Anasayfa / Sinema / İkonlar & Portreler / Sinematik Dedikodular

Sinematik Dedikodular

Aşağıda yer alan asparagas dokümanın –muhtelif sinema dergileri, bazı kitaplar ve gazetelerden; ayrıca IMDb, Ekşi Sözlük vb. sitelerden yaklaşık 2024 yılında derlemiştim– birkısmının doğru olma olasılığı elbette var; fakat doğru da olsalar yanlış da, bu tarz magazinel fazlalıkların her daim birilerinin işine yaradığı da bir gerçek. Gazetelerin tirajının artması, oyuncuların reklamlarının yapılması vb. vb. Bazen de pek işe yaramaz bu tür gariplikler. Misal şöhreti yüksek karizma sahibi kişilikler düpedüz yerin dibine geçirilir, fanları ise bu haberlerden dolayı bahsi geçen şöhretlere kuşkuyla bakar vs. vs. Öyleyse sormalı: Niçin dedikoduya ihtiyacımız var? Hangi duygumuza sesleniyor bu? Sanatın içinde bunun bir anlamı var mı? Bir de tersinden sormalı: Birazdan okuyacaklarınız eğer doğru olsaydı ne olurdu?… Neyse. Aşağıda sinematik dedikodulardan bir bölüm var; Hollywood ve Avrupa sinemasından belli başlı figürlerin yer aldığı. Hiçbir işinize yaramayacak bir saçmalıklar demeti! “Duy da inanma!” türünden…

Sinematik Dedikodular

Dario Argento’nun Suspiria (1977) adlı korku filmini sinemada izleyen otuzdan fazla kişinin kalp krizinden ölmesi.

James Dean ve Marlon Brando’nun biseksüel olmaları; hatta birbirleriyle de ilişki yaşamaları.

Fransız oyuncu Catherine Deneuve’ün gençliğinde telekızlık yapması.

Al Pacino’nun, Dog Day Afternoon’dan (Köpeklerin Günü – 1975) sonra iyi bir filmde oynamadığını düşünmesi.

Stanley Kubrick’in The Godfather’ı (Baba – 1972) 10 kez izledikten sonra gelmiş geçmiş en iyi film olduğunu söylemesi.

Yönetmen Billy Wilder’ın gençliğinde jigololuk yapması.

Douglas Sirk’in fetiş oyuncusu Rock Hudson’ın öldükten sonra biseksül olduğu ortaya çıkınca karısının Rock’un James Dean’e de âşık olduğunu açıklaması.

Maria Schneider’in Ultimo tango a parigi (Paris’te Son Tango – 1972) sonrasında; Michael Douglas’ın ise Basic Instinct’den (Temel İçgüdü – 1992) sonra rollerinin etkisinde kalıp psikolojik tedavi görmeleri.

Robert de Niro’nun karısından dayak yemesi.

Al Pacino’nun atalarından birinin Aziz olması.

Fransız oyuncu Gerard Depardieu’nün gençliğinin sefalet dönemlerinde müslüman olması.

Some Like it Hot (Bazıları Sıcak Sever – 1959) filminin çekimleri sırasında Marilyn Monroe ve Tony Curtis’in kısa süreli bir ilişki yaşamaları.

Mısırlı oyuncu Omar Sharif’in (Ömer Şerif) “Kemal Sunal, Doktor Civanım ile oyunculuk dersi verdi.” demesi.

A Clockwork Orange’da (Otomatik Portakal – 1971) Alex’in (Malcolm McDowell) iki dilberle seviştiği sahnelerin tamamen gerçek olması. McDowell’ın filmin çekimleri bittikten sonra birkaç yıl kendine gelememesi.

Sergio Leone’nin, The Godfather’ı yönetme teklifini “Ben kendi mafya filmimi çekeceğim.” diyerek reddetmesi.

Aktris Grace Kelly ile evlenirken Monaco Prensi’nin {fakir(!)miş} Kelly’nin babasından 1 milyon dolar istemesi.

Idiots (Gerizekalılar – 1998) filminin çekimlerinde çıplak sahnelerden çekinen oyuncularını motive etmek için Lars von Trier’in de soyunması.

Eyes Wide Shut’ın (Gözü Tamamen Kapalı – 1999) zorlu geçen çekimleri sırasında Tom Cruise’un gastrit olması.

Federico Fellini’nin fetiş oyuncusu Marcello Mastroanni’nin üşengeçlikten gazetelerin sadece ilk ve son sayfalarını okuması.

