“Anı yazmak, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır.”
Yaman Tüzcet kitabına André Gide’den bu alıntıyla başlıyor. Ve okudukça anlıyoruz ki, ölümün elinden iyi ki kurtulmuşlar ve sözcüklere dökülmüşler… Anıları yazıya dökmek bireysel tarihten toplumsal tarihe eklemlenmektir. Hele ki yaşanılan tarihsel süreç, Türkiye’nin kültürel, sanatsal, siyasal değişimlerinin önemli evrelerine tanıklık etmişse anlatılanların sadece bir çift anıdan ibaret olmadığı ortaya çıkar.
Dünyada aktörlerin hayatı hep ilgi çeken bir konu olarak dikkat çekmiştir. Özellikle perdenin önündekilerin, perde arkasında yaşadıklarıdır merak edilen. Bir aktör ve aktristin yaşamlarının perde arkasıdır merak öğesinin en diri olduğu alan.
Anılarından oluşan kitabına verdiği isimden de belli olduğu gibi öncelikle bir aktör Yaman Tüzcet, İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan Münir Özkul Tiyatrosu’na, Muammer Karaca Tiyatrosu’ndan birçok sinema ve televizyon yapımına kadar aktörlüğün çeşitli alanlarında yer alan, seslendirme sanatçılığından, karikatüristliğe, Sirk sunuculuğundan, Gazino komedyenliğine kadar, kendine çok farklı alanlar yaratabilmiş büyük bir sanatçı…
Onu tanımlayabilmek için özgeçmişinde yer aldığı onlarca sanatsal ve kültürel çalışma dışında, kesinlikle atlanmaması gereken ve kitabı okurken fark edeceğiniz, yakın çevresinin tabiriyle “bohem” bir hayatı hücrelerine kadar yaşayan bir serüvenci olduğu gerçeğidir.
Şarap daha bir lezzetli olsun diye bekletilir ya hani, Yaman Tüzcet’de anılarını demlenmesi için zihin fıçılarında epey bekletmiş sanırım. Okudukça keyif almamızın en önemli nedenlerinden biri bu olsa gerek.
Anı yazarlığı tehlikeli bir alandır. Bir kişinin yaşadıklarının çok çeşitli okuyucu gurupları tarafından okunması zordur. Her şeyden önce merak duygusunun ağır basması gerekir. Kimdir bu anıları yazan, yaşadığı dünyaya “kendi” olarak nasıl bir hayat ortaya koymuştur?
Ve bu “kendi” olan yaşam, tarihe, toplumsal yaşama, sosyo-kültürel olana ne derece yakındır. İşte Yaman Tüzcet tüm bu etmenlerin içinde, varoluşunu anlamlandıran tiyatro sanatı aracılığıyla bir mühür basmıştır. Bu tanıklık yaşadıklarıyla tarihin noterliğinde onaylanmıştır.
Bazı kitaplar vardır, bilgi edinmenin dışında keyif alma süreci yaşanır. Yaman Tüzcet’in anılarını okurken tam da bunları yaşayacağınıza eminim. Kitabın o kadar sade ve akıcı bir dili var ki Tüzcet’in yazarlıkta da ne kadar yetkin bir kalem olduğu gözler önüne seriliyor. Kendinizi birbirinden renkli ve sürükleyici anıların içerisine sadece bir okuyucu olarak değil, Yaman Tüzcet’in bir yol arkadaşı olarak hissediyorsunuz.
Tiyatronun altın yılları, sanat ve kültürle örülmüş bir yaşam
Kimler eşlik etmiyor ki bu maceraya… Gelin kısa bir göz atalım bu yol arkadaşlarına:
Büyük ustalar Münir Özkul, Muammer Karaca, Muhsin Ertuğrul, Adile Naşit, Gazanfer Özcan, Nejat Uygur, Nejdey Mahfi Ayral, İsmet Ay, Tüzcet’in kuşağından Müjdat Gezen, Savaş Dinçel, Ayşen Guruda, Metin Akpınar, Selma Ankara Sonat, Mustafa Alabora ilk akla gelenler.
Yaşamını tiyatro sanatına adayan oyuncu Ayton Sert, Küçük Opera Tiyatrosu’nun sahibi nam-ı değer Fırıldak İsmail, Son” Operet” Orhan Erçin Opereti, konservatuar yıllarının unutulmaz hocası Max Meinicke, Galatasaray’da Panayot’ın Meyhanesi’ndeki varoluşçu dostları… Bu yıllar içim bakın Tüzcet neler söylüyor:
“Varoluşçuyduk… Ceketlerimizin ceplerinde; Srtre’lar, Brecht’ler, Nazım’larla dolaştığımız günlerdi. Hepimiz şiir yazıyorduk! Varlık, Yeni Ufuklar, Yeditepe, Hisar gibi edebiyat dergilerini okumaya daha ortaokul sıralarındayken başlamıştık…”
Tüzcet bizi dönemin manşetlerinde olmasa da kalplerimizin manşetlerinde kendilerine yer açacağımız birbirinden renkli ve önemli isimlerin dışında döneme damgasını vuran sanatın birbirinden farklı alanlarda yer alan isimleri ile de tanıştırıyor; 60’lı yılların güncel etkinliklerinden “edebiyat matineleri”nin şairlerinden Ayhan Kırdar, kendisini İstanbul’a getiren ilk gemi olan “Marakas”ın şiirini yazan Durmuş Dede, 60’ların anarşist ve toplumcu şairlerinden Muammer Hacıoğlu, Ressam Armağan Konrat, Cumhuriyet tarihinin en önemli resim sanatçılarından resimlerini ancak yemek ve boya gereksinimlerini karşılamak için satan toto takma adlı Metin Talayman, Heykel sanatçısı Gürdal Duyar, Arkeolog Şinasi Başeğmez, “Buhranlı Yıllar”ın resim sanatçısı, şair, Burhan Uygur, Bohem gurubun diğer önemli isimlerinden ressam Komet, Akademinin heykel bölümü öğrencisi ilginç kişilik Deli lakaplı şair İrfan Alkaya, Ülkemizde Pantomim sanatını ciddi anlamda başlatan isim Ergin Kolbek, Ülkemizde yeterince tanınmayan ama özellikle Fransa’da gerçekleştirdiği sanatsal çalışmalarıyla dünya tiyatrosunda adını yazdıran Mehmet Ulusoy, ülkemizin yetiştirdiği en önemli caz klarnetçilerinden Hrant Lüsigyan, Caz sanatçılar Altan İrtel ve Edibe Yörükoğlu, Yenikapı’daki Üniversiteliler Lokali’nin birbirinden renkli ve önemli simaları; Demir Özlü, Adnan Özyalçıner, Sezer Tansuğ, Nurer Uğurlu, Doğan Hızlan, Ergin Ertem, Demirtaş Ceyhun, Asım Bezirci, Cevat Çapan, Konur Ertop, İsmet Sungurbey…
Anılar ve isimler bir ırmak gibi akmaya devam ediyor, Şehir Tiyatrosu’nun yakışıklılığıyla Amerikalı aktör Robert Taylor’a benzeyen oyunusu Bülent Talay, seksen döneminin önemli davalarında avukatlık yapmış yazar Demir Özlü, sanat tarihçisi Mesut Koman, Büyük aktör ve şair Cahit Irgat, Türk edebiyatının çınarlarından Yaşar Kemal, Tiyatro oyuncusu ve söz yazarı Çılgın Aysel (Gürel), aktör Müjde Ar, Okan Bayülgen, Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Hüseyin Baş, aktör Salih Güney, Güzin Özyağcılar, Tuncel Kurtiz, trajik yaşamöyküsü ile klasik müzik piyanisti Ateş, “Bizimkiler” dizisinden tanıdığımız Tuncay Gürel, 1402’liklerden tiyatro sanatçısı Haldun Ergüvenç, Fransız şarkıcı Annie Beriér, yazar Oktay Arayıcı, Türkiye’nin ilk piyanist şantörü İlham Gençer, dünyaca ünlü caz trompetçimiz Muvaffak Falay, uzun bir dönem Tüzcet’in yol arkadaşı olan dansçı Flora, Ses sanatçısı Seyyal Taner, Seslendirme sanatının ülkemizdeki önemli isimlerinden Saadettin Erbil, aktör Şener Şen, Hippy Arhan…
Ve daha birçok unutulmaz isim eşlik ediyor bu yolculuğa.
Anı yazmak, otosansür mekanizması düşünüldüğünde, çok ince bir çizgisi olan tür olarak nitelendirilir. Ancak Tüzcet’in yazdıklarından kendisiyle barışık bir dil ve samimiyet göze çarpıyor. Tüzcet’in biriktirdiği anıların değeri o kadar fazla ki, eğer bunları yazmamış olsaydı çok büyük bir boşluk kalacağı aşikârdı. Tüzcet’in yazdıklarını sadece tiyatrocular değil, sanat ve kültür ile ilgilenenler, kültür tarihi araştırmacıları, kesinlikle okumalı.
Özellikle tiyatroyu bir yaşama biçimi haline getirmek isteyen öğrenciler ise, kavramsal kaynaklarının dışında “Bir Aktörün Serüvenleri”ni başucu kitabı olarak yanlarında bulundurmalarını tavsiye ediyorum. Türk tiyatro tarihi konusunda bu tarz kaynak olabilecek yayınların eksikliği göz önüne alındığında Tüzcet’in yapıtının önemi daha çok artıyor.
Bence bu anılar sadece kitaplarda kalmamalı. Tüzcet, Tiyatro- sanat ile ilgili festival vb etkinliklere davet edilmeli, anılarından derlediği müthiş oyunu “Yaşasın Deliler”i herkes izlemeli. Ondan öğreneceğimiz daha çok şey olduğuna eminim. Özellikle tiyatro öğrencilerinin, böylesine değerli sanatçılarımıza daha fazla ilgi duymalı, onları bir okul gibi değerlendirmeleri gerekmektedir.
Son olarak satırlarımızı ustamız Yaman Tüzcet’e bırakalım: “Neresinden bakarsan bak, bir maceraydı yaşamak! Acılarla beslenen, başkaldırıyla taçlanan ve sevdalarla süslenen bir serüven… İlerici, paylaşımcı, toplumcu düşünceye inandık… Onurumuzla geldik, onurumuzla gidiyoruz.”
Bir Aktörün Serüvenleri / Yaman Tüzcet / Mitos Boyut Yayınları / 264 sayfa
Serkan Fırtına
Serkanfirtina35@gmail.com
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.