Yağmur Zamanı

8 Ekim 2024 Yazan:  
Kategori: Edebiyat, Oykü, Sanat

Gecenin en koyu zamanında iniveriyordu büyük bir gürültüyle toprağa. Hafif bir esinti, sinsi bir saldırı halinden başka bir şey değildi. Kum kavaklarının arasından ışıltılı renklerini savuruyor, sonra sarsıcı bir gürültü bütün evlerin camlarını titretiyordu. Gülhan usulca “Gök gürültüsü sadece… Yakında bir yere yıldırım düştü o kadar.” diye mırıldandı. Küçük oğlunun saçlarını okşadı. Balkonlardan yükselen okey oynayanların sesi, dalgaların kıyıya öç alırmış gibi vurma sesine karışıyordu. 

Gülhan sessizce oğlunun yatağından çıkıp balkona geçtiğinde bir gölge kadar sessizdi. Yosun kokusu, serinliğin yumuşak ürpertisi, gülüşme seslerinin neşesine gövdesini verdi. Yanaklarında hissettiği serinliğe gülümsedi. Yağmur geliyordu. Yağmur bulutu, donanımlı bir savaşçı gibi öncü olarak gök gürültüsünü salıyordu gökyüzüne, sonra birer ok gibi toprağa düşmeye başlayan yıldırımlarını…

Karşı tepeleri ele geçirmiş olduğunu düşündü. İnce narin elini şakaklarına koyarak avuç içlerini bastırıp gözlerini yumdu. Derin derin nefes alıp verdi. Gözlerini araladığında sokağın köşesinde bekleyen iki küçük çocuk gördü. Sahile doğru koşup, bir şeye bakıp geri geliyorlardı. İçinde yükselen merakı bastırmaya çalışsa da beceremedi. Vestiyerden yağmurluğunu aldı, anahtarı cebine yerleştirip parmak uçlarında evden çıktı. İğdelerin bayıltıcı kokusunun güzelliğiyle sahile inen ara sokağa girdi. Esinti iyiden iyiye artmıştı. Çocukların çığlıkları dalgaların hırçın sesine karışıyordu.  Uzakta bir kadın vardı. Beyaz bir elbise içerisinde uzaktan onlara bakıyordu. Gülhan benim gibi merak eden biri daha diye düşündü.  Rüzgârın savurduğu kumlar gözlerine, burnuna gelirken çocukların bir küme oluşturup pıstıklarını fark etti. Yağmur bulutlarının iyice yaklaştıklarını rüzgârın şiddetinden anladı. Yağmurluğuna sıkı sıkı sarılıp, kumlarda zorlanarak koşmaya başladı. Çocukların başlarının üzerinden yerde yatan çıplak bir bebek gördü. Uçuşan kumların etkisiyle gördüğünden emin olamadı. Ölü bir erkek bebek… Yanına yaklaşıp yere çömeldi. Yosunlara, balık ağlarına dolanmıştı. Bedeni şişmiş, morumsu kızıl damarları belirginleşmişti. Jölemsi bir yapıya sahip gibi geldi Gülhan’a. Midesi bulanmasına rağmen bebeği incelemeye devam etti. Çevresindeki çocuklar da eğilip meraklı gözlerle olup biteni inceliyorlardı. Yazlıklarda oturanların kahkahaları, kadeh tokuşturma sesleri Gülhan’ın içini burktu.

“O senin çocuğun!” dedi biri. Sesin geldiği yöne başını çevirip baktı. Konuşan çekik gözleriyle çelimsiz bir çocuktu.

Haykırır gibi “Ne dedin sen?” dedi. Parçalamaya hazır bir kaplan gibi atıldı çocuğun üzerine. Bütün çocuklar çil yavrusu gibi kaçışırlarken çocuğu boynundan yakalayıp kumların üzerine yatırdı. Çocuk kurtulmak için sağa sola tekme atarken aniden durup bir avuç kum savurdu gözlerine. Gülhan gözlerine dolan kumun acısıyla olduğu yere çöktü. Yanıp batan gözlerini denizde yıkamayı akıl edip dizlerine kadar suya girdi. İri yağmur damlaları işte o an düşmeye başladı. On saniye içinde güçlü rüzgâr ve şakır şakır yağan yağmur Gülhan’ın hareket etmesini zorlaşırdı. Ölü bebeği orada bırakarak eve doğru koştu. İnsanlar hala okey oynuyor ve kahkaha atıyorlardı. Apartmana kendini zor attı. Hızla kilidi açıp eve girdi. Kalbi çok hızlı atıyordu. Çocuğun sözleri kulaklarında uğultuya dönüşmüştü.  Oğlunun odasını aralayıp uzaktan çocuğuna baktı. Huzurlu bir uykunun kollarında olduğunu görünce rahatladı. Gök gürültüsünden sarsılan sahil kentinin çılgınlaşan denizine balkondan bakıp polisi aramaya karar verdi. Polislere haber vermesinin üzerinden on dakika geçmeden kapının zili çaldı. Yağmurluğuna sıkı sıkı sarılıp kapıyı araladı. 

“Bizi arayan siz miydiniz?”

“Evet, bir erkek bebek cesedi var sahilde.”

“Sahili baştan sona taradık ölü bir bebek bulamadık.”

“Nasıl olur? Oradaydı. Çocuklar da vardı. Hatta bir tanesi gözüme kum bile attı. Yağmur başlamadan hemen önceydi.”

“Yağmur mu?” diye sordu polislerden biri.

Gülhan hevesle başını sallayıp “Evet çok korkunç bir yağmur… Hala yağıyor ya zaten. Her yerim ıslandı zaten. Bakın paçalarım bile hala ıslak.” Kupkuru paçalarını gösterdi. Polisler başlarını sallayıp “Evde başka kimse var mı Gülhan hanım?” diye sordu.

“Oğlum var uyuyor.” dedi Gülhan gururla.

“Görebilir miyiz?”

“Tabii ama lütfen uyandırmayın!”

İki polis ellerindeki telsizlerin cızırtıları eşliğinde Gülhan’ın peşinden eve girdiler. Kesif bir koku genzi yakıyordu. Ayladır temizlik yapılmamış gibiydi ev.  Aralanan kapıdan çocuğum yatıyor diye gösterilen yatağın yatak örtüsü bile bozulmamıştı. Yatağın orta yerinde hafif bir çöküntü vardı. Biri örtüyü kaldırılmadan uzanmış gibiydi sadece. O esnada aralık kapının önünde birikmeye başlayan apartman sakinlerinden biri “Gülhan Hanım biraz rahatsız.” dedi.

İki polis başlarını sallamakla yetindiler. Beyaz elbiseli, kısa saçlı kadını görünce Gülhan hemen atıldı.

“Bu bayanda sahildeydi. Çocuklarla cesede baktığımızı gördü. Sorun ona.” dedi.

 Kısa boylu polis kadına dönüp “Bayanı gördünüz mü?” diye sordu.

Kadın biraz çekinerek, heyecandan yanakları al al olmuş bir şekilde “Yürüyüşe çıkmıştım. Bu bayanı gördüm ama kumlarda öylesine dolanıyordu. Hatta bir ara kumun içine yatıp debelendi bile. Ama ben biraz ürküp eve döndüm.” dedi. Gülhan duydukları karşısında sendeledi. “Yalancı!” diye bağırdı. Polisler deli kadın hikâyelerinden birine mahal vermemek için Gülhan’a dönüp “Yarın gündüz gözüyle cesedi ararız. Siz hiç merak etmeyin. Şimdilik size iyi geceler.” dedi.

Polisler gittikten sonra Gülhan meraklı gözlere kapısını kapatıp üşütmeyeyim, diye mırıldandı. Üzerini değiştirip oğlunun yanına kıvrılıverdi. Dışarıda gök gürültüsü hala camları titretiyordu. Sağanak yağmurun cama vuran pıtırtı sesine kulaklarını tıkadı. Gözlerini sıkıca yumup oğluyla kocasının alt alta üst üste boğuştukları zamanları düşledi.  Bir ara sel olmaz umarım, dedi. Sonra oğlunun sıcaklığıyla derin bir uykuya daldı. Yağmur zamanının soğukluğu üstünde sessizce gezindi.

Semrin Şahin

semrince@gmail.com

Yazarın diğer öyküleri için şu sayfaya bakınız.