Anasayfa / Sanat / Safar e Ghandehar (2001; Kandahar / Ayın Ardındaki Güneş)

Safar e Ghandehar (2001; Kandahar / Ayın Ardındaki Güneş)

 

“Bence Afganistan’daki Buda heykelini kimse yıkmadı… O heykel insanlıktan utanç duyduğu için kendisi yıkıldı. Dünyanın Afganistan gerçeğine karşı gösterdiği duyarsızlıktan utandı ve daha fazla dayanamadı. O dünyanın en büyük Buda heykeliydi ama milyonlarca insanı kurtarmak için büyüklüğünün hiçbir işe yaramadığını gördü.” — Mohsen Makhmalbaf —

 

 

Günümüz İran sinemasının önde gelen isimlerinden olan Mohsen Makhmalbaf’ın yönetmenliğini, senaryosunu ve kurgusunu üstlendiği, en önemli filmlerinden biri olan, 2024 yapımı Kandahar (Türkiye’de: Kandahar’a Yolculuk), Cannes Ecumenial Ödülü, UNESCO Fellini Ödülü, Selanik Film Festivali Fipresci Ödülü gibi birçok ödüle layık görülen bir başyapıttır. Aynı zamanda Times dergisince tüm zamanların en iyi 100 filmi arasında sayılmış olup, 2024 yılında En İyi Yabancı Film dalında da Oscar’a aday olmuştur.

 

Başrollerini Niloufar Pazira, Hassan Tantai, Saau Tymouri ve Hayatallah Hâkimi’nin paylaştığı filmde, Afganistan’lı bir kadın gazeteci olan Nafas (Niloufar Pazira), yaşamını Kanada’da sürdüren bir mültecidir. Nafas ve ailesi Taliban iç savaşı sırasında Afganistan’ı terk etmiş ve bu sırada mayına basıp ayaklarını kaybeden küçük kız kardeşini de Kandahar’da bırakmak zorunda kalmışlardır. Afganistan’da bıraktığı küçük kız kardeşinden aldığı çaresizlik mektubuyla (Afganistan’daki durumun daha da kötüleştiği, kız okullarının kapatıldığı, kadınlara sosyal hayatın yasaklandığı ve umudun kaybedildiği… bir dönemdir bu.) Nafas, ne pahasına olursa olsun onu Afganistan’dan çıkarmayı kafasına koymuştur ve başarısızlıkla sonuçlanan üç türlü yoldan sonra, Afganistan’a İran sınırından girmeyi başarmıştır. Söz konusu mevzuu ise, mektupta kız kardeşinin, asrın son güneş tutulmasında kendini öldüreceğini yazmasıdır… Ve Nafas’ın sadece üç günü vardır…

 

 

“Her zaman Afgan kadınlarının konulduğu hapishanelerden kaçtım. Ama bugün… Bu hapishanelerin hepsinde tutukluyum… Sadece senin için kardeşim.” Nafas —

 

İranlı yönetmen Makhmalbaf, Afganistan’ın gerçek yüzünü acı bir gerçeklikle ortaya koyduğu bu filminde, Afganistan’daki insanlık dramına bir kez daha dikkat çekmiştir. Hem de medyada ortaya konulanlardan daha “gerçekçi” bir şekilde… Makhmalbaf’ın bu filmi, Afganistan üzerine, uzun süreden beri çekilmiş ilk film olması bakımından da önem arz etmektedir. Genelde hepsi gerçektir filmde olup bitenlerin… Gerçek bir hikâyeden yola çıkılarak yazılmıştır. Afganistan’a gizlice girerek ülke halkının içinde bulunduğu dramatik koşulları gözlemleyen Makhmalbaf, Afganistan’ın ekonomik, politik ve askeri durumuyla ilgili birçok belgeyi inceleme fırsatı bulmuştur. Bununla birlikte, edebi yapıtlar ve belgesellerle harmanladığı bu filmin orijininde Afgan kadının Kandahar’a yaptığı yolculuk yer almaktadır. Asıl hikâyeyi şöyle anlatıyor Makhmalbaf:

 

 

“Bir gün Kanada’ya kaçmış olan bir Afganlı kadın bana geldi. Kandahar’daki bir arkadaşından çaresizlik dolu bir mektup aldığını, ne pahasına olursa olsun oraya gidip arkadaşını kurtarmak istediğini söyledi. Kadın benim de onunla birlikte gidip bu yolculuğun filmini çekmemi istiyordu. Onunla gidemedim; ama daha sonra Afganistan’a gizlice girerek ülkede yaşananları gördüm.”

 

 

 

Bu gerçek hikâyeden yola çıkan Makhmalbaf’ın yaptığı tek değişiklik, intihar etmek isteyen kadının arkadaşını, küçük kız kardeşe çevirmek olmuştur.

 

Nafas’ın Kandahar’a yolculuğu, para karşılığı anlaştığı Afgan bir ailenin, Afgan kadınlarının geleneksel giysisi olan burkaya bürünerek, erkeğinin dördüncü karısı olarak başlamıştır. Yolculuk sırasında soyguncuların saldırılarına maruz kalınması ve adamın bu işten vazgeçip İran’a dönmeye karar vermesiyle Nafas, Kandahar yolculuğuna başka insanlarla devam edecektir…

 

 

Dikkat çekilmek istenen başka bir konu da filmin ana karakteri Nafas’ın aslında ne anlam ifade ettiğidir. Makhmalbaf, Nafas hakkında şöyle der:

 

“Kanada’da daha iyi bir yaşamı keşfetmiş Afgan kadınını simgeliyor. Ülkesine dönmeyi hep istemiş; ama ortalama bir Afgan kadınının düşünce yapısını taşımadığı için bunu yapamamış. Çünkü bir Afgan kadını erkeğin hareminin üyelerinden birisidir. Nafas sözcüğü Afgan dilinde ‘soluk’ anlamına gelir ve ülkede yaygın olarak kullanılan kadın isimlerindendir. Afgan kadınlarının giydiği ve vücutlarını boydan boya örten giysiye burka adı verilir. Bu giysi onların soluk almasını ve özgürleşmesini önleyici niteliktedir.”

 

 

İsmi “soluk” anlamına gelen filmin karakteri Nafas, bir nevi Afgan kadınının burkaya meydan okumasını da simgelemektedir.İranlı yönetmen Mohsen Makhmalbaf, Kandahar filminde, Afganistan’ın “gerçek yüzünü” tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur… Yaşanılan insanlık dramını, Afganistan’ın “bakir” coğrafyasında, acı bir gerçeklikle beyazperdeye taşıyan Makhmalbaf, Afgan dramının medyada gördüklerimizden “daha gerçek” olduğunu ispatlamıştır bizlere.

 



Kandahar’dan Birkaç Replik:

Doktor (Amerikalı militan): “Silahlar Afganistan’da tek modern şey.”

Khak: “Ölüleriniz için Kur’an okuyayım.”

Afgan adam: “Ölü olan bizleriz… Bizim için oku…”

 

Yazan: Melike Karagül

kandahar mohsen makhmalbaf

Hakkında Editör

Hakan Bilge - The Godfather Mitosu (Şule Yayınları, 2024) ve Aşktan da Üstün: Hitchcock Sinemasında Kişisel Bir Gezinti (Doruk Yayınları, 2024) adlı sinema kitaplarının yazarıdır.
@hakan_bilge

Bu yazıya da bakabilirsiniz.

pasolini-teorema-1968-sanatlog-sinema

Teorema (1968, Pier Paolo Pasolini)

Zihindeki dengesizlik, Piaget tarafından, “karşılaştığımız bir durum ya da nesnenin zihnimizdeki şemalara uymaması” şeklinde tanımlanmıştır. ...

7 Yorum

  1. Dayanıp da izlediğim nadir filmlerdendir.Kötü de diyemem ama bu tür toplumsal filmleri iyi idrak etmek için olayların içinde olmak gerekiyor benim kanımca.O yüzden bence biraz Fransız kalıyoruz her ne kadar savaşın bıraktıklarını görsek de.

  2. Evet kesinlikle katılıyorum….Ne yazık ki yaşanan bu insanlık dramı 21.yy’ın trajik gerçeklerinden bir tanesi.

  3. Bahman Ghobadi’nin filmleri denli yalın ve etkileyici bir film Kandahar. Sinemanın gerçekliği kutsadığı o eşsiz “an”lardan biri galiba…

    Hollywood’un kırmızı halıdaki temsilcilerinin bu yalınlığa, bu etkileyiciliğe, bu gerçekliğe ulaşamamaları ne kadar üzücü…

  4. Bu gerçekliğe ulaşmak istememeleri ise daha feci… 🙁

  5. İnsanı yüreğinden yakalayan bir film.

  6. Gerek dünya ve gerekse de ülkemiz, “Doğu-Batı” çatışmasını/gerçeğini tüm çıplaklığıyla yaşamaktadır… Belki de istenen, bu çıplak gerçekliğin bu tarz filmlerle farkettirilmek istenmesidir…

  7. Örtünmeyi özgürlük sayanların izleyipt de ders almaları gereken bir film.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir