Beat Akımının Unutulan Kalemi “Richard Gary Brautigan”
Farklı paralellerde süzülen kitapları okumak ve yeni yazarlar keşfetmek belki de hepimizin gizli kalmış bir uğraşı. Hayatımıza yeni pencereler açacak olan bir yazar! Kulağa nasıl heyecan verici geliyor. Kendimizden bir şeylerin, okuduğumuz yazıların içinde gizlenmiş olması ve bunu fark etmemiz.
Richard Gary Brautigan ismi belki bir şey anımsatıyordur birilerinize; belkide şu an ilk defa okuduğunuz bir isimdir, belkide çok sevdiğiniz bir yazardır.
Birazcık Richard Brautigan’ı kazıyalım bakalım. Bu gizli kalmış çekingen kişiliğe uzanıp onu tanımaya, hatta yakınlaşmaya çalışalım; çünkü o bizlere artık geriye bıraktıkları haricinde ulaşamaz.
30 Ocak 1935’te Washington, Tacoma’da doğmuş. Amacı hep bir yazar olmakmış. Şiir, kısa öykü ve roman yazmak istermiş. Zaman gelmiş bu azminin sonucu olarak kendi yazdıklarını, kendisi yayınlatmış ve sokaklarda satmış. Hatta bazen bedava dağıtmış. Bazen o kadar aç ve parasız kalmış ki karnını doyurmak için kendisini hapishaneye attırtmış.
Söylentilere göre oldukça sorunlu bir çocukluk yaşamış; ancak bu konuda kendisi asla konuşmamış. Hatta gerçek babası onun, oğlu olduğunu, öldüğünden sonra öğrendiği bile söylenmiş; fakat bunu Richard Brautigan ile yapılan röportajlar zaman zaman yalanlıyor.
1954 yılında San Francisco, California’ya taşınmış ve o dönemlerde bölgede yeşermeye başlayan Beat edebiyat akımına bulaşmış. 1959 yılına kadar oldukça zorluklar çekmiş. Ailesi Richard Brautigan’ın ne yaşam tarzına ne de yapmak istediğine saygı göstermiş. Hatta onun bir dönem psikolojik rahatsızlığı olduğuna inanıp tedavi görmesi için Salem’deki Oregon Eyalet Hastanesi’ne (meşhur Guguk Kuşu filminin çekildiği hastane) yatırmışlar. Burada Richard Brautigan’a paranoyak şizofren teşhisi konulmuş ve on iki seans elektrik tedavisi görmüş.
1959 yılında 24 şiirden oluşan ilk kitabı basılmış: “Lay The Marble Tea”. 1960’tan itibaren, şu an onu ölümsüzleştiren eserlerini hayata geçirmiş; bunlar sırasıyla: “Trout Fishing In America” (Amerika’da Alabalık Avı), “All Watched Over By The Machines of Loving Grace” (Türkçeye çevrilmemiştir.), “In Watermelon Sugar” (Karpuz Şekerinde), “Sombrero Fallout” (Sombrero-Bir Japon Romanı) vs. 1960’lı yıllar Brautigan için ünlenme ve idolleşme yılları olmuş. Sevilmiş, sahiplenilmiş ve bir kült olmuş.
1972 veya 1973 yıllarında Pine Creek, Montana’ya taşınmış ve yaklaşık 9 yıl süren bir içe kapanma süreci geçirmiş. Bu dönemde tek bir röportaj veya ders vermemiş.
1982 yılında “So The Wind Won’t Blow It All Away”i (Yani Rüzgâr Her şeyi Alıp Götürmeyecek) basmış. Bu eser yaşamı boyunca onun son üretimi olma unvanını kazanmış; çünkü 1984 yılında intihar etmiş ve eşsiz bir beyni ebediyen kendi elleri ile söndürmüş.
25 Ekim 1984 tarihinde, tam 49 yıl 295 gün sonra ölmüş. Onu son yolculuğuna bir şişe içki ve 44 kalibre Smith & Wesson markalı silah uğurlamış. Cesedi ölümünden birkaç hafta sonra Peter Fonda’nın eşi Becky Fonda’nın kiraladığı özel bir detektif tarafından Bolinas, California’daki evinde bulunmuş. Ceset neredeyse tanınmaz haldeymiş. Ölüm raporuna göre; Richard Brautigan birkaç hafta önce ayakta, okyanus manzarasına bakarak tetiği çekmiş…
Sessizlik…
Richard Brautigan’ın genel yazgısı bu belkide; geç keşfedilmek veya hiç keşfedilmemek. Sakin, basit ve çok mutlu olmayan bir hayattan kalan dalgacıklar gibi ancak kıyıya vurduğunda fark edilen veya iz bırakıp hışırtı sesi ile kumun içine sinen bir yazar. Ama asla yok olmayan…
Espri anlayışı ve Amerikan Hayatı’nın Aykırı Kültürel görüşü onu 60’lı ve 70’li yıllarda bir edebiyat idolü yapmış.
Richard Brautigan kolay kolay sınıflandırılabilecek bir yazar değil. Kendi kutusunun içerisinde yer alan tek seçenek. Evet, Beat Kuşağında biraz süzülüyor veya hatta bir ara sınıflandırılmaya çalışılıyor; ancak kendi kuşağını da aslında bilinçli veya bilinçsiz olarak belirliyor. Bir farklı duruş yaratıyor. İşin özünde aslında sadelik yatıyor.
Basit oluşturulmuş cümlelerin temelinde oluşturulan bir yapı, her katı farklı gülücüklerle, düşünceler ve hayal gücü ile dolu olan bir bina. Dışarıdan sağlam izlenimi vermemesine rağmen içinde ne kadar sarsılmaz ve eşsiz bir yapı olduğunu gösteren bir oluşum. Öte yandan da kargaşaya sürüklenip yıkılabilecek kadar narin. Belkide şu anki karmaşık dünyamız için çok sıradan. Özelleştirilmiş sabit bir konu üzerine kurulmuş konular. Basitlik can sıkmadan nasıl ve ne kadar detaylandırılabilir? Ufacık bir konudan nasıl kaosa ulaşılır? Kendi halindeki karakterler nasıl uzanıp sizi yakalayabilir?
Kâğıda dökmüş oldukları kafa karıştırıcı, sorgulayıcı nitelikte olmayıp, basit, sakin, hafif esprili, birazda hüzün eklenmiş yazılar. Bir bütün olarak algılanamaz ancak bireysel olarak tek başına ayakta duran. Kısa bölümler, uzamayan paragraflar kendi içerisinde kaybolmayan cümlelerin yer aldığı bir yazı kütlesi. İşte bu Richard Brautigan…
Örnek bir başlangıç “gökyüzünden bir sombrero düştü,” peki sonra ne oldu, ne olabilir, bir hayal gücü bilim kurguya uzanmadan ne kadar yazılabilir ve sonucunda mantıklı bir oluşum yaratabilir? Bunun cevabı Richard Brautigan!
Ülkemizde birkaç yayınevi ve çevirmenin aşkla sahiplendikleri bu zamane idolü sadece 300 adet gibi komik baskı sayısıyla evlerimize girmeye çalıştı. Fakat basılanlar bile nadiren tüketildi ve ikinci baskı bir hayal oldu. Tüketilenler ise elden ele dolaşan bir kült oldu. Yine sessiz, yine sakin ve bazen ulaşılmaz.
Kısa hayatı boyunca Richard Brautigan, okumanın önemli olmadığını asıl algılamanın önemli olduğunu göstermeye çalıştı.
Yazan: Zekeriya S. Şen
EK;
Romanları:
• A Confederate General From Big Sur
• Trout Fishing In America
(Amerika’da Alabalık Avı / 6.45 Yayınları 1994 – Can Yayınları 1994)• In Watermelon Sugar
(Karpuz Şekerinde / YKY 1994)• The Abortion
(Kürtaj: Tarihi Bir Aşk Macerası / 6.45 Yayınları 1998)• The Hawkline Monster
(Hawkline Canavarı: Bir Gotik Western / 6.45 Yayınları 1996)• Willard And His Bowling Trophies
(Willard Ve Onun Bowling Kupaları / 6.45 Yayınları 1999)• Sombrero Fallout
(Sombrero-Bir Japon Romanı / 6.45 Yayınları 2024)• Dreaming Of Babylon
(Babil’i Düşlemek / 6.45 Yayınları – 2024)• So The Wind Won’t Blow It All Away
(Yani Rüzgar Herşeyi Alıp Götürmeyecek / 6.45 Yayınları – 1998)• An Unfortunate Women
• Would You like To Saddle Up A Couple Of Goldfish And Swim To Alaska?