Stanley Kubrick filmi Full Metal Jacket’ın (1987) farklı bir finalinin olması; fakat şirketin bu finali beğenmemesi. Rivayet edilen finalde ise ölen Sniper’ın kafasını kesen askerler kafayla futbol oynuyorlarmış.

Bernardo Bertolucci’nin eşcinsel olması.

Ridley Scott’ın En İyi Yönetmen Oscarı’nı kazanmayı çok arzulaması.

Sovyet lider Stalin’in John Wayne’i öldürmeleri için KGB ajanlarını Amerika’ya göndermesi. (Ajanlar Amerika’dayken Stalin ölür ve iş yatar.)

Yılmaz Güney’in hapishane yıllarında, sevmediği için televizyondan uzak durması; sadece çizgi film Heidi’yi izlemesi.

Marlon Brando’nun The Godfather ile kazandığı Oscar ödülünü reddettikten sonra tekrar istemesi.

İngiliz strüktüralist yönetmen Peter Greenaway’in –kendisi 1942 doğumlu– sinemaya hayatı boyunca hiç gitmemesi.

Jack Nicholson’ın seviştiği her kadına orgazm sonrası “Nasıldım?” diye sorması.

Aktör Klaus Kinski’nin; annesi, kız kardeşi ve kızıyla (Nastassja Kinski) cinsel ilişkiye girmesi.

Sibel Kekilli’nin Eve Dönüş (2006) filmi üzerine Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde aldığı en iyi kadın oyuncu ödülünün sebebinin jüri üyeleriyle yatmış olmasına bağlanması.

Stanley Kubrick’in, spektaküler kült film Eraserhead’deki (Silgikafa – 1977) bebek rolünde oynayan kukla yüzünden David Lynch’i telefonla arayıp defalarca sormasına rağmen Lynch’in kuklanın yapımı ile ilgili herhangi bir ipucu vermemesi.

Kubrick’in en sevdiği beş filmden birinin Eraserhead olması.

Alfred Hitchcock fetişlerinden Cary Grant’in ajan olması.

Marilyn Monroe’nun sanıldığı gibi intihar ederek ölmemesi; hükümetin gizli sırlarını bildiği için öldürülmüş olması.

Pembe Panter serisinin yönetmeni Blake Edwards’ın Breakfast at Tiffany’s (Tiffany’de Kahvaltı – 1961) filminin sevimli aktrisi Audrey Hepburn’ün 2. Dünya Savaşı döneminde bale pabuçlarının içinde gizli mesaj taşıyarak hükümet adına kuryelik yapması.

David Lynch’in tuhaf koleksiyonlar yapması. Mesela kavanozda özenle bir rahim saklıyormuş.

Martin Scorsese’nin Taxi Driver’daki (Taksi Şoförü – 1976) Travis Bickle rolü için önceleri Harvey Keitel’i düşünmesi; rol Robert de Niro’ya gidince de çok yakın olan bu iki aktörün aralarının bozulması.

Atıf Yılmaz’ın arşivinde kendi filmlerinin yer almaması.

David Wark Griffith’in yönettiği The Birth of a Nation’ın (Bir Ulusun Doğuşu – 1915) Ku Klux Klan’ın yeniden canlanmasında pay sahibi olması.

Fernando Meirelles’in City of God (Tanrıkent – 2024) filminin uyuşturucu mafyasından izin alındıktan sonra çekilmesi.

Amerikalı bağımsız yönetmen Robert Altman’ın kendi yönettiği filmleri asla izlememesi.

Rita Hayworth ve Glenn Ford’un, Charles Vidor’un yönettiği Gilda’nın (Şeytanın Kızı – 1946) setinde, film aralarında ateşli ateşli sevişmeleri.

Federico Fellini’nin, yönetmenliğe başladığı dönemden itibaren başka yönetmenlerden etkilenmemek adına kendi filmleri dışında film izlememesi.

Sam Raimi’nin, kült korku filmi The Evil Dead’de (Şeytanın Ölüsü – 1981) gerçek cesetler kullanmış olması.

The African Queen (Afrika Kraliçesi – 1951) filminin çekimlerinde yerlilerle diyalog kuran yönetmen John Huston’ın günlerce çiğ maymun eti yemesi.

Marlene Dietrich’in II. Dünya Savaşı yıllarında ajanlık yapması.

Frank Sinatra’nın mafyayla bağlantılı olması.

