin de daha çok sevileceğini biliyorduk. Belki de kaybetmemek için olan çabamızın tek nedeni buydu. Gereksiz vicdani sorumluluklardan kaçıyor ve hep bir diğerimizin önayak olacağını düşünüyorduk bazen de…

Kurallar koyuyor ve o kurallara uymayı bekliyorduk, bunca kuralsızlık ortasında. Kuralsızlıkların ortasındaki kurallar sakil duruyordu, daha çok uzaklaştırıyordu bizi. Oysa ıramak ın büyüsüne aykırıydı, belki uyanıyorduk uykudan…

Yolunda gitmeyen birtakım şeylerden ötürü kurallar koyduk. Bilmiyorduk kuralların, kuraltanımazlar için hiçbir şey ifade etmediğini ya da o kuraltanımazların, o hiçbir şey ifade etmeyen kuralları koyan, kuralkoyucuların neden o kuralları koyduklarına dair sorgulara gireceğini.

Susmak en iyi çaredir dedik, özellikle bir taraf kızgınsa diğerinin susması kesinlikle gerekli diye düşünürdük. Oysa bilmiyorduk suskunlukların kocaman seslere gebe olacağını. Cin hikayesini biliyorduk ama… Bilmiyor muyduk yoksa?

“Çok güçlü bir cin ın birinde bir şişeye kapatılmış ve okyanusun dibine atılmış. Yıllarca vazgeçmeden yalvarmış cin, tam beş yüz yıl boyunca: “Beni buradan kurtaranın sonsuz dileğini yerine getireceğim.” diye; ama ne gelen olmuş ne giden. Biraz burulmuş cin ama yine de kaybetmemiş ümidini; sonraki beşyüz yıl boyunca: “Beni buradan kurtaranın üç dileğini yerine getireceğim.” diye yalvarmaya başlamış yine, kimse gelmemiş. Kızgınmış cin, hem de çok kızgınmış; artık onu oradan kurtaran, en büyük cezayı hak ediyormuş ona göre…

Bir gün sahilde gezen bir adam, kumların üstündeki şişeyi bulduğunda hiç düşünmeden mantarını açmış ve karşısında kocaman cini görmüş, daha şınlığı bitmeden cin: “Beni buradan kurtarana sonsuz lanet!…” demiş. Adam şın ve bir o kadar korkmuş bir ifadeyle: “Neden böyle dersin seni ben kurtardım.” demiş. Cinin cevabı çok netmiş ” AMA ÇOK BEKLETTİN”… “

Müsait ve dar zamanlarda, müsait ve dar alanlarda…

Yazan:

Yeni Kadınım Yalnızlığım

28 Kasım 2024 Yazan: admin  
Kategori: Edebiyat, Oykü

Sokaktayım, yürüyorum, bir sürü düşünce gelip gidiyor aklıma. Yazdıklarım mesela… Çok istediğim halde başlayamadığım ya da başlayıp da devam edemediğim bir sürü yazım var. Hatta ilk cümlesini iki yıl önce yazıp orada kalan ve sonrası ancak iki yıl sonra gelen ve henüz roman mı olacak öykü mü tereddüdünü yaşadığım, daha doğrusu bilemediğim bir denemem de öyle duruyor yazılmaya başlanmış üç beş sayfa.

Yalnızlığı yazmak istedim, çoğu kez yazıp yazmama tereddüdünü yaşadım hep. Hani Özdemir Asaf’ın ‘ paylaşılmaz, paylaşılsa olmaz’ dediği gibi. Yazınca büyüsü bozulur mu diye korktum; yoksa aslında o ana kadar farkına varmadığım bazı şeylerin yazarken veya başkalarına aktarırken birdenbire farkına varacak olmam mıydı beni korkutan ya da hiç bahsetmesem zaten aslında yoktular düşüncesi mi? Kalabalığın ortasında, evinde, ailenin veya dostlarının yanında, kendini dinlediğin anda birden beliriveren ve aslında o anda olmaması gereken duyguyu hissediyor olmak mı koyacaktı bana yazarken, bundan mı kaçmıştım onu da bilmiyorum. Sokakta yürürken bunca kalabalığın arasında birden gelivermişti yine o duygu, birazdan içeri gireceğim evin kapısında da bırakmayacaktı yakamı ve ne kötüdür ki içeriye girince daha da artacaktı.

Geldim evimin -ne kötü ki evimizin bile diyemiyorum- bulunduğu sokağa. Evim orada duruyor, apartmandan içeriye giriyorum, basamakları çıkıyorum birer birer ve anahtarımla açıveriyorum kapıyı. Ne kadar isterdim kapıyı açanım olsun, sarılsın boynuma, ‘iyi ki geldin’ desin, içeriden mis gibi yemek kokuları gelsin ya da ‘hayatım, hadi bugün dışarıda yiyelim’ desin kadınım. Giriyorum içeriye… Evim, biliyorum mutlu olmalıyım evim olduğu için en azından; ama değilim.

Bunca çabuk yitirmeseydik yaşadıklarımızı, çekip gitmeseydi bunca ya da git o halde demeseydim ben, durur muydu acaba? Paylaşır mıydı ımı eskisi gibi yine? Ne başladı bu duygu ya da hep buradaydı da O gidince mi vardım farkına yeni kadınım yalnızlığımın?

Recep geldi aklıma, çok okurdu, dostumdu; okudukça insanlardan uzaklaştığını, kendi kendine ördüğü bir kozanın içine hapsettiğini söylemişti bana üniversitedeyken.

O zamanlar adlandıramadığım, nedenini bulamadığım duygumun, çok okudukça, insanlarla konuşacak, hele de konuşacakların okuduklarını paylaşamadığın insanlar olursa, ortak nokta bulamamaktan kaynaklandığını fark ettim. Normal insanların konuştuklarını konuşamıyor olmak veya normal insanlarla konuşacak ortak nokta bulamamak beni o dönemde oldukça yıpratmıştı.

Şimdilerde otuzlu yaşlarımın başındayım ama düşündükçe üniversite yıllarımda da otuzlarımdaydım diyorum ya da şimdilerde on sekizimdeyim hala ve nedendir bilinmez yine kozalar, yine duvarlar örüyorum çevreme. Bu kez olayın okuyor olmakla da çok ilgisi yok. Hatta bu kez duvarlar ve kozalardan daha somut bir şeyler var sanki ya da yok… O yok çünkü… Bu kez uçurumun başındayım ve dağlara bağırıyorum “hey” diye. İstediğim, sesimin ekosunu almak aslında; ama bir yandan da biliyorum karşı tarafta birinin olduğunu ya da olması gerektiğini. Birden, bırak karşı taraftan gelecek “hey”ime “hey”i, kendi “hey”im de soğruluyor sanki. Tanrım, ne büyük yalnızlıktır bu!… Balkona çıkıyorum, dışarısı gündüz olmasına rağmen niye bunca kararmış ki…

Ağlıyorum birden, hıçkırıklara boğuluyorum -anam öldüğünden beri ilk kez gözyaşlarım böylesine özgür, dışarı çıkmak için kaçarcasına uzaklaşıyorlar gözlerimden- yağmur başlıyor, anlayamıyorum yüzümü ıslatanın gözyaşım mı, yağmur mu olduğunu… Bağırıyorum var gücümle: HEEEEEEEEEEEEY…

Yok işte, yine yok, ekom bile yok… Birden bırakıveriyorum kendimi soğrulan sesimin gittiği yöne doğru, düşüyorum, düşüyorum, düşüyorum…

Sonra kan ter içinde uyanıyorum.

Yazan: