Kaos GL #124
Mayıs-Haziran, 2024
Sınırların Ardında Buluşmak
Bu sayıda tasviri edilen “sınır”, beden, dil, mekân ve dünyanın yüzü üzerindeki zimmetlerin bütünü oldu aslına bakarsanız. Bize de hem bunları deşifre etmek, hem de gönüllerden geçeni derlemek kaldı. Nefes alanlarımızın, çekilen sınırlar ile belirlendiği dünyada kulağımıza gelen bir dolu sözcük var: Sınırı geçmek, sınır ötesi operasyon, sınırsız özgürlük, sınırını bilmek, sınırda yaşamak, “Ben muhafazakâr demokrat bir partinin bakanıyım”, sınırı aşmak, Türk aile yapısı, genel ahlak, vatandaşı olmak, sınır çekmek, “Bu yüzyılın meselesi değil, “Bu kadar da olmaz”, “Burası Türkiye, Hollanda değil”, “O kadar da değil!”…
Sınırla ilgili aklımıza gelen bütün deyimler, kalıplar ve söylemler, “sınır” denilenin bir yasağın başladığı yer olduğunu hatırlatıyor bize. Sınırlanmak ya da bir sınırla çevrilmiş olmak, hep bir aidiyet alanını, bir kabul edilebilir kimliği ve sınırın ötesindeki “biz”den olmayanı bildiriyor hepimize. Bir sınırla belirlenmiş olmak ya da çevrilmek, aynı zamanda bir sınırın iki yakasında yer alan ve birbirine teması yasaklanmış, aralarında düşmanlık inşa edilmiş ve iletişimleri kesilmiş -belki de hiç kurulamamış- farklı insan gruplarını bize anlatıyor. Sınır, mallardan, bedenlerden, topraklardan, mekânlardan önce zihinlere duvar örüyor. Önyargıların ve nefretin temelleri sınırla oluşturuluyor.
İster mecazen isterse fiilen belirlenmiş bir çizgi olarak sınırı ihlal etmeye yönelik her girişimin cezalandırıldığını belirten Kaos GL Dergisi Yazı Kolektifi’nin derlediği dergide her sınır zorlandı. “Nedir sınır? Nerede başlar? Sınırın içi ve sınırın dışı neresidir? Sınırın öte yakasına geçersek ne olur? Gerçekten de sınırlar ihlal edilebilir mi ya da sınırlar tümden kaldırılabilir mi? Sınırsız olabilir miyiz? Peki, ya sınırları belirsizleştirecek hatta belki silecek olursak, sınırları ihlal etmeye gerek kalır mı?” soruları etrafında derlenen dosya yazıları, bu dergide sınırlarına sığmadı ve tüm dergiyi kapladı.
Dosya, kapılarını Cahide Sarı, Didem Çelik, Emre Özcan, Hakan Bilge, Hatice Pınar Şenoğuz, İmge Oranlı, Latife Akyüz, Levent Şentürk, Murat Çınar, Neşe Özgen, Poyraz Şahin, Sinan Elitemiz, Volkan Yılmaz, Yasemin Akis, Yigilante Kocagöz ve Yusuf Eradam’a açtı.
Kendi sınırlarını zorlayan dosya, Homofobiye Karşı Bölgesel Ağ üyesi Yunanistan Athens Pride, Arnavutluk Pro LGBT, Israeli Queers for Palestine ve Sırbistan Queeria Center örgütlerine mikrofonu uzattı. Dosya dışı sayfalar, Fırat Demir’le yeni kitabı üzerine söyleşen Ebru Tönel’i ve futbola başka bir bakış atan Osman Bulugil’i ağırladı. Hayriye Kara, Türkiye’de yaşayan mülteci dostlarımızla İran’a sırt dönüp sınırın bu tarafına geçmeyi sordu. UMUM’un konuğu Fahrettin Örenli, “Natural History Museum” çalışmasıyla dosyamızı taçlandırdı. Ermenistan’lı fotoğraf sanatçısı Nazik Armenakian, Erivanlı bir trans seksi işçisi, bakışları ve bedeniyle her sınırı aşan Layma’yı dergimizin kapağına armağan etti.
Bütün yazılar ve görseller, sınırların delik deşik olduğu, giderek anlamsızlaştığı ve ortadan kalktığı bir dünyayı hayal etmek için…
125. Sayı: “Göç ve Mültecilik”
Temmuz-Ağustos sayımızda “göç”ü ve “mültecilik”i dert ediyoruz. Taşrada yaşama imkânı bulunmadığı için metropollerde verilen uğraşıdan, hep geriye duyulan özleme ve tam gidememe hallerine… Ölüm korkusundan, başka bir ülkede yaşamaya mecbur bırakılmaya; yersiz yurtsuz kalma hallerimize… Mülteci LGBT’lerin İran’dan başlayan kara tren yolculuklarından, Türkiye’de “tekin olmayı bekleme” duraklarına… İşçi göçleri ve “ucuz işçiler”’den “cahil Türkler”e ve sonunda “terörist Müslüman” kimliğine evrilen göçmenlik hallerine… Entegrasyondan, asimilasyona… Dertlerimiz çok ve büyük. Soruyoruz: Sığınılan limanlar ve yeni yaşam alanları, gerçekten daha mı özgür?
1 Mayıs’ta gökkuşağı bayrağı altında buluşmak üzere…