Brian de Palma’nın Scarface’inin (Yaralı Yüz – 1983) hemen başında yer alan, Küba lideri Fidel Castro’nun konuşma sahnelerinden de anlaşıldığı üzere, Castro’nun bu filmi finanse etmiş olması.

Marlon Brando’nun, Francis Ford Coppola’nın The Godfather (1972) filminin oyuncu seçmelerine katılması.

İranlı yönetmen Abbas Kiorastami’nin –ki kendisi 1940 doğumlu– şu ana dek 70 dolayında film izlemiş olması.

Fellini’nin, deli rolüne bürünerek sözümona askerlikten çürüğe çıkması.

Sinema tarihinin ilk vamp starı Amerikalı Theda Bara’nın Arap menşeli olması.

Eyes Wide Shut’ın (Gözü Tamamen Kapalı – 1999) çekimlerinde Kubrick’in, aktris Jennifer Jason Leigh ile aktör Harvey Keitel’i setten kovması.

Greta Garbo ve Marlene Dietrich’in, birbirlerine delicesine aşık olup gizli kapaklı bir aşk yaşamış olmaları.

Brando’nun, Ava Gardner’a kur yaptığı için Frank Sinatra tarafından dövdürülmesi.

Evet, duy da inanma!

Yazan: Hakan Bilge

sanatlog.com

Hakkında Editör

Hakan Bilge - The Godfather Mitosu (Şule Yayınları, 2024) ve Aşktan da Üstün: Hitchcock Sinemasında Kişisel Bir Gezinti (Doruk Yayınları, 2024) adlı sinema kitaplarının yazarıdır.

Bu yazıya da bakabilirsiniz.

le-silence-de-la-mer-1949-jean-pierre-melville-sanatlog-sinema

Le silence de la mer (1949, Jean-Pierre Melville)

Direniş ve Estetiği: Le silence de la mer Jean-Pierre Melville’in kariyerinin ilk filmi Le silence ...

4 Yorum

  1. Benim bildiğim başka dedikodular da var ve genelde yüz kızartıcı şeyler. Mesela Joan Crawford gençliğinde lezbiyen pornolarda rol almış. Aynı şekilde Marilyn Monroe’nun ünlü olmadan önce porno çektiği söylenir (gerçekten ona çok benzeyen bir kadın var bu pornolarda, ben gördüm).
    Ayrıca bizzat gözümle gördüğüm bazı fotoğraflar var. Mesela Yul Brynner, gençliğinde bazı dergilere çırılçıplak pozlar vermiş. Sean Connery ünlü olmadan önce bazı resim derslerinde çıplak modellik yapmış. Kendisinin de çıplak resim geçmişi var.

    “The Postman Always Ring Twice (1981)”da Jack Nicholson ve Jessica Lange’ın gerçekten seviştiği söylenir. Sahnenin çok çarpıcı olmasını isteyen yönetmen Bob Rafelson, Jack Nicholson ile gizlice anlaşmış. Hiçbir şeyden habersiz olan Lange, olayın ciddiyetini geç kavramış. Oldukça sıkı çekim kuralları nedeniyle sahneyi kesememiş ama verdiği her tepkinin doğru olduğu söylenir. Sahne bir kerede çekilmiş ve yönetmen stop deyince aktrist hem yönetmene hem de Nicholson’a bağırarak saldırmış.

    Ha bu arada Marlon Brando’nun bir adama oral sex yaparken çekilmiş siyah beyaz bir fotoğrafı dolaşır internette.

  2. Dostum, erotik dağarcığını biliyorum; güvenilir bilgiler verdiğinden de eminim 🙂 Şu Jack’in remake’indeki sahne bence pek inandırıcı değil. Ama Nicholas Roeg’in Dont’ Look Now’ında da benzer bir dedikodu yayılmıştı camiaya. Gerçek veya değil. Estetik açıdan Roeg’in sevişme sahnesi müthişti. Jack için aynısını söylemek zor. Eğer gerçek idiyse, hoş bi deneyim olduğu su götürmez. Zira Jessica hanımefendi tam zamanındaydı o dönemler….

    Brando hususunda verdiğin trajik (!) bilgi umarım doğru değildir! Çok üzülürüm…

  3. Sinemanın kendisinden çok sinemanın dışında, sinema kültürünün karşısında yer alan magazin, sinemayı eğlence sanatı olarak kabul eden zihniyetin bir özelliği bana göre.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir