Mushil

27 Aralık 2024 Yazar: admin  
Kategori: Edebiyat, Manşet, Oykü, Sanat

Son iki yıldır düzenli olarak hangi ayda isek o ayın o günü bir ceset buluyoruz.Bugün bir ocak.Evde atlet kilot oturup rakı içerken televizyonda dansöz izlemek için nelerimi vermezdim ama hayır,ben cesetle uğraşmak zorunda olanım.Bendeki de şans işte!…

Her şey üç yıl önce başladı: Amirim bana bir form uzatıp seri katilleri yakalamak için kurulan ekibe katılmamı teklif ettiğinde bu teklife balıklama atladım.Bilirsiniz işte,hayatımda televizyonun kumandasını elime almaktan daha heyecan verici bir şeyler olsun istemiştim.Formu doldurup verdim.Artık seri katilleri yakalama timinin, yani S.K.Y.T’nin bir üyesiydim.Biz televizyonda gördüğünüz o özel insanlardık;yedi süper zeki insan.Bu tim işi proje olduğundan herhangi bir eğitimden geçmedik tabii.Her şey formalite.Yine de maaşı yükseldiği için şikayetçi olacak salak ben olmayacaktım.Kimse de olmadı zaten.Düşünmüştüm de,şimdiye kadar kayıtlı seri katil vakası var mı?Yok.Akşama kadar yedi arkadaş dedektifçilik oynayıp maaş almanın nesi kötüydü ki?Kendimize yabancı bir alışveriş sitesinden hani şu özel takımlardan aldık.Renk renk sıvılar,fırçalar filan.Tabii hiçbirimiz zerre kadar İngilizce veya gıdım kimya bilmediğimiz için bir bok anlamadık.Ama vardı ya,bize, daha doğrusu amirimize ve belediye başkanımıza yetiyordu.Profesyonel bir fotoğrafçı çekim yaptı tanıtım için.Adam o kadar iyi iş çıkarmış ki, hayatımın geri kalanını o karede geçirebilirim.O kadar yakışıklıyız hepimiz.Herkesin üstünde siyah birer takım elbise,neredeyse tüm suratını kaplayan eski moda pilot gözlükleri ve bond çantalarla tam bir Bolly/Holly-wood filmlerindeki FBI ajanlarına benziyoruz kısaca.Yani gerçek bir ajanın asla olmaması gereken bir kılıktayız.Neyse,ünlü olduk bir anda.Gazetelere filan çıkıyoruz.Çocuklarım benimle gurur duyuyor.Eve çeşitli arkadaşların gelip “vay anasını!” diyerek fısıldaşmaları beni sevinçten çıldırtıyor.Belki de en büyük değişiklik karımdaydı;o huysuz,çenebaz ve asla bir şeyden memnun olmayan kadın gitmiş,yerine tatlı mı tatlı,sevimli mi sevimli biri gelmişti.Hayat bu kadar mükemmeldi işte,ta ki bu O.Ç ortaya çıkana kadar.

İki yıl önce bugün olay yerine gittiğimde yemin ederim altıma sıçıyordum.Hayatında ilk defa ceset görmüş birisi olarak feci korkmuştum.Elim ayağım titriyordu,boğazım o kadar kurumuştu ki bademciklerim boğazıma yapışmıştı.Yüzlerine bakılırsa diğerleri de farklı değildi.Derin bir nefes alıp bond çantamı açtım,renkli sıvıları aldım ve hepsinden azar azar cesede içirdim.Test yapıyorum ya,ondan.Testlerin sonunda kurbanı neyin öldürdüğünü bulup -bir dizi var onda hep öyle oluyor çünkü- katili yakalayacağız.Zaten hayatlarımız birer diziden,filmden ibaret değil mi?Sonra etrafı incelemeye başladık: Her seferinde aynı şeyi yapıyoruz zaten.Sırayla ikişer kişi olay yerine gidip her yere renkli sıvılar sıkıp dünyanın,bu iş için yapılmış ya da yapılmamış,en küçük fırçalarıyla her yeri pırıl pırıl yapıp geliyoruz ve ben ancak beşinci seferde yeşil sıvıyı “pril”le değiştirmeyi akıl edebildim.Katil şimdiye kadar tek bir iz bile bırakmadı.Bazen bu adamın bir temizlik şirketinde çalıştığını düşünüyorum.Cidden harika temizlik yapıyoruz çünkü ve de bunu bedavaya yapıyoruz.Sonra ne yapacağımızı bilemediğimiz ilk gözağrımızı hastaneye götürdük.Bunu ilk başta yapmadığım için bugün bile pişmanım.Doktor “adamın kanında anormal derecede cıva,falan filan var.” derken “ha siktir” dedim içimden, “galiba yeşil olan cıvaydı.” Adam akademik konuşuyor,ben de bu arada ‘acaba hangisini katil içirdi?’ diye düşünüyorum.Kendimi karımla orijinal dilinde bir Brezilya dizisi izliyormuş gibi bile hissetmiyorum,en azından dizinin altyazı olayı var ve anlayabiliyorsunuz.

Aile cinayetten süphelenmediğinde, daha doğrusu ölüme bir anlam veremeyince polisi aramıyor,ceset de direkt hastaneye gidiyor.Sadece o zaman temizlik yapmaktan yırtıyoruz.En kıdemsizimiz Adem olduğu için ona ailelerle konuşup bilgi sızdırmalarını önleme görevini verdik.Zaten aileler zanlıyı yakalamak için bunun gerekli olduğunu ya da panik yaratmak istemediğimizi söylediğimiz an seslerini çıkarmıyorlardı.Çıkarmaya kalkanları ise hapse atmakla tehdit ediyorduk.Yasalardan zerre çakmayan halkımız sağolsun, iki yıldır bu şekilde hasıraltı ediyoruz.Nedense Adem bu göreve çok bozuldu.Başta ayak işlerini hep ona verdiğimiz için mızmızlandığını sandık ama herif cidden ailelerle konuşmaktan rahatsız oluyordu.Zaten bu aralar pek garip davranıyordu.Katil oydu demiyorum ama enteresan şekilde herif her zaman yorgundu.Zihinsel karmaşıklıklar içinde dünyaya sıkışıp kalmış bir ruhun,varlığın amaçsızlığı içinde örselenmesinden bahsetmiyorum.Onunki bildiğin fiziksel yorgunluk işte.Sanki aldığı maaş yetmemiş de bir de part-time iş bulmak zorunda kalmış gibi.Her zaman böyle değildi bizim Adem ama.Ortalıkta dolaşıp herkese iyi davranan, şakalaşan (hatta bazen eşşek-şakalaşan!) birisiydi.Her neyse,bu konu bizi bundan daha fazla ilgilendirmez.Eğer otuz ocağa kadar yakalayamazsak herifi, profwsyonel birilerini tutmaya karar verdik.Ne bileyim, belki emekli bir MOSSAD ya da MİT ajanı mesela.

Herifin nasıl öldürdüğünü tam olarak hala anlayamadık.Morarma,çürük,herhangi bir darbeye dair bir iz, hiçbir şey yok.Zavallılar metroda, yolda yürürken, televizyon izlerken yedi yaşında bir çocuğun süt dişleri gibi “pıtır” ve “pıtır” dökülüyorlar.Bu seferki kurbanın karısı, adamın ölmeden bir gün önce tehdit aldığını söylediğini anımsadı.Tehditlerle dolu dünyada bu pek de ciddiye alınacak bir şey değil gibi gelmişti hanımkızımıza.Tehdit günlük hayatımızın bir parçası olup çıkmıştı.Çocuk tekrar altına işerse pipisi koparılır.Çocuk büyür.Ödevler yapılmazsa nasıl sınıfta kalacağı anlatılır.Biraz daha büyür çocuk.Disiplinle, sorumlulukla ve onların getirdikleriyle tanışır.Çocuk bayaa bir büyür.Patronu ona nasıl kolayca işten çıkarılabileceğini izah etmiştir belki de o gün.Çocuk büyümekten vazgeçmiştir artık.Karısı bir daha öyle yaparsa onu nasıl boşayacağını birçok tenörü kıskandıracak bir ses tonuyla şakımıştır.Finoları bile dişlerini göstermeye başlamıştır, sinirlenip tekmeyi basacak olsan, olduğu yere işer it-oğlu-it.Yaşamak artık koca bir sevda değil.Berbat bir dünya yaşadığımız.Suçu her zaman Dünya’ya atabilirsin.Yirmi dördüncü kişi bu ölen.Karısı tehdit eden kişiyi kocasının o kadar dert yanmasına rağmen hatırlayamıyor,betimleyemiyor.Bu yüzden herifin peşine nasıl düşeceğimiz hakkında hiçbir fikrimiz yok.Şu MOSSAD ajanının numarası neydi?