Şiir Kitapları:
• The Return Of The Rivers
• The Galilee Hitch-Hiker
• Lay The Marble Tea
• The Octopus Frontier
• All Watched Over by Machines Of Loving Grace
• Please Plant This Book
• The Pill Versus The Springhill Mine Disaster
• Rommel Drives On Deep Into Egypt
• Loading Mercury With A Pitchfork
• June 30th, June 30th
Kısa Kısa…
Annesi
Lulu Mary KehoBabası
Bernard F. Brautigan30 Ocak, 1935
Tacoma, Washington’da doğdu.1 Mayıs 1939
Üvey kız kardeş doğdu: Barbara1952
Gerçek soyadını kullanmaya başladı19 Aralık 1952
Richard Brautigan olarak ilk yayınlanan eseri “The Light”.1954
San Francisco Yolcusu14 Aralık 1955
“Ben bir suçluyum ve suç işleyeceğim” diyip Eugene Polis Karakolunun penceresini kıran Brautigan 10 gün hapis ve 25 USD para cezasına çarptırıldı.24 Aralık 1955
Akıl hastanesinde 12 seans elektrik tedavisi görüldü. Tanı: şizofren paranoyak1957
San Francisco’da Beat kuşağına bulaştı.1958
Magazinlerde şiirleri çıktı1959
Lay The Marble Tea basıldı25 Mart 1960
Kızı Ianthe Elizabeth doğdu1961
“Amerika’da Alabalık Avı”nı yazmaya başladı1964
“A Confederate General From Big Sur” yayınlandı1967
“Amerika’da Alabalık Avı” basıldı1968
“Karpuz Şekerinde” basıldı1970
California, Bolinas’ta ev satın alıyor1971
“Kürtaj” yayınlanıyor1972
Kariyerinin doruğunda1975
“Willard ve Onun Bowling Kupaları” yayınlanıyor1976
Her yıl belirli bir dönem yaşamaya karar aldığı Japonya’ya ilk yolculuk1977
Akiko Nishizawa ile ikinci evliliğini yaptı1978
Amerika’da kaybettiği ününü Japonya’da yakalıyor1980
İkinci eşinden ayrılıyor1982
“Yani Rüzgâr Her Şeyi Alıp Götürmeyecek” yayınlanıyor14 Eylül 1984
San Francisco’dan ayrılıp Bolinas’taki evine gitti. Son kez hayattayken görüldüğü yer25 Ekim 1984
Cesedi bulundu…
wherearethevelvets (31 Temmuz 2024)
Beat kuşağına bir türlü ısınamadım. İçine dahil olamadığım bir kültür olmuştur benim için. Bu kuşaktan edebiyat adamlarının hayatları benim için daha dikkat çekici olmuştur. Bu manada okuduğum yazıyı çok beğendim. Sıcak duygularla yazıldığı belli. Bir de keşfedilmeyi bekleyen bir yazara işaret ediyor, bu yönden de güzel. Ama keşke biraz tarzından örnekler verilseymiş. Çünkü yazara (en azından benim) ulaşamayacağım belli.
Şenol (31 Temmuz 2024)
Beat Generation’ın en sevdiğim yazarları Allen Ginsberg ve Jack Kerouac. Biri şiirde öteki romanda harika işlere imza attılar kanımca. Amerikan toplumunun, tüketim çılgınlığının yansımaları bu yazarların eserlerine tabiatiyle sinmiştir. “Kaçış” edebiyatının temsilcileri olarak görmemek lazım bu yazarları. Beat Generation için her yazı ve çalışma çok gerekli bence, eline sağlık.
ZuLu (2 Ağustos 2024)
Elinize sağlık, teşekkürler..
Necati (4 Ağustos 2024)
Senol selam,
Kerouac demissin…
ilgini cekebilecek bir makale de burda var:
http://www.boltart.net/zen-kaciklari-jack-kerouac/
kusagami (4 Ağustos 2024)
açıkçası benim de uzak olduğum bir alan olmasına rağmen charles bukowski eserlerine aşinalığım var sadece. nasıl sinemada western amerika’ya amerikalıya aitse, bu akım da edebiyatta aynı kültüre ait duruyor.
haki (5 Ağustos 2024)
amerikan iktidarlarının hoşuna gitmeyen bir tavır takındıkları için beat temsilcileri daha ilk başlarda dışlanmaya başlamışlardı. bu nedenle beat edebiyatının en önemli örneklerinde yerleşik kültüre bir karşı çıkış vardır. yazılan eserlerin üslubuna da yansımıştır bu. keurac’ın doğaçlamaya önem atfetmesi gibi. kısaca, okunmalı diyorum…
zekeriyassen (6 Ağustos 2024)
Beat Kuşağı’nın tek sıkıntısı sürdürülebilir olmamış olması. Jack Kerouac, William S. Burroughs, Allen Ginsberg, Neal Cassady, Gregory Corso, Herbert Huncke, Peter Orlovsky, ve John Clellon Holmes bu akımın mimarları olup Richard Brautigan biraz çekirdeğin dışında kalan ama bence aralarında en saf ve romantik olanıdır. Keşke demek hoş değil ama o yazarların tutkusunu, genel akışa karşı durmalarını ve özellikle yazı biçimlerini günümüz edebiyat dünyasında bilinçli ve sorumlu sürdüren birileri olsaydı… Eminim ki Beat okumak herkese birşey katacaktır…