Bugün bir ocak. Katilimiz iki yaşında. Doğumgünü anısına bir not iliştirmeyi ihmal etmemiş bu sefer. Katilin iki yıldır olay hasıraltı edildiği için böyle bir yola başvurduğunu düşünüyoruz.Daha doğrusu diğerleri düşünüyor.Ben artık olan bitene bir anlam veremiyorum.Sadece dizimin bitmesini bekliyorum,heyecanlı bile değilim.Katil kim merak etmiyorum. Tek derdin ünlü olmaksa “Sabahların Sultanı”’na filan çık geri zekalı diye bağırıyorum içimden.Her neyse,notu bulan aile basına vermiş.Gazetelerde haber çıkmış.Adam otuz yerinden bıçaklanmışmış ve muhteşem yedili katili enselemek üzereymiş.Hayal gücünüze sıçayım.Dizilerde tüm olay kırk dakika sürüyor ya, bu kadar kolay zannediyorlar bu işi.Suçlunun onu yakalayalım diye bıraktığı ipuçlarını,cam kırıklarını,toprak parçalarını zekice birleştirip olayı çözeceğiz.Sonra da “katilin o olduğu başından beri belli idi, sadece yeterli kanıt yoktu.” deyip televizyonlarının başındaki yetmiş milyona altın sarısı dişlerimi sergilemek kalacaktı geriye.

Karım dürtüklüyor, yeşil dijital rakamlar saatin gece yarısından sonra dört olduğunu gösteriyor.Mutfaktan tıkırtılar geliyormuş.Kedi isteyen sendin diyorum.Kediyi balkona kilitlemiş, her yere işiyormuş.Tamam diyorum, tamam.Kılıfından tabancamı çıkarıp yorgun argın mutfağa yollanıyorum.Zaten susamıştım ve karımın dırdırını çekecek durumda değilim.Çocukların odasına bakıyorum kapı arasından, ikisi de mışıl mışıl uyuyor.Ufaklığın pikesinde uçuk sarı bir daire var.Gülümsüyorum, hakettin karıcım.Neyse mutfağa ilerliyorum ve bir karartı görmemle uykum açılıyor.Göz merceklerim teleskop misali odaklanıyor.Kalbimin pompaladığı kan değil, adrenalin.Hızlı hızlı nefes alıp veriyorum, adam bir anlığına irkiliyor.Sonra işkillendiğine kanaat getirdiğinden olacak işine bakıyor.Buzdolabının kapağı açık ama patlak ampülü değiştiremediğim için yüzünü göremiyorum.Hey, eve hırsız gireceğini nereden bilebilirdim?Gözlerimi biraz kısınca herifin akşamki çorbaya bir şeyler damlattığını görüyorum.Salak herif, ben işkembe çorbası içmem ki!Tabancamın horozunu çekip üç noktayı aynı hizaya getiriyorum: Gez.Göz.Arpacık.

Silahı tutan ben değilim, benim bir katmanım.Bilinçaltım.İçgüdüm.Acımasız, kendine çok hakim psikopatın tekine dönüşmüş durumdayım.Hislerini kaybetmiş birisi.Sevdiklerini kaybetmiş birisi.Kendini kaybetmiş birisi.Muhteşem hayatı berbat edildiği için çok öfkeli birisi.Örneklemek gerekirse, yanan bir binadan kaçarkenki siz;içinizdeki psikopat.Üst bilincim,bilincini yitirdi.Bilinçaltım bilicimi bilinçaltıma itti.Orada düşüncelerle boğuşuyorum.Hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçen o değil, benim.İlk öpücüğüm, ilk sigaram, ilk biram.Evlilik, ilk çocuğum.İşyerindeki ilk günüm.Babamın ölümü.

Üç beyaz nokta yavaşça boğazına kayıyor gölgenin. O kadar da trajik bir olay değil, bum.

Buzdolabının kapağı kırmızı beyaza dekore oluyor. Boynunu delip geçen kurşun, ardından raftaki mayonez şişesini delmiş, bir zamanlar boynunun diğer yarısının olduğu yerde şimdi mayonez var.Aslında hiç de fena bir mayonez karşıtı reklam olmazdı, biraz pornografik olmasaydı.Ev bir anda çığlıklarla doluyor ve tüm ev halkı,dört buçuk yaşındaki oğlum bile, mutfağa koşuyor.Çığlıklar normal sayılabilir ama yerinizde kalmanız ya da ne bileyim bir yerlere saklanmanız gerekmez miydi?Silahı ateşleyen o olsaydı, şu an ölüydük!Geri zekalılar!Televizyonda oyuncu mutlaka girmesi gereken odaya girer, sesi takip eder ama bu gerçek.Acaba tetiği çeken bir başkası olsaydı, ben de odamda olsaydım, televizyonda gördüğüm gibi davrandığımın farkına varabilir miydim?

Mutfağın ışığını açan bok, şu yavaş yavaş açanlardan.Sahne aydınlanıyor.Herifin yüzüne bakmak için yanına gidiyorum.Belki bende bir sorun olduğunu düşüneceksiniz ama o an ne sevinebildim ne de üzülebildim, sadece merak.Kimmiş merak ediyorum o kadar; çünkü herif bu sefer cidden çizmeyi aştı.Sen git, seni yakalamak için kurulmuş timin bir üyesine saldır.Olacak iş değil.Herif buzdolabının kapağına yaslanmış herhangi birisi gibi görünüyor, kafasının koltuk altına sarkmış olması dışında.Yaşasaydı ikimiz de yüzlerimizi buruşturmuş olurduk herhalde.Kötü koku, kötü görüntü.Bütün bu anlattıklarım aslında beş dakika bile sürmüyor.Çığlıklar hala devam ediyor.Hani bir şeye odaklandığınızda kulaklarınız bir şey duymaz olur, zaman durdu ya ben de çığlıkları yeni fark ediyorum.Bilinçler kendi seviyelerine çıkıyor.Size bir sır vermemi ister misiniz?İsteyenlere veriyorum; şu filmlerdeki hiçbir şeye dokunmama, poşetleme olayları.Normal polisler böyle şeylere pek de takılmaz.Ben de adamın saçlarını kavrayıp kaldırıyorum.Bakmakta olduğum surat bayılmama neden oluyor.

Karım ben baygınken yardım istemiş.Her zamanki gibi ilk damlayan gazeteciler olmuş.Hayır, hikayeyi henüz bilmiyorum, bunları suratımda patlayan “flaş”tan çıkarıyorum.Neden bu adamları polis, ambulans şöförü yapmıyoruz ki?Yemin ederim bir kişi bile ölmez.Telefon eder etmez gelen bir ambulans hayal edin, yetişen itfaiye araçları.Yavaşça doğruluyorum karımın yardımıyla.Kelleyi sert vurmuş olmalıyım, karımın yüz sayısı bire inene kadar bekliyorum.Bahçeye açılan geniş cam kapımızın ardındaki gazeteci kafalarının üstü mavi ve kırmızı, yanıyor ve sönüyor.Polis ve S.K.Y.T olmalı.Kapıyı açmak için amirimin gazetecileri kovalamasını bekliyorum.Sonra da bütün olanları önceden tahmin etmiş havalarına giriyorum.Onlar ise merakla cesede yaklaşıyor.Amirimin yüzünde az önce Miss 2024′le ıssız bir adaya düşmüş gibi bir ifade var.S.K.Y.T’den birisi cesedin yüzünü kaldırıyor ve bir an kendini geriye atıp mayonez-kan karışımında kayıp düşüyor çünkü yüz bizim Ademe ait.İlk şok atlatıldıktan sonra timin geriye kalan kısmı temizliğe girişiyor ben de amire detayları anlatmak üzere salona sürükleniyorum.Olanların kısa bir özetini geçtikten sonra mutfağa döndüğümüzde yapılacak pek bir şey kalmamıştı.Otopsiye bu kez gerek yok.Analize de gerek kalmamış çünkü Ademin cebinden küçük bir şişede renksiz bir sıvı çıkmış.

Geçerken sıvıyı adli tıpa bırakmak üzere rapor yazmak için birkaçımız ofise gönderiliyor.Raporumu bitirdiğimde güneş çoktan doğmuştu.Evime gidiyorum.Her yer pırıl pırıl.Karım ve çocuklarım yatak odasında birbirlerine sarılmış uyuyorlar.Karımı uyandırıp birkaç günlüğüne annemlerde kalmasının iyi olacağını söylüyorum.Hazırlanıp çıkıyorlar.Ertesi gün kalkmak üzere yatağa giriyorum.Bazılarımızın vücut saati bazılarımızınkilere göre daha iyi çalışır.Ben de her zamanki saatte kalkıp, üstüme bir takım elbise geçiriyorum.Merkezde herkesi bıraktığımdan daha da üzgün buluyorum.Masamın üstünde sıvının analizinin bir kopyası var.Koltuğuma yerleşip ilk sayfayı çeviriyorum.

Bileşenler;
vs,
vs,
vs,…

Sayfanın sonunda ise bizim için testleri yapan laborant Gizem Hanım’ın ne olduğunu anlayalım diye düştüğü kısa not: MUSHİL. Gözlerimden süzülen iki damla yaş. “Ha siktir!” diyorum içimden, ha siktir!

Yazan: istiridye

İlişkili yazılar

Yorumlar

Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz...
Yorumunuzda avatar çıkması için gravatara üye olmalısınız!